Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 29/2/2024 tarihinde, Gemak Gemi İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. (B. No: 2020/11509) başvurusunda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucunun sahibi olduğu taşınmazları için 2009 yılı emlak vergisi 18.519,72 TL olmasına karşılık 2010 yılı emlak vergisi 148.593,10 TL olarak belirlenmiştir. Bunun üzerine başvurucu 2010 yılı emlak vergisi matrah tespitine yönelik komisyon kararına karşı dava açmıştır. Karar tarihi itibarıyla başvurucunun 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükmüne göre komisyon kararına karşı dava açabilecek kişilerden olmadığı gerekçesiyle mahkeme davayı ehliyet yönünden reddetmiştir. 2010 yılı için belirlenen emlak vergisi oranı dayanak alınarak 2011, 2012 ve 2013 yılları matrah oranları da belirlendiğinden başvurucu, belirtilen yıllara ilişkin matrah oranlarına da dava açmıştır. Anayasa Mahkemesi 31/5/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararıyla 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının birinci cümlesini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Bu iptal hükmünden önce 2011 yılına ilişkin dava karara bağlandığından mahkeme başvurucunun takdir komisyonu kararına karşı ehliyetinin bulunmadığı yönünde karar vermiştir. 2012 ve 2013 yılları açısından ise işin esasına girerek karar vermiştir. Ancak Danıştay 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin matrah tespitinin dayanağının 2010 yılı matrah tespiti olduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün söz konusu yıla ilişkin verilen kararı etkilemeyeceğini belirterek matrahın kesinleşmesi nedeniyle davaları reddetmiştir.
İddialar
Başvurucu, emlak vergisi tahakkukuna ve dayanağı olan takdir komisyonu kararına karşı açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olaydaki uyuşmazlığa konu takdir komisyonu kararının alındığı ve verginin tahakkuk ettirildiği tarihte yürürlükte bulunan yasal düzenlemeye göre takdir komisyonu kararlarına karşı yalnız kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilmektedir. Buna karşılık Anayasa Mahkemesinin takdir komisyonu kararına karşı mükelleflerin dava açma hakkına ilişkin olarak 31/5/2012 tarihinde verdiği iptal kararı sonrasında, yapılacak tebligatlar ve dava açma sürelerine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yine 213 sayılı Kanun’un 49. maddesi hükmü ile arsa ve arazi metrekare birim değerleri yönünden dava açılması özel olarak düzenlenerek arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin verginin tahakkuk ettirileceği yılın başından önce yargı yolu da dâhil kesinleştirilmesi amaçlanmaktadır. Nitekim Danıştay da emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerinin tespitine yönelik takdir komisyonu kararlarının öğrenilme tarihinden itibaren otuz günlük genel dava açma süresi içinde ve en geç anılan kararın alındığı yılın son gününe kadar dava açılabileceğini kabul etmiştir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere mükellef açısından arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin ilanına veya imza karşılığında tebliğine ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bireysel başvuruya konu olayda mahkeme 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde yer alan ve otuz gün olan genel dava açma süresi içerisinde takdir komisyonu kararına dava açılabileceğini vurgulayarak vergi değerinin kesinleşmesinden sonra asgari arsa metrekare birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararına karşı açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir. Dosya kapsamından başvurucunun kendisine tebligat yapılan kişilerden olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan mahkeme başvurucunun takdir komisyonu kararını gerçekte hangi tarihte öğrendiğine dair bir değerlendirme de yapmamıştır. Mahkeme sonradan ortaya çıkan yasal gelişmelere göre geliştirilen içtihat çerçevesinde dava açma süresi bakımından nihai bir tarih belirlemiş ve her hâlükârda yıl sonundan önce davanın açılmış olması gerektiği kabulüyle başvurucunun davasını açtığı tarihte mevcut olmayan ve değerlendirmesi mümkün olmayan bir duruma göre yorum yapmıştır.
Bu itibarla mahkemenin dava açma sürelerinin belirlemesine ilişkin olarak başvurucunun davayı açtığı tarihte mevcut olmayan ve değerlendirilmesi mümkün olmayan bir duruma göre yaptığı yorumunun somut olayın özel koşullarında öngörülebilir olmadığı, başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede güçleştirerek başvurucuya şahsi olarak ağır ve orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin davaların da 2010 yılı matrahının kesinleştiği gerekçesiyle reddedildiği görülmekle birlikte 2010 yılı vergilendirme dönemiyle ilgili davada mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğuna ilişkin olarak yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler üzerine bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması gerektiği gözetildiğinde 2010 yılı matrahının kesinleştiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu itibarla anılan yıllara ilişkin davaların 2010 yılı matrahının kesinleştiği gerekçesiyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
GENEL KURUL |
KARAR |
GEMAK GEMİ İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2020/11509) |
Karar Tarihi: 29/2/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 17/7/2024-32604 |
GENEL KURUL |
KARAR |
Başkan | : | Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili | : | Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili | : | Kadir ÖZKAYA |
Üyeler | : | Engin YILDIRIM |
M. Emin KUZ | ||
Rıdvan GÜLEÇ | ||
Yusuf Şevki HAKYEMEZ | ||
Yıldız SEFERİNOĞLU | ||
Selahaddin MENTEŞ | ||
Basri BAĞCI | ||
İrfan FİDAN | ||
Kenan YAŞAR | ||
Muhterem İNCE | ||
Yılmaz AKÇİL | ||
Raportör | : | Mehmet Yavuz YAŞAR |
Başvurucu | : | GEMAK Gemi İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi |
Vekili | : | Av. Mahmut Celal KARAMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emlak vergisi tahakkukuna ve dayanağı olan takdir komisyonu kararına karşı açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu 2020/11509 sayılı başvuruyu 23/3/2020 tarihinde, 2016/16054 sayılı başvuruyu 8/9/2016 tarihinde, 2016/5918 sayılı başvuruyu 24/3/2016 tarihinde, 2016/70571 sayılı başvuruyu 16/12/2016 tarihinde yapmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurular arasında konu yönünden bağlantı nedeniyle 2016/16054 ve 2016/70571 sayılı bireysel başvuru dosyalarının 2016/5918 sayılı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/5918 sayılı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve 2016/16054 ile 2016/70571 sayılı başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurular arasındaki konu yönünden bağlantı nedeniyle Bölüm incelemesi aşamasında 2016/5918 sayılı bireysel başvuru dosyasının 2020/11509 sayılı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2020/11509 sayılı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve 2016/5918 sayılı başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
8. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruya Konu 2010 Yılı Vergilendirme Dönemiyle İlgili Yargısal Süreç
10. 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 12. maddesine göre Türkiye sınırları içinde bulunan arsalar ve araziler, arazi vergisine tabidir. Söz konusu Kanun’un 3. ve 13. maddeleri uyarınca bina ve arazi vergisi; bina ve arazinin maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa bina veya araziye malik gibi tasarruf edenler tarafından ödenir.
11. Anılan Kanun’un 21. maddesine göre arazi vergisi, ilgili belediye tarafından dört yılda bir defa olmak üzere takdir işlemlerinin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılının ocak ve şubat aylarında vergi değeri esas alınarak yıllık olarak tarh olunur. Bu suretle tarh olunan vergiler, tarh edilen tarihte tahakkuk ettirilmiş sayılır. Yapılan tarh ve tahakkuku takip eden yıllarda vergi değeri üzerinden hesaplanan arazi vergisi, her bütçe yılının başından itibaren o yıl için tahakkuk ettirilmiş sayılır.
12. 1319 sayılı Kanun’un 29. maddesi uyarınca arsa ve arazilerin vergi değeri 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca belirlenmektedir. Vergi değeri dört yılda bir yeniden takdir edilmekte ve takip eden üç yıl için ise bir önceki yıl vergi değerinin 213 sayılı Kanun hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle bulunmaktadır.
13. Başvurucu; Yalova ili Altınova ilçesi Tavşanlı beldesi Dipgölcük mevkiinde bulunan taşınmazları için 2009 yılı emlak vergisinin 18.519,72 TL olmasına rağmen 2010 yılı emlak vergisinin 148.593,10 TL olarak belirlenmesi üzerine 2010 yılına ait emlak vergisi tarh ve tahakkuk işlemi ile bu işleme dayanak olan Takdir Komisyonu kararının iptali ve 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması talebiyle Bursa 2. Vergi Mahkemesinde E.2010/1454 numaralı davayı açmıştır.
14. Bursa 2. Vergi Mahkemesi Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi görerek belirtilen hükmün Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali talebiyle, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
15. Bursa 2. Vergi Mahkemesi Anayasa Mahkemesi tarafından başvuru hakkında beş ay içinde karar verilmediği gerekçesiyle Anayasa’nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca davayı 7/12/2011 tarihli ve E.2010/1454, K.2011/2168 sayılı kararıyla yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırmıştır. Anılan kararla Mahkeme, Takdir Komisyonu kararlarına karşı sadece 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinde sayılan kişi ve kurumlarca dava açılabileceğinden davanın Komisyon kararının iptali istemine ilişkin kısmını ehliyet yönünden, Komisyon kararına bağlı olan tarh ve tahakkuk işlemine ilişkin kısmını ise hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle esastan reddetmiştir.
16. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi devam ederken Anayasa Mahkemesi 31/5/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararıyla 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının birinci cümlesini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Anılan iptal kararı üzerine başvurucu, temyiz incelemesini sürdüren Danıştay Dokuzuncu Dairesine (Daire) 20/6/2012 tarihinde dilekçe vermiş ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda kararın bozulmasını talep etmiştir.
17. Daire 5/7/2012 tarihli kararıyla temyiz istemini ayrı bir gerekçe belirtmeksizin reddederek kararı onamıştır. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararını ileri sürerek kararın düzeltilmesini istemiş; diğer yandan karar düzeltme istemi karara bağlanmadan önce anılan iptal kararı 13/10/2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bununla birlikte karar düzeltme talebi Dairenin 25/3/2013 tarihli kararıyla ayrı bir gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir.
18. Nihai karar başvurucuya 20/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 14/10/2013 tarihinde 2013/7698 sayılı bireysel başvuruda bulunmuştur. Söz konusu başvuruda Anayasa Mahkemesi 18/2/2016 tarihli kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiş; kararda yukarıda belirtilen iptal hükmü sonrasında başvurucunun davasının dava ehliyeti yönünden incelenmesine engel bir durum kalmadığı, bu husus karar kesinleşmeden önce temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ortaya çıktığından temyiz merciince dikkate alınarak iptal kararı çerçevesinde inceleme yapılması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre temyiz merciince söz konusu durumun dikkate alınmaması nedeniyle emlak vergisine ilişkin davasını incelettirme imkânından mahrum kalan başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Kararda giderim olarak yeniden yargılamaya hükmetmiştir.
19. Anılan ihlal kararı üzerine Vergi Mahkemesi yeniden yargılama yapmıştır. Bursa 2. Vergi Mahkemesinin E.2016/760 sayılı dosyasında yapılan yeniden yargılama sonrası verilen 18/5/2016 tarihli hüküm ile bu sefer davanın asgari arsa m² birim değerinin tespitine dair Takdir Komisyonu kararına ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle, Takdir Komisyonunca belirlenen m² birim değerleri uyarınca yapılan dava konusu tahakkuk işlemine ilişkin kısmının ise esastan reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bütün bu hususların gözönüne alınması halinde Vergi Usul Kanununun mükerrer 49. maddesi ile arsa ve arazi metrekare birim değerleri yönünden davanın açılması ve devamı özel olarak düzenlendiğinden, maddede kesinleşen değerlerin ilanından bahsedilerek Kanun Koyucu tarafından verginin tahakkuk ettirildiği yılın başından önce vergi değerinin kesinleşmesi sağlanmak istenildiğinden ve belediyelerce kesinleşen bu değerler esas alınarak tarh ve tahakkuk yapıldığından, mükelleflerin takdir komisyonlarınca dört yılda bir belirlenen arsa ve arazi asgari metrekare birim değerlerinin kesinleşmesinden önce idareye yapılan başvuru sonucu verilen cevaptan ya da herhangi bir şekilde öğrenildiği tarihten itibaren 2577 sayılı Kanunun 7. maddesinde yer alan ve 30 gün olan genel dava açma süresi içerisinde söz konusu işlemin iptali istemiyle dava açmaları gerekmekte olup, sözü edilen değerlerin kesinleşmesinden sonra dava açma imkanı bulunmamaktadır.
Emlak vergisi mükellefleri, takdir komisyonlarınca dört yılda bir belirlenen değerlere karşı kesinleştikten sonra veya kesinleşme ile birlikte tarh ve tahakkuktan önceki dönemlerde ya da verginin tarh ve tahakkukundan sonra açtıkları davalarda ilgili takdir komisyonu kararlarının iptalini isteyemeyeceklerdir.
Olayda ise, vergi değerinin kesinleşmesinden sonra asgari arsa metrekare birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının iptali ile 2010 yılı için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin kaldırılması ve ödenen tutarın iadesi istemi ile dava açıldığı görülmüş olup, davanın asgari arsa m² birim değerinin tespitine dair takdir komisyonu kararına ilişkin kısmının, süre aşımı nedeniyle reddi gerekmektedir.”
20. Başvurucunun temyiz talebi Dairenin 3/4/2019 tarihli kararıyla reddedilmiş ve hüküm onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de Dairenin 30/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Başvurucu, nihai kararı 26/2/2020 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 23/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş; başvuru Anayasa Mahkemesinin 2020/11509 sayılı başvuru numarasında kayda alınmıştır.
B. Başvuruya Konu 2011, 2012 ve 2013 Yılları Vergilendirme Dönemiyle İlgili Yargısal Süreç
22. 2010 yılı emlak vergisine ilişkin süreci yukarıda özetlenen aynı taşınmazlar için 2011, 2012, 2013 yılları için sırasıyla 154.313,94 TL, 170.143,60 TL ve 183.415,20 TL emlak vergisi tahakkuk ettirilmiştir. Başvurucu söz konusu tahakkukların ve dayanağı asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin Takdir Komisyonu kararının iptali istemiyle de Bursa Vergi Mahkemelerinde (Vergi Mahkemesi) davalar açmıştır. Eldeki başvuru anılan dört yıl için tahakkuk ettirilen emlak vergisi ve dayanağı Takdir Komisyonu kararına ilişkin olup 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin uyuşmazlıkların başvuru öncesi süreçleri aşağıdaki gibidir.
23. 2011 yılı için açılan davada Vergi Mahkemesi 24/5/2012 tarihli kararında, 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinde söz konusu Takdir Komisyonu kararlarına karşı dava açabilecekler tahdidî olarak belirtildiğinden bunlar arasında bulunmayan emlak vergisi mükellefi davacının Takdir Komisyonu kararının iptalini istemesinde bu yönüyle ehliyeti bulunmadığı, davanın emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine ilişkin kısmı yönünden ise Takdir Komisyonunca belirlenen m² birim değerleri uyarınca yapılan dava konusu tahakkuk işleminde hukuka aykırılık olmadığı sonucuna varmıştır. Daire 21/4/2015 tarihinde kararı onamıştır.
24. Başvurucunun karar düzeltme istemi ise Dairenin 25/1/2016 tarihli kararıyla farklı gerekçeyle reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; Anayasa Mahkemesinin Takdir Komisyonu kararına karşı mükelleflerce dava açma hakkına ilişkin olarak verdiği iptal kararının ilgili kanun maddesinin iptal edilmesinden önce kesinleşen Takdir Komisyonu kararına uygulanmasına hukuki olanak bulunmadığından davanın Takdir Komisyonu kararına ilişkin kısmının esas yönünden reddi gerektiği belirtilmiştir. Daireye göre Anayasa Mahkemesinin 31/5/2012 tarihinde verdiği iptal kararının 13/10/2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanması ile birlikte davacı dava açma hakkını ve ehliyetini kazanmıştır. Bununla birlikte olayda 2010-2013 genel beyan dönemi için yürürlükteki mevzuat uyarınca oluşturulan Tavşanlı Belediyesi Takdir Komisyonu Başkanlığı 18/6/2009 tarihli kararı söz konusu taşınmazlar için asgari ölçüde arsa metrekare birim değerleri belirlemiş ve karar kesinleşmiştir. Bu durumda ilgili kanun maddesinin iptal edilmesinden önce Takdir Komisyonu kararı kesinleştiğinden somut olayda iptal kararının uygulanmasına hukuken imkân bulunmamaktadır. Dolayısıyla davanın Takdir Komisyonu kararına ilişkin kısmının açıklanan gerekçeyle esas yönünden reddi gerekmekte ise de bu durum, Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir.
25. Kararın bu şekilde kesinleşmesi üzerine başvurucu 2011 yılı vergilendirmesiyle ilgili sürecin sonunda 2016/5918 numaralı bireysel başvuruyu yapmıştır.
26. 2012 ve 2013 yılları için açılan davalarda ise Vergi Mahkemesi 5/11/2013 ve 26/6/2013 tarihli kararlarında, bilirkişi incelemesi yaptırılması sonucu düzenlenen raporda imar planı ve emlak rayiç değerleriyle ilgili araştırmalar ışığında konum, yol, su, elektrik ve imar durumu dikkate alınarak başvurucunun taşınmazı yönünden belirlenen arsa m² birim değerinin 400 TL yerine 250 TL olması gerektiği yönünde görüş bildirildiği, Takdir Komisyonu kararının fazlaya ilişkin asgari birim değerinde ve buna dayanılarak yapılan tahakkuk işleminin fazlaya ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştır. Kararların temyizi üzerine Daire 15/10/2015 ve 23/10/2015 tarihli kararlarla idarenin temyiz talebini kabul ederek mahkeme kararlarının kabule ilişkin kısmını bozmuş bozma kararlarında 2010-2013 genel beyan dönemi için yürürlükteki mevzuat uyarınca oluşturulan Tavşanlı Belediyesi Takdir Komisyonu Başkanlığının 18/6/2009 tarihli kararıyla başvurucunun sahibi olduğu taşınmazlar için asgari ölçüde arsa m² birim değerlerinin kesinleştiğini belirtmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin Takdir Komisyonu kararına karşı mükelleflerce dava açma hakkına ilişkin olarak verdiği iptal kararının ilgili kanun maddesinin iptal edilmesinden önce kesinleşen Takdir Komisyonu kararına uygulanmasına hukuken imkân bulunmadığını ifade etmiştir. Kararlara karşı yapılan düzeltme talepleri, Dairenin 16/5/2016 ve 5/10/2016 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir.
27. Bozma kararlarına uyan Vergi Mahkemesi davaların reddine karar vermiş; gerekçede Dairenin bozma gerekçesine uyduğunu belirterek 2010-2013 genel beyan dönemi için yürürlükteki mevzuat uyarınca oluşturulan Takdir Komisyonunun 18/6/2009 tarihli kararıyla belirlenen asgari ölçüde arsa m² birim değerlerine karşı açılanilk davada Mahkemelerinin E.2010/1454 sayılı dosyasında 7/12/2011 tarihli ve K.2011/2168 sayılı karar ile “ehliyet ret” kararı verdiğini ve kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiğini ifade etmiştir. Buna göre Anayasa Mahkemesinin Takdir Komisyonu kararına karşı mükelleflerce dava açma hakkına ilişkin olarak verdiği iptal kararının, iptalden önce kesinleşen Takdir Komisyonu kararına uygulanmasına olanak bulunmadığı sonucuna varıldığını belirtmiştir.
28. Bozmaya uyma kararlarına karşı olağan kanun yollarını tüketmesinin ardından başvurucu 2012, 2013 yıllarındaki vergilendirmeyle ilgili olarak 2016/16054 ve 2016/70571 numaralı bireysel başvuruları yapmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
29. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar.”
30. 213 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önceki hâliyle “Emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi” kenar başlıklı mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
“b) Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (Emlâk Vergisi Kanununun 33. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre yapılacak takdirler dahil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında, defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine tebliğ edilen kararları onbeş gün içinde inceler ve inceleme sonucu belirlenen değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir. Merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir komisyonlarınca yeniden takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır.
Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştay’a başvurulabilir.
Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilân edilir.
Bakanlar Kurulu bu fıkrada yer alan dört yıllık süreyi sekiz yıla kadar artırmaya veya iki yıla kadar indirmeye yetkilidir.”
31. Anayasa Mahkemesinin 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddenin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının ilk cümlesini iptal ettiği 31/5/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Başvuru kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafı gereğince emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararına karşı emlak vergisi mükelleflerine dava açma hakkı tanımayan itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun iptali istenilen 49. maddesinde emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı, kesinleşmesi ve takdir komisyonları kararlarına karşı kimlerin yargı yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede takdir komisyonlarının kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açma haklarının bulunmasına rağmen emlak vergisini ödeyecek olan mükelleflerin dava açma hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.’ denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Kanun koyucu itiraz konusu kural ile, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı tanınmaktadır. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
32. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 15/2/2023 tarihli ve E.2022/14, K.2023/2 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Arsa ve arazilere ait asgari ölçüde birim değerlerinin nasıl belirleneceğine dair usul, Emlak Vergisi Kanunu’ndaki hükümlerden ayrı olarak Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanacaktır. Ayrıca takdir edilen birim değerlerden, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilecektir.
Takdir komisyonu kararlarına karşı kimlerin hangi sürelerde yargı yoluna gidecekleri hususunda, Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinin (b) işaretli fıkrasının üçüncü fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve bu hususa ilişkin yeni bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle bir açıklık bulunmamakta ise de Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesi dikkate alındığında anılan kararlara karşı mükelleflerin dava açabileceklerinin kabulü gerekmektedir.
Kanun koyucu tarafından, dört yılda bir olmak üzere, takip eden yılda Ocak ve Şubat aylarında tarh ve tahakkuk edecek bina vergisi ve arazi vergisi yönünden arsa ve arazi birim değerlerinin belirlenerek ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere imza karşılığında bildirilmesi sürecinin, emlak vergisinin tarh ve tahakkuk edeceği tarihten altı ay önce başlaması ve ivedi bir şekilde özel bir yargılama usulü benimseyerek dava sürecinin yeni yıldan önce bitirilmiş olmasının amaçlandığı açıktır.
Kanun koyucunun amacı bu şekilde olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı bu değer belirlenmesinden menfaati etkilenen mükelleflere yargı yolunun kapatılmasının Anayasa’nın hak arama hürriyeti ve hukuk devletine ilişkin 2 ve 36. maddelerine aykırı görerek 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinin (b) bendinde yer alan kuralı iptal etmesi ve mükelleflere anılan kararların tebliğine ilişkin bir düzenleme yapılmamış olması karşısında mükelleflerin açacakları davalarda dava açma süresinin hak arama hürriyetine uygun bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir.
Bu durumda Kanun’da takdir komisyonu kararlarının mükelleflere tebliğ edilmesi yönünde bir usul benimsenmemiş olması durumu gözetilerek mükelleflerce emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerinin tespitine yönelik takdir komisyonu kararlarının öğrenme tarihinden itibaren (30) günlük genel dava açma süresi içerisinde ve en geç anılan kararın alındığı yılın son gününe kadar dava açabileceklerinin kabul edilmesi gerekmekte olup bu tarihten sonra dava açma imkanı bulunmamaktadır.”
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Anayasa Mahkemesinin 29/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; sahibi olduğu taşınmaz için tahakkuk ettirilen emlak vergisi ve bu verginin matrahının tespitine esas Takdir Komisyonu kararına karşı dava açmasını engelleyen kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasında bulunduğunu ve Vergi Mahkemesinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurduğunu, Anayasa Mahkemesinin de hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesine aykırı bularak hükmü iptal ettiğini ifade etmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin iptal hükmüne uyulması anayasal bir zorunluluk olduğu hâlde temyiz ve karar düzeltme kanun yolları aşamalarında gerekçe belirtilmeksizin iptal kararının gözetilmediğini, konuyla ilgili bireysel başvuruda bulunması üzerine ihlal kararı verilerek yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğini ancak bu davada da Vergi Mahkemesinin dava açma süresine ilişkin özel kanun hükmü bulunmayan bir konuda dava açma süresi yönünden öngörülemez bir yorumla hatalı sonuca ulaştığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu, Takdir Komisyonu işlemine karşı açtığı davanın süre yönünden reddedilmesinden yakındığı için bu ihlal iddiasının adil yargılama hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkından incelenmesi gerekir. Bu sebeple tahakkuk işlemine yönelik açılan dava bakımından eldeki bireysel başvuru kapsamında bu aşamada ayrıca bir inceleme yapılması gerekli görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’yi yorumlayan AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
40. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
41. Somut olayda tahakkuk ettirilen emlak vergisinin kaldırılması ve dayanağı arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin Takdir Komisyonu kararının iptali talebiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmüştür.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
45. Başvuruya konu davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesine dayandığı görülmüştür. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
46. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
47. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
48. Orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (Mustafa Berberoğlu, B. No: 2015/3324, 26/2/2020,§ 49).
49. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).
50. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen idari yargı mercilerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili idari yargı merciilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).
51. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresini öngören kanun hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesi hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas denge gözetilmelidir (Yaşar Çoban, § 67).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
52. Başvurucu, 2010 yılı emlak vergisinin kaldırılması ve dayanağı arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin Takdir Komisyonu kararına karşı açtığı davada Vergi Mahkemesinin dava açma süresine ilişkin özel kanun hükmü bulunmayan bir konuda öngörülemez bir yorum yaptığını ve davayı süre aşımı gerekçesiyle reddettiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir.
53. Dava hakkının bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin idari istikrarın sağlanması amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl üzerinde durulması gereken husus ise müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
54. Mahkeme, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde yer alan ve otuz gün olan genel dava açma süresi içinde Takdir Komisyonu kararına dava açılabileceğini vurgulayarak vergi değerinin kesinleşmesinden sonra asgari arsa m2 birim değerinin tespitine ilişkin Takdir Komisyonu kararına karşı açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir.
55. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, mevzuatın yorumlanması ve uygulanması idari yargı mercilerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49). Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda idari yargı mercilerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkına etkisini incelemektir.
56. Anayasa Mahkemesi mahkemeye erişim hakkı yönünden inceleme yaptığı kararlarında, dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen durumlarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini vurgulamaktadır.
57. Başvurucu 2010 yılı emlak vergisi matrah tespitine yönelik Komisyon kararına karşı dava açmıştır. Karar tarihi itibarıyla başvurucunun kanun hükmüne göre Komisyon kararına karşı dava açabilecek kişilerden olmadığı gerekçesiyle Mahkeme, davayı ehliyet yönünden reddetmiştir. 2010 yılı için belirlenen emlak vergisi oranı dayanak alınarak 2011, 2012 ve 2013 yılları matrah oranları da belirlendiğinden başvurucu belirtilen yıllara ilişkin matrah oranlarına da dava açmıştır. Anayasa Mahkemesinin 31/5/2012 tarihli iptal hükmünden önce 2011 yılına ilişkin dava karara bağlandığından Mahkeme başvurucunun Takdir Komisyonu kararına karşı ehliyeti bulunmadığı yönünde karar vermiştir. 2012 ve 2013 yılları açısından ise işin esasına girerek karar vermiştir. Ancak Danıştay 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin matrah tespitinin dayanağının 2010 yılı matrah tespiti olduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün söz konusu yıla ilişkin verilen kararı etkilemeyeceğini belirterek matrahın kesinleşmesi nedeniyle davaları reddetmiştir.
58. Uyuşmazlığa konu Takdir Komisyonu kararının alındığı ve verginin tahakkuk ettirildiği tarihte yürürlükte bulunan yasal düzenlemeye göre Takdir Komisyonu kararlarına karşı yalnız kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller, ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilmektedir. Buna karşılık Anayasa Mahkemesinin Takdir Komisyonu kararına karşı mükelleflerin dava açma hakkına ilişkin olarak 31/5/2012 tarihinde verdiği iptal kararı sonrasında, yapılacak tebligatlar ve dava açma sürelerine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
59. Yine 213 sayılı Kanun’un 49. maddesi hükmü ile arsa ve arazi m2 birim değerleri yönünden dava açılması özel olarak düzenlenerek, arsa ve arazi m2 birim değerlerinin verginin tahakkuk ettirileceği yılın başından önce yargı yolu da dâhil kesinleştirilmesi amaçlanmaktadır. Nitekim Danıştay da emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerinin tespitine yönelik Takdir Komisyonu kararlarının öğrenilme tarihinden itibaren otuz günlük genel dava açma süresi içinde ve en geç anılan kararın alındığı yılın son gününe kadar dava açabileceğini kabul etmiştir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere, mükellef açısından arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin ilanına veya imza karşılığında tebliğine ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır.
60. Somut olayda başvurucunun kendisine tebligat yapılan kişilerden olmadığı açıktır. Mahkeme başvurucunun Takdir Komisyonu kararını gerçekte hangi tarihte öğrendiğine dair bir değerlendirme de yapmamıştır. Mahkeme sonradan ortaya çıkan yasal gelişmelere göre geliştirilen içtihat çerçevesinde dava açma süresi bakımından nihai bir tarih belirlemiş ve her hâlükârda yıl sonundan önce davanın açılmış olması gerektiği kabulüyle başvurucunun davayı açtığı tarihte mevcut olmayan ve değerlendirmesi mümkün olmayan bir duruma göre yorum yapmıştır.
61. Bu itibarla Mahkemenin dava açma sürelerinin belirlemesine ilişkin olarak başvurucunun davayı açtığı tarihte mevcut olmayan ve değerlendirilmesi mümkün olmayan bir duruma göre yaptığı yorumunun somut olayın özel koşullarında öngörülebilir olmadığı, başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede güçleştirerek başvurucuya şahsi olarak ağır ve orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
62. Diğer yandan 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin davaların da 2010 yılı matrahının kesinleştiği gerekçesiyle reddedildiği görülmekle birlikte 2010 yılı vergilendirme dönemiyle ilgili davada mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğuna ilişkin olarak yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler üzerine bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması gerektiği gözetildiğinde2010 yılı matrahının kesinleştiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu itibarla anılan yıllara ilişkin davaların 2010 yılı matrahının kesinleştiği gerekçesiyle reddedilmesinin de başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
64. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
65. Başvuruda tespit edilen adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargımercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılamaişlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 2. Vergi Mahkemesine (E.2016/760, K.2016/863; E.2011/1102, K.2012/670; E.2015/269, K.2015/382) ve Bursa 1. Vergi Mahkemesine (E.2015/302, K.2016/476 ) GÖNDERİLMESİNE,
D. 1.165,40 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.965,40 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Kaynak:Hukukihaber