Anayasa Mahkemesi kamu görevinden çıkarılan hukukçuların soruşturma altında oldukları gerekçesiyle baro levhasına yazılmamalarına ilişkin verilen kararların, özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine karar verdi.

 Anayasa Mahkemesi 2018/27392 başvuru numaralı 15.04.2021 tarihli Mehmet Çetinkaya ve D.K. kararında kamu görevlerinden çıkarılan hukukçuların baro levhasına yazılmalarına ilişkin verilen kararların adli soruşturma altında oldukları gerekçesiyle mahkemelerce iptal edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Başvurucular kamu görevlisi (hakim-savcı) olarak görev yaptıkları sırada Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibat ya da iltisak içinde oldukları gerekçesiyle ilgili olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine (OHAL KHK’ ları) dayanarak HSK tarafından kamu görevinden çıkarılmış, ardından başvurucular hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında Cumhuriyet Savcılıklarında soruşturma başlatılmıştır.

Kamu görevinden çıkarılmanın akabinde başvurucular, baro levhasına avukat olarak yazılabilmek için ilgili barolara başvuruda bulunmuş, TBB aranan şartların bulunduğu gerekçesi ile başvurucuların taleplerini kabul etmiştir. Ancak bu kararlar bakanlık tarafından uygun bulunmayarak TBB’ ye geri gönderilmiş, TBB ise kararında ısrarcı olmuştur.

TBB kararının kesinleşmesi üzerine Bakanlık tarafından Ankara İdare Mahkemelerinde, TBB’ ye karşı iptal davaları açmıştır. İdare mahkemelerinde avukatlık mesleğinin kamu hizmeti yönünden güçlendirildiği, ve idare hukuku anlamında kamu hizmeti veren diğer serbest mesleklerden önemli ve farklı bir konumda olduğu ve başvurucular hakkında yürütülen soruşturmaların olduğu, her ne kadar 1136 sayılı Kanun’un 5.maddesinde kovuşturma altında bulunanların kovuşturma sona erene kadar baro levhalarına yazılmalarının ertelenebileceğine ilişkin hüküm bulunsa da bu hususta ki düzenlemenin başvurucular açısından da uygulanabilir olduğu, soruşturma süreci sona erene kadar beklenmesinin kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından uygun olacağı, kamu görevinden çıkarılan ve haklarında devam eden adli bir soruşturma bulunan kişilerin avukat olarak baro levhasına yazılmalarına ve avukat unvanını kullanmalarına olanak olmadığını belirterek dava konusu işlemlerin iptaline karar vermiştir.

İstinaf başvuruları, kararın usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş ve bunun üzerine başvurucular tarafından, avukatlık mesleğini ircaa edemedikleri belirtilerek; özel hayata saygı hakkı ile adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği öne sürülerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuştur.

Anayasa Mahkemesi; özel hayata saygı hakkının kişinin çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını içerdiğini, özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına aldığını ve kişilerin mesleki hayatlarının özel hayatlarıyla sıkı bir ilişki içinde olduğunu önceki birçok kararında vurgulamıştır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, özel hayata saygı hakkının daha ziyade özel hayata ilişkin hususların kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alındığı durumlarda dikkate alındığına ilişkin değerlendirmelerde de bulunmuştur (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 36; Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 62; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 31; Ö.Ç.; B. No: 2014/8203, 21/9/2016, § 50; Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016, § 27; E.G. [GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016, §34). Dolayısıyla kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir ilişkisinin olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz.

Özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahalenin Anayasanın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin ilk ve temel koşulu müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Bu sebeple Anayasa uyarınca temek hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların kanunla öngörülmüş olması gerekir.

Anayasa mahkemesinin yerleşik içtihatlarına göre Anayasa’nın 13.maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahalenin öncelikle şekli anlamda bir kanuna dayanması gerekir. Bu gereklilik, uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuk kurallarının öngörülebilir olmasını zorunlu kılar. Türk anayasal sisteminde hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı düzenleme yapma yetkisi yasama organına aittir. Hak ve özgürlüğü kısıtlayıcı bir kanunun kapsamını genişletici yorum ve uygulamalar, kanun koyucunun getirmediği bir sınırlandırmanın idari ve yargısal makamlarca ihdas edilmesi sonucunu doğurabilir. Bu açıdan hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kurallara ilişkin yorum ve uygulamaların kuralın kapsamını genişletici nitelikte olmaması ve öngörülebilir sınırlar içerisinde kalması önem taşımaktadır. Diğer bir ifadeyle derece mahkemelerinin hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kuralların kapsamının geniş yorumlanması hususunda oldukça ihtiyatlı davranması gerekir. Aksi durum keyfi uygulamaların yaygınlaşmasına ve bireylerin kamu otoritelerine karşı güvencesiz bir konuma düşmelerine yol açar.

Somut olayda derece mahkemelerince 1136 sayılı Kanun’un 5.maddesinin 3.fıkrasında yer alan “kovuşturma altında bulunması halinde, avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebilir ” hükmüne dayanılarak söz konusu düzenlemenin soruşturma altında olanlar yönünden de esas alınabileceği belirtilmiştir.

Soruşturma ve kovuşturma kavramlarının ceza muhakemesi hukukuna ilişkin kavramlar olduğu açıktır. 5271 sayılı Kanun’da düzenlendiği üzere suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin mahkeme tarafından kabulüne kadar olan dönem soruşturma aşaması; iddianamenin kabulünden hükmen kesinleşmesine kadar olan dönem ise kovuşturma aşaması olarak tanılanmaktadır. Bu durumda kovuşturma aşamasının, soruşturma aşamasından daha ileri bir aşama olduğu, ilgili kişi hakkındaki iddiaların daha ciddi boyuta ulaştığı ve söz konusu süreçlerin hukuki sonuçlarının birbirinden farklı olduğu kabul edilmektedir.

1136 sayılı Kanun’un farklı maddelerinde soruşturma ve kovuşturma ayrımının yapıldığı ve soruşturma kavramının mahkeme ve kanun yolu aşamasındaki yargılama sürecini kapsamayacak şekilde düzenlediği görülmektedir. Dolayısıyla derece mahkemelerince verilen kararlara dayanak alınan ve 1136 sayılı Kanun’un 5.maddesinin 3.fıkrasında yer alan düzenleme ile baro levhasına yazılma talebiyle yapılan başvuruların kovuşturmanın sonuna kadar ertelenmesi konusunda idareye takdir yetkisi tanınmışsa da söz konusu düzenlemenin soruşturma aşamasında da uygulanabileceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Somut olayda baro levhasına yazılma talepleri hakkında TBB tarafından verilen kabul kararlarının, soruşturma altında oldukları gerekçesiyle iptal edilmesinde; anılan düzenlemeler makul olmayacak biçimde genişletici ve öngörülemez bir yoruma tabi tutulmuştur ve müdahalenin kanuni dayanağının bulunmamaktadır. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’nın 20.maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin 15/4/2021 Tarihli ve 2018/27392 Başvuru Numaralı Kararı

Yayına hazırlayan: Stj.Av.Aslı Fiske

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir