Hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde dava zamanaşımı CGK kararı

Ceza Genel Kurulu       

2018/186 E. 

2021/342 K.

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Asliye Ceza

Sanık … hakkında tehdit suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Üsküdar (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 31.05.2012 tarih ve 1575-812 sayı ile; sanığın TCK’nın 106/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir.

İtiraz edilmediği gerekçesiyle bu kararın 20.09.2012 tarihinde kesinleştirilmesinden sonra, sanığın 21.02.2014 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesince 09.12.2014 tarih ve 2014/680 sayı ile sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen dosya için 6545 sayılı Kanun’un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 50. Asliye Ceza Mahkemesine ihbarda bulunulmuştur.

Dosyayı ele alan İstanbul Anadolu 50. Asliye Ceza Mahkemesince 02.06.2015 tarih ve 102-634 sayı ile CMK‘nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK‘nın 106/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 13.12.2017 tarih ve 4277-27775 sayı ile;

“Katılan …’nin yüzüne karşı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilirken itiraz süresinin tefhim yerine ‘tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı belirtilerek yanılgılı ifade kullanıldığı ve gerekçeli kararın da katılana tebliğ edilmediği anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmediği ve denetim süresinin işlemeye başlamayacağı gözetilmeden hükmün açıklanmasına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.01.2018 tarih ve 333831 sayı ile;

“…Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13.12.2017 gün ve 2017/4277 Esas, 2017/27775 Karar sayılı ilamında yer alan bir nolu bozma kararında, Katılan …’nin yüzüne karşı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilirken itiraz süresinin tefhim yerine tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı belirtilerek yanılgılı ifade kullanıldığı ve gerekçeli kararın da katılana tebliğ eidlmediği anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmediğinin kabulünün hukuka aykırı olduğu,

5271 sayılı CYY’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiştir.

Mahkemece taraflara yapılan bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Maddi olayda, Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 31.05.2012 tarih, 2010/1575 Esas, 2010/8031 Karar sayılı kararı ile sanık … Yurttadur ve Kamil Kesme hakkında üzerine atılı tehdit ve hakaret suçlarından, eylemine uyan 1-5237 sayılı TCK’nun 106/1, 62 md 5 Ay Hapis ve C.M.K’nun 231/5 md HAGB ve 2- 5237 sayılı TCK 125/1, 62 md 75 Gün Adpc ve TCK 52/2 md 1500 TL Adpc ve CMK‘nın 231/5 md HAGB karar verildiği, her iki sanık hakkında verilen HAGB ilişkin karar katılan …’nin yüzüne karşı sanıkların yokluğunda verildiği ve sanıklara usulüne uygun tebligat yapılarak tarafların herhangi bir itirazı olmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleştiği,

Bu durumda C.M.K’nun 40/2 maddesinde yazılı kanun yollarının eksik gösterilmesinin katılan … ve sanıklar Sema ve Kamil’e yönelik herhangi bir hak kaybına yol açacak bir hukuka aykırı durumun söz konusu olmadığı,

Sanık … Yurttadur’un 5 yıllık denetim süresi içinde hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle hakkında CMK‘nın 231/11 maddesince hükmün açıklanması kararına yönelik, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13.12.2017 gün ve 2017/4277 Esas, 2017/27775 Karar sayılı bozma kararında, Katılan …’nin yüzüne karşı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilirken itiraz süresinin tefhim yerine tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı belirtilerek yanılgılı ifade kullanıldığı ve gerekçeli kararın da katılana tebliğ edilmediği anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmediği ve denetim süresinin işlemeye başlamayacağı gözetilmeden hükmün açıklanmasına karar verilmesine ilişkin bir nolu bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişikin kararın kesinleşmediğine ilişkin kabulünün hakkaniyete ve hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu…” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK‘nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.03.2018 tarih ve 984-4556 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Katılanın yüzüne karşı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin kanun yolu bildirimi sırasında itiraz süresinin tefhimden ve tebliğden itibaren başlayacağının belirtilmesi durumunda gerekçeli kararın katılana tebliğ edilmesi gerekip gerekmediği,

2- Gerekçeli kararın katılana tebliğ edilmesi gerektiği ve hükmün açıklamasının geri bırakılması kararının henüz kesinleşmediği sonucuna ulaşılması hâlinde hükmün açıklanmasına dair kararın hukuki değerden yoksun olup olmadığı,

3- Hükmün açıklanmasına dair kararın hukuki değerden yoksun olduğu sonucuna varılması hâlinde ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği,

Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 04.10.2010 tarihli ve 13540-8031-4387 sayılı iddianamesi ile; sanık … Yurttadur hakkında katılan …’ye yönelik tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümlesi, 43/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,

Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesince 31.05.2012 tarih ve 1575-812 sayı ile; sanığın tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümlesi ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, katılanın yüzüne karşı verilen bu karara ilişkin kanun yolu bildiriminin “tefhim ve tebliğden itibaren” şeklinde belirtildiği, katılana tebliğ edilmeyen gerekçeli kararın 23.09.2012 tarihinde sanığa tebliğ edildiği,

Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesince düzenlenen 09.11.2012 tarihli kesinleşme şerhine göre; sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz edilmeksizin 20.09.2012 tarihinde kesinleştiği,

İstanbul Anadolu 46. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/680 sayılı yazısı ile; sanığın denetim süresi içerisinde 21.02.2014 tarihinde kasten yaralama suçunu işlediği ve bu suçtan verilen 09.12.2014 tarihli mahkûmiyet kararının 17.12.2014 tarihinde kesinleştiğinden bahisle ihbarda bulunulduğu,

Dosyayı yeniden ele alan İstanbul Anadolu 50. Asliye Ceza Mahkemesince 02.06.2015 tarih ve 102-634 sayı ile; sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanmasına ve sanığın TCK’nın 106/1-1. cümlesi ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,

Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 13.12.2017 tarih ve 4277-27775 sayı ile; katılanın yüzüne karşı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilirken itiraz süresinin tefhim yerine “tefhim ve tebliğ” tarihinden itibaren başlayacağı belirtilerek yanılgılı ifade kullanıldığı ve gerekçeli kararın da katılana tebliğ edilmediği anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmediği ve denetim süresinin işlemeye başlamayacağı gözetilmeden hükmün açıklanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden Yerel Mahkeme hükmünün bozulduğu,

Sanığın sorgusunun 20.04.2011 tarihinde yapıldığı,

Anlaşılmıştır.

1- Katılanın yüzüne karşı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin kanun yolu bildirimi sırasında itiraz süresinin tefhimden ve tebliğden itibaren başlayacağının belirtilmesi durumunda gerekçeli kararın katılana tebliğ edilmesi gerekip gerekmediği;

Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…”,

“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…” şeklinde düzenlenmiş olup Anayasa’mızın 36. maddesinde; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

CMK‘nın “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası;

“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,

“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi ise;

“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.” biçiminde düzenlenmiş olup CMK‘nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; başvurulabilecek kanun yolu, mercisi, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.

Bu aşamada kararların açıklanması ve tebliği ile temyiz talebi ve süresi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

CMK’nın “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında;

“Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmüne yer verilmek suretiyle temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması gerektiği kanuni bir mecburiyet olarak düzenlenmiştir.

Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulması bakımından “İtiraz” kanun yoluna değinilmesinde yarar bulunmaktadır.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde;

“Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hâkim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. CMK’da; görevsizlik (madde 5/2), yetkisizlik (madde 18/3), red isteminin reddi (madde 28), eski hale getirme isteminin geri çevrilmesi (madde 42/2), tanıklara ilişkin disiplin hapsi (madde 60/4), gözlem altına alma (madde 74/4), beden muayenesi (madde 75/6), tutuklama (madde 101/5), tutukluluk halinin devamı (madde 104/2) adli kontrol (madde 111/2), iddianamenin iadesi (madde 174/5), durma (madde 223/8) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (madde 231/12) kararları itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça sayılan mahkeme kararlarındandır. Bunun dışında 2004 sayılı İİK’nın 353. ve Kabahatler Kanunu’nun 29/2. maddeleri gibi özel ceza kanunlarında da mahkeme kararlarına itirazın mümkün kılındığı hâller mevcuttur.

CMK‘nın “İtiraz usulü ve inceleme mercileri” başlıklı 268. maddesinde;

“(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.

(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.

(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:

a) Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi hâkimine aittir.

b) Sulh ceza işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanına aittir.

c) Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.

d) Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi, mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.

e) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler.” şeklindeki düzenleme ile itirazın süresi, şekli ve inceleme mercileri gösterilmiştir.

1412 sayılı CMUK’da yer alan adi itiraz ve acele itiraz ayrımına son veren 5271 sayılı CMK’da tüm itirazlar için ilgilinin kararı öğrenmesinden itibaren yedi günlük itiraz süresi öngörülmüştür.

Kanun yollarına başvurunun kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağını düzenleyen CMK‘nın 260. maddesine göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar tarafından, bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak ya da 263. maddesi uyarınca tutuklular için tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle yapılacak itiraz isteminin, kararına itiraz edilen hâkim ya da mahkemeye sunulması gerekir. İtiraz istemini alan hâkim ya da mahkemenin itirazı haklı görürse kararını düzeltmesi ya da itirazı haklı görmezse hemen ve nihayet 3 gün içinde CMK’nın 268/3 maddesinde ayrıntısıyla düzenlenmiş olan incelemeye yetkili mercie göndermesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında gerekçeli kararın katılana tebliğ edilmesi gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

CMK’nın 260. maddesinin birinci fıkrasında hâkim ve mahkeme kararlarına karşı katılan sıfatını almış olanlar için kanun yollarının açık olduğunun açıkça belirtilmiş olması ve aynı Kanun’un 231. maddesinin on ikinci fıkrası uyarınca itiraz kanun yoluna tabi olan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının “hâkim ve mahkeme kararları” kapsamında kaldığında kuşku bulunmaması karşısında; sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının merci incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği de gözetildiğinde, yüzüne karşı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin kanun yolu bildirimi sırasında Yerel Mahkemece itiraz süresinin tefhimden ve tebliğden itibaren başlayacağının belirtilmesi suretiyle yanıltılan katılana, CMK’nın 260. maddesinden kaynaklanan itiraz hakkını kullanabilmesi için gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerekmektedir.

2- Hükmün açıklanmasına dair kararın hukuki değerden yoksun olup olmadığı;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle CMK‘nın 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.

Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile CMK‘nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi; 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla CMK‘nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için,

1) Suça ilişkin olarak;

a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,

b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;

a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,

b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,

c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,

e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,

Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.

Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK‘nın 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise mahkeme hükmü açıklayacaktır.

CMK‘nın 231. maddesinin 8. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği ve denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı düzenlenmiştir.

CMK‘nın 231. maddesinin 12. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında hükmün açıklanmasına dair kararın hukuki değerden yoksun olup olmadığına dair uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yüzüne karşı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin kanun yolu bildirimi sırasında Yerel Mahkemece itiraz süresinin tefhimden ve tebliğden itibaren başlayacağının belirtilmesi suretiyle yanıltılan katılana CMK’nın 260. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğ edilmemesi, bu anlamda sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiğinden ve dolayısıyla denetim süresinin başladığından söz edilememesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık tarafından 21.02.2014 tarihinde işlenen kasten yaralama suçunun denetim süresi içerisinde işlendiğinden bahsedilemeyeceği ve bu nedenle hükmün açıklanmasına dair Yerel Mahkemece verilen 24.04.2014 tarihli kararın hukuki değerden yoksun olduğu kabul edilmelidir.

3- Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;

CMK‘nın 231. maddesinin 8. fıkrasında; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı, 10. fıkrasında; sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği, 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Bununla birlikte Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatları uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımının, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği, başka bir deyişle uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.

Ancak, Anayasa’nın 38/4 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “Masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gözetilmelidir.

Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 tarihli ve 599-99 sayılı kararında açıklandığı üzere, denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “Hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır.

Diğer taraftan TCK‘nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 4. fıkrası uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

Bu açıklamalar ışığında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığa atılı tehdit suçunun yaptırımı, TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi uyarınca altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olup buna göre suçun tabi olduğu asli dava zamanaşımı süresi aynı Kanun’un 66. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca sekiz yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 21.06.2010 tarihinde gerçekleştirildiği iddia olunan eylemle ilgili olarak, zamanaşımını kesen en son işlem sanığın 20.04.2011 tarihli sorgusu olup, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmemesi ve denetim süresinin başlamaması nedeniyle hükmün açıklanmasına dair kararın hukuki değerden yoksun olduğu da dikkate alındığında, anılan tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran hiçbir sebebin gerçekleşmediği, bu nedenle TCK‘nın 66. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendindeki sekiz yıllık dava zamanaşımı süresinin, Ceza Genel Kurulu inceleme tarihinden önce 20.04.2019 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, hukuki değerden yoksun bulunan Yerel Mahkemenin 02.06.2015 tarih ve 102-634 sayılı açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına ilişkin kararı ile bu kararın bozulmasına ilişkin özel dairenin 13.12.2017 tarih, 4277-27775 sayılı kararının ve bu karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilmesi üzerine yine özel dairenin 07.03.2018 tarih, 984-4556 sayılı itirazın reddine dair kararının kaldırılmasına, sanık hakkındaki kamu davasının 5327 sayılı TCK‘nın 66. maddesinin 1. fıkrasının e bendi ve 5271 sayılı CMK‘nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,

2- İstanbul Anadolu 50. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın tehdit suçundan TCK‘nın 106/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 02.06.2015 tarih ve 102-634 sayılı mahkûmiyet hükmü ile bu kararın bozulmasına ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13.12.2017 tarih, 4277-27773 sayılı kararı ve bu karara itiraz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 07.03.2018 tarih, 984-4556 sayılı kararının kaldırılmasına sanık hakkındaki kamu davasının TCK‘nın 66. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi ve CMK‘nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE06.07.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:Hukukmedeniyeti

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir