Mahkeme kararında yargıcın TCK 62 uygulamasında taktir hakkı kullanılırken gerekçenin denetime elverecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.

T.C
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas no: 2009/9-62
Karar no : 2009/191
Karar tarihi : 07.07.2009

Sanık Necati Yayla’nın, taksirle iki kişinin ölümüne, bir kişinin de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına neden olma suçundan, “5237 sayılı TCY’nın 85/2 nci maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 50 ve 62 nci maddelerin uygulanmasına yer olmadığına, 53/6 ncı madde uyarınca 3 yıl süreyle ehliyetin geri alınmasına…” ilişkin, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2007 gün ve 209-362 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, YARGITAY 9. Ceza Dairesince 14.07.2008 gün ve 9358-9015 sayı ile,

“1- İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, taksire dayalı kusurun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, takdirde yanılgıya düşülerek sanığa fazla ceza tayin edilmesi,

2- Yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden 5237 sayılı TCK.nun 62 nci maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi…” isabetsizliklerinden bozma kararı verilmiş, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesince de 09.10.2008 gün ve 288-318 sayıyla bozmaya KARŞI DİRENİLMİŞTİR.

Hükmün, sanık müdafi ve yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 06.03.2009 gün ve 50268 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa sunulan dosya, YARGITAY Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle KARARA BAĞLANMIŞTIR.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daireyle Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkındaki temel cezanın 9 yıl olarak belirlenmiş ve 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddenin uygulanmamış olmasının hukuka uygun bulunup bulunmadığının DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİNDİR.

İncelenen dosya içeriğinden;

Trafik Kazası Tespit Tutanağından; olayın, 16.06.2007 tarihinde saat 10.00 sıralarında iki yönlü asfalt, yol şerit çizgisi ve 250 cm genişliğinde bankete sahip olan 7 metre genişliğindeki Akyazı-Sakarya Devlet Karayolu’nda meydana geldiği, havanın açık, yerlerin kuru, yol sathının eğimsiz ve düz olduğu, üç yönlü bir kavşağın bulunduğu, olaya, zıt yönlü olan sanığın kullandığı kamyonla maktulün kullandığı otomobilin karıştığı, otomobilde bulunan sürücü Bilal Yağcı’nın olay yerinde, yolcu Mihriban Yağcı’nın kaldırıldığı hastanede öldüğü, yolcu Ayten Yağcı’nın ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı; yapılan ilk tespitte, “Akyazı İlçesinden Sakarya İli istikametine seyir halinde bulunan otomobil sürücüsü Bilal Yağcı’nın olay yerine geldiğinde, Yahyalı Merasından çıkarak Akyazı İlçesi yönüne dönmek isteyen Necati Yayla yönetimindeki kamyona sol yan kasa kısmından çarptığı, kazada otomobilin ön tarafının kamyon kasasının altına tamamen girdiği, kazanın oluşumunda kamyon sürücüsü Necati Yayla’nın 2918 sayılı Yasada belirtilen sürücülere ait asli kusurlardan (08) ‘kavşaklarda geçiş önceliğine uymama’ kuralını ihlal ettiğinden kusurlu olduğunun, diğer sürücünün herhangi bir kusurunun bulunmadığının” belirlendiği,

Olay yerine ve olayın özelliklerine ilişkin saptamaların, aynı tarihte Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen olay yeri tespit tutanağında da benzer şekilde tekrar edilerek; bu sırada bilirkişi olarak istihdam edilen Jandarma Astsubayı Atilla Tıraş tarafından sunulan 19.06.2007 tarihli raporunun sonuç bölümünde yer alan, “Kamyon sürücüsü Necati Yayla, 2918 sayılı Yasanın 84 üncü maddesinde belirtilen asli kusurlardan (08) ‘Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama’ kuralıyla yine aynı Yasanın 54 üncü maddesinde belirtilen ‘Kavşaklarda geçiş hakkı olan araçlara ilk geçiş hakkını vermeme’ kurallarını ihlal ettiğinden 8/8 oranında asli kusurlu, otomobil sürücüsü Bilal Yağcı ise kusursuzdur” şeklindeki kanaate yer verildiği,

Akyazı Asliye Ceza Mahkemesince 23.11.2007 tarihinde talimat üzerine yapılan keşif sonunda trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporun sonuç bölümünde; “Otomobilin geldiği yöndeki virajın kaza yerine uzaklığının 500 metre olduğu, kazanın oluşumuna herhangi bir etkisinin olamayacağı, kaza yerinde tutulan kaza yeri tespit tutanağında fren izinin olmadığı, otomobil sürücüsü Bilal Yağcı bu kazayı önlemek için sağına ve soluna manevra yapamayacağı çünkü banket dış kenarlarının ağaçlarla ve çalılıklarla kapalı olduğu, kendi şeridini ve karşı şeridi kamyonun kapatmış olmasından dolayı çaresiz kalarak kazayı önleyemediği, meydana gelen bu kazanın tamamen sürücü Necati Yayla’nın trafik kuralı ihlali yapmasından dolayı olduğu,

Bu nedenle, kamyon sürücüsü Necati Yayla’nın kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, otomobil sürücüsü Bilal Yağcı’nın bu kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun ve kabahatinin olmadığı ” görüşünün bildirildiği,

Toyotasa Acil Yardım Hastanesi’nden alınan 06.07.2007 gün ve 2368 sayılı rapora göre; “Ayten Yağcı’da kalça çıkığı ve astabulum kırığı meydana geldiği, bu yaralanmanın mağdurenin hayati tehlike geçirmesine neden olarak yaşam fonksiyonlarını 3 (orta) derecede etkilediği, meydana gelen hasarın basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği”,

08.03.1999 tarihinden itibaren 47115 sayılı E sınıfı sürücü belgesinin sahibi olan sanığın 1955 doğumlu ve sabıkasız olduğu,

Sanık Necati Yaylayla olay sırasında onunla aynı kamyonda yolcu olarak bulunan Ferit Kazancı ve Mevlüt Barın’ın, ana yola kontrollü olarak çıktıklarını, çıkarken sağa sola baktıklarını, olaya hızla gelen diğer aracın neden olduğunu ifade ettikleri,

Buna karşılık, maktulün kullandığı araçta yolculuk eden mağdure Ayten Yağcı’nın ana yolda normal hızla seyrettikleri sırada, kamyonun aniden önlerine çıktığı yönünde beyanda bulunduğu,

Anlaşılmıştır.

Olayımızla ilgili olarak çözülmesi gereken sorunlar cezanın belirlenmesine ve 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmama gerekçesinin DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİNDİR.

Nitekim, bilirkişiler tarafından olayda tamamen kusurlu olduğu saptanan sanık hakkındaki temel cezayı 5237 sayılı TCY’nın 85/2 nci maddesi uyarınca 2 yıl ile 15 yıl arasında belirleme olanağına sahip olan YEREL MAHKEMECE 9 yıl hapis olarak hükmedilmiş, aynı Yasanın 62 nci maddesi ise somut bir gerekçe GÖSTERİLMEKSİZİN UYGULANMAMIŞTIR.

Şu halde, iki farklı sorunun ayrı başlıklar altında incelenmesinde yarar görülmektedir:

1- Cezanın belirlenmesiyle ilgili inceleme:

5237 sayılı TCY’nın birden fazla kişiyi taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85/2 nci madde ve fıkrasında; “Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümüyle birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeye YER VERİLMİŞTİR.

Aynı Yasanın “taksiri”düzenleyen 22/4 üncü maddesinde; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmü YER ALMAKTADIR.

5237 sayılı TCY’nın “cezanın belirlenmesini” düzenleyen 61 inci maddenin 1 inci fıkrasındaki düzenleme; “Hakim; somut olayda; a)Suçun işleniş biçimini, b)Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c)Suçun işlendiği zaman ve yeri, d)Suçun konusunun önem ve değerini, e)Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f)Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g)Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler”, aynı maddenin 10. fıkrasındaki düzenleme ise, “Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir” şeklindedir.

O halde; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınır arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde; göz önünde bulundurulması gereken tek kıstas 5237 sayılı TCY’nın 61 inci maddenin 1 inci FIKRASINDA DÜZENLENMİŞTİR. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından yasa koyucu aynı Yasanın 22 nci maddenin 4 üncü fıkrasına bir kıstas DAHA EKLEMİŞTİR. Bu durumda, alt ve üst sınır arasında belirlenmesi gereken cezanın taksirli bir suça ait olması durumunda bunun Yasanın 61/1 ve 22/4 üncü madde ve fıkralarında yer alan ölçütlere göre YAPILMASI GEREKMEKTEDİR.

Öte yandan, 61/1 inci maddedeki kıstaslar genel nitelikli olup; bunların her biri, her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm kıstasların değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara ALINMASI GEREKİR. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından 61/1 inci maddenin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” KISTASI UYGULANAMAYACAKTIR.

Öyleyse, öncelikle 61 inci maddenin 1 inci fıkrasındaki kıstaslardan hangilerinin olayımız açısından uygulanabilir olduğu belirlenmelidir:

Somut olay açısından yapılan değerlendirmede; 61 inci maddenin 1 inci fıkrasındaki kıstaslardan, (a), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde yer alanların uygulanabilir diğerlerinin ise uygulanamaz OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR. Zira, (a) bendinde “suçun işleniş biçimi”, (c) bendinde “suçun işlendiği zaman ve yer”, (d) bendinde “suçun konusunun önem ve değeri”, (e) bendinde “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı”, (f) bendinde ise “failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı” yer almaktadır; bunun dışında, (b) bendindeki “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar” ve (g) bendindeki “failin güttüğü amaç ve saik” kıstaslarının ise olayımızda uygulanma OLASILIĞI BULUNMAMAKTADIR. Ayrıca göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir başka ölçütte, aynı Yasanın 22 nci maddesinin 4 üncü fıkrasında yer alan ve sadece taksirle işlenen suçlara özgü olan “failin kusurudur”.

Tüm bu yasal düzenlemelere göre, birden fazla kişinin öldüğü ya da yaralandığı taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; failin kusuru ile ölü-yaralı sayısının ve yaralanma derecesinin birlikte değerlendirilmesinin zorunlu olduğu SONUCUNA VARILMAKTADIR. Bununla birlikte, suçun işleniş biçimiyle suçun işlendiği zaman ve yerin, kusurun belirlenmesi sırasında suçun konusunun önem ve değeriyle meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da ölü-yaralı sayısı ve yaralanma derecesinin saptanması kapsamında dikkate alınacağında ise KUŞKU BULUNMAMAKTADIR.

Her ne kadar, yasa koyucu taksirli suçlar açısından 765 sayılı TCY’nda yer alan ve matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçmiş ise de, 5237 sayılı TCY’sı uygulamasında da alt ve üst sınır arasındaki cezanın meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ile suç konusunun değeri de gözetilerek fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve yasaya UYGUN OLACAKTIR. Bunun dışında, cezanın yasada yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde ise, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan hak ve nasafet ölçütlerinden kaynaklanan adaletsiz uygulamalar ORTAYA ÇIKACAKTIR.

Diğer taraftan; yargılamayı gerçekleştiren hakimin bilirkişilerin saptadıkları kusur oranlarıyla bağlı olmadığı, aksine bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının her olayın özelliklerine göre bizzat hakim tarafından denetlenebilir ölçütlerle belirlenmesi gerektiği, ayrıca vurgulanması gereken önemli BİR HUSUSTUR.

Tüm bu açıklamalar ışığında; failin tamamen kusurlu olduğunun, teknik verilere dayalı olarak mahkemece de kabul edildiği somut olayda, iki kişinin ölmüş, bir kişinin de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmış olması da dikkate alındığında, 2 yıl ile 15 yıl arasında bir ceza tayin ve takdir etmek durumunda olan YEREL MAHKEMECE hapis cezasının 9 yıl olarak belirlenmesinde bir İSABETSİZLİK GÖRÜLMEMİŞTİR.

Bu itibarla, cezanın belirlenmesine ilişkin direnmenin isabetli olduğuna oyçokluğuyla karar VERMEK GEREKMİŞTİR.

2- 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmama gerekçesiyle ilgili inceleme:

5237 sayılı TCY’nın “Cezanın Belirlenmesi ve Bireyselleştirilmesi” bölümünün içerisinde yer alan ve “Takdiri indirim nedenleri” madde başlığıyla düzenlenen 62 nci maddesi; “(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulur. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” biçimindedir.

Görüldüğü üzere, maddede hakimin takdiri indirim nedenlerinin varlığı halinde cezada belli oranda indirim yapabileceği düzenlenmiş, ancak takdiri indirim nedenlerinin sınırlı olarak sayılması yerine “gibi” ibaresi de kullanılmak suretiyle, örnekleme kabilinden bazı takdiri indirim nedeni olabilecek hallerden BAHSEDİLMEKLE YETİNİLMİŞTİR.

Bu durumda, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurularak 62 nci madde uyarınca indirim yapılıp yapılmayacağının hakim tarafından serbestçe takdir edileceğinde kuşku bulunmamakta ise de; bu ifadenin, indirim yapılmasına veya yapılmamasına esas alınan nedenlerin temyiz merciince denetlenemeyeceği şeklinde ANLAŞILMAMASI GEREKİR. Nitekim, maddenin son cümlesi, “Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklinde olup; bu cümle ile 62 nci maddenin uygulanması veya uygulanmaması açısından yargıca tanınan takdir hakkının “dayanılan nedenler itibarıyla denetlenebilir nitelikte bir takdir hakkı” olduğu ANLATILMAK İSTENMİŞTİR.

Kaldı ki, 4709 sayılı T. C. Anayasası’nın 141. ve 5271 sayılı CYY’nın 34 üncü maddesi uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli OLMASI ZORUNLUDUR.

Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkemenin, 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesini “5237 sayılı TCK.nun 62 nci maddesi uygulamada bir atıfet maddesi olmayıp koşulları mahkeme heyetince oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde uygulanan yasa maddesi olması karşısında mahkeme heyetince uygulama koşulları oluşmadığı kanaatine varıldığından sanık hakkında TCK 62 nci madde hükmünün uygulanmasına yer olmadığına” şeklinde açıklama yapmak suretiyle uygulamadığı ve bu konuda direndiği somut olayda, uygulamama nedenlerinin denetime elverecek şekilde açıkça gösterilmemiş olması YASAYA AYKIRIDIR.

Bu itibarla; Yerel Mahkeme direnme hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmama nedenlerinin gösterilmemiş olması yönünden bozulmasına KARAR VERİLMELİDİR.

Çoğunluk görüşüne katılmayan,

Yedi Genel Kurul Üyesi, “adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmediği gerekçesiyle” hükmün cezanın belirlenmesi yönünden de bozulması gereği,

Altı Genel Kurul Üyesi ise, “5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmamasıyla ilgili olarak gösterilen gerekçenin yeterli olduğu görüşüyle” bu yöne ilişen uygulamanın isabetli bulunması gerektiği,

Yönünde KARŞIOY KULLANMIŞLARDIR.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Cezanın belirlenmesine yönelik uygulama isabetli bulunduğundan, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.10.2008 gün ve 288-318 sayılı direnme hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesiyle ilgili olarak uygulamama nedenlerinin gösterilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.07.2009 günü yapılan müzakerede, kısmen tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir