Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevre Üzerinde Etkileri ve Hukuki Değerlendirmesi

                                               1.Genel Olarak

                                               Dünya nüfusundaki hızlı artış, sanayileşme, teknolojik araç ve gereçlerin insan yaşamında yoğun bir şekilde yer alması, enerji tüketiminin çok hızlı artmasına sebep olmaktadır. Fabrikalar, atölyeler, evdeki elektronik araçlar, sokak aydınlatmaları, demiryolu taşımacılığı, hatta elektrikle çalışan otomobiller gibi birçok alanda enerji, temel girdi haline gelmiştir. Bütün bu gelişmeler, enerji tüketimini her yıl ortalama %4-5 oranında arttırmaktadır[1].

                                               Enerji üretiminde yaygın olarak kullanılan kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıt rezervlerinin azalmasıyla, fosil yakıtların işlenmesi için daha derinlere inilme zorunluluğunu getirmiştir. Fosil yakıtlar üzerine yapılan araştırmalar neticesinde, bir günde yaklaşık bin yıllık fosil yakıt oluşumu tüketildiği hususu ortaya çıkmıştır. Bu durum, fosil yakıt rezervlerinin giderek tükeneceğinin bir göstergesi olup, enerji ihtiyacının yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır [2].

                                               Hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle enerjisi günümüzde yaygın olarak kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarını oluşturur. Enerji üretimi ve dönüştürülmesi sırasında karşılaşılan çevresel sorunlara sebep olmaması nedeniyle bu enerji kaynaklarının kullanımı her geçen gün artmaya devam etmektedir.

                                               Son 10 yılda devletimiz tarafından yenilenebilir enerji kaynaklarına teşvikler verilmiştir. Bu teşviklerle beraber teknolojik imkânların da artmasıyla birlikte rüzgâr enerji santralleri, günümüzde ülkemiz için elektrik enerjisi üretiminde büyük bir paya sahip hale gelmiştir. 2019 verilerine göre, rüzgâr enerji santrallerinden üretilen elektrik enerjisi ile ülkemizin toplam elektrik ihtiyacının % 7,40’ı karşılanabilmektedir (Türeb,2019).

                                               2.Rüzgar Enerjisi

                                               Rüzgar enerjisi, güneş enerjisinin yeryüzü ve atmosferi her yerde aynı derece ısıtmamasından kaynaklanan sıcaklık ve basınç farklarından oluşmaktadır. Rüzgar güneş enerjisinin dolaylı ürünü olup güneş ışınları olduğu sürece rüzgar olacaktır (T.C. Güney Ege Kalkınma Ajansı, 2012: 17). Güneşten yeryüzüne ulaşan enerjinin %2’si kadarı rüzgar enerjisine dönüşmektedir (Kıncay vd, 2009: 9). [3]

                                               Kaynağı güneş olan rüzgar enerjisi; doğal, yenilenebilir ve sonsuz bir güç olarak yenilenebilir enerji kaynaklarının en önemli bileşenidir. Güneşten, dünyaya her saat 1.74×1017 W değerinde güneş ışığı gelmektedir ve gelen bu enerjinin yaklaşık %2’lik kısmı rüzgar enerjisine dönüştürülmektedir. Güneşin, yer küreyi ve atmosferi homojen ısıtmamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan sıcaklık ve basınç farkından kaynaklı hava akımları oluşur. Bir hava kütlesi mevcut sıcaklığından daha fazla ısınırsa atmosferin yukarısına doğru yükselir ve bu hava kütlesinin yükselmesiyle boşalan yere, aynı hacimdeki soğuk hava kütlesi yerleşir. Bu hava kütlelerinin sürekli yer değiştirmesine rüzgar adı verilmektedir. Başka bir deyişle rüzgar; birbirine komşu bulunan iki basınç bölgesi arasındaki basınç farklarından dolayı meydana gelen ve yüksek basınç merkezinden alçak basınç merkezine doğru hareket eden hava akımıdır.[4]

                                               Rüzgar enerjisinde, rüzgar tribünleri elektrik üretiminin en önemli aracıdır. Rüzgar tribünleri, yenilenebilir nitelikte olan hava akımını elektrik enerjisine dönüştürme işlemini yapar. Yöreye özgü bir enerji kaynağı olan rüzgar, coğrafi ve meteorolojik sınırlamaları olmasına rağmen sürekli bir kaynak olması ile sürdürülebilir kalkınma amacının gerçekleştirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Rüzgardan sürekli elektrik enerjisi elde edilmesinde, rüzgarın yapısı ve özelliklerinin güvenilir ölçümlerle tespit edilerek, bölgelere uygun rüzgar enerjisi tribünlerinin kurulması gerekmektedir.[5]

                                               Yüzyıllardan beri dünyanın birçok ülkesinde rüzgar enerjisinden, rüzgar milleri yardımıyla, su pompalama ve tane öğütme işlemlerinde yararlanılmıştır. Rüzgâr millerinin bugünkü modern karşılıkları, elektrik üretmek için rüzgar enerjisini kullanan rüzgar türbinleridir. Rüzgâr türbinleri tek başına uygulamalarda, bir güç şebekesine bağlı olarak veya bir fotovoltaik sistemle birlikte kullanılmaktadır. Rüzgâr enerjisinin kaynak kullanım ölçeği için, çok sayıda rüzgar türbini bir rüzgâr çiftliğini oluşturmak için birbirine yakın olarak inşa edilmektedir (Akgün 2006).[6]

                                               Meteorolojik açıdan rüzgar; basınç değişiminin fazla olan, yüksek, engebeli olmayan tepe ve vadiler, kıyı şeritleri, kanal etkilerinin meydana geldiği dağ silsileleri, vadiler veya tepelerde rüzgar oluşumu çok daha fazla olması nedeniyle her alan üretim alanı olarak ele alınamaz. Tanımlanan amaca uygun olarak çeşitli inceleme ve araştırmaların yapılması ve uygun zeminin temin edilmesi bu projelerden en önemli husus olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun için öncelikle rüzgar enerjisi potansiyellerinin ve yatırım yapılabilecek rüzgar kaynak alanlarının bilinmesi gerekli olmaktadır. Resmi kurumlarca yapılan çalışmaların sonuçlarına göre rüzgar hızı ve süresi yönlerinden enerji üretim potansiyeline sahip olan yerler (bölge, il, ilçe) tespit edilmiş olup, buna göre ilgili kamu kurumları tarafından talepte bulunan kişi ve kurumlara enerji üretim ruhsatı verilmektedir.[7]

                                               Rüzgar enerjisi atmosferde serbest ve bol bir şekilde bulunduğundan miktarı sınırlı değildir. Taşıma sorunu bulunmaz ve enerji üretimi için çok yüksek teknoloji gerektirmez. Yenilenebilir olan rüzgar enerjisi güneş ve dünya var olduğu sürece var olacaktır. Rüzgar enerjisi tüm bunların yanında çevreye daha az zarar vermesi ve güvenli olması nedeniyle fosil yakıtlardan daha avantajlıdır. Tüm bu avantajların mevcut olmasına karşılık, bazı dezavantajları da mevcuttur.

                                               Tüm bu olumlu katkılarının yanı sıra, rüzgar tribünlerinin büyük bir alan kaplaması, gürültü, görsel ve estetik kirliliği oluşturması, kuş ölümleri, 2-3 km’lik alan içinde radyo ve TV alıcılarında parazitlere neden olması, gibi bir takım dezavantajları bulunmaktadır (Hocaoğlu ve Kurban, 2005: 125). Diğer taraftan, rüzgar çöp, atık kâğıt gibi çeşitli kirleticileri ayrıştırma ve dağıtma yoluyla hava kirliliğine neden olabilmektedir. [8]

                                               Rüzgâr enerjisinin ülkemiz ve dünyadaki durumuna yönelik literatürde birçok çalışma mevcuttur. Yanıktepe ve arkadaşları [9], Türkiye’de rüzgâr enerji sistemlerinin gelişimini ve rüzgâr enerji potansiyelini incelemişlerdir. 2011 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki ve dünyadaki rüzgâr türbini kurulu gücünün gelişimi ve günümüzdeki durumu araştırılmıştır. Kaplan [10] çalışmasında, Türkiye’de elektrik enerjisi üretiminde kullanılan rüzgâr enerjisinin verimsiz kullanıldığından bahsetmiştir. Bu sebeple, ülkemizde rüzgâr enerji potansiyelinin daha doğru nasıl değerlendirilebileceğine yönelik önerilerde bulunmuştur. Camadan [11] yürüttüğü çalışmada, ülkemizde rüzgâr enerjisine yönelik yürütülen uygulamaları ve politikaları incelemiş, kısa ve uzun vadede öncelikleri değerlendirerek bazı öneriler sunmuştur. Dincer [12], rüzgârdan elektrik enerjisi üretiminin dünyadaki mevcut durumunu, potansiyelini ve rüzgâr enerjisi politikalarını değerlendirmiştir. Rüzgâr türbini kurulu gücünü artırmaya yönelik tavsiyelerde bulunmuştur. Bu çalışmada, rüzgâr enerjisi potansiyeli ile rüzgâr enerjisinin ülkemiz ve dünyadaki durumu analiz edilerek ülkemizde işletme, kurulum ve lisans aşamasındaki rüzgâr enerji santralleriyle ilgili bilgiler verilmiştir. Ülkemizin rüzgâr enerjisi kurulu gücü, rüzgâr enerjisi konusunda öncü olan diğer ülkelerin rüzgâr enerjisi kurulu gücüyle karşılaştırılarak yıllar içerisinde meydana gelen gelişmeler değerlendirilmiştir.[13]

                                               3.Rüzgâr Enerji Santrallerinin Tarihsel Gelişimi

                                               Rüzgâr kelimesinin meteorolojideki anlamı basit olarak hareket eden havadır. İlk insanlar rüzgârın kaynağının nereden geldiğini bilmeseler de onu günlük hayatlarında kullanmışlardır. Bu alanda ilk uygulamalar, tahıl öğütme ve yelkenli gemilerin yüzdürülmesi ile başlamıştır. Eski Yunanlılar ve onların ardından Romalılar yelkenli gemilerini yüzdürmek için rüzgâr gücünü kullanmış olmalarına rağmen, farklı alanlarda bu güçten faydalanmamışlardır. Dairesel hareketli yel değirmenlerinden yararlanma İran, Pakistan, Afganistan, Doğu Asya ve Çin gibi Orta ve Doğu Asya toplumlarında görülmüştür[14].

                                               İnsanlar, milattan önceki yıllarda bile rüzgâr enerjisini, düşük seviyelerdeki suların daha yükseğe çıkarılmasında ve buğday öğütülmesinde kullanmışlardır. Rüzgâr enerjisinin toplum tarafından kullanımı Batı Medeniyetlerinde başladığı sanılsa da ilk olarak Doğu Medeniyetlerinden Çin, Tibet, Hindistan ve İran’da kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin İran’da bulunan yel değirmenleri Haçlı Seferleri’nin ardından Batı’ya geçmiştir. M.Ö. 200’lü yıllarda yatay eksenli yel değirmenlerinin kullanımı ile ilgili yazılı bilgiler bulunmuştur. Buna ek olarak M.Ö. 700 yıllarında İranlıların da düşey eksenli yel değirmenleri kullanıldığı somut kanıtlar eşliğinde bilinmektedir. Tarihçiler ayrıca M.Ö. 1700’lü yıllarda Babilliler’in Mezopotamya civarında sulama amaçlı yel değirmenlerinin kullanıldığını belirtmektedirler. Rüzgâr gücünün kullanımı Asya’dan Avrupa’ya 10. Yüzyıl civarında geçmiştir ve bu geçişin ilk belirtileri olarak İngiltere’deki yel değirmenleri gösterilebilir. 1190’lı yıllarda Alman Haçlıları yel değirmenlerini Suriye’den ülkelerine götürmüşlerdir.

                                               Endüstri devrimi ardından 18. Yüzyılda buhar makinelerinin ortaya çıkması ile birlikte dünya genelinde termodinamik karakteristikli makinelerden yararlanarak enerji temin edilmeye başlanmıştır. Özellikle petrol, gaz, kömür gibi fosil yakıtların kullanımı, istenildiği zaman enerji kaynağı olarak kullanılabildikleri için bu makineler çok avantajlı hale gelmiştir.

                                               Günümüzde ise rüzgâr enerjisi kullanımı her geçen gün artmaktadır. Bunun temel nedenleri arasında, hammadde gerektirmemesi ve işletme giderlerinin çok düşük seviyelerde olması yatmaktadır. Rüzgâr enerjisinden elektrik enerjisi üretimi ilk olarak Danimarka’da başlamıştır. 1897 yılında Danimarkalı meteorolog Paul La Cour, ilk kez elektrik üretim amaçlı 89 Watt gücündeki rüzgâr enerji santralini yapmıştır. Danimarka’da 1940 – 1950’li yıllar boyunca F.L. Smidth adlı mühendislik firması 2 ve 3 kanatlı rüzgâr enerji santralleri yapmışlardır. Ancak bu santraller doğru akim (DC) ile çalışan rüzgâr enerji santralleridir. İlk alternatif akım (AC) ile çalışan rüzgâr enerji santralini ise Paul La Cour’un öğrencilerinden Johannes Juul tarafından geliştirilmiştir. Modern rüzgâr enerji santrallerinin öncüsü niteliğinde olan 200 kW kurulu güce sahip Gedser rüzgâr enerji santralini, 1956 yılında Danimarka’nın güneyinde çalışmaya başlamış olup 11 yıl boyunca bakım yapılmadan çalışmıştır.

                                               1970’li yıllara kadar rüzgâr enerjisi teknolojisinde önemli fazla bir gelişme olmamıştır. 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi ve 1980’li yıllardan itibaren artan çevre bilinci ile birlikte yeni enerji kaynaklarının aranmasına sebep olmuştur. Bu yıllardan itibaren rüzgâr enerji santrali kurlu gücünün ve pervane çapının gelişimine önem verilmiştir. Özellikle 1995 yılından sonraki gelişim büyük dikkat çekmektedir. Bu yıllarda KW mertebelerinde olan rüzgâr enerji santrali yerlerini MW mertebelerindeki rüzgâr enerji santrallerine devretmiştir. Günümüzde 6 MW güce sahip rüzgâr enerji santralleri bulunmaktadır. Kurulu güç ile beraber rüzgâr santrallerinin pervane çapları da dikkat çekici bir şekilde artış göstermektedir. Şekil 1.’de görüldüğü gibi 1980’lı yıllarda pervane çapları 20 m civarındayken 2000’li yıllarda 100 m’ye ulaşmış olup, günümüzde 150 m çapında pervaneye sahip rüzgâr enerji santralleri mevcuttur.

Şekil 1. Rüzgâr enerji santrallerinin pervane çapları ve güçlerinin yıllara göre dağılımı

                                               4.Dünyada Rüzgar Enerjisi

                                               Dünyada rüzgâr gücünden yararlanma bakımından 2009 yılına kadar kıtalar incelendiğinde Avrupa’nın %73 ile en başta olduğu görülmekteydi (Şekil 2.). Bunu %15 ile Amerika, %10 ile Asya ve %1 ile Avustralya ve Afrika kıtaları izliyordu. Fakat özellikle 2009-2017 yıllarında Asya’da rüzgâr enerjisinden yararlanma bakımından ciddi bir artış olmuştur (GWEC, 2018) [15].

Şekil 2. Kıtaların rüzgâr enerjisinden yararlanma oranları (GWEC, 2018).

                                               Dünyada rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde Çin, Amerika, Almanya gibi nüfusu fazla, sanayisi gelişmiş ve dolayısıyla enerji gereksinimi fazla olan ve bu gereksinimi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayan ülkeler başı çekmektedir. Özellikle Çin 188.392 MW’lık kapasitesiyle ilk sırada yer almaktadır.

                                               Ülkeler bazında ise 2018 yılı istatistiklerine göre ise Çin rüzgâr gücünden yararlanma bakımından %35 ile birinci, A.B.D %17 ile ikinci ve Almanya ise %10 ile üçüncüyü sıraya yerleşmiştir. Görüldüğü üzere özellikle Asya’da rüzgâr enerjisinden yararlanma bakımından ciddi bir artış olmuştur (GWEC, 2018).

                                               Rüzgâr enerjisinden üretilen toplam gücün 539.123 MW civarında olduğu bilinmektedir (GWEC, 2018). 2009 yılına kadar dünyada en fazla rüzgâr enerjisi üreten ülke %36,3 ile Almanya olmuştur. Almanya elektrik enerjisi ihtiyacının %5,6’sını rüzgâr gücünden sağlamaktadır. Fakat özellikle 2010 ve 2011 yıllarında Çin ve ABD’nin rüzgâr enerjisinden elektrik üretimine verdikleri destek nedeniyle bu iki ülke 2011 yılı sonu itibariyle birinci ve ikinci sırayı paylaşmaktadır. Almanya ise ancak 3. sırada bulunmaktadır. (Global Wind Energy Council [GWEC], 2018) tarafından yayımlanan son bilgilere göre dünyada kurulu rüzgâr gücü bakımından ilk 10 ülke sırasıyla Çin, ABD, Almanya, Hindistan, İspanya, İngiltere, Fransa, Brezilya, Kanada ve İtalya olmuştur.

                                               5.Türkiye’de Rüzgar Enerjisi (Potansiyeli)

                                               Enerji talebinin artması, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Artan bu talebi karşılamak üzere uygulanan enerji politikalarının temel hedefi, ekonomik büyümeyi ve sosyal gelişmeyi destekleyecek şekilde güvenilir ve yeterli miktarda enerjiyi, çevreyi korumaya yönelik önlemlerle ekonomik koşullarda ve yerli kaynaklar kullanarak tüketime sunmaktır. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesinde, gelişen teknolojinin ve artan enerji açığının kapatılabilmesinde, bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, tükenmeyen, temiz ve dışa bağımlı olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları önem kazanmıştır. Türkiye’de fosil enerji kaynaklarının sınırlı olması ve kullanımlarının yarattığı çevre kirliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarını ve teknolojilerinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmektedir[16].

                                               Türkiye’de rüzgar enerjisi ile ilgili yapılan ilk çalışmalar kapsamında, 1960’larda Ankara Üniversitesi, 1970’lerde Ege Üniversitesi, daha sonraki yıllarda ODTÜ ve İTÜ kapsamında sürdürülmüş olup, son dönemlerde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) bünyesinde de bazı çalışmalar yapılmaktadır.[17]

                                               Türkiye geniş anlamda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olup ve bu yenilenebilir enerji kaynaklarının başında rüzgar enerjisi gelmektedir. Rüzgardan elde edilebilecek güç rüzgar hızının küpü ve kullanılacak rüzgar türbininin rotor süpürme alanı ile doğru orantılıdır. Güç elde etmede önemli bir faktör olan rüzgarın hızı, yerden yükseldikçe logaritmik olarak artış göstermektedir. Bir yörede kurulacak rüzgar santralından elde edilebilecek güç, yalnızca kullanılan türbin sayısı ve türbin büyüklüğü ile sınırlanmakta ve doğal karakteri ile sınırsız bulunmaktadır. Bölgelerimizin yıllık ortalama rüzgar hızı ve yoğunluğu Şekil 3’te görülmektedir[eie.gov.tr, 2001; eie.gov.tr, 2005]. [18]

Şekil 3. Türkiye’nin değişik bölgelerinde rüzgar enerjisi potansiyeli.

                                               Türkiye’de rüzgar potansiyelinin yüksek olduğu 3 ana bölge vardır. Çanakkale-Balıkesir Bölgesi, İzmir-Manisa Bölgesi ve Osmaniye-Hatay Bölgesidir. Uygulanabilir rüzgar enerjisi potansiyeli Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından 48.000 MW olarak hesaplanmaktadır ve özellikle 2007 yılından bu yana RES kurulu gücü hızlı bir artış ile bugün itibari ile 2 GW üzerine çıkmıştır. Ülkemiz kurulu güç büyüklüğü olarak ilk 20 ülke içindedir. Mayıs 2009 tarihli Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde Türkiye için çok önemli bir hedef belirlenmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yıldönümünün kutlanacağı 2023 yılında yenilenebilir enerjiye dayalı olarak üretilen elektriğin tüm elektrik üretim portföyündeki ağırlığının %30 düzeyine gelmesi ve rüzgar enerjisine dayalı kurulu gücün en az 20.000 MW olması hedeflenmiştir ve bu hedefi ile ilk 5 ülke içerisinde yer almıştır (Anonim 2012c).[19]

                                               Bölgelere göre rüzgar hızı ve yoğunluğu dikkate alındığı zaman kurulu rüzgar gücü en çok Ege ve Marmara bölgelerinde bulunmaktadır. Büyük rüzgar türbinleri, rüzgar çiftliği olarak adlandırılan diziler halinde kurulmaktadır. Bir rüzgar çiftliğinin yaklaşık toplam gücü 1–150 MW arasında değişmektedir. Tek bir türbinin gücü 50 kW’tan 2 MW’a kadar olabilir. Ancak günümüzde ekonomik şartlar açısından 500 kW’tan küçük türbinler pek fazla kullanılmamaktadır. Ancak küçük türbinler, genellikle şebekenin olmadığı ya da ulaşımın ekonomik olmadığı yerlerde uygulanır. Şehir dışında bulunan yerleşim yerleri ile tesisler, küçük türbinler oldukça uygun olan kullanım alanlarıdır. Türkiye’nin Rüzgar Enerjisi Potansiyeli oldukça ileri bir düzeydedir.[20]

                                               6.Türkiye’de Rüzgar Enerjisinin Kullanımı

                                               Rüzgar enerji santralleri, rüzgar potansiyeli bakımından iyi olan bölgelerde kurulmaktadır. Rüzgar enerji santralleri en çok Ege ve Marmara bölgelerinde kuruludur. Türkiye’de rüzgar enerjisi kurulu gücün bölgelere göre dağılımı Şekil 4.’de görülmektedir [tureb.com.tr, 2021] [21].

Şekil 4. İşletmedeki rüzgar enerji santralleri gücünün bölgelere göre dağılımı

Şekil 5. Türkiye’deki rüzgar enerjisi santralleri için kümülatif kurulum

                                               Türkiye’de ilk defa rüzgar enerjisinden elektrik enerjisi 1986 yılında İzmir’in Çeşme ilçesi Altın Yunus Tesisleri’nde kurulan 55 kW elektrik üreten rüzgar türbininden elde edildi. Uluslararası alanda ilk olarak, 1998 yılında Çeşme Germiyan Köyü’nde kurulan rüzgar türbininde elektrik üretilmiştir.

                                               Yap-İşlet-Devret Modeli ile işletmeye açılan ilk rüzgar enerjisi tesisi ise 1998 yılında işletmeye açılan Alaçatı’daki ARES adlı 12 adet türbinden oluşan rüzgar enerji çiftliğidir. Yap-İşlet-Devret modeli ile o zaman kurulmuş olan Türkiye’nin en büyük rüzgar enerjisi santrali Çanakkale-Bozcaada Rüzgar Enerji Santrali (BORES) ise 10,2 MW gücünde olup 2000 yılında Bozcaada’da 17 adet 600 kW’lık rüzgar enerji santralı idi. 2006 yılında Balıkesir-Bandırma’da 30.00 MW’lık 20 adet rüzgar türbini kuruldu. 2008 yılında Türkiye’nin en büyük rüzgar gücü santrali olarak bilinen İstanbul Çatalca’da Ertürk A.Ş. tarafında 60.00 MW’lık 20 adet 3.000 kW’lık türbinlerden oluşan bir rüzgar çiftliği kurulmuştur. Türkiye’nin rüzgar enerji sistemlerinin gelişimi incelendiği zaman her yıl artan bir kapasite ile karşılaşılır. 2006’da 51 MW iken 2011 yılında 1.805,85 MW’a yükselmiştir. Kurulum gücü bu şekilde yükselerek 2015 yılının sonunda 4.718,30 MW’a kadar çıkmış, 2021 yılının sonlarına doğru 10.585,15 MW’a kadar çıkmıştır. [tureb.com.tr, 2021].

Şekil 6. Türkiye’de rüzgar enerji sistemlerinin kurulu gücü illere göre dağılımı

                                               Türkiye’de rüzgar enerji sistemlerinin kurulu gücü illere göre dağılımı Şekil 6’da görülmektedir. Tabloya göre İzmir en yüksek kurulum gücü %17,7 ve 1.873,83 MW güç ile birinci sırada bulunmaktadır. İzmir’i %12,88 (1.363,65 MW) ile Balıkesir, %8,67 (917,35 MW) ile Çanakkale, %6,87 (727,55 MW) ile Manisa takip etmektedir.

                                               7.Rüzgar Türbini

                                               Rüzgâr türbini, rüzgârdaki kinetik enerjiyi önce mekanik enerjiye daha sonra da elektrik enerjisine dönüştüren sistemdir.[22]Bir rüzgâr türbini genel olarak kule, kanatlar, rotor, dişli kutusu, generatör (alternatöre), elektrik-elektronik elemanlardan oluşur(Şekil 7.).

                                               Şekil 7. Rüzgar türbini bileşenleri

                                               Rüzgârın kinetik enerjisi rotorda mekanik enerjiye çevrilir. Rotor milinin devir hareketi hızlandırılarak gövdedeki generatöre aktarılır. Generatörden elde edilen elektrik enerjisi aküler vasıtasıyla depolanarak veya doğrudan alıcılara ulaştırılır.[23]

                                               Rüzgâr türbinlerinin nasıl çalıştığını anlamak için iki önemli aerodinamik kuvvet olan sürükleme ve kaldırma kuvvetleri iyi bilinmelidir:

                                               Sürükleme kuvveti, cisim üzerinde akış yönünde meydana gelen bir kuvvettir. Örneğin düz bir plaka üzerinde meydana gelebilecek maksimum sürükleme kuvveti hava akışının cisim üzerine 90o dik geldiği durumda iken; minimum sürükleme kuvveti ise hava akışı cismin yüzeyine paralel iken meydana gelir.

                                               Kaldırma kuvveti ise, akış yönüne dik olarak meydana gelen bir kuvvettir. Uçakların yerden havalanmasına da bu kuvvet sebep olduğu için kaldırma kuvveti olarak adlandırılmıştır.

                                               Sürükleme kuvvetine en iyi örnek olarak paraşüt verilebilir. Bu kuvvet sayesinde paraşütün hızı kesilmektedir. Sürükleme kuvvetinin etkilerini minimuma indirebilmek için yapılmış özel cisimlere akış hatlı (streamlined) cisimler denir. Bu cisimlere örnek olarak elips, balıklar, zeplin verilebilir.

                                               Düz bir plaka üzerine etkiyen kaldırma kuvveti, hava akışı plaka yüzeyine 0o açı ile geldiğinde görülür. Havanın akış yönüne göre meydana gelen küçük açılarda akış şiddetinin artmasıyla düşük basınçlı bölgeler meydana gelir. Bu bölgelere akış altı da denir. Dolayısıyla, hava akış hızı ile basınç arasında bir ilişki meydana gelmiş olur. Yani hava akışı hızlandıkça basınç düşer, hava akışı yavaşladıkça basınç artar. Bu olaya Bernoulli etkisi denir. Kaldırma kuvveti de cismin üzerinde emme veya çekme meydana getirir.                                                                 

                                               Kullanımdaki rüzgâr türbinleri boyut ve tip olarak çok çeşitlilik gösterse de genelde dönme eksenine göre sınıflandırılır. Rüzgâr türbinleri dönme eksenine göre “Yatay Eksenli Rüzgâr Türbinleri” (YERT) ve “Dikey Eksenli Rüzgâr Türbinleri” (DERT) olmak üzere iki sınıfa ayrılır. ABD Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı, (Kısaca NREL) Rüzgar türbinlerinin 100 kW güce eşit veya daha küçük güçte olanlarını Küçük rüzgar türbini olarak sınıflandırır.

                                               Günümüzde genel olarak 1,0 – 6,0 MW gücünde yatay eksenli (horizontal) rüzgar türbinleri kullanılmaktadır. Rüzgar türbinleri, yerden belirli yükseklikteki bir kule üzerine yerleştirilmiş nasel ve rotordan oluşur. Türbinin ana parçalarının içinde bulunduğu yapı nasel, kanatlar (blades) ve göbek (hub) ise rotor olarak adlandırılır. Üç kanatlı yeni nesil rüzgar türbinlerinin kanat çapları 100 m boyutuna ulaşmıştır. Modern rüzgar türbinlerinde rotor ise yer seviyesinden 60-100 m yükseklikte bir kule üzerinde bulunur. Bir rüzgar türbininden elde edilecek enerji birincil olarak, türbin hub yüksekliğindeki rüzgar hızına bağlıdır. Türbin hub yüksekliğinin artırılması sonucu artan rüzgar hızı dikkate alındığında, mevcut rüzgar gücünden maksimum düzeyde yararlanılması sağlanacaktır.

                                               Pervane göbekleri ya da rotor kinetik enerjiyi içsel şaft mekanizmasına aktarır ardından jeneratör sistemine gelen enerji dönüştürülerek elektrik enerjisi biçimine dönüştürülür. Frenleme kontrol sistemleri yön ve ölçüm sistemleri türbinlerde üretime eşlik eden yardımcı sistemlerdir.[24]

                                               8.Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevre Üzerindeki Olumsuz Etkileri

                                               8.1.Yer Seçimi ve Alan Gereksinimi Açısından İncelenmesi

                                               Rüzgar elektrik santralleri kuruldukları alanın yaklaşık %1’lik alanını kaplayan rüzgar türbinlerinden oluşmaktadır. Bu nedenle, rüzgar santralleri tarımsal arazi kullanımı ile uygunluk gösterirken, diğer açık ve doğal alanlarda arazinin mevcut kullanımı ile çelişki gösterebilmektedir. Rüzgarın bol, hızının yeterli olduğu alanlar genellikle doğal niteliği bulunan koruma alanları, kuş göç yolları, milli parklar, arkeolojik ve tarihi alanlardadır.[25]

                                               8.2.Bir Res Kulesinin Boyutları Ve Res Parkının Kurulma Düzeni İklim Değişikliğine Neden Olur

                                               Rüzgâr enerjisi ile pervaneyi çevirmek ve elektrik enerjisine dönüştürmek kule yüksekliğine, kanat boyuna ve rüzgâr hızına bağlıdır. Pervane boyu arttıkça dönüş alanı çapı (Rotor çapı) da genişler (Şekil 8) [26].

Şekil 8. Rüzgâr enerjisi santrallarında rotor çapı ile enerji (kw) üretimi ilişkisi ve iklime etkisi

                                               Yerden yükseldikçe rüzgâr hızı da artar. Ancak rüzgâr hızı arttıkça elektrik üretimi artmaz (Şekil 9).

Şekil 9.1. Jeneratörün elektrik üretimi rüzgâr hızına göre değişir ve doğrusal olarak artmaz.Şekil 9.2. Rüzgâr hızının yerden yüksekliğe bağlı olarak değişimi

                                               Pervane gelen hava kütlesindeki kinetik enerjinin % 59’unu dönmek için kullanır. Hava kütlesindeki kinetik enerjinin % 41 pervane kanatları arasında geçer (Betz Kuralı).

                                               Rüzgârın hızı azalır, Pervane hava kütlesini dağıtır. Pervane arkasında merkezde bir kuyruk yeli boşluğu oluşur. Açılan hava konisi ise yere yakın ve sakin hava kütlesini yerden yukarı doğru hareketlendirir. Bu olay yere yakın hava kütlesinde; nem oranının azalmasına, sıcaklık değişimine, buharlaşma ve terleme miktarlarında artışlara dolayısı ile yerel iklimin değişmesine sebep olur.

                                               8.3. Flora ve Fauna Açısından İncelenmesi (Kuş Ölümleri)

                                               Enerji yetersizliği, fosil yakıtların tükenme süreci ve yarattığı hava kirliliği, insanları rüzgâr ile güneş enerjisinden yararlanmaya yöneltmiştir. Ancak Türkiye gibi arazi kullanımının dar parsellere bölünmüş olduğu ülkelerde kârlı RES tesislerinin kurulması ancak yüksek dağlarda mümkündür. RES tesisleri henüz köylünün, çiftçinin ve yazlık evlerin (veya sitelerin) kurabilecekleri fiyatlara da ulaşmamıştır. Orman alanlarına gelince, ormanlar kamu malı oldukları için, kâr amacı ile kurulan RES firmalarına tahsis edilmeleri uygun değildir. Öte yandan orman içine kurulan RES tesislerinin kullandıkları alan (Kule alanı, yollar ve enerji nakil hatları) ve yarattıkları sorunlar orman ekosistemlerinin doğal ekolojik dengesini bozacak ölçüdedir. RES’lerin kuş göç alanları üzerinde bulunması da çok ayrı ve Uluslararası ölçekte sorunlara sebep olacak kapsamdadır. Orman alanlarında, sulak alanlarda yaşayan kuşların (Yarasalar dâhil) RES’lerden olumsuz etkilenmesi; orman içinde olduğu kadar, çevredeki tarım alanları ile zeytinlik ve meyveliklerde de zararlı böceklerin artmasına sebep olmaktadır [27].

                                               Mevsimlere bağlı olarak kuzey ve güneydeki sulak alanlar arasında bazı kuşlar Türkiye üzerinden göç etmektedirler. Göç yolları haritalarda çizgi halinde gösterilir. Gerçekte kuşlar bu kadar uzun mesafeleri kanat çırparak değil, süzülerek uçarlar. Süzülerek uçma olayı hava hareketlerine bağlı olduğu için daha geniş bir alanı kapsar. Kuzeyden gelen bir leylek sürüsü rüzgârın esme yönüne bağlı olarak Dereköy’den Şile’ye kadar geniş alanın herhangi bir bölümünde süzülebilir (Şekil 10).

Şekil 10. Türkiye üzerinden geçen kuş göç yoları ve süzülme alanları

                                               RES’ler için uygun rüzgâr hızları da bu alanda oluşmaktadır (Şekil 11).

Şekil 11.Trakya ve Batı Anadolu’da rüzgâr yönleri ve hızları

                                               Göçmen kuşlar göç süresinde sadece kanat güçleri ile uçmazlar. Uzun mesafe uçuşlarına güçleri yetmez. Yükselen sıcak hava kütlesi ile dönerek yükselirler. Sonra da yüksekten aşağıya doğru süzülürler. Süzülme alanı göç oklarının gösterdiği gibi dar değildir. Havanın akışına (rüzgâr yönlerine) göre kuşların süzülme alanı da genişler. Özellikle leylekler, kartallar ve doğanlar vd yırtıcı kuşlar ile ördekler ve kazlar süzülme alanlarından geçerler. Bu sebeple RES yapmak bu kuşları kıyıma uğratmak anlamına gelir.

                                               Örnek 1: Karaburun Yarımadası Yaylaköy RES projesi kule yerleştirilmesi [28]

                                               Karaburun Yarımadası RES parkında kulelerin yerleştirilmesinde aşırı sıklığa gidilmiştir (1 grid karesinde 6 taneye kadar). Yaylaköy’de RES kulelerinin ortasında kalmıştır (Şekil 12)).

Şekil 12. Karaburun Y.A. Yaylaköy çevresindeki RES kulelerinin konumu ile kuşlara Kızılçam ormanına, zeytinliklere ve Yaylaköy’e etkilerinin değerlendirilmesi

                                               RES kulelerinden 35 tanesi kızılçam ormanı içindedir (Yangın tehlikesi). RES kulelerinin sıklığı ile pervanelerin yarattığı rüzgâr saçılması / kuyruk yeli boşluğu gibi etkilerin göçmen kuşların ve çevredeki tarım alanları ile zeytinliklerdeki zararlı böcekleri yiyen kırlangıçlar ile yarasaların ve diğer kuşların uçuşlarını da olumsuz etkilemesi beklenir (Şekil 13).

Şekil 13. Aralarındaki mesafeler 250 m ve rotor çapı 90 m olan rüzgâr türbinleri kuşları geçirmez (Yaylaköy RES projesi kuzey grid karesi).

                                               8.4. Orman İçindeki İklim Ve Oluşturulan RES Açıklıkları İle Rüzgâr Dağılımının Orman Ekosistemi Üzerinde Olumsuz Etkileri

                                               Ormanda toprak yüzeyine yakın hava tabakasındaki su buharının kaynağı ölü örtüdeki organik maddelerin ve toprak hayvancıklarının solunumundan kaynaklanır. Ormanda ölü örtünün ayrışması kendi başına olmaz. Toprak hayvancıkları (Fareler, solucanlar vd.), böcekler ile bakteriler ve mantarlar organik maddeyi besin olarak kullanırken ayrıştırırlar. Oksidatif ayrışmada organik maddede bağlı hidrojen (H) ile oksijen (O) birleştirilerek suya (H₂O) dönüştürülür. Karbon (C) oksitlenip karbondioksite (CO₂) dönüştürülür. Bu olayda açığa çıkan ısı enerjisi suyu, buğu veya buhar haline getirir. Ağaç köklerinin ve toprak hayvancıklarının solunumu ile glikozun ayrışması da önemli miktarda su buharı oluşturur. Ölü örtünün yaprak tabakası arasında ve hemen üstündeki bu nemli hava kurumayı önlediği için toprak canlılarının yaşamalarını ve ayrıştırma faaliyetlerinin devamını sağlar [29].

                                               Gece soğuyan hava orman içine çökelir. Orman içinde hava hareketlerinin açık alana göre çok daha sakin olması, nemli havanın orman içinde kalmasını sağlar. Gündüz güneş ışınlarının orman içine girmesi ve havanın ısınıp, biriken nemin buharlaşması öğleyi bulur. Ağaç veya çalı tepelerinin orman içini gölgelemeleri, öğleden sonra da orman altının daha nemli ve serin kalmasını sağlar. Bu sebeple orman kendi içinde özel bir iklim oluşturur. Orman ekosisteminin doğal dengesi bu “orman içi iklim” koşullarına bağlıdır. Orman içi iklim özelliklerinin değiştirilmesi, orman ekosisteminin doğal dengesinde de değişikliklere yol açar.

                                               Orman içinde gençleştirme amacı ile açılması gereken alanların veya tıraşlama şeritlerinin 1-2 ağaç boyundan daha geniş olmamasına dikkat edilir. Yani boyu 15 m olan bir ormanda açılacak gençleştirme alanı 15-30 m olmalıdır. Orman içindeki gençleştirme alan ve şeritlerinin genişliğinin 50 m’yi geçmemesi gerekir. Bunun sebebi;

                                               (1) Orman için iklimin değişmesini önlemek ve düşen tohumların çimlenme ortamının nemli kalmasını sağlamaktır (Orman içi iklimi değiştirmemek).

                                               (2) Rüzgârın ağaçları kavrayıp, kırmasını veya devirmesini engellemektir (Dışardaki iklim özelliklerinin ormana zarar vermesini önlemek).

                                               Orman içinde yapılmağa çalışılan RES parkları kulelerin 100×100 m açıklık alanları ile ormanın bu bütünlüğüne ve ekosistemin doğal dengesine zarar vermektedirler. Bu olayı bir RES projesinin arazideki uygulaması ile örneklemek mümkündür.

                                               Örnek 2. Saray Güngörmez Köy ile Bahçeköy arasında kayın+meşe ormanına kurulmağa çalışılan RES parkının kısa irdelemesi.

                                               Saray İlçesinin doğusunda Kıyıköy yolundaki Göngörmez Köy ile Bahçeköy arasında 15 kule ile bir RES parkı kurulması projelendirilmiştir. Bu proje doğusundaki “Durusu Gölü batısı” RES projesi (88 kule) ile komşu olup, kuş göç yolları üzerinde yer almaktadırlar (Şekil 14).

Şekil 14. Saray Güngörmez Köy-Bahçeköy arasındaki kayın+meşe ormanına kurulmak istenen rüzgâr enerji santralinin yeri ve Durusu Gölü batısı RES parkı ile ilişkisi

                                               Bu RES parkındaki RES kulesinin tabanı ki 4 ha’lık açıklıkta kanat boyu 55 m, rotor çapı 112 m olan pervaneler dönmeğe başlayınca, orman üstünden esen rüzgâr pervane gerisinde dağılarak geniş bir dönüş çapı ile hareket eder ve orman içindeki sakin havayı yukarı doğru hareketlendirir (Şekil 15). Dolayısı ile orman içi iklimi değiştirir (Şekil 15).

Şekil 15.Saray Güngörmez Köyü kuzeyinde yapılmakta olan bir RES kulesinin rüzgâr dağılımına ve orman içindeki sakin havanın hareketlenmesine olabilecek etkileri

                                               Güneyden gelen kuvvetli lodos fırtınalarında ve kış mevsiminde kırç buzu oluşumu ile gevremiş ağaçlar kırılırlar veya devrilirler (Şekil 16). RES türbinlerinin verimli çalışması için gerekli 3-25 m/sn’lik rüzgâr hızının 10,7 ms’den yüksek bölümü geniş açıklıklarda ormanı kırıp, devirmeğe yeterlidir (Şekil 16)

Şekil 16. Saray Güngörmez Köyü kuzeyinde yapılmakta olan bir RES kulesi açık alanının ormanda fırtına devriklerine etkileri

                                               RES projesinde kule çevresindeki alanın ağaçlandırılmasından da bahsedilebilir. Toprak kazınmıştır. Kayanın üstüne de ağaç dikilmez. Toprak orman içinde bir yerlere depolanmışsa, oradaki ormana da zarar vermişler veya yok etmişlerdir. Toprağın taşınıp, serilip, düzeltilmesi ve fidan dikilmesi mümkündür. Önce toprağı bulmak gerekir. Yapılacak ağaçlandırmada hızlı büyüdükleri için karaçam, sedir veya sahil çamı fidanları kullanılacaktır. Kule ve çevresine yıldırım düşmesi halinde kolayca orman yangınına dönüşebilir.

                                               RES kulelerinin inşaatı, uzun kanatların TIR ile nakli için orman içinde geniş, toprak yollar açılmıştır. Bu yolların kanal, menfez vd alt yapıları yoktur. Ayrıca elektrik nakil kablosu için de dar kanallar açılmıştır. Yol genişlikleri projedeki verilere uymamaktadır. Ayrıca yılda birkaç defa afet halinde yağan yüksek/sağanak yağışlarında kulelerin çevresinde ve bu toprak yollarda önemli miktarda materyali taşıyacağı, çamurlu sellerin daha aşağıdaki yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına zarar vereceği göz önüne alınmamaktadır. Devlet Ormanına bu kadar hesapsızca ve vahşice girmeye, zarar vermeye kimsenin hakkı yoktur.

                                               Saray Güngörmez-Bahçeköy arasındaki RES kulesi, alanı ve bu geniş alanda ormana vereceği zararları ile yolunu da birlikte sakin orman ekosistemine uygulamak ve doğal dengeyi bozmak doğru değildir. Orman ekosisteminin sağladığı faydaların yok edilmesi ile sebep olunan zarar ve bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için gerekli para RES parkından sağlanacak firma gelirinden çok yüksektir. Ayrıca bozulan doğal dengenin kaç yılda sağlanabileceği hususu, sorunun 4. Boyutunu (Zaman boyutu) oluşturmaktadır.

                                               8.5. Kızılçam Ormanı İçindeki İklimin Çam Balı Verimine Etkisi

                                               Marmara ve Ege bölgelerimizdeki kızılçam ormanlarında ağacın kabuğu altına girip öz suyunu emen çam pamuklu koşnili (Marchalina hellenica Genn.) emdiği şekerli özsuyunu beyaz köpük halinde (balsıra) dışkılamaktadır. Arılar bu balsıradan çam balı üretmektedirler. Türkiye bal üretiminde ve arıcıların (Özellikle Muğla) geçiminde çam balı çok önemli bir gelir kaynağıdır. Kızılçam ormanlarının deniz etkisini alan yörelerinde balsıra oluşmaktadır. İklim değişikliği (Isınma ve kuraklaşma süreci) balsıra yapan kabuklu koşnilin daha yüksek araziye taşınmasına sebep olmuştur. Kızılçam ormanları içine kurulacak RES parklarının; orman içi iklimi değiştirmesi ve balsıra yapan koşnilin verimliliğini azaltması veya yaşamasını engellemesi mümkündür. Böyle olumsuz etkileme ormanlara zarar vermek yanında, halkın geçim kaynağına da darbe vuracaktır[30].

                                               8.6. Gürültü Ve Yerleşim Alanlarına Mesafe Sorunu

                                               Dünya Sağlık Örgütünün (WHO), “İnsanın fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden kendini iyi hissetme durumudur” biçiminde tanımladığı insan sağlığı için; çeşitli şekillerde bir risk oluşturan çevresel etkilerden birisi de gürültü kirliliğidir. Gürültü kirliliği, iletişim ve konsantrasyon bozukluğu, duyma ve algılamada güçlük yaratma, uykusuzluk ve genel fizyolojik ve psikolojik sıkıntılar oluşturma gibi çeşitli olumsuzluklara neden olmaktadır. Gürültü, duyma yeteneğinde geçici veya kalıcı hasara neden olabilmektedir. Bu hasar, gürültüye maruz kalınan süre ve gürültü düzeyine bağımlı olarak doğrusal bir biçimde artmaktadır. Duyma yeteneğindeki kalıcı hasarlar ise, sağırlığa kadar varabilir (Fıçıcı vd., 2007) [31].

                                               Ses seviyesi desibel (Dba) olarak ifade edilmektedir. Ses seviyesindeki 1 desibellik (Dba) artış ya da azalış yalnızca algılanabilirken, 3 desibellik (Dba) değişiklik açıkça algılanabilir olur. Ses seviyesindeki 10 desibellik (Dba) bir değişiklik ise, algılama seviyesini ikiye katlayarak hissedilir. Sesin yüksekliğini ölçerken desibelin yanı sıra, sesin “frekansı” da ölçülür. Frekans (Hertz) Hz, sesin perde aralığıyla ilgilidir. Sesin

perde aralığı(Hz) ve yüksekliğinin(Dba) birleşimi insanların ne duyduğunu belirleyen ana unsurdur. Bu birleşimin kişilerin sağlığı üzerinde doğrudan etkileri vardır (Şen, 2011). Şekil 17’de farklı gürültü düzeylerinin insanlar üzerindeki etkileri gösterilmiştir.

Şekil 17. Farklı gürültü düzeylerinin insanlar üzerindeki etkileri(Fıçıcı vd., 2007)

Şekil 18. Almanya Çevre İdaresi tarafından Yapılan gürültü düzeyleri(Fıçıcı vd.,2007)

                                               Şekil 18’de Almanya Çevre İdaresi tarafından oluşturulan tablo, çeşitli gürültü kaynaklarının oluşturduğu gürültü düzeyleri göstermektedir. Tabloya göre, 10 Kw’lık bir rüzgar türbininin çıkardığı gürültünün, 100 m uzaklıktan duyulan düzeyi 55 Dba olduğu ve herhangi bir fizyolojik ve psikolojik etki oluşturmadığı örneklendirilmiştir (Fıçıcı vd., 2007).

                                               RES parklarının yarattığı gürültü geliştirilmiş teknoloji ile minimuma indirgenmiştir. Buna rağmen kulakla duyulmayan ama hayvanların hissedebileceği ritmik gürültünün önüne geçilememiştir. Ayrıca rüzgâr altında kalan yerlerde RESkanat/rüzgâr sesi 2 km mesafeden de duyulabilmektedir.(Datça Billurkent)

                                               Rüzgar türbinlerinin iki ses kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi pervane göbeği dönerken türbin kanatları arasından geçen havanın oluşturduğu aerodinamik ses, ikincisi ise motor kutusundaki fren kutusu ve jeneratörün oluşturduğu mekanik sestir.

                                               Mekanik Ses: Rüzgar türbinleri imalatındaki teknolojik gelişmeler, mekanik sesin düzeyini azaltmıştır. Bu teknolojik çözümlerin sonucunda mekanik ses, aerodinamik ses düzeyinin altına inmiştir.

                                               Aerodinamik Ses: Türbin kanatları dönerken arasından geçen hava, aerodinamik ses oluşumuna neden olmaktadır. Bu ses türbin kanatlarının dönüş hızına, kuruldukları açı ve tasarım biçimine bağlı olarak değişebilmektedir. Dönen türbin kanatlarının arasından geçen hava, ıslığımsı bir ses çıkarmaktadır. Genel olarak insanların rahatsız olduğu ses, çıkan “pat” sesidir. Bu “pat” sesleri, rüzgâr türbinleri birbirine çok yakın inşa edilirse daha da şiddetli hale gelmektedir. Ayrıca rüzgâr yönüne karşı kurulan türbinler rüzgâr yönünde bulunanlardan daha fazla ses çıkarabilirler (Şen, 2011).                                              

                                               Rüzgâr elektrik santrallerinin çıkardığı ses, genel sesle ortak olarak insanlarda oluşturduğu etkiler farklıdır. Araştırmalara göre bir türbinden yaklaşık 2 km uzaklıkta yaşayan insanlar için türbin sesi, nadiren sorun teşkil etmektedir. Türbinlere daha yakın yaşayan insanlar için ise ses kısmen sorun teşkil etmektedir. Sesten etkilenen insanlar, çoğunlukla ıslığımsı çıkan sesten rahatsız olmaktadırlar. Sesten etkilenen insanlar, ayrıca dönen türbin kanatları ve türbinlerin oluşturduğu gölge etkileri de birleşince daha çok huzursuz olabilmektedirler. Bu durum türbinlerden gelen sesin, benzer desibel seviyesindeki başka seslerden daha rahatsız edici düzeyde olabileceği anlamına gelmektedir. Genellikle sessiz kırsal bölgelerde türbin sesi, daha büyük sorunlar oluşturabilmektedir.

                                               8.7. Estetik Açıdan İncelenmesi

                                               Rüzgar santrallerinin görsel etkisi özellikle doğal güzellik, kültürel açıdan değerli ve yoğun nüfuslu alanlar veya ülkeler için planlamada önemli olmaktadır. Rüzgar santrallerini insanların algılaması sadece manzaranın fiziksel öğeleri tarafından değil, aynı zamanda onların daha geniş sosyolojik seviyedeki gelişmelere olan tavırlarına da bağlıdır. Bu konuda pek çok çalışma yürütülmektedir. Ayrıca, rüzgar türbinlerinin sayısı artarken manzaraya insanların görsel beğenisi azalmaktadır [32].

                                               Rüzgar türbinlerinin bir başka görsel etkileri ise, gölge titreşimi ve parıltı oluşumudur. Güneşin batışı ve doğuşu sırasında rüzgâr türbinlerinin dönmekte olan kanatları, gölge titreşimine neden olabilmektedir. Ayrıca cilalanmış kanatlara gelen güneş ışığı da, kanatlardan geri yansıyarak parıltı etkisi yaratabilmektedir.

                                               8.8. Elektromanyetik Açıdan İncelenmesi

                                               Rüzgar türbinleri veya üretimin de kullanılan hammaddeler, kuruldukları bölgelerde elektromanyetik alanı etkileyerek, radyo-televizyon alıcılarında parazit oluşturabilmektedirler. Bu elektromanyetik etkinin en temel nedeni türbin kanatlarıdır. Türbin kanatları dönerken radyo ve televizyon alıcıları ile radyo dalgalarını geri yansıtıp, parazit yapabilmektedir (Varınca ve Varank, 2005). Bu yansımanın nedeni, türbin kanatları ve gövdenin bir ayna görevi görmesidir. Alıcıdan gelen sinyaller yansıtılır ve yansıtılmış sinyaller alıcıya doğrudan giden sinyalleri etkileyebilmektedir. En çok etkilenme yüksek frekanslarda olmaktadır (Özkaya vd., 2008).[33]

                                               8.9. İnsan Sağlığı Açısından İncelenmesi

                                               Rüzgar elektrik santrallerinin kurulum ve çalışma aşamasında, çeşitli kazalar sonucu yaralanma veya ölümler gerçekleşebilmektedir. Çalışan yaralanma veya ölümlerinin çoğu, düşmeler, türbin yapılarının içindeki bakım çalışmalarını sürdürürken işçilerin çeşitli makinelere kapılması sonucu ve elektrik çarpması şeklinde gerçekleşmektedir. Türbin kanadındaki arızalar ve kanatlardan düşen buzlar ayrıca ölüm ve yaralanmalara yol açmıştır. Çalışan dışı insanların geçirdiği kazalar arasında ise bir paraşütçünün inerken türbine kanadına çarpması ve küçük bir uçağın taşıyıcı yapıya çarpması bulunmaktadır [34].

                                               Diğer kamu ölümlerinin, taşıma araçlarının veya motorcuların çevre yollarına yakın rüzgâr türbinlerinin görüntüsü ve oluşturdukları gölge oyunlarından kaynaklanan dikkat dağılması sonucu kaza yapmasıyla gerçekleştiği iddia edilmiştir. Eğer türbin freni arızalanırsa, türbin kopana veya alev alana kadar serbestçe dönebilir. Türbin yangınları yüksekte olması nedeni ile söndürülemez ve türbinler sönene kadar yanmaları için kendi hallerinde bırakılırlar (Şekil 19).

Şekil 19. Rüzgar türbin yangını

                                               Bu gibi yangınlarda, toksik gazlar çıkabilir ve çok geniş alanlara yangın sıçrayıp ikincil yangınlara yol açabilirler. Birkaç türbin kaynaklı yangın yeşil arazileri yok etmiştir. Örneğin; Avustralya’da bir Milli Park’ta türbin kaynaklı çıkan ikincil bir yangın 800 km2 alanın, tahrip olmasına neden olmuştur. (Şen, 2011).

                                               Türbin sayısındaki artış kaza sayısıyla orantılıdır. 1995-1999 yılları arasında yılda ortalama 16 kaza, 2000-2004 yılları arasında yılda ortalama 48 kaza, ve 2005-2009 yılları. Rüzgar türbin yangını arasında ise yılda ortalama 105 kaza olmuştur.

                                               Geçtiğimiz üç yılda ise (2007-2009) ortalama kaza sayısı yılda 124 olarak artmıştır (www.caithnesswindfarms.co.uk). İngiltere’de insanların evlerinin yakınlarında kurulan rüzgâr çiftliklerinden sonra sağlık sorunları başlamıştır. Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da insanlar benzer sorunlardan şikayetçi olmuşlardır. Şikayetçilerin rahatsızlık duyduğu semptomlar arasında baş ağrıları, uyku bozuklukları, endişe sorunları, depresyon, vertigo (baş dönmesi) ve tinitus (kulak çınlaması) bulunmaktadır (www.windaction.org).

                                               9.Kümülatif Etkiler Yönünden İnceleme

                                               Kümülatif etkiler, bir eylemin (proje, proje faaliyeti) geçmişteki, mevcut veya gelecekteki başka insan faaliyetleri ile birlikte çevrede yol açtığı değişikliklerdir.

                                               Kümülatif etkiler değerlendirilirken;

                                               *Geçmiş ve gelecekteki daha uzun bir zaman dilimi içerisindeki etkilerin değerlendirilmesi,

                                               *Hem ilgili proje hem de geçmişteki, mevcut ve makul olarak öngörülebilir gelecekteki başka eylemler ile etkileşimler sebebiyle Değerli Ekosistem Bileşenleri (DEB) üzerindeki etkilerin dikkate alınması,

                                               *Sadece yerel ve doğrudan etkilerin dışındaki etkiler (yani dolaylı etkiler, kümülatif etkiler ve etkilerin etkileşimleri) de göz önünde bulundurularak önem derecesinin değerlendirilmesi,

                                               *Daha geniş bir alandaki (yani “bölgesel”) etkilerin değerlendirilmesi.

                                               Kümülatif etkiler, etkileşim şeklinde meydana gelir. Bu eylemler arasında, eylemler ile çevre arasında ve çevre bileşenleri arasında gerçekleşir. Bir sebep (veya kaynak) ile etki arasındaki bu “yollar” genellikle bir dolaylı veya kümülatif etki değerlendirmesinin odak alanını oluşturur. Bir yol boyunca görülen bileşik etkilerin büyüklüğü, bireysel etkilerin toplamına eşit olabilir (toplamsal etki) veya artan etki (sinerjistik etki) ile sonuçlanabilir. Dolayısıyla, dolaylı, kümülatif ve etkileşimsel etkiler şu şekilde tanımlanabilir.

                                               Dolaylı Etkiler (İkincil Etkiler)

                                               Bunlar doğrudan projenin sebep olmadığı, ancak kısmen proje sonucunda ortaya çıkan etkilerdir. Dolaylı etkiler karmaşık bir yol takip ederek veya projeden uzak bir şekilde meydana gelirler (örneğin akıştaki azalma ve su kalitesindeki değişim sebebiyle, derivasyon savağından sonra bir deredeki balık türlerinin bileşiminde yaşanan değişim gibi).

                                               Kümülatif Etkiler

                                               Bu etkiler, önerilen proje ile birlikte geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki faaliyetlerin artımlı etkileridir (örneğin bir nehir havzasındaki barajların basamaklandırılması için kullanılan taş ocakları sebebiyle kaybedilen habitatlar).

                                               Kümülatif etkiler çeşitli yollarla gerçekleşebilir; örneğin fiziksel-kimyasal taşınım; arazi ve habitatın kademeli olarak bozulması veya kaybolması; mekânsal ve zamansal yoğunlaşma ve büyümeyi teşvik edici potansiyel ve benzeri. Fiziksel-kimyasal taşımımın bir örneği, emisyona yol açan eylemden uzaklaşan ve başka bir eylem ile etkileşim içine girebilecek hava emisyonlarıdır. Kümülatif etkiler, çok küçük bir alan içerisinde ve çok kısa bir zaman dilimi içerisinde çok fazla şeyin gerçekleşebileceği durumlarda meydana gelebilir. Mekânsal yoğunlaşma, bir sanayi alanı yanındaki bir karayolundan kaynaklanan gürültü gibi çeşitli eylemlerin etkilerinin çakışmasına yol açar. Zamansal yoğunlaşma, farklı eylemlerin bir ekosistem bileşenleri üzerindeki etkilerinin zaman içinde çakışması sonucunda gerçekleşebilir.

                                               Rüzgar enerji santrallerinin belirli bir bölgede yoğunlaşması ve birçok santralin faaliyete geçmesi durumunda oluşacak kümülatif etki ÇED sürecinde özellikle dikkate alınmalıdır. Bir bölgede faaliyette olan bir rüzgar enerji santrali, tek başına çevreye zarar vermez iken, aynı bölgede beş santralin faaliyette olması ciddi çevresel riskler oluşturabilecektir. Bu nedenlerle kümülatif (bütüncül) etkinin her proje açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi son derece önemlidir.

                                               10.Yargı Kararları Yönünden İnceleme

                                               a)Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2020/3077 esas, 2021/764 karar sayılı kararı yönünden değerlendirme

                                               Karar ile ilgili mevzuatı şöyle ifade etmiştir:

                                               “Anayasa’nın 56. maddesinde, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir…” hükmü yer almaktadır.

                                               Avrupa Konseyi çerçevesinde hazırlanan ve 20/02/1984 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması (Bern) Sözleşmesi”nin önsözünde; doğal yaşama ortamlarının, yabani flora ve faunanın koruma ve muhafazasında hayati öneminin olduğu, buna yönelik önlemlerin hükümetlerin ulusal amaçları ve programlarında dikkate alınarak özellikle göçmen türlerin korunmasında uluslararası işbirliğinin gerekliliği belirtilmiş; Sözleşmenin 1. maddesinin 2. fıkrasında; “Nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlere, özellikle göçmen olanlarına özel önem verilir”, 3. maddesinin 1. fıkrasında; “Her Akit Taraf, yabani flora ve fauna ile doğal yaşama ortamlarının, bilhassa nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlerin, özellikle endemik olanlarının ve tehlikeye düşmüş yaşama ortamlarının, bu Sözleşme hükümlerine uygun olarak muhafazası amacıyla ulusal politikalarını geliştireceklerdir.” ve 4. maddesinin 3. fıkrasında; “Akit Taraflar, II ve III no’lu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönlerinden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat göstermeyi kabul ederler.” ifadeleri yer almış olup, “Göçmen Türlere İlişkin Özel Hükümler” başlıklı 10. maddesinde; “Akit Taraflar, 4, 6, 7 ve 8 inci maddelerde belirtilen önlemlere ek olarak II ve III no’lu ek listelerde belirtilen göçmen türlerden, yayılım alanı kendi topraklarına girenlerin korunması yönündeki çabalarında eşgüdüm sağlamayı taahhüt ederler. Akit Taraflar, 7 inci maddenin 3-a paragrafı uyarınca tayin edilmiş bulunan ava kapalı sezonlar ve/veya işletmeyi düzenleyecek diğer esasların III no’lu listede belirlenen göçmen türlerin ihtiyaçlarını karşılamak yönünden yeterli ve uygun biçimde düzenlenmesini sağlamak amacıyla gerekli önlemleri alacaklardır.” kuralı getirilmiştir.

                                               …

                                               2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.” hükmü, 2. maddesinde; “… Çevre korunmasının; Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününü, Çevre kirliliğinin; Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi,… Doğal varlığın; Bütün bitki, hayvan, mikroorganizmalar ile bunların yaşama ortamlarını,… Biyolojik çeşitliliğin; Ekosistemlerin, türlerin, genlerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin tamamını, …” ifade ettiği hükmü “Çevrenin korunması” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında; “Çevrenin korunması amacıyla; a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir…f) Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliliğinin sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki ve hayvan türlerinin korunması esas olup, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu edilmeleri yasaktır.” hükmü ile 10. maddesinde; “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmü yer almaktadır.

                                               4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun “Av ve yaban hayvanlarının korunması ve koruma alanları” başlıklı 4. maddesinde; “…Yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında yaban hayatı tahrip edilemez, ekosistem bozulamaz, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları ile üretme istasyonları dışında da olsa bu sahalara olumsuz etki yapacak tesislere izin verilemez, varsa mevcut tesislerin atıkları arıtılmadan bırakılamaz, onaylanmış plânlarda belirtilen yapı ve tesisler dışında hiçbir yapı ve tesis kurulamaz, irtifak hakkı tesis edilemez. Bu sahalarda Bakanlıkça gerektiğinde ilave yasaklamalar getirilebilir. Bakanlığın uygun görüşü alınmadan diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yasaklama getirilemez.” hükmü bulunmaktadır.

                                               Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ise; 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 4. maddesine, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 10. maddesine, 27/04/1996 tarih ve 96/8125 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşmeye (CITES) ve 09/01/1984 tarih ve 84/7601 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe giren Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesine, Yabani Kuşların Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Direktifine (79/409/EEC), Yabani Fauna, Flora ile Bunların Doğal Habitatlarının Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Habitat Direktifine (92/43/EEC) dayanılarak hazırlanmış olup, Yönetmeliğin “Koruma statüleri” başlıklı 6. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin 3. maddesindeki nesli tükenmiş tür, nesli doğada tükenmiş tür, kritik seviyede olan tür, nesli tehlikede olan tür, duyarlı tür, nesli tehdit altında olan tür, yetersiz verili tür, endemik tür ve göçmen tür sınıflarına giren veya Bakanlıkça belirlenen yaban hayvanları ve bunların yaşam alanlarının korunması amacıyla, 08/11/2004 günlü, 25637 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yaban Hayatı Koruma ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları ile İlgili Yönetmelik esaslarına göre yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları, 30/11/2004 tarihli ve 25656 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Av ve Yaban Hayvanı Üretme Yeri ve İstasyonları ile Kurtarma Merkezlerinin Kuruluşu, Yönetimi ve Denetimi Hakkında Yönetmelik esaslarına göre üretme istasyonu ve yerleri, bu Yönetmelik esaslarına göre de yerleştirme, yeniden yerleştirme ve stok artırmak için sahalar oluşturulur. Ayrıca, Genel Müdürlük yukarıda belirtilen alan ve tesisleri oluşturmadan da bu türlerin korunması için gerekli tedbirleri alabilir.” kuralı yer almış, “Koruma altındaki türler” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında; “… b) Yaban hayvanlarının kış uykusu, göç, üreme, yavrularını yetiştirme ve tüy değiştirme dönemi boyunca bu türlerin rahatsız edilmesi ve avlanması,… d) Yaban hayvanlarının konaklama, üreme, kışlama ve önemli göç alanlarının bir daha kullanılamayacak şekilde tahrip edilmesi, e)Yaban hayvanlarının üreme, göç ve kışlama dönemlerinde biyolojik döngülerini engelleyecek faaliyetlerin yapılması yasaktır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

                                               5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’un “Arazi ihtiyacına ilişkin uygulamalar” başlıklı 8. maddesinin beşinci fıkrasında; “Milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban hayatı geliştirme sahalarında, özel çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın, doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verilir.” hükmü yer almaktadır.”

                                                b)Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2019/2582 esas, 2020/7 karar sayılı, 06.01.2020 tarihli kararı yönünden değerlendirme

                                                Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; … İli, … İlçesi, … Mevkiinde yapılması planlanan “… Rüzgar Enerji Santrali (RES)” projesi ile ilgili olarak tarafından verilen 21.10.2011 günlü, 8 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararının iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin … esasında açılan davada; mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapora göre, ÇED Olumlu kararına karşı açılmış bir davada esas alınabilecek nitelikte uyuşmazlık konusu alan için nihai ÇED raporunda değerlendirmeye alınabilecek kişisel tahmin, düşünce ve önerilerin aktarıldığı görülmüş olduğundan, Yönetmelikteki koşullar sağlanarak hazırlanan proje tanıtım dosyasına dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, anılan kararın temyizi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesince; Mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan ve yeterli görülen raporda, şehircilik ilkeleri, çevre, arkeoloji, flora ve vejetasyon, ornitoloji ve hayvan ekolojisi açılarından proje tanıtım dosyası hazırlama kıstasları açısından Yönetmelikte gerekli koşullar sağlanmadığı gibi mevcut olan verilerin projenin çevresel etkilerinin anlaşılabilmesi için yeterli olmadığı ve Çevresel Etki Değerlendirme raporunun hazırlanması gerektiği, projenin ekolojik ve sosyolojik etkileri açısından değerlendirmelerin eksik olduğu, bölgede bütüncül bir yaklaşımla çevresel etkilerin değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle proje tanıtım dosyasının uygun olmadığı yolunda değerlendirmelerde bulunulduğu dikkate alındığında; dava konusu proje hakkında verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararında hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle … İdare Mahkemesinin … tarih, E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline karar verildiği belirtilerek istinaf başvurusunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca reddine karar verilmiştir. Bu kararın temyiz istemiyle Danıştay’a başvuru yapılmış; Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2019/2582 E.  ,  2020/7 K. 06/01/2020 tarihli kararında Temyiz istemlerinin reddine karar vermiştir.

                                               c)Danıştay Ondördüncü Dairesi 2016/9739 esas ve 2017/3119 karar sayılı kararı yönünden değerlendirme

                                               Kırklareli İli, Merkez İlçesi, Dereköy, Karadere, Şükrüpaşa Köyleri, Ahlatlar Keleme mevkiinde yapılması planlanan  RES Projesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen 12 Mart 2018 tarih ve 5002 No’lu ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararı Edirne İdare Mahkemesince iptal edildi. 

                                               Kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Altıncı Dairesi Edirne İdare Mahkemesince verilen 12.03.2019 tarih ve 2018/559 esas, 2019/345 karar sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olduğuna, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığına, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar verdi.

                                               Aslında aynı bölgeye RES projesi daha önce de gelmiş, Kırklareli Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 05.08.2015 tarihli,  duyurusunda Istranca ormanlarına RES Projesi’ne  ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı verilmesi sonucu, işleminin iptali ve yürütülmesinin durdurulması talebiyle dava açılmış, Edirne İdare Mahkemesi 2015/1235 esas ve 2016/684 karar sayılı kararı ile iptal etmişti. Danıştay Ondördüncü Dairesi 2016/9739 esas ve 2017/3119 karar sayılı kararı ile onamıştır[35].

                                               d)İzmir’in Karaburun ilçesinde vatandaşların yoğun tepkilerine neden olan ve tahsis edilen proje sahaları yarımada yüzölçümünün yüzde 71’ine karşılık gelen Rüzgar Enerji Santralleri (RES) için Anayasa Mahkemesi önemli bir karar vermiştir.  Karaburun Kent Konseyi ve Karaburun Yurttaş Davacıları Grubu’nun Çalık Enerji şirketi tarafından Sarpıncık Köyü’nde kurulacak RES projesine karşı Anayasa Mahkemesi’nde açtığı dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, Danıştay’ın kararını bozdu ve çevrecileri haklı bulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararında Anayasa’nın ‘Hak arama hürriyeti’ni düzenleyen 36’ıncı maddesine atıfta bulunmuştur.[36]

                                               Olayın gelişimi, Anayasa Mahkemesi’nin kararı kadar ilginçtir. Şöyle ki; Karaburunlu yurttaşların Çalık Rüzgar Enerjisi Üretim Limited Şirketinin hazırladığı proje nedeniyle ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı açtıkları davada İzmir 5. İdare Mahkemesi tarafından iptal kararı verilir. Bakanlık ve şirket yerel mahkemenin bu kararını Danıştay’a taşıyıp itiraz etmesi üzerine, Danıştay 14. Dairesi farklı disiplinlerden bilim insanlarının hazırladığı “bilirkişi raporunu” soyut ve bir anlamda güvenilmez bularak oy çokluğuyla, İzmir 5. İdare Mahkemesi’nin kararını bozar. Bunun üzerine Karaburunlular Danıştay’ın bu şaşırtıcı kararını 2016 yılında Anayasa Mahkemesine taşıyarak bireysel başvuruda bulunur.

                                               Anayasa Mahkemesi, Danıştay olayda teknik incelemeye gerek olmadığı yönünde bir tespit yapmadığı, yetersiz gördüğü bilirkişi raporundaki eksikleri tamamlatma yoluna gitmediği gibi bu durumun sebebini de kararında izah etmediği, başvurucuların uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan ve teknik bilgiye dayalı hukuka aykırılık iddialarına karşılık işlemin neden hukuka uygun görüldüğü yönünde makul ve kabul edilebilir bir gerekçe sunulmadığı, olayın niteliğine uygun, ayrıntılı ve yeterli bir yanıt verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

                                               10.Sonuç

                                               Geçmişten günümüze kadar kullanılan kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıt rezervlerinin, yaygın kullanımı sonucunda zamanla tükenmesi ve çevreye verdiği zararlar göz önüne alındığında yenilenebilir enerji kaynakları önem kazanmıştır.

                                               Yenilenebilir enerji kaynaklarından olan rüzgar enerjisi atmosferde sınırsızca bulunur. Güneş ve dünya var olduğu sürece rüzgar enerjisi mevcut olacaktır. Fosil yakıtlara göre çevreye daha az zarar vereceği bir çok araştırmada ortaya konulmuştur. Rüzgar enerji santralleri hakkında yapılan bir çok çalışmada tüm bu avantajlara yer verilmiş ancak rüzgar enerjisinin olumsuzlukları göz ardı edilmiştir.

                                               Rüzgar tribünlerinin büyük bir alan kaplaması, gürültü, görsel ve estetik kirliliği oluşturması, kuş ölümleri, 2-3 km’lik alan içinde radyo ve TV alıcılarında parazitlere neden olması, gibi bir takım dezavantajları bulunmaktadır. Diğer taraftan, rüzgar çöp, atık kâğıt gibi çeşitli kirleticileri ayrıştırma ve dağıtma yoluyla hava kirliliğine neden olabilmektedir. [37]

                                               Rüzgar enerji santrallerinin kurulumu sonucu ortaya büyük bir tahribat çıkmaktadır. Açılan yollar, enerji nakil hatları, şalt sahala şalt sahaları ve türbin ayaklarının bulunduğu alanlar büyük ölçekte habitat kaybına neden olmaktadır. Özellikle zamanla türbin sayılarının arttırılması ve türbinler arası mesafe ve türbin dizilimlerinin göç yollarına paralel uzanması sonucu kuş popülasyonu zarar görmektedir.

                                               Rüzgar enerjisi tüm dünyada popülaritesini arttırmış ve hızla yeni rüzgar santralleri kurulmaktadır. Aynı şekilde ülkemizde de rüzgar enerji santrallerine, devlet tarafından yapılan teşviklerle beraber talep artmış; rüzgar enerjisi için bir çok yerde yeni rüzgar türbinleri kurulmaya başlanmıştır. Burada önem taşıyan husus, rüzgar enerji santrallerinin kurulması aşamasında oluşabilecek çevresel riskler, kümülatif (bütüncül) etkiler ÇED sürecinde ayrıntılı olarak irdelenmeli ve ona göre karar verilmelidir.

Av.Arb.Akın YAKAN

Stj.Av.Aslı FİSKE

KAYNAKÇA

– M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir

– Yılmaz ÖZTEMEL, “Kuş Göç Yolları Üzerinde Bulunan Rüzgar Enerji Santrallerinin (Res) Kuş Populasyonu Üzerine Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Yüksek Lisans Programı, 2021

– Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019

– Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 76-94

– Mahmut Can ŞENEL, Erdem Koç, “Dünyada Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Durumu-Genel Değerlendirme”, Mühendis ve Makina, cilt 56, sayı 663, s. 46-56

– Ahmet Selim KOCATÜRK, Yalçın ÜNSAN, “Rüzgâr Enerji Santrallerinin Tarihsel Gelişimi Ve Açık Deniz Rüzgâr Enerji Santrallerinin Tipleri”, İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi, GİDB Dergi Sayı 2, 2015

– Zeynep İLKILIÇ, “Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ve Rüzgar Enerji Sistemlerinin Gelişimi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi; Cilt 6 Sayı 2/2 (2016)

– Neslihan İNDERE. “Yenilenebilir Enerji Alanındaki Acele Kamulaştırmalara İlişkin Alınan Kararların İptalinde Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri: (İzmir – Çeşme Res Projesi Örneği)”, Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2017

– TÜREB, www.tureb.com.tr

-Rüzgar Türbini, Vikipedi, https://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%BCzg%C3%A2r_

t%C3%BCrbini (Erişim Tarihi: 11.12.2021)

-https://akinyakan.av.tr/2021/06/anayasa-mahkemesinden-res-karari-karaburunda-doga-kazandi/ (Erişim tarihi: 18/12/2021)


[1] Aydın, İ. 2013. “Balıkesir’de Rüzgâr Enerjisi,” Eastern Geographical Review, cilt 18, sayı 29, s. 29-50.

[2] Koç, E., Şenel, M. C. 2013. “Dünya’da ve Türkiye’de Enerji Durumu-Genel Değerlendirme,” Mühendis ve Makine Dergisi, cilt 54, sayı 639, s. 32-44.

[3] Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 79

[4] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019, s. 27

[5] Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 79

[6] Neslihan İNDERE. “Yenilenebilir Enerji Alanındaki Acele Kamulaştırmalara İlişkin Alınan Kararların İptalinde Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri: (İzmir – Çeşme Res Projesi Örneği)”, Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2017, s.19

[7]Neslihan İNDERE. “Yenilenebilir Enerji Alanındaki Acele Kamulaştırmalara İlişkin Alınan Kararların İptalinde Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri: (İzmir – Çeşme Res Projesi Örneği)”, Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2017 s.20

[8] Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 80

[9] Yaniktepe, B., Savrun, M. M., Koroglu, T. 2013. “Current Status of Wind Energy Policy in Turkey,” Energy Conversion and Management, vol. 72, p.103-110.

[10] Kaplan, Y. A. 2015. “Overview of Wind Energy in the World and Assessment of Current Wind Energy Policies in Turkey,” Renewable and Sustainable Energy Reviews, vol. 43, p.562- 568.

[11] Camadan, E. 2011. “An Assessment on the Current Status and Future of Wind Energy in Turkish Electricity Industry,” Renewable and Sustainable Energy Reviews, vol. 15, p. 4994- 5002

[12] Dincer, F. 2011. “The Analysis on Wind Energy Electricity Generation Status, Potential and Policies in the World,” Renewable and Sustainable Energy Reviews, vol. 15, p. 5135- 5142.

[13] Mahmut Can ŞENEL, Erdem Koç, “Dünyada Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Durumu-Genel Değerlendirme”, Mühendis ve Makina, cilt 56, sayı 663, s. 46-56

[14] Ahmet Selim KOCATÜRK, Yalçın ÜNSAN, “Rüzgâr Enerji Santrallerinin Tarihsel Gelişimi Ve Açık Deniz Rüzgâr Enerji Santrallerinin Tipleri”, İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi, GİDB Dergi Sayı 2, 2015 s.2-3

[15] Yılmaz ÖZTEMEL, “Kuş Göç Yolları Üzerinde Bulunan Rüzgar Enerji Santrallerinin (Res) Kuş Populasyonu Üzerine Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Yüksek Lisans Programı, 2021 s.14-15

[16] Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 84

[17] Neslihan İNDERE. “Yenilenebilir Enerji Alanındaki Acele Kamulaştırmalara İlişkin Alınan Kararların İptalinde Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri: (İzmir – Çeşme Res Projesi Örneği)”, Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2017 s. 12

[18] Zeynep İLKILIÇ, “Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ve Rüzgar Enerji Sistemlerinin Gelişimi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi; Cilt 6 Sayı 2/2 (2016) s. 5

[19] Neslihan İNDERE. “Yenilenebilir Enerji Alanındaki Acele Kamulaştırmalara İlişkin Alınan Kararların İptalinde Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri: (İzmir – Çeşme Res Projesi Örneği)”, Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2017 s.28

[20] Zeynep İLKILIÇ, “Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ve Rüzgar Enerji Sistemlerinin Gelişimi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi; Cilt 6 Sayı 2/2 (2016) s. 6

[21] Zeynep İLKILIÇ, “Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ve Rüzgar Enerji Sistemlerinin Gelişimi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi; Cilt 6 Sayı 2/2 (2016) s. 7-8

[22]  http://www.eie.gov.tr/yenilenebilir/ruzgar-ruzgar_enerjisi.aspx

[23]  http://energy.gov/eere/wind/inside-wind-turbine-0

[24] Rüzgar Türbini, Vikipedi,https://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%BCzg%C3%A2r_t%C3%BCrbini (Erişim tarihi:11.12.2021)

[25] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019 s.25-26

[26] M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir s. 564-567

[27] M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir s. 563-564

[28] M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir s.568-571

[29] M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir s.572-574

[30] M. Doğan KANTARCI, “Rüzgar Enerji Santrallarının (Res) Ekolojik Etkileri Üzerine Değerlendirmeler”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim dalı, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, 7-9 Ekim 2015, İzmir s.574

[31] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019 s.26-28

[32] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019 s.25

[33] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019 s.28-29

[34] [34] Sezgin YILDIZ, “İzmir’de Kurulu Bazı Rüzgar Enerji Santrallerinin Çevresel Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019 s.29-30

[35] https://artigercek.com/haberler/danistay-dan-istrancalar-da-res-karari

[36] https://akinyakan.av.tr/2021/06/anayasa-mahkemesinden-res-karari-karaburunda-doga-kazandi/ (Erişim tarihi: 18/12/2021)

[37] Cansel OSKAY, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Rüzgâr Enerjisinin Önemi Ve Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi Yatırımlarına Yönelik Teşvikler”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2014, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 80

3 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir