Manisa Sarıgöl’de jeotermal elektrik santrali kaynak arama sondaj projesine yönelik olarak düzenlenen 03.01.2019 tarihli “ÇED gerekli değildir” kararı iptal edildi.

Manisa 1.İdare Mahkemesi’nin 2019/125 esas, 2019/556 karar sayılı, 27.06.2019 tarihli kararı ile “…dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda yer alan tespit ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, Sondaj Yöntemiyle Jeotermal Kaynak Arama Faaliyeti Projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, söz konusu projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de Manisa ilinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal önemi (üzüm üretimi) ile projenin kuvvetle muhtemel etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanan risk ve etkiler sebebiyle jeotermal amaçlı kaynak arama sondaj projesine yönelik olarak verilen “ÇED gerekli değildir”  şeklindeki dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.” şeklinde karar verildi.

Mahkeme kararında;

DAVANIN ÖZETİ:  Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Baharlar Mahallesi mevkiinde  bulunan 2014/03 sayılı ruhsat sahasında  yapılması planlanan jeotermal amaçlı kaynak arama sondaj  projesine yönelik olarak verilen Manisa Valiliği’nin 03/01/2019 tarihli “ÇED gerekli değildir” kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davada, projenin gerçekleştirileceği alanın tarım arazisi ve sulama alanında kaldığı, projenin gerçekleştirilmesi durumunda üzüm bağlarının sulamasının risk ve tehlike altına gireceği, proje tanıtım dosyasında sıvı salınımını engellemek için yapılacağı belirtilen depolama havuzunun ebatının çok küçük olduğu, ayrıca çamur havuzunun da ebatının küçük olduğu, jeotermal suların yeraltı suları üzerinde kirlilik oluşturduğu, proje tanıtım dosyasında ilgili kurumlardan alınması gereken izinlerin bulunmadığı, dava konusu alanda fiili olarak çakılan sondaj noktaları ile proje tanıtım dosyasında yer alan koordinatların örtüşmeme ihtimalinin yüksek olduğu, dava konusu işlemin mevzuata aykırı olarak tesis edildiği ileri sürülmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ                 : Söz konusu projenin jeotermal kaynak arama projesi olduğu, arama faaliyeti sonucunda üretime geçilmesinin planlanması durumunda ÇED yönetmeliğine göre tekrar başvuru yapılacağının taahhüt edildiği, proje kapsamında bir adet 2000m derinliğinde sondaj kuyusu açılmasının planlandığı, söz konusu kuyunun açılması ve jeotermal kaynağa ulaşılmasını takiben yapılacak test işlemleri sonrasında yatırımcı firma tarafından jeotermal enerji santralinin kurulup kurulmayacağının değerlendirileceği, proje alanının 1/100000 ölçekli imar planında sulama ve tarım arazisi alanında kaldığı, plan notlarında bu konuda  düzenleme yapıldığı, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri 2. Bölge Müdürlüğü’ne verilen taahhütler uyarınca bu kurumlardan olumlu görüş alındığı, jeotermal akışkanın akıtılacağı havuzların boyutlarının yeterli olduğu, projedeki tüm hesaplamaların 2872 sayılı Çevre Kanunu hükümleri çerçevesinde yapıldığı, davalı idare tarafından tesis edilen işlemlerin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

MÜDAHİL İDDİALARININ ÖZETİ : Proje alanı olan 753 numaralı parselin satın alınması noktasında yaşanabilecek anlaşmazlıklar nedeniyle seçilen kuyu lokasyonunda değişiklik yapılması durumunda ilgili kurumlara nihai kuyu lokasyonunun paylaşılacağının taahhüt edildiği, jeotermal enerjinin yenilenebilir ve temiz bir enerji kaynağı olduğu, üzüm ve incir üretiminin jeotermal enerji üretimine bağlı olarak düşeceğine ilişkin iddianın hiçbir kaynak tarafından doğrulanmadığı, aksine TÜİK verilene göre jeotermal santral kurulduğu yıllardan sonra üretim miktarının arttığı, üretimi etkileyen asıl faktörün yağışlar olduğu, kurumlardan gerekli görüşlerin alındığı, yapılacak havuzun hacminin test sırasında çıkacak jeotermal akışkanın 1.5 katı büyüklüğünde olduğu, yapılacak çamur havuzlarının da sondaj sırasında çıkacak çamurun 9 katı büyüklüğünde yapılacağı, dava konusu işlemin hukuka ve mevzuata uygun tesis edildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği ileri sürülmektedir.

          TÜRK  MİLLETİ  ADINA

Karar veren Manisa 1. İdare Mahkemesi’nce, birinci savunma dilekçesinin sunulmasıyla tekemmül eden dosyada, ivedi yargılamada daha da önemli halen gelen usul ekonomisi ilkesi gözetilerek, bilirkişi raporunun taraflara ve müdahile tebliğiyle birlikte duruşma gününün de belirlendiği, bu kapsamda duruşma için önceden taraflara ve müdahile bildirilen 25/06/2019 tarihinde, saat 10:40’da İdare Mahkemesi Duruşma Salonunda davacı vekili Av. Akın Yakan, davalı idare temsilcisi Sevgi Kayser ile davalı yanında müdahil şirket Ortadoğu Yenilenebilir Enerji San. ve Tic. A.Ş vekili Av. Burak Boz’un katılımıyla yapılan duruşma neticesinde, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin işin esası hakkında gereği görüşüldü:

 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

 Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” hükmüne,

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme yasağı” başlıklı 8. maddesinde: “Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.” hükmüne,

 “Çevresel Etki Değerlendirilmesi” başlıklı 10. maddesinde: “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” hükmüne yer verilmiştir.

25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 7. maddesinde, Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler sayılmış, buna göre anılan Yönetmeliğin EK-1 listesinde yer alan projeler ile Seçme Eleme Kriterlerine tabi olup “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen projeler için Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu, 15. maddesinde ise; Bu Yönetmeliğin EK-2 listesinde yer alan projeler ile kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi EK-2 listesinde belirtilen projelerin seçme, eleme kriterlerine tabi olduğu hükme bağlanmış, 17. maddesinde; “Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. (2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur. (3) “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen proje için beş (5) yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli Değildir” kararı geçersiz sayılır. (4) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projeler için bir (1) yıl içerisinde Bakanlığa başvuru yapılmaması durumunda karar geçersiz sayılır.” hükmüne yer verilmiş, ÇED Yönetmeliğinin Ek-1 listesinin 44. maddesinde; jeotermal kaynağın çıkartılması ve kullanılması (Isıl kapasitesi 20 MWe ve üzeri) için ÇED Raporu hazırlanması zorunluluğu getirilmiştir. Seçme-eleme kriterleri uygulanacak projeler listesi olan EK-2 listesinin 55. maddesinde ise; maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç)  seçme-eleme kriterine tabi tutularak bu projeler için sunulan Proje Tanıtım Dosyası üzerinden ÇED raporu hazırlanmasına gerek olup olmadığına karar verilebileceği, düzenlenmiştir.

                                             Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca; Yönetmeliğin EK-2 listesinin 55. maddesinde; sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemi dışındaki yöntemle jeotermal arama faaliyetleri ayrıca düzenlenerek seçme-eleme kriterlerine tabi projelerden olduğu belirtilmiş ve jeotermal kaynağın çıkartılması ve kullanılması faaliyetlerinden ayrı tutulmuştur.

  Dosyanın incelenmesinden, Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Baharlar Mahallesi mevkiinde  bulunan 2014/03 sayılı ruhsat sahasında Ortadoğu Yenilenebilir Enerji Sanayi Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılması planlanan Sondaj Yöntemiyle Jeotermal Kaynak Arama Faaliyeti Projesi ile ilgili olarak, Manisa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından  verilen 03/01/2019 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir” kararının davacılar tarafından 03/01/2019 tarihinde davalı idarenin web sayfasından öğrenilmesi üzerine, anılan işlemin iptali istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü, teknik bilgi ve birden çok uzmanlık alanını ilgilendirmesi nedeniyle, mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 04.10.2017 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle ‘ Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Baharlar mahallesi mevkiinde bulunan A.R. 2014/03 sayılı ruhsat sahasında yapılması planlanan jeotermal amaçlı kaynak arama sondaj projesinde, jeoloji mühendisliği açısından inceleme ve değerlendirmede, Sondaj noktasının, bereketli tarım toprakları üzerinde üzüm bağının içinde kaldığı, sondaj yeri hazırlığının olmadığı, öngörülen hiç bir faaliyetin olmadığı, Sarıgöl ve çevresi 1. derece deprem bölgesinde kaldığı, ilçenin kuzeyinden ve güneyinden kuzeybatı-güneydoğu uzanımlı faylar, basamaklar halinde vadi tabanına doğru alçalan bir yüzey şekli oluşturduğu, vadi tabanından akan Kocaçay akarsuyu batıya doğru Alaşehir çayı ile birlikte Gediz Nehrinin kolları olduğu, Sarıgöl ilçesi ve Baharlar Mahallesi, kuzey-güney açılma etkisi altında oluşmuş, batı-kuzeybatı, doğu-güneydoğu uzanımlı bir çöküntü olan Gediz grabeni içinde kaldığı, Sarıgöl’ün içinden Sarıgöl fayı; güneyinden Selimiye ve Emcelli fayları, kuzeyinden ise Tırazlar ve Çapköy faylarının geçtiği, bu fay kuşağında 2000-2015 yılları arasında çok sayıda 3-5 manyitüd şiddetinde depremlerin olduğu, toplam 1,35 metrelik yer değiştirme ölçüldüğü, jeotermal akışkanların  CO2, H2S, arsenik, bor, flor gibi gaz ve element bileşenler içerdiği, hidrojen sülfürün renksiz bir gaz olup çürük yumurta kokusunda olduğu, uzun süre teneffüs edildiğinde insanı öldürebileceği, havada seyreltik durumda bulunursa yorgunluk ve baş ağrısı hissi vereceği, hidrojen sülfürün suda çözünerek hidrosülfirik asit oluşturacağı, havaya karışan hidrojen sülfür, yağmur ile birleşerek yere asit yağmurları şeklinde düşeceği ve çevredeki tarım arazileri, bitkiler ve yüzey sularına kirletici etki olarak zarar vereceği, jeotermal akışkanların içerdiği bor oranı 2,4 mg/L yi aşmaması gerektiği ancak; proje tanıtım dosyası analiz raporlarında bu oran bir analiz örneğinde 3 mg/L nin üzerinde verilmiş olmasına karşın diğer örneklerde analiz edilmemiş olduğu, sondaj akışkanlarının yeraltı suyuna karışmasının nasıl önleneceğinin ayrıntılı açıklanmadığı, sondaj çamuru kil dışında herhangi bir kimyasal içeriyorsa depolanacağı havuz tabanına jeosentetik kil veya doğal kil üzerine jeomembran serilmesi gerektiği, burada jeomembran veya jeosentetik kil yaygısında bir sızıntı olasılığı çevre sağlığına her an tehdit oluşturacağı, bunun önüne geçmek için zaten deprem bölgesi olması nedeniyle havuz tabanı ve yanları aralarında 30 cm lik çakıllı geçirgen bir arakatman bulunan 50 şer cm lik geçirimsizliği tescil edilmiş iki kil katmanı döşenmesi gerektiği, ancak proje tanıtım dosyasında böyle bir bilgi bulunmadığı, proje tanıtım dosyasında analiz için alınan örneklerin dağılım haritası ve alındığı jeotermal kaynak noktaları belirsiz olduğu, analiz sonuçlarının büyük ölçüde soğuk su gözlem kuyuları ile çeşme sularına dayandığı, bu sulardaki kimyasal su bileşimi değerlerinin gerçeği yansıtmadığı düşünüldüğü, çevredeki en yakın jeotermal kaynaklardan örnek alınarak tarafsız, bağımsız bir laboratuvarda analiz edilmesinin şart olduğu, bu nedenlerle ÇED gerekli değildir kararının uygun olmadığı, çevre mühendisliği açısından inceleme ve değerlendirmede, sondaj aktivitelerinin gerçekleşeceği bölgenin etrafında üzüm bağlarının olduğu, insanlar tarafından üretilen veya başka bir şekle dönüştürülen enerjinin çevresel etkilerinin olması kaçınılmaz olduğu, elektrik üretimi veya diğer nedenlerle kullanılan derin jeotermal suların da çevreye geniş bir oranda etkisinin olduğu, jeotermal sıvının içerdiği Bor, Cıva, Arsenik, Kurşun, Amonyak, Antimon, Lityum, Karbondioksit, Hidrojen Sülfür ve tuz gibi çevreyi olumsuz etkileyen kirleticilerin varlığının bilindiği, jeotermal akışkanın yüzeysel sulara karıştırılması durumunda yüzey suları, yüzeye yakın yer altı suları jeotermal akışkan içeriğiyle kirlenebildiği, jeotermal akışkanla karışmış olan suyun sulama amaçlı kullanılması durumunda toprakta çoraklaşmaya neden olacağı, sondajın açılmasının planlandığı nokta ve çevresinin tümü üzüm bağı şeklinde dikili tarım arazisi veya mutlak tarım arazisi özelliğinde olduğu, bu nedenle sondajın açılması veya sonraki işletilmesi süreçlerinde jeotermal enerji santralinin kurulması ile çevredeki tarım arazilerinin etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu, jeotermal kaynaktan çekilen jeotermal sıvının basınç ve sıcaklığının düşmesi yoğuşamayan gazların sıvıdan ayrılarak gaz faza geçmesine neden olacağı, yoğuşamayan gazlar içinde en dikkat çekici olanı H2S’ün koku eşiği konsantrasyonlarında tanımlanabilmiş toksikolojik etkileri bulunmamakla birlikte, kokuyla ilgili bölgede yaşayan insanlarında hoşnutsuzluk yaratacağı, nitekim Jeotermal kaynak kullanılan endüstrilerin olduğu bölgelerde yasal limitler aşılmamasına rağmen H2S havanın nefasetini bozarak yörede yaşayan insanlarda hoşnutsuzluğa neden olduğu, halkın projeye olan bakış açısını değerlendirmek üzere sosyal etki değerlendirme çalışması yapılması ve raporlanması gerektiği,  Flora-fauna çalışması vejatatif dönemleri içerecek şekilde yapılması, sahada tespit edilen türlerin fotoğraflanması ve endemik tür araştırmasının yapılması gerektiği, ayrıca 2014/52/EU sayılı ÇED direktifi kapsamında: “Özel ve kamunun belirli projelerinin çevre üzerindeki etkilerine ilişkin Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin Direktifi, çevre ile bağlantılı resmi ve özel projelerin insan, bitki, hayvan, toprak, hava, iklim, maddi varlıklar, kültürel miras üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenlerle ÇED gerekli değildir kararının uygun olmadığı, inşaat mühendisliği açısından inceleme ve değerlendirmede,  jeotermal sondajın açılması sonrasında test amacıyla çıkan jeotermal suyun biriktirileceği ve yukarıda kapladığı alan (1200 m²) ile ebatları belirtilen (40 m x 30 m x 3 m ölçülerinde 3600 m3) “Jeotermal akışkan depolama havuzunun” sadece ölçüleri verildiği, proje tanıtım dosyasında “Jeotermal akışkan depolama havuzunun” inşası ile ilgili bir çizim, havuzun duvar ve zemin kalınlığı, nasıl yapılacağına dair bir teknik proje çiziminin bulunmadığı, jeotermal suyun depolanması sonrasında havuzun dayanımının belirlenmesi teknik inşaat ayrıntılarının proje tanıtım dosyasında detaylı olarak verilmesi gerektiği, aynı eksiklik durumu “Acil Durum Havuzu” inşaatı açıklamaları içinde geçerli olduğu, sondaj çamuru havuzu ile ilgili olarak PTD’da yeterli açıklamanın verilmiş olduğunun görüldüğü, ancak burada da havuz ile ilgili teknik bir çizimin ve zeminde kullanılacak kil materyalinin kalınlığı, yapılacak işlemler ile ilgili bir açıklama bulunmadığı, çevre kirliliğinin önlenmesi için çıkacak olan jeotermal test suyu ile sondaj çamurunun toplanması amacıyla yapılması planlanan bu havuzlar hakkında detaylı inşaat faaliyeti açıklamaları ile ölçülü teknik çizimlerin PTD’da bulunması gerektiği, bunun yanında havuzların yapılması sürecinde yapılacak olan kazılardan çıkan toprağın hafriyat depo alanında nasıl depolanacağı ile ilgili açıklamaların ve depolama sürecinde ve sonrasında alınacak önlemler ile ilgili olarak bir açıklama yapılmadığı, bölge topraklarının kumlu ve tın yapıda olmaları, rüzgar ile hemen çevresindeki bağ arazisi şeklindeki tüm tarım arazilerine toz şeklinde taşınması ve burada bitkilerin yaprakları üzerinde vejetatif ve generatif büyümesine etkileri düşünüldüğünde hafriyat depo alanında nasıl önlemlerin alınacağının da PTD’da belirtilmesi gerektiği, ancak bununla ilgili teknik bir açıklama veya çizimin PTD’da bulunmadığının görüldüğü, bu nedenlerle ÇED gerekli değildir kararının uygun olmadığı, ziraat mühendisliği ve tarımsal çevre açısından inceleme ve değerlendirmede,  Proje alanının 1 100.000’lik Çevre Düzeni Planında Sulama Alanı ve Tarım Arazisi alanında kaldığı, ruhsat alanı ve sondaj alanları ve çevresinin tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün bozulmadığı ova içinde herhangi bir yerleşimin olmadığı, bu bağlamda sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı yasa kapsamında mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğunun görüldüğü, arazilerin sınıflandırılmasını ve kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa göre arazilerin; mutlak tarım arazileri, dikili tarım arazileri, özel ürün arazileri ve marjinal tarım arazileri şeklinde 4 sınıf altında incelendiği, bu sınıflardan; mutlak tarım arazileri, dikili tarım arazileri ve özel ürün arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılamayacağı, bu arazilerin “Tarımsal Niteliği Korunacak Araziler” olarak değerlendirileceği, proje tanıtım dosyası ve eklerinde bulunan ruhsat alanı koordinatları ve sondajın yapılmasının planlandığı parsel koordinatların doğru olarak verildiğinin arazide harita mühendisi bilirkişi tarafından yapılan ölçümler sonucunda belirlendiği, sondaj yapılması planlanan parselin tüm çevresinin üzüm bağları şeklinde tarım arazisi olduğu, bağların içinde sulama amacıyla açılmış artezyenler bulunduğu, dava konusu proje kapsamında açılması planlanan sondaj alanı ve çevresinin tümünün niteliği DSİ tarafından “Sulama Alanı Olarak İşaretlenmiş Tarım Arazisi” içerisinde kaldığı, Proje tanıtım dosyasından anlaşılacağı üzere yapılan sondajların jeotermal enerji üretimi için olduğu ve sondaj sonucunda jeotermal enerjiye uygun sonuçların çıkması ile jeotermal enerji santrali kurulacağı ve ek yeni sondajlar açılabileceği, bu nedenle değerlendirmenin tek bir sondaj alanı ile sınırlı olmayacağı anlaşıldığından PTD dosyası hazırlanmasının yetersiz olduğu, değerlendirmenin sadece sondaj noktası ile sınırlı kalmaması, Gediz Ovası bağlamında yakın çevrede bulunan jeotermal sondaj ve enerji üretim tesislerininde etkilerinin birlikte inceleneceği kümülatif yeraltı suyu değerleri dikkate alınarak yapılması gerektiği, Manisa ili ve çevre ilçelerinin Türkiye’de ve dünyada en kaliteli üzümün yetiştirildiği bağlara sahip olduğu, tarımsal olarak çok önemli bu özel bitkinin yetişme alanı olan 1. ve 2. sınıf arazi kullanım sınıfına ait arazilerin özel korunması gereken araziler olarak, tarımsal niteliği korunacak alanlardan olduğu, dava konusu yapılması planlanan sondaj alanının çevrede bir çok alternatif alanı bulunmasına rağmen mutlak tarım arazileri üzerinde, mutlaka korunması gereken bu verimli tarım arazilerinin üzerinde yapılması, tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasına neden olacağı, bu verimli tarım arazilerinin yerine çevrede tarıma uygun olmayan alternatif alanların bulunabilecek olmasına rağmen sondajın verimli mutlak ve dikili tarım arazileri üzerinde yapılmasının, ülke nüfusunu karşılamayan üretimin daha da azalmasına neden olmasının kaçınılmaz olacağı, ülkemizde daha sondaj sırasında oluşan patlama ile yüzlerce dekar tarım alanlarının sıcak su ile içerdiği yüksek orandaki tuz ve bor nedeniyle yok olduğunun bilindiği, bu nedenle emniyet havuzlarının sayı ve kapasitesinin artırılması gerektiğinin düşünüldüğü, bölgede birçok alternatif marjinal arazi yapısında tarım yapılmaya uygun olmayan alanın bulunmasına rağmen alternatif alan aranmadığı, bu projenin çevredeki yine ruhsat alanın içinde kalan tarımsal potansiyeli düşük olan 6. ve 7. sınıf arazilerin bulunduğu yerlerde jeotermal enerji faaliyetlerine daha uygun alternatif alanlar olduğu, proje tanıtım dosyasında yapılan inceleme sonucunda sondaj alanı için hiçbir alternatif alan arayışına girilmediğinin anlaşıldığı, dava konusu projenin büyük bir bölümünün üzerinde bulunduğu “Dikili ve Mutlak Tarım” arazilerinin kesinlikle tarım dışına çıkarılamayacağının 5403 sayılı Yasa ile açıkça hükme bağlandığı, ancak alternatif alan bulunmadığı takdirde kamu yararı ve ilgili bakanlık veya valilikçe kamu yararı kararı verildiğinde yenilenebilir enerji kaynakları için istisnai olarak tarım dışına çıkarılabileceğinin belirtildiği, fakat proje tanıtım dosyasından da anlaşılacağı üzere davalı firmanın alternatif yer arayışında bulunmadığı, proje alanının tümünün dikili ve mutlak tarım arazisi olmasına rağmen, proje tanıtım dosyasını hazırlayan ekipte ziraat mühendisinin bulunmadığı, projede jeotermal sondajdan etkilenebilecek en temel unsurun tarım toprakları ve tarımsal ürünler olduğu düşünüldüğünde proje tanıtım dosyasında ziraat mühendisinin bulunmamasının dosyada büyük bir eksiklik olarak görüldüğü, olayı sadece sondaj kuyusu açmak olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı, ileriki süreçlerde açılan sondaj kuyuları üretim veya reenjeksiyon kuyuları şeklinde kullanılarak jeotermal enerji santrali kurulacağı, bu nedenlede daha projenin başlangıç aşamasında çok genel olarak hazırlandığı görülen “Proje Tanıtım Dosyası“ yerine daha detaylı olarak hazırlanacak “Çevresel Etki Değerlendirme” raporunun hazırlanması gerektiği kanaatine ulaşıldığı, dava konusu 1 adet sondajın gerçekleştirilmesi ve beklenen jeotermal potansiyelin bulunması durumunda ülkemiz ve yöredeki enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik önemli katkı sağlayacak olmasına rağmen, proje kapsamında oluşabilecek çevre sorunlarını önlem ve/veya hafifletme çalışmalarının yeterli kapsam ve içerikte olmamasından dolayı projeye gereken önemin verilmediği ve önemli konu başlıklarının eksik kaldığının anlaşıldığı, proje tanıtım dosyasındaki yapılandırmalar eksik veya yetersiz ise projenin gerçekleşmesi ile çevrede olumsuz etkilerin ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu, bu nedenle proje tanıtım dosyasının da öncelikle bir ziraat mühendisinde eklenerek tekrar detaylı olarak hazırlanması gerektiği, bu nedenlerle ÇED gerekli değildir kararının uygun olmadığı kanaatine varıldığı” görüşlerine yer verilmiştir.

     Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, davalı idare ve davalı yanında müdahil  Ortadoğu Yenilenebilir Enerji A.Ş vekili tarafından, söz konusu rapora karşı;

  • Proje tanıtım dosyası inceleme-değerlendirme aşamasında kurum/kuruluş görüşü almanın zorunlu olmadığı,
  • Yapılması planlanan havuzların ilgili yönetmeliklerde belirlenen özellikte yapılacağının taahhüt edildiği,
  • Proje Tanıtım Dosyasında Hidrojeolojik Etüt Raporunun mevcut olduğu,
  • Proje Tanıtım Dosyası hazırlayan grup çalışanlarının faaliyet türüne göre belirlendiği, bu sebeple ziraat mühendisinin bulunmadığı,
  • Jeotermal sahadaki arama ruhsatının işletme ruhsatına çevrildiği,
  • Jeotermal akışkanlardan toplanan örneklerin MTA laboratuvarlarında analiz ettirildiği,
  • Jeotermal örnekler alınan kuyuların koordinatlarının belirli olduğu,
  • Proje tanıtım dosyasında flora-fauna araştırmasının yapıldığı,
  • Proje Tanıtım Dosyasında hafriyat alanının köşe koordinatlarının verildiği,
  • DSİ 2. Bölge Müdürlüğü’ne verilen noter onaylı taahhütname ile kurumdan olumlu görüş alındığı,

Hususları belirterek itiraz edilmiştir.

Bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin değerlendirilmesinden, Manisa ili, Sarıgöl ilçsi, Baharlar Mahallesi’ne yapılacak jeotermal kaynak arama faaliyetinin tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgedeki tarımsal faaliyetlere ciddi zararlar verebileceği, bu sebeple  hazırlanan proje tanıtım dosyasında ziraat mühendisinin bulunmamasının kabul edilemeyeceği, ayrıca yapılacak faaliyet sırasında çıkacak atıkların yönetmelik hükümlerine göre bertaraf edileceği belirtilmişse de, bu durumun varsayasımsal bir durum olduğu ve projenin mahiyeti dikkate alındığında havuz çizimlerinin ÇED dosyasında bulunması gerektiği, söz konusu projedeki en küçük bir hatanın bile geri dönülemez sonuçlara neden olacağı açık olduğundan, davalı idare ve müdahil şirket vekili tarafından yapılan itirazlar bilirkişi raporuna kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.

                                             Yine davalı ve müdahil tarafından, bilirkişi raporundaki bir kısım tespit ve sonuçların jeotermal enerji üretimine yönelik olduğu, oysa dava konusunun arama ruhsatından ibaret olduğu ileri sürülmekte ise de söz konusu faaliyetin bütünlük oluşturması, bu sebeple birbirinden tamamen bağımsız düşünülemeyeceğinin yanı sıra bölgedeki tarım arazilerinin kıymeti ile birlikte bu tür faaliyetlerin geri dönülmez sonuçlar doğurması hususları göz önüne alındığında, söz konusu itirazlar da yerinde görülmemiştir. 

Bu durumda; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda yer alan tespit ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, Sondaj Yöntemiyle Jeotermal Kaynak Arama Faaliyeti Projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, söz konusu projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de Manisa ilinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal önemi (üzüm üretimi) ile projenin kuvvetle muhtemel etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanan risk ve etkiler sebebiyle jeotermal amaçlı kaynak arama sondaj projesine yönelik olarak verilen “ÇED gerekli değildir”  şeklindeki dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.

 Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda ayrıntısı gösterilen  6.220,60 TL yargılama gideriyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/1 maddesi gereğince takdir olunan 3.000,00 TL vekalet ücretinin davalı idarece davacıya ödenmesine, kullanılmayan 73,10 TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde tahsil eden idaresince davacıya iadesine, müdahil tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, peşin alınan posta gideri avansından artan tutarın talep edilmesi halinde derhal, aksi halde karar kesinleştiğinde Mahkememizce re’sen davacıya ve müdahile iadesine, kararın tebliğini izleyen tarihten itibaren 15 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 27/06/2019 tarihinde oybirliğiyle  karar verildi.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir