Manisa 1.İdare Mahkemesi, Manisa Sarıgöl’de yapılması planlanan 6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama projesi ile ilgili olarak düzenlenen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını iptal etti

             T.C.

           MANİSA

1. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO   :2022/1245

KARAR NO:2023/690

DAVACI                   : SARIGÖL ZİRAAT ODASI

VEKİLİ                       : AV. AKIN YAKAN -UETS[16891-98479-13730]

DAVALI                     : MANİSA VALİLİĞİ

VEKİLİ                       : AV. ….. …..

MÜDAHİL                    

DAVALI YANINDA : …..ANONİM ŞİRKETİ

VEKİLİ                       : AV. …. …..

DAVANIN ÖZETİ   :   Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Yalınayak Mahallesi, 0 ada 47 parsel; Yukarı Koçaklar Mahallesi 0 ada 550 parsel; Sığırtmaçlı Mahallesi 0 ada 1445 parsel; Tırazlar Mahallesi 0 ada 511 parsel ve 817 parsel; Emcelli Mahallesi 0 ada 315 parsel mevkilerinde bulunan 3293417 erişim ve 2018-AR-08 ruhsat numaralı sahada müdahil şirket tarafından yapılması planlanan  ”6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama  projesi” hakkında alınan  Manisa Valiliğinin “ÇED Gerekli Değildir Kararının”; projenin gerçekleştirileceği alanın yerleşim yerlerine çok yakın olduğu ve yerleşim yerlerinde yaşayan insanları olumsuz etkileyeceği, sondaj kuyularının DSİ kanal istimlak parsellerine yakın olduğu, SK-6 sondaj noktasının güneydoğu kısmında DSİ noktasına uzaklığının 300 metre olduğu, bu durumun nihai Proje Tanıtım Dosyasında açıklanmadığı, Projenin gerçekleştirileceği alanın, sulama ve yerleşim yerlerine çok yakın mesafede yer aldığı, proje alanının 1. sınıf tarım ve sulama alanı içerisinde üzüm bağlarının arasında kaldığı, bu alanda projenin gerçekleştirilmesinin tarım ve sulama alanlarını ve insan yaşamını risk ve tehlike altına sokacağı, bu yönüyle işlemin sebep unsuru yönünden sakat olduğu, projenin 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve diğer mevzuatlar kapsamında alınması gereken yasal izinleri ve olurları içermediği, ÇED raporunda sondaj faaliyetlerinde uygulanacak olan acil müdahale planındaki alt yapı çalışmalarının yetersiz olduğu, acil müdahale planı tablosunda çok kapsamlı ve güvenlikli tedbirler içeren önlemler alınmadığı,  alınan önlemlerin bu tip bir proje için sıradan, yüzeysel ve yetersiz olduğu, proje kapsamında açılacak sondaj kuyularının jeotermal akışkanlara ulaşıldığında ortaya çıkacak sıvının aktarımı için açılacak havuzların boyutlarının yetersiz olduğu, sondaj çamur havuzlarının ortaya çıkacak atığın kapasitesine göre çok az ve yetersiz olduğu, toz kristallerinin yakın bölgede bulunan bitki türleri üzerinde birikerek fotosentez ve solunum kapasitelerinde düşüşe neden olacağı, tozun oluşmasını engellemek için sulama dışında oluşturulmuş hiçbir önlem bulunmadığı, tozun ağaçlar üzerine düşmesi ile ağaçların fotosentez yapamayacağı ve ağaçların öleceği, bu hususun değerlendirilmediği ve bu yönden alınacak önlemlerin açıklanmadığı, projenin hem hayvanlar hem de bitkiler üzerinde olumsuz etkileri bulunduğu, gürültünün hareketli fauna türlerinin alandan uzaklaşmasına neden olacağı, proje alanının depremsellik bölgesinde olan yüksek tehlikeli yerler arasında yer aldığı, jeotermal akışkanlarda bulunan kirleticilerin sıvı ekosistem ve karasal ortamı etkileyerek nehir ya da akarsuların içine karışarak su kimyasını değiştirdiği, bu sularla sulanan arazilerin toprak yapısının değişeceği, arazilerin kirleneceği, proje alanında ve yakın mesafede su kaynaklarının bulunduğu, yapılacak projede yer altı ve yer üstü su kaynaklarının nasıl korunacağı, kirlenmemesi için ne gibi önlemler alınacağının detaylı şekilde açıklanmadığı, projeye konu yerlerin bir kısmının büyük ova koruma alanları içinde yer aldığı, projenin çevreye birçok yönden olumsuz etkisinin olacağı, jeotermal atıksuların hem sulama suyunda hem de su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturacağı, dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de bora çok duyarlı olan üzüm bağlarına zarar vereceği, usulüne uygun açılmayan kuyular, yüzey ekipmanları, seperatörler, buhar boruları, silencerler, kondenserler ile atmosfere yoğuşmuş buhar atımı olacağı, soğutma kuleleri reenjeksiyon sisteminin gereği gibi çalıştırılmaması ve soğuyan suyun derelere boşaltılmasının başlıca kirletici kaynaklar olduğu, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ       : Usul bakımından, davanın süre aşımı nedeniyle reddinin gerektiği, esas bakımından ise davacının, projenin gerçekleşmesi sonucu yerleşim yerlerinde yaşayan insanların hangi açılardan olumsuz etkileneceğini ifade etmediği, bu iddianın bilimsellikten uzak ve mesnetsiz olduğu, proje kapsamındaki 6 adet sondaj noktasının en yakın yerleşime olan uzaklıkları, yerleşim yerlerinde yaşayan insanlara olan etkilerinin proje tanıtım dosyası kapsamında değerlendirildiği, ayrıca bu bağlamda taahhütlerin de alındığı, proje kapsamında DSİ 2. Bölge Müdürlüğü görüşüne istinaden Su Yönetimi Genel Müdürlüğü görüşünün de alındığı, bunun yanında proje kapsamında Hidrojeolojik Etüt Raporu hazırlatıldığı ve raporun PTD Ek-8’de sunulduğu,  PTD’de Şekil 35’te ve Hidrojeolojik Etüt Raporunda sondaj kuyuları ile kanalların birlikte gösterimi yapılmış olmakla birlikte PTD sayfa 28’de konuya ilişkin taahhütte bulunulduğu, projeye ilişkin Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğü görüşünün alındığı, söz konusu kurum görüşüne uyulacağının taahhüt edildiği, davacının  jeotermal kaynak arama faaliyetlerinin tarım arazileri ve insan sağlığına tam olarak nasıl bir  tehlike altına soktuğunu açıklamadığı, ÇED Gerekli Değildir kararı alındıktan sonra söz konusu proje ile ilgili olarak tarım dışı amaçlı etüt raporu hazırlanarak çalışma yapılacak alanlarda tarım dışı kullanım izni alınmadan yatırıma başlanmayacağı, ayrıca ÇED Gerekli Değildir kararının bütün mevzuat kapsamında alınması gereken yasal izinleri ve olurları içermesi gereken bir belge olmadığı, sondaj faaliyeti sırasındaki risklerin ve alınacak önlemlerin ayrıntısı ile PTD’de belirtildiği, acil müdahale planı verildiği, bu projenin kaynağın çıkartılması ve işlenmesine ilişkin bir proje olmadığı, arama projesi olduğu, sondaj sonrasında akışkan bulunması halinde test durumuna göre kullanımın belirleneceği ve buna göre ÇED görüşü alınmadan kullanımına ilişkin herhangi bir yatırım yapılmayacağı, yoğuşmayan gazların jeotermal kaynağın fiziksel özelliğine bağlı olduğu, test aşaması tamamlanmamış akışkan için net olarak hesaplama yapılamayacağı, her bir sondaj lokasyonunda 110 m³ çamur ortaya çıkacağının PTD’de hesaplandığı, havuz hacmi hesabının da yapıldığı, sondaj çamuru havuzu ve test suyu havuzunun yeterli boyutlarda olduğu, hafriyat çalışmaları sırasında ortaya çıkacak saatlik toplam toz emisyonunun 0,752 kg/saatlik olarak hesaplandığı, bu değerin Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen değerin altında olduğu, Ülkemizde bir çok jeotermal işletme bulunduğu ve bunların hiçbirinin deprem meydana getirdiğine dair bilgi, belge, kanıt olmadığı, PTD’de yapılan açıklamalara göre jeotermal akışkanın herhangi bir alıcı ortama deşarjının söz konusu olmayacağı için yüzey  ve yer altı suları ile tarım alanlarının kirlenmesinin söz konusu olmadığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün görüşünde ÇED sürecinin nihai olmasında sakınca bulunmadığının belirtildiği, davacının dosyayı jeotermal enerji santrali gibi değerlendirdiği ancak bu projenin yalnızca kaynak arama projesi olduğu, hazırlanan dosyanın, planlanan faaliyetin yürütülmesi aşamasında çevresel olumsuzluklara karşın bir taahhütname özelliği taşıdığı, dosya içinde belirtilen tedbirlerin yeterli bulunduğu, Valilik denetimi altında faaliyetlerin sürdürüleceği ve belirtilen taahhütlere uygun faaliyet gösterilmesinin sağlanacağı, işlemin hukuka uygun olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

MÜDAHİL BEYANININ ÖZETİ : Usul bakımından ehliyet yönünden davanın reddi gerektiği, esas bakımından ise ruhsat sahasına çok yakın konumda önceki dönemlerde farklı kişi veya firmalarca açılan sondaj kuyuları ile jeotermal potansiyelin olduğu, söz konusu jeotermal ruhsat alanı dışında Manisa/Sarıgöl bölgesinin neredeyse tamamının jeotermal işletme ve arama ruhsatları ile çevrili olduğu, jeotermal enerjinin ise yenilenebilir enerji kaynağı olduğu ise tüm dünya tarafından kabul görmüş bir gerçek olduğu,  ruhsat sahasında jeotermal kaynak araştırmasının yapılması, bölge potansiyelinin ortaya çıkarılarak, bölgenin gelecekteki projelerine destek verilmesi kamu yararı adına gerekli bulunduğu, ÇED Yönetmeliği’nin amacının bilindiği üzere; tüzel ve gerçek kişilerin gerçekleştirmeyi planladıkları, Yönetmelik kapsamına giren faaliyetlerinin çevre üzerine yapabilecekleri bütün etkilerin belirlenerek değerlendirilmesi ve tespit edilen olumsuz etkilerin önlenmesi için gerçekleştirilecek ÇED sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemek olduğu, davaya konu projede ilgili bütün kurumların görüşlerinin alındığı, bu projenin olumlu sonuçlanması halinde; turizm projelerine katma değer yaratacağı gibi, bölgedeki tarımsal sera faaliyetlerinin de desteklenmesi ve uygun olması durumunda ülke ekonomisine çok büyük fayda sağlayacak olan elektrik üretim tesisi kurulmasının hedeflendiği, kararın hukuka uygun olduğu, davanın reddedilmesi gerektiği beyan edilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Karar veren Manisa 1. İdare Mahkemesince; usuli itirazlar yerinde bulunmaksızın  duruşma için önceden belirlenen 26/04/2022 tarihinde yapılan duruşmaya, davacı vekili Av. Akın YAKAN’ın ve davalı idare vekili Av. …. …. ile davalı yanında müdahil şirketin vekili Av. …. ….’un geldiği görülerek gelen taraflara usulüne uygun söz verilip açıklamaları dinlenildikten ve duruşmaya son verildikten sonra, dava dosyası incelenerek işin esası hakkında Mahkememizce verilen 29.04.2022 tarihli, E:2021/1073, K:2022/464 sayılı kararın, Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5117, K:2022/8473 sayılı kararı ile bozulması üzerine ”kesin” mahiyetteki karar uyarınca işin gereği görüşüldü:

            Uyuşmazlık; davalı idare tarafından müdahil adına düzenlenen “ÇED gerekli değildir.” kararının iptali isteminden ibarettir.

            Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan 25.11.2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ”Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 4. maddesinde; ”(1) Bu Yönetmelikte geçen;

            (…)

            c) Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,

            ç) Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası: Ek-3’te yer alan Genel Format esas alınarak hazırlanan dosyayı,

            d) Çevresel etki değerlendirmesi genel formatı: Gerçekleştirilmesi planlanan, ek-1 listesinde yer alan projelerin özelliklerini, yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri içeren, projeyi genel boyutları ile tanıtan ÇED Başvuru Dosyası hazırlanması sırasında esas alınacak ek-3’teki Genel Formatı,

            e) Çevresel etki değerlendirmesi raporu: Ek-1 listesinde yer alan veya Bakanlıkça “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen Özel Formata göre hazırlanacak raporu,

            f) Çevresel etki değerlendirmesi raporu özel formatı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun hazırlanmasında esas alınmak üzere; Komisyon tarafından projenin önemli çevresel boyutları ile Halkın Katılımı Toplantısındaki görüş ve öneriler göz önüne alınmak suretiyle ek-3’teki Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatında belirtilen ana başlıklar altında ele alınması gereken konuları tanımlayan formatı,

            g) Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını, (…)

            ş) Proje: Gerçekleştirilmesi planlanan yatırımı, (…)

            t) Proje tanıtım dosyası: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan dosyayı,” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” başlıklı 6. maddesinde; ” (1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler.

            (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.

            (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez.

            (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır.” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” başlıklı 7. maddesinde; ”(1) Bu Yönetmeliğin;

            a) Ek-1 listesinde yer alan projelere,

            b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere,

            c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere,

            ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” düzenlemesine, ”Seçme, eleme kriterlerine tabi projeler” başlıklı 15. maddesinde; ” (1) Bu Yönetmeliğin;

            a) Ek-2 listesinde yer alan projeler,

            b) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-2 listesinde belirtilen projeler,

            seçme, eleme kriterlerine tabidir.” düzenlemesine; ”Başvuru ve inceleme” başlıklı 16. maddesinde;  ”(1) (Değişik:RG-8/7/2019-30825 Mükerrer) Çevresel Etki Değerlendirmesinin gerekli olup olmadığının araştırılması amacıyla, proje sahibi tarafından yetkilendirilen Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar tarafından; Ek-4’e göre hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası, proje sahibince Proje Tanıtım Dosyasında ve eklerinde yer alan bilgi ve belgelerin doğru olduğunu belirtir taahhüt yazısı Bakanlığa sunulur. Bakanlık tarafından belirlenen başvuru bedeli proje sahibi tarafından ödenir.

            (2) Bakanlık, proje için hazırlanan Proje Tanıtım Dosyasını ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde beş (5) iş günü içinde inceler. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerde eksikliklerin bulunması halinde bunların tamamlanması Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan istenir.

            (3) Eksiklikleri altı (6) ay içerisinde tamamlanmayan Proje Tanıtım Dosyasına ilişkin ÇED süreci sonlandırılır.” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesi gereklidir veya çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı” başlıklı 17. maddesinde; ”(1) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. Bakanlık inceleme değerlendirme sürecinde gerekli görülmesi halinde yetkili kurum/kuruluşlardan görüş isteyebilir. Otuz (30) takvim günü içerisinde görüş bildirmeyen kurum/kuruluşun görüşü olumlu kabul edilir.

(2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur.

            (3) “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen proje için beş (5) yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli Değildir” kararı geçersiz sayılır.

            (…)” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yönetmeliğin Ek-2/Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında ise ”Maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç)” yer almaktadır.

            Dava dosyasının incelenmesinden;

            1- Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Yalınayak Mahallesi 0 ada 47 parsel, Yukarı Koçaklar Mahallesi 0 ada 550 parsel, Sığırtmaçlı Mahallesi 0 ada 1445 parsel, Tırazlar Mahallesi 0 ada 511 parsel ve 817 parsel, Emcelli Mahallesi 0 ada 315 parsel mevkiinde yapılması planlanan 3293417 erişim ve 2018-AR-08 ruhsat numaralı sahada ”6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama  projesi” hakkında  jeoloji mühendisi, dört çevre mühendisi, orman mühendisi ile kimya mühendisi tarafından hazırlanan proje tanıtım dosyası ile 03.03.2021 tarihinde Manisa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne başvuru yapıldığı,

            2-İdare tarafından ”6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama projesi”nin inceleme ve değerlendirmeye alındığı;

            3-İnceleme ve değerlendirme sürecinde 19.03.2021 tarihli, E.570218 sayılı yazı ile DSİ 2. Bölge Müdürlüğü, Manisa İl ve Tarım ve Orman Müdürlüğü, Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Manisa Yatırım izleme ve Koordinasyon Başkanlığından projenin mevzuatları kapsamında incelenmesinin ve proje hakkında görüş bildirmelerinin istenildiği,

            4-Görüş istenilmesi üzerine;

            -DSİ Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğünün 02.04.2021 tarihli, 1115210 sayılı yazısında; ”Orman ve Su İşleri Bakanlığı kanallarından Bölge Müdürlüğümüze ulaştırılan 25.09.2017 tarih ve 199157 sayılı yazıda, Gediz Havzası Arsenik seviyelerinin son dönemlerde oluşan yükseklikleri Jeotermal faaliyetler üzerinden değerlendirilmiş olup yazı ekinde Havzadaki su kütlelerinin konumunu gösteren bir de harita gönderilmiştir. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından İzmir ve Manisa Valiliklerine de gönderilmiş olan değerlendirmelerde “…Su kaynaklarını sürdürülebilir kullamının ve özellikle insani kullanım açısından hayati öneme haiz olan içme suyu kaynaklarının korunması Bakanlığımızın başlıca görevleri arasındadır. Gelecekte yaşanılması öngörülen iklim değişikliği ve kuraklığı etkisi sebebi ile yerüstü suyu kaynaklarında önemli azalmaların olacağı öngörülmektedir. Bu durumda miktar ve kalite açısından yeraltı suları, insani tüketimı amaçlı içme suyu teminindeki ve en güvenilir kaynak olmast bakımından geleceğimizin sigortası konumundadır.” ifadeleri bulunmaktadır.

            Firma müracaatının Vaziyet Planı bahse konu su kütleleri haritası altlığı üzerine konumlandırılmış olup haritanın bu bölümü yazımız ekinde sunulmuştur. Bu konumlama çalışmasından da görüldüğü üzere Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Haritasının Firma proje sahasının da konuşlandığı arazilerin altında kalan yeraltı suyu kütlelerindeki arsenik değerlerinin bu parametre için belirlenen eşik değerin üzerinde “pozitif değer: 1” olması ve “yüksek jeotermal baskı” özelliği söz konusudur.

            Bu nedenle söz konusu açıklanan yazıda verilen hüküm gereği; arsenik parametrelerinin eşik seviyesi altına düşürülmesi maksadı ile havzadaki yeraltı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatlar verilmemesi gerekmektedir.

            Başvurunun bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte SYGM’nin yazısında da belirtildiği üzere, Havzada yeraltı suyu kütlelerinin miktar ve kalitesinin izlenmesi rutin hale getirildiğinde ve bundan sonra yeraltı suyu kütlelerinde yapılacak olan izlemeler neticelerine göre söz konusu kirletici parametrenin eşik değer konsantrasyonunun altına düşmesi durumunda kararımız tekrar gözden geçirilecektir.” yönünde;

            -İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün 1245027 sayılı yazısında; ”Yapılan inceleme sırasında, “6 adet Sondaja Dayalı Jeotermal Kaynak Arama Projesi” faaliyetinin Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Yalınayak Mahallesi 0 ada, 47 no’lu parsel; Sarıgöl ilçesi, Tırazlar Mahallesi, 0 ada, 511 parsel ve 0 ada, 817 parsel; Sarıgöl ilçesi, Emcelli Mahallesi 0 ada, 315 parsel; Sarıgöl ilçesi, Yukarı Koçaklar Mahallesi 0 ada, 550 parsel; Sarıgöl ilçesi, Sığırtmaçlı Mahallesi 0 ada, 1445 parsel üzerinde gerçekleştirileceği belirtilerek, görüşümüzün bildirilmesi istenmiştir. Hali hazırda parseller üzerinde tarımsal üretim (tarla ve bağ) yapılmaktadır.Sarıgöl ilçesi, Tırazlar Mahallesi 0 ada, 511 parsel, 0 ada, 817 parsel, Sarıgöl ilçesi, Emcelli Mahallesi 0 ada, 315 parsel, Sarıgöl İlçesi, Yukarı Koçaklar Mahallesi 0 ada, 550 parsel 21 Ocak 2017 tarih ve 29955 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırları içinde, Sarıgöl ilçesi, Yalınayak Mahallesi 0 ada, 47no’lu parsel ve Sarıgöl ilçesi, Sığırtmaçlı Mahallesi 0 ada, 1445 parsel “Büyük Ova Koruma Alanı” (Mamisa Ovası) sınırları dışında kalmaktadır.

            Söz konusu proje kapsamında yer alan “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırları içindeki tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılması;- 19.07.2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamına girmekte olup, ilgili Kanunun 14. maddesinde Büyük Ova Koruma Alanlarında bulunan tarım arazileri hiçbir surette amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması, Kurul veya Kurullarca uygun görüş bildirmesi şartıyla; Bakanlık ve talebin ilgili olduğu Bakanlıkça ortaklaşa kamu yararı kararı alınmış faaliyetler, için tarım dışı kullanımlara Bakanlıkça izni verilebilir. Büyük Ova Koruna Alanı (Manisa Ovası) sınırları dışında yer alan tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılması, 19.07.2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” kapsamına girmekte olup, ilgili Kanunun 13. maddesinde mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal “üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla, Kanunun (d) bendinde, Bakanlıklarca kamu yaranı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile Kanunun (f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımu ile ilgili yatırımlar için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafindan izin verilebilir.” hükmü yer almakta olup, İl Toprak Koruma Kurulunun uygun görmesi halinde ancak Bakanlığımız tarafından tarım dışı kullanım izni verilebilir.

            Ayrıca proje alanı içinde; mera vasfında olan yerler mevcutsa 4342 sayılı Mera Kanunu hükümleri, zeytinlik olan yerler için 3573 sayılı Zeytinlerin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması ve ek 4086 sayılı Zeytincilik Kanunu hükümleri ile 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu hükümlerine göre değerlendirme yapılacaktır.

            Proje ile ilgili olarak verilen ÇED izinleri, gerek 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, gerekse Bakanlığımızın diğer mevzuatları kapsamında alınması gereken yasal izinleri ve olurları içermemektedir. Bu bağlamda söz konusu “6 adet Sondaja Dayalı Jeotermal Kaynak Arama Projesi”  ile ilgili olarak tarım dışı amaçlı etüt raporunun hazırlanabilmesi için; çalışma yapılacak alanların (arazi vasfı ile ilgili bilgiler, tapu kaydı vb.) 1/25000 ölçekli ve 1/5000 ölçekli alanların işaretlenmiş olduğu onaylı (koordinatlı) haritalar, DSİ görüşü ve yerleşim planları gerekli olup, evrakların tamamlanıp, tarım dışı kullanım izni ile ilgili Müdürlüğümüze başvurulup, arazilerin gösterilmesinden sonra tarım dışı kullanım amaçlı Bakanlığımız mevzuatları kapsamında Kurum görüşümüz bildirilecektir.” yönünde;

            -Manisa Müze Müdürlüğüne sunulmak üzere hazırlanan “Bahse konu alanları üzerinde görülebildiği kadarıyla herhangi bir kültür varlığına rastlanmamıştır.

Müdürlüğümüz arşivinde mevcut sit kayıtları üzerinde yapılan incelemede adı gecen yerlere ait herhangi bir sit/tescil kaydına rastlanmamıştır. Anılan taşınmazlar üzerinde jeotermal kaynak arama projesi yapılmasında mevzuatımız açısından bir sakınca bulunmadığı kanaatine varılmıştır.” yönündeki rapor  üzerine Manisa Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünün 30.06.2021 tarihli, 1488589 sayılı yazısı ile 2863 sayılı Kanun kapsamında jeotermal kaynak arama projesi yapılmasında sakınca bulunmadığı yönünde görüşler bildirildiği;

            5-DSİ 2. Bölge Müdürlüğünün yukarıda yer verilen söz konusu görüşü üzerine 07.09.2021 tarihli yazı ile Su Yönetimi Genel Müdürlüğünden yeniden görüş istenildiği ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce ”proje tanıtım dosyasının nihai olmasında herhangi bir sakınca olmadığı” bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği;

            6-Yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde, proje tanıtım dosyasında çevresel etkilere karşı alınması öngörülen önlemler yeterli görüldüğünden bahisle ÇED Raporu hazırlanmasına gerek bulunmadığı tespitine yer verilerek Manisa Valiliğinin 16.11.2021 tarihli, E-2021379 sayılı işlemi ile söz konusu projeye ilişkin ÇED Yönetmeliğinin 17. maddesi gereğince ”ÇED Gerekli Değildir” kararı verildiği,

            7-Bu işlemin Sarıgöl Kaymakamlığı internet sitesinde ve Sarıgöl Hükümet Konağı ilan panosunda 24.11.2021 tarihinde sürekli olarak halka duyurulması amacı ile ilan edilmeye başlandığına dair Sarıgöl Kaymakamlığınca  24.11.2021 tarihli ilan başlama tutanağının tanzim edildiği,

            8-14.12.2021 tarihinde ise Manisa ili, Sarıgöl ilçesi Yalınayak Mahallesi 0 ada 47 parsel, Yukarı Koçaklar Mahallesi 0 ada 550 parsel, Sığırtmaçlı Mahallesi 0 ada 1445 parsel, Tırazlar Mahallesi 0 ada 511 parsel ve 817 parsel, Emcelli Mahallesi 0 ada 315 parsel mevkiindeki …. Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan 3293417 erişim ve 2018-AR-08 ruhsat numaralı sahada ”6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama  projesi” hakkında alınan  Manisa Valiliğinin “ÇED Gerekli Değildir Kararının” iptali istemi ile  Mahkememizin E:2021/1073 sayılı dava dosyasına kayden dava dava açıldığı,

            9-Bu davada Mahkememizce verilen 29.04.2022 tarihli, E:2021/1073, K:2022/464 sayılı ”iptal kararının” Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5117, K:2022/8473 sayılı kararı ile  bozulması üzerine davanın, Mahkememizin işbu esas sayılı dosyasına kaydedildiği görülmektedir.

            i)Bilirkişi incelemesi;

            Mahkememizin 29.04.2022 tarihli, E:2021/1073, K:2022/464 sayılı iptal kararının Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5117, K:2022/8473 sayılı kararı ile ”İdare Mahkemesince; gerek tarafların iddiaları, projenin nitelikleri ve uygulanacağı yerin özellikleri itibarıyla muhtemel çevresel etkiler ile alınması gereken önlemlerin, gerekse  proje kapsamında ele alınması gereken konu başlıkları itibarıyla PTD’yi hazırlayanların uzmanlık alanlarının yeterli olup olmadığının açıklığa kavuşturulabilmesi amacıyla aralarında çevre mühendisi, ziraat mühendisi, hidrojeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve biyolog olmak üzere, gerekirse başka dallarda da uzmanlar seçilerek oluşturulacak bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi suretiyle düzenlenecek rapor dikkate alınarak, işin esası hakkında yeniden bir  karar verilmesi gerekmektedir.” gerekçesine yer verilerek bozulması üzerine Mahkememizin 16.12.2022 tarihli ara kararı ile bozma kararına uyularak uyuşmazlığın çözümü için keşif icrası suretiyle (bozma kararında belirtilen uzmanlık alanlarındaki) bilirkişilerce inceleme yaptırılmasına karar verilmiştir.

            Keşif icrası üzerine Jeoloji ve Hidrojeoloji Mühendisi, Jeofizik Mühendisi, Ziraat Mühendisi, Çevre Mühendisi, Biyologdan müteşekkil bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 31.05.2023 kayıt tarihli raporda özetle;  ”(…)

            5.1. DAVA KONUSU İŞLEMİN JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            Dava konusu etkinlik …..A.Ş. tarafından Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Tırazlar, Yukarıkoçaklar, Sığırtmaçlı, Emcelli ve Yalınayak mahalleleri sınırları içerisinde Uşak L21-d2, L21-a3 ve L21-c1 paftalarında yer alan 2018-AR-08 ruhsat numaralı alanda yapılacak 6 adet sondaj ile jeotermal kaynak arama etkinliğidir. Söz konusu etkinlikte 4.412,72 ha alanda belirlenen altı sondaj yerinde 1.950 m² ile 2.100 m² arasında değişen sondaj lokasyon alanlarında kaynak aramaya yönelik 1000  ±  450 m derinlikli sondajlar yapılacaktır. (…)

            PTD Raporunda etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir. Oysa jeotermal akışkanlar çevredeki diğer yüzey ve yeraltı sularından daha yüksek çözünmüş madde içermesi nedeniyle toprağı, akarsuları ve yeraltı sularını kirletme potansiyeline sahip olup ÇED sürecinde değerlendirilmesi gerekli en önemli etkenlerdendir. Çok yakınında bulunan Türkerler Enerji, Zorlu Enerji, Siz Enerji vb. firmaların bulunduğu jeotermal alanlarda onlarca kuyuda yapılmış onlarca kimyasal analiz bulunmasına karşın raporda hiç değinilmemiş olması çok önemli bir eksikliktir.

            Dava konusu etkinlik toz ve duman çıkaran ve çevreye kimyevi atık bırakan etkinliklerden biridir. Kimyasal kirlilik, jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılmasıyla akıtılması ve buhar yoluyla ile oluşmaktadır. PTD raporunda akışkan kimyasından hiç bahsedilmediğinden bu konu da yeterli düzeyde değerlendirilememiştir. Dava konusu alanda geleceğe yönelik ne türden bir jeotermal etkinlik planlandığı belirtilmemekte ve etkinlik amacının yalnızca araştırma olduğu bildirilmektedir. Bu şekilde jeotermal elektrik santralleri gibi yoğun çevresel etkileri olabilecek etkinlikler konu dışı bırakılmıştır. Böylece çevresel risklerin azaltılması doğru bir yaklaşım değildir. Bu kapsamda nihai amaç doğrultusunda çevresel tehditler, baskılar gizlenmektedir. Ayrıca PTD raporunda araştırma amacıyla yapılan sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğu göz ardı edilmiştir. Şöyle ki; uygun teçhiz planı ile yüzeyden kapalı boruyla geçileceği, akış testleri ile kuyunun kapasitesinin belirleneceği belirtilmektedir. Akış testlerinin bir günden fazla sürmeyeceği ve atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı geri kalan kısmının da kuyu tamamlama testleriyle kuyuya geri basılacağı belirtilmektedir. İşte bu buharlaşma sırasında çevredeki üzüm bağlarının yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyeli bulunmaktadır. Ayrıca reenjeksiyonla geri basılamaması durumunda ve olası kaza durumlarında da yakın çevredeki bağların zarar görme potansiyelleri bulunmaktadır. Oysa sondaj işlemi sırasında ve akış testleri sırasında da hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlara yol açabilirler. Harcanan sıvı çevre için zararlı çözünmüş kimyasallar içermektedir. Akışkan kısımdaki kirletici kimyasallar Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Zn, Mn gibi diğer ağır metallerdir. Li, NH₃, Al yüksek konsantrasyonlarda zararlı olabilmektedir. Tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanlar ise çevreye doğrudan zarar verebilmektedir. Yüksek konsantrasyonlardaki bor pek çok bitki için en zararlı elementtir ve yakında bulunan Alaşehir jeotermal sularında Türkiye jeotermal alanlarının en yüksek bor konsantrasyonları görülmektedir.

            Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyular Koca Çay deresinin ve sulama kanallarının çok yakınında bulunmaktadır. Ayrıca içme ve sulama amaçlarla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmaktadır. Jeotermal Sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık sular dere ve kanal sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını ve bağ bahçe tarımsal ürünlerini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir. Jeotermal akışkanlar ağır metal ve kimyasalların yanı sıra farklı miktarlarda yoğuşamayan gazlar içerirler.

            Bahse konu gazlar rezervuarda belirli bir basınç altında bulunduğundan jeotermal akışkan içerisinde çözünmüş haldedirler. Jeotermal kuyulardan açığa çıkabilecek yoğuşamayan gazların içeriği;  CO₂, N₂, NH₃, CH₄, H₂S, H₂, O₂, Ar, C₂H₆ ve C₃H₈ olarak sıralanabilir. Hacim  yaklaşık % 99 oranda CO₂ eser miktarda da diğer gazlar yer tutmaktadır. Nicholson (1993) tarafından yapılan buhar analizlerinde H₂S, NH₃ başta olmak üzere eser miktarlarda Hg(Cıva), B (Bor), CH₄(Metan),C₂H₆ (Etan)  ve Rn (Radon) bulunduğu, çok sıcak alanlarda arseniğin de H₃AsO₃ şeklinde buhar fazına geçebileceği belirtilmektedir. Bor da H₃BO3 (Borik asit) formunda buhar fazına geçmektedir. Sondaj ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar başta bor olmak üzere yukarıda değinilen nedenlerden dolayı yakınlardaki bağları ve diğer tarım ürünlerini olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Bu konuya PTD raporunun 23. sayfasında kısaca değinilerek oluşacak emisyonun test aşamasıyla sınırlı kalacağı belirtilmektedir ancak bu yeterli değildir.

            Dava konusu etkinlik kamu yararlılığı açısından değerlendirildiğinde; yörenin tarım alanı olması ve mevcut içme ve kullanma suyu kullanımlarıyla birlikte değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bu kapsamda 10 Aralık 2019 tarih ve 30974 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan DSİ Su Tahsisleri Hakkında Yönetmelikte İKİNCİ BÖLÜM’de “İlkeler, Su Tahsisi Yapılamayacak Durumlar ve Suyun Kullanım Öncelikleri” açıklanmaktadır. MADDE 5/ (1) de tanımlanan su tahsislerindeki temel ilkelerin (b) şıkkında belirtildiği üzere “Su, kullanım önceliklerine uygun olarak tahsis edilir.” MADDE 6’da “Su tahsisi yapılamayacak durumlar” belirtilmiş olup dava konusu alandaki durumla ilişkili bir konu bulunmamaktadır. MADDE 7’de ise suyun kullanımında öncelik sırası verilmektedir.

            “MADDE 7 – (1) Suyun miktarı, kalitesi, havzanın özelliği, zorunlu ihtiyaçlar ve şartlar başka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe, su kaynaklarının kullanım amaçlarında aşağıdaki öncelik sırası uygulanır:

            a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı.

            b) Çevresel su ihtiyacı.

            c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği.

            ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları.

            d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçları.

            Görüleceği üzere içme ve kullanma suyu ihtiyacı, Çevresel su ihtiyacı ve tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği konuları enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları kullanımlarından çok öncedir. Söz konusu etkinlik enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları kapsamında değerlendirilebilir. Yöredeki mevcut su kaynaklarının da içme ve kullanma suyu ya da tarımsal sulama suyu olduğu değerlendirildiğinde dava konusu etkinlikte kamu yararı bulunmamaktadır.(…)

            5.2. DAVA KONUSU İŞLEMİN JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            (…)

            Dosya üzerinde yapılan incelemelerde; toplam 19 noktada yapılan manyetotellürik ölçümlerin sonuçları bunlardan dördü KB-GD doğrultulu ve biri de KD-GB doğrultulu olarak oluşturulan beş hattın verisi iki boyutlu çizilmiş ve kısmen yorumlanmış olarak verilmiştir. Böylece rezistivite değişimlerine bağlı olarak ortamların faylanma ilişkilerinin yorumlanmasına çalışılmıştır. Sonuçlar 8000 metrelik bir derinliği gösterdiğinden, değişimler kabuk içindeki değişimleri ortaya koymaktadır. Ancak kesitlerdeki düşük rezistivite alanların kabuktaki ne tür özellikleri gösterdiği açık biçimde yorumlanmamıştır. Çizilen seviye haritalarında benzer değişimler yerin 250 metre altından başlayarak, bazı değişimler görülmekle birlikte 3500 metre derinliğe kadar devam etmektedir. Ancak bunların jeotermal akışkan ile ilişkileri açıkça kurulmamıştır. Sayfa 89’da Şekil 69’da verilen iki ayrı seviye haritasına göre rezervuar alanları gösterilmeye çalışılmıştır.

            MT verilerinin değerlendirme kısmında, 3000 metrelere kadar devam eden düşük rezistiviteli zonların jeotermal potansiyel açısından önemli olduğu belirtilmiştir. Bu noktalar yakınında yapılacak sondaj çalışmasında yüksek sıcaklıkta akışkan alınmasının muhtemel olduğu da açıklanmıştır. Raporda bu sonuçlara dayalı olarak dört ayrı lokasyonda (MT20, MT3, MT4 ve MT2) ikisinde orta sığlıkta ve diğer ikisinde ise derine doğru açılacak sondajlar önerilmiştir.

            Raporun 91. sayfasında şu bilgiler verilmiştir. “Yukarıda bahsi edilen kriterler dikkate alınarak, yapılan  değerlendirmelerde jeotermal arama/üretim  sondaj lokasyonlarının seçilmesinde 800-2500 m derinliklerde düşük rezistivite ile düşük toplam manyetik alan ve bu alanların çakıştığı kesimlerin düşük gravite alanlarıyla azami ölçüde uyum içinde olduğu yerler seçilmiştir. Bu kapsamda her bir lokasyon seçimi için aynı ölçekli, MT kesitleri oluşturularak, azami derecede uygun çakışma bölgeleri lokasyonlar için uygun noktalar olarak seçilmiştir (Şekil 70).” Ancak raporda manyetik ve gravite ile ilişkili bir sonuç bulunmadığından, bunların uyumlu olup olmadığı hakkında bir görüş öne sürülememektedir.

            Raporun 104 ile 110 sayfaları arasında yapılan jeofizik ve jeolojik çalışmalara göre 6 adet arama/üretim sondaj lokasyonu belirlenmiştir. Bunlar biri hariç 1000 metre derinliklerdedir. Oysa raporun önceki kısımlarında daha derin sondajlar önerilmiştir. Ancak MT görüntülerine bu sondajlar yerleştirildiğinde, bu durumun Tablo 6’da verilen sonuçlarla çeliştiği görülmektedir. Örneğin 1000 metrede açılacak sondajlarda jeotermal akışkan kesilmesinin manyetotellürik sonuçlara göre olası olmadığı görülmektedir. Açıkçası ortaya çıkan MT sonuçlarına göre bu derinlikte ve lokasyonda sondaj önermek doğru değildir. Bu kısımlarda resistivite değerleri 40 ile 100 ohm.m arasında değişmektedir. Oysa jeotermal akışkanın resistivite açısından en uygun değeri 5 ile 10 ohm.m arasıdır. Bu değerler modellerde çok derinde görülmektedir.

            Raporun 111. ve 112. sayfalarında verilen sonuç ve önerilerde şu bilgiler verilmiştir;

            – Ruhsat alanını KB-GD doğrultulu güneybatı ve kuzeydoğudan sınırlayan normal faylar, farklı drenaj sistemlerine sahip olan temel kayacı oluşturan metamorfik kayaçlar, örtü birimleri oluşturan Gediz ve Asartepe Formasyonları yapılan jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucunda net bir şekilde ortaya konmuştur.

            Açıkçası rapor içinde verilen modellerde bu tür bir yorum şekiller üstünde bulunmamaktadır. Verilen rezistivite dağılımlarından bunların ayrılmasının olanaklı olmadığı da belirtilmelidir. Benzer biçimde diğer jeolojik birimlerin de MT sonuçlarında verilen rezistivite dağılımlarından belirlenmesi olanaklı değildir. Bu nedenle, şekiller üzerinde böylesi bir yorum yoktur. Faylar ile ilişkili MT verilerinde bazı emareler olmakla birlikte, sunulan kesitlerden kesin bir lokasyon ve eğim vermek olanaklı değildir.

            Bu kısımda yine çelişkili olarak aşağıdaki bilgiler verilmektedir.

            – “Çalışma alanın batısında bulunan 2-4-19-20 ve 13-14 MT noktaları civarında gözlenen ve 3000 metrelere kadar devam eden düşük rezistiviteli zonun jeotermal potansiyel açısından oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Bu noktalar yakınında yapılacak sondaj çalışmasında yüksek sıcaklıkta rezervuar ve akışkan bulunması kuvvetle muhtemeldir.”… ”Jeotermal arama/üretim sondaj lokasyonlarının seçilmesinde uygun jeolojik yapı, 800-3500 m derinliklerde düşük rezistivite ile düşük toplam manyetik alan ve bu alanların çakıştığı kesimlerin düşük gravite alanlarıyla azami ölçüde uyum içinde olduğu yerler tespit edilmiş ve 6 adet sondaj lokasyonu önerilmiştir.”

            Sonuçlar ve önerilerde verilen bu bilgiler ile aynı kısımda verilen tablodaki sonuçların açıkçası çelişkili ve uyumlu olmadığı belirtilmelidir. (…)

            5.3. DAVA KONUSU İŞLEMİN BİYOLOJİK AÇIDAN İNCELENMESİ

            Davaya konu alan Akdeniz Flora bölgesi içerisinde Davis’in Grid kareleme sistemine göre B2 Karesinde yer almakta olup başta tarımsal ekosistemleri içermekle birlikte alan ve çevresi Frigana vejetasyonu, Maki vejetasyonu içermektedir. Frigana vejetasyonu bodur, dikenli, kserofit çalı ve tek ya da çok yıllık otsu bitki formasyonlarını barındıran bilhassa otlatma ve insan baskısı altında olan topraklarda maki yerini almaktadır. Frigana vejetasyonunu; Cistus salvüfolius, Lavandula stoechas, Sarcopoterium spinosum; Hypericum empetrifolium, Cistus creticus, Genista acanthoclada, Coridothymus capitatus, Erica arborea gibi türlerin baskınlığında bulunmaktadır. Maki vejetasyonu başta Ouercus cocifera olmak üzere Pistacia terebinthus, Daphne gnidium, nemli yerlerde ise Nerium oleander, Myrtus communis, Laurus nobilis ve Vitex agnus-castus eşlik etmektedir. Ayrıca genel olarak maki vejetasyonuna, Calycotome villosa, Olea europaea (zeytin ağacı), Spartium junceum, Cercis siliguastrum, Ceratonla siligua, Arbutus andrachne, Erica manipuliflora, Pistacia lentiscus eşlik etmektedir. Orman Vejetasyonu sıcak Akdeniz katının bu coğrafyada 0-800 metrelere kadar hakim bitki örtüsü Pinus brutia (Kızılçam) ormanlarıdır.

            Davaya konu alan bir bütün olarak değerlendirildiğinde Manisa ili ve çevresinde yürütülen bilimsel çalışmalarda “Yunt Dağı (Manisa) Orman Vejetasyonunun Bitki Sosyolojisi Yönünden Araştırılması” (Şık, L., Gemici, Y. 2009) bitki birlikleri sintaksonomik yönden detaylandırılmış olup büyük bitki grupları ortaya konulmuştur. “Avdal köyü (Manisa) Florası”,(Sarı,D. 2004) isimli yüksek lisans çalışmasında 70 familyaya ait 430 vasküler bitki taksonu belirlenmiş, ”Maldan Köyü (Manisa) Florası” Akyol, Y. (2003) isimli tez çalışmasında 70 familyaya ait 468 vasküler bitki taksonu belirlenmiş, “Manisa Dağı (Spil dağı) Milli Parkının Flora ve Vejetasyonu Üzerine Bir Çalışma” Duman H. (1985) tez çalışmasında ise 81 familyaya ait 593 taksonun varlığı ortaya konulmuştur. Ayrıca “Manisa(Demirci) Akçakertik Florası” Sevinç, Ö.S (1997) 71 familyaya ait 428 takson, “Simav dağı flora ve vejetasyonu” Yayıntaş, A. (1982) isimli tez çalışmasında 68 familya ya ait 522 takson, “Orta Gediz havzasının (Manisa) flora ve vejetasyonu” Uğurlu, E. (2005) isimli doktora tez çalışmasında 78 familyaya ait 760 takosn ortaya koymuşlardır. Manisa ile ve çevresinde yapılan çalışmaları kısaca değerlendirdiğimizde davaya konu alan ve bir bütün olarak çevresinde var olan bitkisel zenginlik ve potansiyelle ilgili fikir sahip olmak mümkün olmaktadır.

            Proje tanıtım dosyası(PTD) biyoloji bilimi açısından incelendiğinde; Flora ve Fauna ile ilgili bilgilere 105- 115 sayfaları arasında yer verildiği bilgisine ulaşılmaktadır. PTD hazırlayan ekip arasında biyolog bulunmadığı, orman mühendisi ve çevre mühendisliği disiplininden uzmanlar bulunduğu ilgili kısımlar da bu uzmanlarca hazırlanmıştır. Söz konusu davaya konu alan her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresini bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğinde raporda ortaya konulan hem flora hem de fauna listesi oldukça sınırlı sayıda veri içermektedir. Bu verilerden yola çıkarak hazırlanan korunacak türlerin var olup omadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği senaryolarıda tam karşılığını bulamamaktadır.

            Gediz havzası içerisinde yer alan güneyi Bozdağlar silsilesinin en doğu ucuna kadar dayanan son derece verimli tarımsal ekosistemleri içeren alanın biyo-ekolojik özelliklerinin detaylarına PTD’de ulaşılamamıştır.

            Davaya konu işlemin tesisi ve işletilmesi esanısında ne gibi etkilerinin olacağıyla ilgili bu raporda bilimsel uzmanlık alanları çerçevesinde görüşlerden yola çıkarak Proje tanıtım dosyası son derece eksikler barındırmaktadır. Sonuç olarak; Manisa Valiliği tarafından verilen 16.11.2021 tarih ve E. 2021379 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının Biyoloji Bilimi Disiplini açısından uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

            5.4. DAVA KONUSU İŞLEMİN ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            PTD’de verilen bilgiye göre 2018-AR-08 ruhsat No.lu sahada jeotermal kaynak aramaya yönelik 6 adet sondaj lokasyon noktası belirlenmiştir. Jeotermal kaynak sondaj çalışması kuyunun kazılması, borulanması ve kuyu bitirme testlerinin yapılması işlemlerinden oluşmaktadır. Proje kapsamında gerçekleştirilecek sondaj çalışmaları esnasında 1000 artı eksi 450 m derinliğe kadar inilmesi planlanmıştır. Kuyu bitirme testleri sonucunda yeterli ve uygun akışkana ulaşıldığı belirlendiğinde sondaj işlemi tamamlanmış olacaktır. Sondaj işlemi sonunda Sondaj makinesi ve diğer sondaj ekipmanları söküleceği belirtilmiştir. Proje kapsamında arazi hazırlık işlemleri ve havuz açma faaliyetleri kapsamında günde 10 saat çalışılacağı ve sondaj faaliyetlerinin 24 saat sürdürülebileceği bilgisi verilmiştir. Proje kapsamında sondaj kuyuların delinmesi sırasında sondaj makinesi ve ekipmanlar için 1.950- 2.100 m² arasında alana kullanılacaktır. Altı sondaj noktası için ayrı ayrı ÇED alanları belirlenmiş ve toplam 11.860 m² ÇED alanı oluşturulmuştur. ÇED alanlarının tamamı, özel şahıs mülkiyetindeki tarım arazilerinden oluşmaktadır.

            Proje konusu faaliyet sürecinde su ihtiyacı, sıvı ve katı atık oluşması ile ilgili bilgiler PTD’de verilmiştir. Proje kapsamında personel kullanımı, toz bastırma ve sondaj çamurunun hazırlanması amaçlı su ihtiyacı oluşacaktır. Bununla ilgili olarak yaklaşık 12 m³/gün su ihtiyacı olacağı ve bu suyun satın alma yoluyla sağlanacağı bilgisi verilmiştir. Projenin gerçekleşmesi durumunda atık sular, katı atıklar çevre üzerine etkileri ve alınacak önlemler PTD Bölüm 3’de verilmiştir. Evsel nitelikli atıksular (1,22 It/gün), katı atıklar (10 kg/gün), atık yağlar, vb. atıklar için Yönetmeliklere uygun depolama ve bertaraf yöntemleri uygulandığı sürece bu tür atıkların çevresel bir risk oluşturması beklenmemektedir. PTD Bölüm 3 ilgili alt başlıklarda atıkların bertarafı için ilgili yönetmeliklere uygun hareket edileceği belirtilmiştir.

            Proje kapsamında sondaj çamuru, test suyu havuzu, temiz su havuzu, devridaim havuzları hazırlanacaktır. Üretim testi sırasında akışkanın yüzeye çıkmasının kontrollü olarak sağlanacağı ve yüzeye çıkartılan akışkanın sızdırmaz 1833 m³’lük (0,3 m hava payı sonrası havuz hacmi) test suyu havuzlarında biriktirileceği bilgisi PTD’de verilmiştir. Yüzeye çıkartılan jeotermal akışkanın bir kısmı sıcaklığı nedeniyle üstü açık havuzda buharlaşacağı, kalan kısmının ise kuyu tamamlama testleri kapsamında kuyuya geri basılacağı belirtilmiştir.

            Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 27. maddesine (Değişik son fıkra:RG-13/2/2008- 26786) atıf yapılmıştır. Bu kapsamda 10 lt/sn ve üzerinde olması halinde suyun alındığı formasyona reenjeksiyon ile bertaraf edileceği taahhüt edilmiştir. Test sularının açılan kuyuya geri basılmasının mümkün olmaması durumunda Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Tablo 9.5’e göre bertarafı için Lisanslı tesislere gönderileceği belirtilmiştir. Ayrıca PTD’de “Arama faaliyeti yapılan kuyularda başarı sağlanmadan reenjeksiyon kuyuları açılamaz. Bu nedenle söz konusu faaliyette re-enjeksiyon kuyusu açılması, söz konusu arama sondajları esnasında planlanmamaktadır.” denmektedir. Dolayısıyla jeotermal akışkanın geri verilmemesi durumu da söz konusudur.

            Bu tür projelerde çevresel etki riski oluşturabilecek diğer atık ise sondaj çamurudur. Sondaj çamurunda su ve bentonit kullanılacaktır. Bir sondaj deliği tamamlandığında hacmi yaklaşık 110 m³ olacaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün 04.07.2012 tarih ve 8865 sayılı “Sondaj Çamurlarının ve Krom Madeninin Fiziki İşleme Tabi Tutulması Sonucu Ortaya Çıkan Atıkların Bertarafına İlişkin Genelge” Madde 4 gereğince 220 m³’lük bir sondaj çamuru havuzu belirlenmiştir. Sondaj çamuru karışım havuzlarının tabanı ve tüm kenar yüzeyleri sızdırmaz malzeme (geomembran vb.) ile kaplanarak sızdırmazlığı sağlanacağı bilgisine PTD’de yer verilmiştir. Sondaj çalışması esnasında çamur havuzunda depolanacak sıvı sondaj çamuru burada dinlendirilecek ve katı maddelerin dibe çökmesi sağlanacaktır. Sondaj çamurları doğrudan alıcı ortamlara deşarj edilmeyecektir. Sondaj sirkülasyon suyunun tekrar kullanılabilirliğine ilişkin hazırlanan Teknik Rapor’un alınacağı belirtilmiştir. PTD’de sondaj çamuru için Atık Yönetimi Yönetmeliği ve Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik kapsamında Ek-3B ve Ek-2 analizleri yaptırılacağı, yönetmelik hükümlerine uygun olarak bertarafının sağlanacağı, membran malzemesinin de lisanslı atık bertaraf/geri kazanım tesislerince bertaraf edileceği bilgisi verilmiştir. Proje kapsamında açılması planlanan sondaj lokasyonlarında yer alacak çamur havuzlarına ve test suyu depolama havuzlarına yakın mesafede yüzeysel su kaynağı bulunmamakla birlikte sondaj çamuru biriktirme havuzlarına ve test suyu toplama amaçlı yapılan sızdırmaz zeminli havuzların etrafı, topraktan daha yüksek olacak şekilde (yani zemin kotundan daha yüksek kotta) çimentolamakta ve membran da bu çimentonun içerisine konulmaktadır. Dolayısıyla çamur havuzlarından ve test suyu depolama havuzlarından dışarıya herhangi bir sızıntı olması beklenmemektedir.” denmektedir.

            Sonuç olarak, PTD’de sondaja dayalı kaynak arama projesi kapsamında atık oluşumu, depolanması ve bertarafı hususlarında ilgili mevzuat çerçevesinde teknik bir uygunsuzluk bulunmamaktadır. Bu nedenle, yukarıda bahsi geçen atıkların yönetimi bakımından projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu İlgili mevzuat esaslarına göre kabul edilebilir düzeydedir.

            Sondaj faaliyetleri kapsamında yapılacak çalışmalar sonucu oluşacak toz emisyonları PTD’de verilmiştir. Proje kapsamında oluşacak toz emisyonu ile kullanılacak iş makinelerinden kaynaklanan emisyon miktarları hesaplanmıştır. PTD’de verilen iş planına göre 03.07.2009 tarih ve 27277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nde belirtilen sınır değerler sağlanmaktadır.

Üretim kuyu lokasyonlarında jeotermal kaynak çekilerek sıcak su ve buhar elde edilmektedir. Buharın içerisinde, karbondioksit (CO2) başta olmak üzere metan (CH4), hidrojen sülfür (H2S), vb. gibi yoğuşmayan gazlar bulunmaktadır. Jeotermal akışkanın yüzeye çıkarıldığı andan itibaren gazların olumsuz etkileri görülebilir. Jeotermal gaz buharının dağılımı meteorolojik koşullara, kaynak sıcaklığına, arazi topografyasına, vb. parametrelere göre değişebilmektedir. Faaliyetin geçici ve sınırlı süreyle yapılacak olması nedeniyle gaz emisyonu dağılımı zaman sınırlı olacaktır. Bu nedenlerden dolayı gaz emisyonlarının etkisi geçici olarak değerlendirilebilir. Sondaj kuyularının en yakın duyarlı yapılarına uzaklıkları SK1 için 140 m, SK2 için 140m, SK3 için 190 m, SK4 için 75 m, SK5 için 260 m, SK6 için 220 m’dir. Sondaj noktası etki alanında bulunan kişilerde hidrojen sülfür (H2S) kaynaklı hoşnutsuzluk oluşması beklenmelidir.

            Projede kullanılacak iş makinelerinden kaynaklı gürültü oluşumu için PTD’de sonuç değerler verilmiştir. Sondaj faaliyetleri aşamasında oluşacak Lgündüz değeri, 07.03.2008 tarih ve 26809 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe girmiş olan ve 04.06.2010 tarih ve 27601 sayılı Resmi Gazetede değişikliği yayımlanmış olan “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” hükümlerine göre en yakın yerleşim birimlerinde sağlandığına yönelik sonuçlar verilmiştir. Sondaj noktaları çevresindeki hassas yerleşim noktalarındaki kişiler üzerinde gürültü kaynaklı olarak olumsuz etkiler oluşması mümkündür.

Sondaj ve inşaat süreçlerinde kuyu muhafazası arızası, boru hattı sızıntısı ve yüzey dökülmeleri, patlama, vb. kazalar ile çevresel kirlenme meydana gelmektedir. Akışkan içindeki çözünmüş bor ve arsenik, bitki örtüsü veya hayvanlar üzerinde doğrudan zararlı bir etkiye sahip olabilir. Saha araştırması ve inşaatı habitat kalitesini değiştirmektedir. Mahkemenin sormuş olduğu “Her sondaj kuyusunun farklı çevresel etkilere neden olması durumunda olumsuz çevresel etkileri ortadan kaldırmaya veya azaltmaya yönelik ayrıca tedbir alınıp alınmadığı” ile ilgili soru kapsamında PTD’de incelendiğinde “Kullanılan Teknoloji ve Malzemelerden Kaynaklanabilecek Kaza Riski” başlığı altında Kuyu patlaması ve kontrolsüz gaz çıkışı riskine karşı alınacak önlem için “Sondaj çalışmaları sırasında kontrolsüz su çıkışı (Blow-out) oluşumunu önlemek için; formasyon özelliğine ve rezervuar basıncına uygun çamur kullanılacaktır (bentonit). Açılacak olan sondaj kuyusu, belirli aralıklara kadar uygun matkapla delinecek ve muhafaza boruları uygun derinliğe indirilerek boru arkaları çimentolanacaktır” denmektedir. PTD’de olası kaza durumunda oluşacak çevresel etkilerin düzeyi, bu etkilerin önlenmesi ve azaltılmasına yönelik tedbirler yetersizdir. Sondaj tabanlı kaynak arama projesinin sondaj çalışması sırasında, inşaat taahhütlerine uyulmaması, teknik olarak yeniden enjeksiyonun yapılamaması veya süreçte işletme kazası (patlama vb.) olması gibi durumlarda, proje etki alanındaki su kaynaklarında ve toprakta olumsuz çevresel etki oluşturma riski bulunmaktadır. Bu zararların sonradan alınacak önlemlerle giderilmesi mümkün değildir. Çünkü yüksek sıcaklıktaki çoğu jeotermal su, en az bir potansiyel olarak toksik kimyasal içerir. Bunlar arasında alüminyum, bor, arsenik, kadmiyum, kurşun, cıva, vb. bulunur. Ayrıca, iyot, lityum, silikat, amonyak, vb. gibi diğer potansiyel olarak toksik kimyasallar da bulunabilir. Sıcaklık arttıkça çözünmüş katıların miktarı da artar ve bu durum yüksek sıcaklıklı jeotermal akışkanları daha da riskli hale gettirir.

            Büyük Ova ve Gediz Havzası üzerindeki etkilerinin neler olduğu, varsa projeye özgü bu etkilerin ve alınması gereken önlemlerin yeterli olup olmadığı, projenin gerçekleştirilmesinin kamu yararı ve çevre dengesi gözetilerek çevresel açıdan oluşturabileceği muhtemel zararlar ile bu zararların alınacak önlemlerle giderilebilmesinin mümkün olup olmadığı yönünde inceleme yapıldığında; PTD’de “Yerüstü Su Kalitesi” ve “Yeraltı Su Kalitesi” üzerine etkiler ve alınması gereken önlemlere yönelik alınacak önlemlerin belirtileceği başlık altında 07.04.2012 tarih ve 28257 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” (Değişik 22.05.2015 tarih ve 29363 sayılı RG.) ve 30.11.2012 tarih ve 28483 sayılı (Değişik ibare: RG-15/4/2015-29327;10/08/2016-29797; 16/06/2021-31513) “Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliği” hükümlerine, Gediz Nehir Havza Yönetim Planı”nda belirtilen tüm hususlara, 17.10.2012 tarih ve 28444 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Havza Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve Takibi Yönetmeliği’nde belirtilen hükümlere uyulacağı belirtilmiştir. Ancak bu Yönetmelik ve Yönetim  planlarının hangi hükümlerine karşılık ne tedbirlerin alınacağı PTD’de açıklanmamıştır.

            Gediz Havzasında yapılmış çalışmalar incelendiğinde havzanın su kalitesi açısından baskı altında olduğu görülecektir. PTD ekinde verilen DSİ 2. Bölge Müdürlüğünün 02.04.2021 tarihli yazısında da bahsedildiği üzere Jeotermal kuyular/tesisler, noktasal kaynaklı kirleticiler olarak havza su kaynakları üzerinde kalite açısından baskı oluşturmuştur. Proje planlamaları yapılırken havzanın bütününün dikkate alınması gerekmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzası Nehir Havzası Yönetim Planı’nda Bor ve Arsenik parametrelerinin yıllık ortalama çevresel kalite standardı üzerinde çıkması jeotermal kuyuların havzada risk değerini artırarak havza üzerinde bir baskı unsuru oluşturduğu raporlanmıştır. Jeotermal kuyular, çevresel kalite hedeflerinin sağlanmasına engel oluşturan önemli baskılardan biridir. Tarım ve Orman Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı Gediz Havzası Kuraklık Yönetim Planı’nda Gediz havzasında kuraklık riskinin arttığı, su potansiyelinin azaldığı belirtilmiştir. Jeotermal projelerin planlanmasında havzanın genel durumu doğrultusunda çevresel ekosistemin hali hazır durumun belirlenmesi önemli olmuştur. “Kamu Yararı ve Çevre Dengesi” yönüyle değerlendirildiğinde havza genelinde yeni faaliyetlere yönelik izin ve ruhsatların verilmemesi gerekmektedir. (…)

            5.5 DAVA KONUSU İŞLEMİN ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            (…)

            -Proje Alanının Konumu ve Tarımsal Değerlendirmesi

            Proje alanı Gediz Havzası’nın en önemli alt havzalarından biri olan “Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzasındadır. Havza 2710,51 km²’lik alan kapsamaktadır. Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzası’nın kapsadığı alan, Gediz Havzası’nın toplam alanının % 15,81’idir. Havza’nın güneyinde ve doğusunda Büyük Menderes Havzası, batısında Küçük Menderes Havzası, kuzey ve kuzeydoğusunda Üst Havza, kuzey ve kuzeybatısında ise Turgutlu-Ahmetli Alt Havzası yer almaktadır. Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzası’nın drenaj ağı oldukça gelişmiş olup ana akarsuyu Alaşehir Çayı’dır. Alaşehir Çayı Koca Çay ve Derbent Çayı’nın birleşimi ile oluşmakta ve Bozdağlar’dan gelen irili ufaklı derelerin katılımı ile gelişerek Salihli yakınlarında Gediz Nehri’ne katılmaktadır.

            Havzada, işletmede olan iki baraj bulunmaktadır. Bunlar Alaşehir yakınlarındaki Avşar Barajı ile Sarıgöl yakınlarındaki Buldan Barajı’dır. Avşar Barajı, Sarıgöl ilçesi hudutları içerisinde ilçenin kuzeyinden geçen ve Alaşehir Çayı’na karışan Koca Çay’ın yatağına yapılmıştır. Avşar Barajı toplam 13500 ha alanı sulayan bir barajdır. Buldan Barajı ise sağ ve sol sahil sulama kanalları yardımıyla Sarıgöl ovasında 1927 ha alanı sulamaktadır. Ayrıca Eşme ilçesinin Taşköy köyünden çıkan ve birçok dereleri aldıktan sonra Batıya doğru akarak Alaşehir Çayı’na karışan Avluboğazı Çayı, Koca Çay ve Bahadırlar köyü yakınlarında karışan Eziler deresi ilçenin önemli çaylarıdır. Mevcut su kaynakları bölgedeki tarım için önemlidir.

            Proje kapsamında yapılması planlanan 6 adet sondaj alanı ve çevresi mutlak tarım arazilerinde tek yıllık buğday, arpa, sulanabilen alanlarda mısır ve sebze üretiminin yapıldığı, dikili tarım arazilerinde meyvecilik yanında bağ alanları da yoğun olarak bulunmaktadır.

            Mahkeme keşfi sırasında 6 adet sondaj alanının yeri gezilerek incelenmiştir. Sondaj alanlarının bir kısmı Bakanlar Kurulu tarafından 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanun kapsamında ilan edilen “Büyük Ova Koruma Alanı” içerisinde kalmaktadır.6 sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı yasa kapsamında MUTLAK TARIM ARAZİSİ sınıfında olduğu görülmektedir.

            Ruhsat alanı ve çevresinin uydu görüntüsü incelendiğinde ruhsat alanı ve sondaj alanları ve çevresinin tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün olduğu görülmektedir. Ova Bakanlar Kurulu kararı ile MUTLAK TARIMDA KULLNILMASI gereken BÜYÜK OVA kapsamına alınmıştır. Bu bağlamda 6 sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Yasa kapsamında MUTLAK TARIM ARAZİSİ sınıfında olduğu görülmektedir.

            – 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 1. maddesinde, bu Kanunun amacının; toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usul ve esasların belirlenmesi olduğu; 13. maddesinde de, mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağı ancak, alternatif alan bulunmaması ve Toprak Koruma Kurulunun uygun görmesi şartıyla; savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ilgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar, kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile- ilgili yatırımları, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebileceği, Bakanlığın bu yetkisini valiliklere devredebileceği, mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazilerinin; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebileceği hüküm altına alınmıştır.

            Ancak, Proje Tanıtım (PT) dosyasında mutlak tarım arazisi vasfında olan sondaj alanlarının ilgili Kanunca gerekli olan “Toprak Koruma Projesinin” bulunmadığı görülmektedir. Mutlak tarım  arazisi vasfındaki bu alanların tarım dışı amaçla kullanılabilmesi için “Toprak Koruma Projesinin” Dosyasında mutlak suretle olması gerekmektedir.

            Jeotermal Suların Yöredeki Bitki Örtüsüne, Canlılara ve Tarım Sektörüne Çevresel Etkisi PT dosyası incelendiğinde, açılması planlanan sondajlar ve yöntemlerinden bahsedilirken Jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının açıklanması gerekmektedir. Sonrasında açılması planlanan santral ve üretim aşamasında kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü çevresel olarak tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağı ve alınacak önlemler ile ilgili açıklama, bilgi ve önerilerin olması gerekmektedir. Proje her ne kadar sondaj projesi olsa da ileriki aşamaları jeotermal santral kurulumu ve işletmesi olacaktır. Bu nedenle konunun PT Dosyası kapsamında detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. PTD Raporunda etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir.

            Tarımsal sulama kaynaklarının yakınında bulunan sondaj kuyularından çıkan fazla jeotermal su risk taşımaktadır. Jeotermal akışkanların olarak yüzey üstü su kaynaklarına karışmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesiyle, toprak kirlenmesi ve dolayısıyla tarımsal alanlara olabilecek etkilerdir. Jeotermal atık sular yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na, SO₄, vb), ziraat için zararlı maddeler (örneğin bor), fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH₄⁺, NO₂, NO₃⁻) içerebilirler. Bu yüksek derişimler yukarıda değinildiği gibi hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturmaktadır. Akışkan kısımdaki kirletici kimyasallar Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Zn, Mn gibi diğer ağır metallerdir. Li, NH₃, Al yüksek konsantrasyonlarda zararlı olabilmektedir. Tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanlar ise çevreye doğrudan zarar verebilmektedir. Özellikle yüksek konsantrasyonlardaki bor pek çok bitki için en zararlı elementtir ve Türkiye jeotermal alanlarında yüksek bor konsantrasyonları görülmektedir.

            Bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili bir açıklamanın PT dosyasında yeterli veri olmadığı görülmüştür. Bu bağlamda sondaj kuyularının açılmasından önce daha detaylı bir incelemenin yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Olayı sadece sondaj kuyusu açmak olarak değerlendirmek mümkün değildir. İleriki süreçlerde açılan sondaj kuyuları üretim veya reenjeksiyon kuyuları şeklinde kullanılarak jeotermal enerji santrali kurulacaktır. Bu nedenle de daha projenin başlangıç aşamasında çok genel olarak hazırlandığı görülen PT Dosyasının yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır.

            Sondaj kuyularından çıkan jeotermal suyun çıkarılması esnasında yüzey tatlı su tabakasına bulaşmanın olup olmadığının anlaşılması için izleme kuyularının açılması gereklidir. Bununla ilgili herhangi bir açıklama PT Dosyasında bulunmamaktadır. Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyular Koca Çay deresinin ve sulama kanallarının çok yakınında bulunmaktadır. Ayrıca içme ve sulama amaçlarla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmaktadır. Jeotermal Sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık sular dere ve kanal sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını ve bağ bahçe tarımsal ürünlerini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir.

            31.12.2004 tarih ve 25687 sayılı Su Kirliliği Kontrolü, Yönetmeliği ve diğer mevzuat hükümleri gereği, jeotermal akışkan deşarjının yaklaşık miktarı, ne kadar süre ile nereye yapılacağı, alıcı ortam özellikleri, bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörü açısından kullanılan bir ortam olup olmadığı, oluşabilecek sorunları engellemeye yönelik yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemler açıklanmamıştır. Proje Tanıtım Dosyasındaki yapılandırmaların eksik veya yetersiz olması nedeniyle projenin gerçekleşmesi ile çevrede olumsuz etkilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle PT Dosyasının daha detaylı olarak hazırlanması gerekmektedir.

            -Dava Konusu Etkinliğin Çevreye Toz Duman ve Kimyevi Atık Etkisi

            Jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılması buhar yoluyla da oluşmaktadır. PTD raporunda akışkan kimyasından hiç bahsedilmediğinden bu konu da yeterli düzeyde değerlendirilememiştir. Sondaj, reenjeksiyon ve akış testleri sırasında hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlara ortaya çıkabilir. Dava konusu alanda amacın yalnızca araştırma olduğu belirtilmiş, sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğu göz ardı edilmiştir.

            Raporda akış testlerinin bir günden fazla sürmeyeceği, atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı geri kalan kısmının da kuyu tamamlama testleriyle kuyuya geri basılacağı belirtilmektedir. Bu buharlaşma sırasında çevredeki bitkisel ürünlerin üzerinde yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyeli incelenmemiştir. Atık suların reenjeksiyonla geri basılamaması veya olası kaza durumlarında da yakın çevredeki ürünlerin zarar görme potansiyelleri değerlendirilmemiştir.

            Jeotermal akışkanlar rezervuarda belirli bir basınç altında çözünmüş halde yoğuşamayan CO₂, H₂S, NH₃ başta olmak üzere eser miktarlarda Hg (Cıva), B (Bor), CH₄ (Metan), C₂H₆ (Etan) ve Rn (Radon) bulunmaktadır. Yüksek sıcaklıklarda arseniğin H₃AsO₃ şeklinde, borun da H₃BO3 (Borik asit) formunda buhar fazına geçebileceği bilinmektedir.

Sondaj ve reenjeksiyon ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar içerisindeki bu kimyasallar nedeniyle çevredeki tarım ürünlerini olumsuz etkileme potansiyeline söz konusudur. Bu konuda PT Dosyası yeterli değildir.” yönünde görüş bildirilmiştir.

            Bilirkişi raporunun, taraflar ile müdahile tebliğ edilmesi üzerine davalı idare tarafından yapılan itirazların değerlendirilmesi neticesinde raporun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.

            ii) Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan ilgili mevzuatın değerlendirilmesi;

            Yukarıda yer verilen ilgili Yönetmeliğin 4. maddesinde; ”Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED)”, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar; ”Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir” kararı ise Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten karar olarak, ”Proje tanıtım dosyası” da Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan dosya olarak tanımlanmıştır.

            Yönetmeliğin 15. maddesinde, Yönetmeliğin Ek-2 listesinde yer alan projelerin ”Seçme, eleme kriterlerine tabi projeler” olduğu düzenlenerek, ”Başvuru ve inceleme” başlıklı 16. maddesinde ise Çevresel Etki Değerlendirmesinin gerekli olup olmadığının idarece araştırılması amacıyla, proje sahibi tarafından yetkilendirilen Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar tarafından Yönetmelik Ek-4’e göre hazırlanan Proje Tanıtım Dosyasının yine Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceleneceği, değerlendirileceği ve bunun sonucunda  “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı verileceği anlaşılmaktadır.

Yönetmeliğin Ek-2 Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında ise ”Maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç)” yer almakta olup  Yönetmeliğin Ek-4 listesinde ”(…)

1.Projenin Özellikleri:

a) Projenin ve yerin alternatifleri (proje teknolojisinin ve proje alanının seçilme nedenleri),

b) Projenin iş akım şeması, kapasitesi, kapladığı alan, teknolojisi, çalışacak personel sayısı,

c) Doğal kaynakların kullanımı (arazi kullanımı, su kullanımı, kullanılan enerji türü vb.),

ç) Atık miktarı(katı, sıvı, gaz ve benzeri) ve atıkların kimyasal, fiziksel ve biyolojik özellikleri,

d) Kullanılan teknoloji ve malzemelerden kaynaklanabilecek kaza riski.

2.Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri:

a) Mevcut arazi kullanımı ve kalitesi (tarım alanı, orman alanı, planlı alan, su yüzeyi ve benzeri),

b) Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi dikkate alınarak korunması gereken alanlar.

3. Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler

Notlar ve Kaynaklar:

Ekler:

1- Proje için seçilen yerin koordinatları

2-Proje alanı ve yakın çevresinin mevcut arazi kullanımını değerlendirmek için; yerleşim alanlarının, ulaşım ağlarının, enerji nakil hatlarının, mevcut tesislerin ve ek-5’de yer alan Duyarlı Yöreler Listesinde belirtilen diğer alanların (proje alanı ve yakın çevresinde bulunması halinde) yerlerine ilişkin verileri gösterir bilgiler 1/25000 ölçekli hâlihazır harita (çevre düzeni planı, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, topografik harita) üzerine işlenerek kısaca açıklanması, jeoloji haritası ve depremsellik.” kriterlerine yer verildiği görülmektedir.

            Ayrıca Yönetmeliğin 7. maddesine göre de Yönetmeliğin Ek-1 listesinde yer alan projelerin, “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelerin, kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelerin; çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler olduğu ve ÇED Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

            Yapılan açıklamaların ve yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, ÇED Yönetmeliğine tabi olan her bir projenin çevresel etkilerinin; taşınmazın bulunduğu yerin konumu, coğrafi özellikleri, daha önce Yönetmelik kapsamında alınmış izinlere dayalı olarak faaliyet gösteren diğer proje sahalarının çevresel etkileri, yetiştirilen tarım ürünleri gibi tüm çevresel etmenlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği; bu gerekliliğin daha önce verilen yargı kararları ile tesis edilen idari işlemler dikkate alındığında, Gediz Havzasında bulunan jeotermal kaynaklara ilişkin olarak ÇED Yönetmeliği kapsamında verilecek izinler açısından daha fazla önem ve hassasiyet arz etmekte olduğu açıktır.

            Nitekim, müdahil tarafından da beyan edildiği ve Manisa İdare Mahkemelerinde de aynı konuda açılmış olan davaların incelenmesinden, Sarıgöl ilçesi ve çevresinde çok sayıda jeotermal alan için işletme ve arama ruhsatı verilmiş olduğu, bu haliyle var olan jeotermal arama ve işletme ruhsatlarına dayalı olarak açılan ve sahada bulunan çok sayıda kuyunun kümülatif çevresel etkilerinin ve işbu davaya konu işlemle verilen 6 adet kuyunun ilave çevresel etkilerinin  gerek PDT dosyasında; gerek ise de davalı idarece ayrıntılı olarak irdelenmesinin gerektiği, nitekim bu hususa ilişkin olarak yazılan ve Mahkememizde aynı konuda açılmış olan dava dosyalarında mevcut olan DSİ Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğünün bahsedilen yazılarında jeotermal faaliyetlerinin Havzadaki içilebilir su kaynaklarında arsenik değerinin yükselmesine neden olduğu ve bu değerin eşik değerin altına düşmesine kadar yeni izin verilmemesi yönünde görüş belirtildiği, Manisa İdare Mahkemelerince Sarıgöl ilçesi ile aynı Havza içerisinde bulunan  yerlerde bulunan jeotermal kaynak arama projeleri için verilen ÇED gerekli değildir kararlarının iptali için açılmış olan bir kısım davalarda verilen kararlarda, (Örn.1. İdare Mahkemesinin 13/09/2019 tarih ve E:2019/196, K:2019/770 sayılı; Manisa 2. İdare Mahkemesinin 20/09/2019 tarih ve E:2019/10, K:2019/842 sayılı kararları) “… Projenin, Yönetmeliğin 7. maddesinde yer verilen kural gereğince ÇED sürecine dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu durumda; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda yer alan tespit ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, Sondaj Yöntemiyle Jeotermal Kaynak Arama Faaliyeti Projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de projenin uygulanacağı sahanın tarımsal potansiyeli ile projenin olası etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanmış risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi ve neticede ortaya çıkan duruma göre iş ve işlemler gerçekleştirilmesi gerektiği kanaatine varılmış olduğundan dava konusu idari işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptallerine karar verildiği, bu kararların Danıştay Ondördüncü Dairesinin muhtelif kararları onadığı ve kararların kesinleştiği görülmektedir.

            iii) Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan ilgili mevzuat ile bilirkişi raporu uyarınca dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun incelenmesi;

            Uyuşmazlıkta, Yönetmeliğin Ek-2 Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında belirtilen projeler kapsamında olan  ”6 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama  projesi”ne ilişkin -jeoloji mühendisi, dört çevre mühendisi, orman mühendisi ile kimya mühendisi tarafından hazırlanan- proje tanıtım dosyasının  incelenmesi neticesinde Manisa Valiliğince “ÇED Gerekli Değildir Kararı” verildiği görülmektedir.

            Yukarıda detaylı olarak aktarılan bilirkişi raporundaki tespitler incelendiğinde;

            -Jeotermal akışkanların çevredeki diğer yüzey ve yeraltı sularından daha yüksek çözünmüş madde içermesi nedeniyle toprağı, akarsuları ve yeraltı sularını kirletme potansiyeline sahip olup ÇED sürecinde değerlendirilmesi gerekli önemli etkenlerden olduğu, projenin toz, duman çıkaran ve çevreye kimyevi atık bırakan etkinliklerden biri olduğu, jeotermal uygulamalarda kimyasal kirliliğin ise kimyasalların alıcı ortama bırakılmasıyla, akıtılması ile buhar yoluyla oluşmakta  olduğu, ancak PTD’de etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında bilgi verilmediği,

            – Sondaj işlemi ve akış testleri sırasında da hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlar oluşabileceği, nitekim harcanan sıvının çevre için zararlı çözünmüş kimyasallar içerdiği, akışkan kısımdaki kirletici kimyasalların ise Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Zn, Mn gibi diğer ağır metaller olduğu, tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanların çevreye doğrudan zarar verebildiği gibi yüksek konsantrasyonlardaki borun pek çok bitki için zararlı element olduğu ve yakında bulunan Alaşehir jeotermal sularında Türkiye jeotermal alanlarının en yüksek bor konsantrasyonlarının olduğu, nitekim PTD’de de ”atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı geri kalan kısmının da kuyu tamamlama testleriyle kuyuya geri basılacağı” belirtilmekte olup bu buharlaşma sırasında çevredeki üzüm bağlarının yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyelinin bulunduğu, ayrıca reenjeksiyonla geri basılamaması ve olası kaza durumlarında da üzüm bağlarının zarar görme potansiyelleri bulunmakta ise de PTD’de, araştırma amacıyla yapılan sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğu hususunun dikkate alınmadığı,

            -Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyuların, Koca Çay deresinin ve sulama kanallarının çok yakınında bulunduğu, çevresinde de içme ve sulama amaçlarıyla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmakta olduğu, jeotermal sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık suların, dere ve kanal sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını, tarımsal ürünleri olumsuz yönde etkileyebileceği, sondaj ve testler sırasında oluşabilecek olan buharın -başta bor olmak üzere-  yakınlardaki bağları ve diğer tarım ürünlerini olumsuz etkileyebilceği, bu konuya PTD raporunun 23. sayfasında değinilerek oluşacak emisyonun test aşamasıyla sınırlı kalacağı belirtilmekte ise de yeterli olmadığı,

            – Proje alanı hakkında yapılan jeofizik çalışmaların, sonuçlarının ve sondajlarla ilişkilerini ortaya koyan PTD’de yapılan incelemelerde jeofizik sonuçların yeterli düzeyde olmadığı, verilen bilgilerin düzenli ve söz konusu sahanın jeotermal rezervuar karakterini ortaya koyacak nitelikte olmadığı, doğrudan jeotermal akışkanın bulunduğu lokasyonları belirlemediği, MT modelleri ile önerilen, ilgili tabloda verilen altı sondaj lokasyonun ve derinliğin MT sonuçları ile uyuşmadığı, MT sonuçlarında jeotermal akışkan indikatörü olan 5 ile 10 ohm.m arasındaki değerlerin

de bulunduğu, önerilen derinliklerde jeotermal akışkan kesmenin olanaklı olmadığı, yüzeye yakın düşük rezistiviteli (20-30 ohm.m) zonların yeraltı sularıyla ilişkili olması gerektiği, sondaj sırasında yüzeye yakın olan bu akiferlerde olumsuz etkilenmelerin olabileceği,

            – Flora ve fauna ile ilgili bilgilere PTD’nin 105.- 115. sayfaları arasında yer verildiği, PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında biyolog bulunmadığı, orman mühendisliği ve çevre mühendisliği uzmanları tarafından ilgili kısımların hazırlandığı, proje alanı her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresinin bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğinde raporda ortaya konulan hem flora hem de fauna listesinin yeterli veri içerdiği, bu veriler ışığında da korunacak türlerin var olup olmadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği hususlarının PTD’de karşılığını bulamadığı, sonuç olarak tarımsal ekosistemleri içeren alanın biyo-ekolojik özelliklerinin detaylarına PTD’de ulaşılamadığı,

            – Sondaj ve inşaat süreçlerinde kuyu muhafazası arızası, boru hattı sızıntısı ve yüzey dökülmeleri, patlama, vb. kazalar ile çevresel kirlenme meydana gelmekte olduğu, PTD’de olası kaza durumunda oluşacak çevresel etkilerin düzeyi, bu etkilerin önlenmesi ve azaltılmasına yönelik tedbirlerin yeterli olmadığı, sondaj tabanlı kaynak arama projesinin sondaj çalışması sırasında, inşaat taahhütlerine uyulmaması, teknik olarak yeniden enjeksiyonun yapılamaması veya süreçte işletme kazası (patlama vb.) olması gibi durumlarda, proje etki alanındaki su kaynaklarında ve toprakta olumsuz çevresel etki oluşturma riski bulunduğu, PTD’de Havza Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve Takibi Yönetmeliği, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik, Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliği hükümlerine ve Gediz Nehir Havza Yönetim Planında belirtilen tüm hususlara uyulacağı belirtilmiş ise de mevzuatın hangi hükümlerine karşılık ne gibi tedbirlerin alınacağının PTD’de açıklanmadığı,

            -Gediz Havzasında yapılmış çalışmalara göre Havzanın su kalitesi açısından baskı altında olduğu, jeotermal kuyuların/tesislerin, noktasal kaynaklı kirleticiler olarak havza su kaynakları üzerinde kalite açısından baskı oluşturduğu, proje planlamaları yapılırken Havzanın bütününün dikkate alınması gerektiği,

            – Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzası Nehir Havzası Yönetim Planı’nda; bor ve arsenik parametrelerinin yıllık ortalama çevresel kalite standardı üzerinde çıkmasının, jeotermal kuyuların havzada risk değerini artırarak havza üzerinde bir baskı unsuru oluşturduğunun, Gediz havzasında kuraklık riskini artırdığının, su potansiyelinin azaldığının belirtildiği,

            -Etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında PTD’de bilgi verilmediği, jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılmasının buhar yoluyla da oluşmakta olduğu ancak PTD raporunda akışkan kimyasından bahsedilmediği, jeotermal atık sular yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na, SO₄, vb), ziraat için zararlı maddeler (örneğin bor), fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH₄⁺, NO₂, NO₃⁻) içerebildiğinden jeotermal akışkanların yüzey üstü su kaynaklarına karışmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesi ile toprak kirlenmesi olabileceği, tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanların ise çevreye doğrudan zarar verebildiği, özellikle yüksek konsantrasyonlardaki borun pek çok bitki için zararlı element olduğu ve jeotermal alanlarında yüksek bor konsantrasyonları görüldüğü, ancak bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili açıklamaların PTD’de yeterli olmadığı gibi Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ve diğer mevzuat hükümleri gereği, jeotermal akışkan deşarjının yaklaşık miktarı, ne kadar süre ile nereye yapılacağı, alıcı ortam özellikleri, bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörü açısından kullanılan bir ortam olup olmadığı, oluşabilecek sorunları engellemeye yönelik yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemlerin PTD’de açıklanmadığı,

            – Sondaj, reenjeksiyon ve akış testleri sırasında hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunların ortaya çıkabilmekte ise de alanda amacın yalnızca araştırma olduğu belirtilerek sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğunun dikkate alınmadığı, buharlaşma sırasında çevredeki  bitkisel, tarımsal ürünlerinin üzerinde yoğuşma, sondaj ve reenjeksiyon ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar içerisindeki kimyasallar nedeniyle zarar görme potansiyeli ile atık suların reenjeksiyonla geri basılamaması veya olası kaza durumlarında yakın çevredeki ürünlerin zarar görme potansiyelinin değerlendirilmediği, bu bağlamda da PTD’nin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

            ÇED Gerekli Değildir Kararı verilen projenin yer aldığı, yakın olduğu su kaynakları, tarımsal alanlar gibi çevresel özellikleri incelendiğinde ise;  projenin, 6 adet sondaj ile jeotermal kaynak arama etkinliği olduğu, söz konusu etkinlikte 4.412,72 ha alanda belirlenen 6 sondaj yerinde 1.950 m² ile 2.100 m² arasında değişen sondaj lokasyon alanlarında kaynak aramaya yönelik 1000  ± 450 m derinlikli sondajlar yapılacağı, proje alanının Gediz Havzasının alt havzalarından biri olan Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzasında yer aldığı, bu Alt Havzanın kapsadığı alanın, Gediz Havzasının toplam alanının % 15,81’i olduğu gibi drenaj ağının da gelişmiş olup ana akarsuyunun  Koca Çay ve Derbent Çayının birleşimi ile oluşan Alaşehir Çayı olduğu, Alaşehir Çayı ve Bozdağlar’dan gelen irili ufaklı derelerin katılımı ile gelişerek Salihli yakınlarında Gediz Nehri’ne katıldığı, ayrıca Havzada  toplam 13500 ha alanı sulayan Avşar Barajı ile sağ ve sol sahil sulama kanalları yardımıyla Sarıgöl ovasında 1927 ha alanı sulayan Buldan Barajının bulunduğu, Eşme ilçesinin Taşköy köyünden çıkan ve birçok dereleri aldıktan sonra Batıya doğru akarak Alaşehir Çayı’na karışan Avluboğazı Çayı, Koca Çay ve Bahadırlar köyü yakınlarında karışan Eziler Deresinin de İlçenin önemli çaylarından olup mevcut su kaynaklarının bölgedeki tarım için önemli olduğu, proje kapsamında yapılması planlanan 6 adet sondaj alanının ve çevresinin -tek yıllık buğday, arpa, sulanabilen alanlarda mısır ve sebze üretimi yapılan, dikili tarım arazilerinde meyvecilik yanında yoğun olarak üzüm bağ alanları bulunan-  tarım arazilerinde yer aldığı ve proje alanlarının tamamının, özel şahıs mülkiyetindeki tarım arazilerinden oluştuğu, sondaj alanlarının bir kısmının da Bakanlar Kurulu tarafından 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunun kapsamında ilan edilen “Büyük Ova Koruma Alanı” içerisinde kaldığı, PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında ise ziraat mühendisinin olmadığı anlaşılmaktadır.

            Bu haliyle, ilgili mevzuatın, dosyadaki bilgi-belgelerin, bilirkişi raporunda yer alan tespitlerin, projenin uygulanacağı saha, sahanın tarım arazileri ile su havzalarına yakınlığı ve tarımsal coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, Sarıgöl ilçesinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal potansiyeli ile projenin olası çevresel etkileri dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporuyla ortaya konulan risk ve etkiler sebebiyle PTD’de yeterli değerlendirme yapılmadığı, proje alanı ile çevresinin tarımsal arazilerde, hatta bir kısmının Büyük Ova Koruma Alanında yer almasına rağmen PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında ziraat mühendisi olmamasının eksiklik olduğu, proje alanı her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği ancak PTD’de ortaya konulan hem flora hem de fauna listesinin yeterli veri içermediği, bu veriler ışığında da korunacak türlerin var olup olmadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği hususlarının PTD’de karşılığını bulamadığı ve dolayısıyla, Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan PDT’nin, projenin nitelikleri ve uygulanacağı yerin özellikleri itibarıyla projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin neler olduğu, bu etkilere karşı alınacak önlemlerin neler olduğu,  muhtemel olumsuz etkilerinin -alınacak önlemler sonucu- ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının belirlenebilmesi, Yönetmelik Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceleme yapılabilmesi için yeterli olmadığı ve yeterli olmayan PTD dikkate alınmak suretiyle projede, çevre açısından sakınca görülmediğine ilişkin tesis edilen dava konusu “ÇED Gerekli Değildir” işleminde de hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, söz konusu eksiklerin giderilerek projeye ilişkin PDT hazırlanması ve davalı idareye sunulması durumunda; ilgili proje çevresindeki jeotermal varlığı ve etkileri hassasiyetle değerlendirilerek ÇED sürecinin işletilip işletilmemesi gerektiği yönünden davalı idarece bir değerlendirme yapılması gerektiği açıktır.

            Hüküm:

            Açıklanan nedenlerle;

            1)Dava konusu işlemin iptaline,

           2)Aşağıda dökümü yapılan ve davacı tarafından karşılanan 15.942,75-TL tutarındaki yargılama gideri ile kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,

            3) Müdahil tarafından karşılanan aşağıda dökümü yapılan 863,30 TL yargılama giderinin müdahil üzerinde bırakılmasına,

            4)  492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi uyarınca davalı idare harçtan muaf olduğundan, davalı idare tarafından temyiz yoluna başvurulması safhasına ilişkin 397,80 TL temyiz başvuru harcı,  168,30 TL temyiz karar harcı ile 133,00 TL YD harçlarından oluşan toplam 699,10 TL harç tutarına ilişkin yargılama giderinin davalı idareden tahsili maksadıyla ilgili tahsil dairesine müzekkere yazılmasına yer olmadığına, davalı idare tarafından karşılanan 155,60 TL posta giderine ilişkin yargılama giderinin ise davalı idare üzerinde bırakılmasna,

            5) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca 269,85 TL karar harcından daha önce yatırılan 59,30 TL’nin mahsubu ile 210,55 TL bakiye karar harcının davacı tarafa tamamlattırılması için müzekkere yazılmasına,

            6) Artan posta avansının ve bilirkişi ücretinin talep edilmesi halinde derhal; talep edilmemesi halinde ise kararın kesinleşmesini müteakiben davacıya re’sen iadesine;

            7) Artan posta avansının talep edilmesi halinde derhal; talep edilmemesi halinde ise kararın kesinleşmesini müteakiben davalıya ve müdahile re’sen iadesine;

            8) Kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesi uyarınca (15) gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 11/07/2023 tarihinde oybirliğiyle  karar verildi.

Başkan                                             Üye                                                    Üye

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir