YARGITAY 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/15267
KARAR NO : 2016/7421
Taraflar arasında görülen davada Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 18/05/2015 tarih ve 2014/598-2015/329 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 20/09/2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalıların dava dışı …Makine İmalat Sanayi İç ve Dış Tic. Ltd. Şti’nin hissedarları iken 01.05.2008 tarihinde noterde düzenlenen sözleşme ile müvekkilinin tüm hissesini davalı A…’ya devrettiğini, davalıların bu hisse devrini tescil ettirmediklerinin ve müvekkilinin ortak sıfatıyla şirketin kamu borçlarından sorumluluğunun devam ettiğinin öğrenildiğini, bu nedenle müvekkilinin 6111 sayılı Kanun kapsamında alacaklı kurumlara başvurarak 381.000 TL’nin ödenmesi sorumluluğu altına girdiğini, dava tarihine kadar da 100.000 TL’lik bir kısmın ödendiğini ileri sürerek şimdilik 10.000 TL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, noterde yapılan devir sözleşmesinin tescil ve ilanını yaptırmayan dolayısıyla halen şirket ortağı ve müdürü olan davalının kamuya ödediğini iddia ettiği borçları müvekkillerinden isteyemeyeceğini, ortaklıktan ayrılsa dahi müdür sıfatının devam ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacının davalılarla birlikte dava dışı …Mak. Ltd. Şti’nin ortağı iken 01.05.2008 tarihinde hissesini davalı Ali Rüştü Kavuncu’ya noter sözleşmesi ile devrettiği, devir işleminin şirket pay defterine kaydedilmediği, şirket esas sözleşmesinin 13. maddesindeki nitelikli şartların oluşmadığı, davacının 6183 sayılı Kanunun 35. maddesine göre vergi borcunun asıl borçlusu şirket olmasına rağmen kendi isteği ile 6111 sayılı Kanun kapsamında alacaklı kurumlara başvurarak şirketin vergi borcunu ödediği, davacının vergi borcunu şirket adına değil, şahsı adına ödediğini ispat edemediği, şahsı adına ödediğini ispat etseydi dahi bu durumda ödediği borcu 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinin 1. fıkrası gereğince şirket tüzel kişiliğinden talep etmesi, şirketi dava etmesi, takibin semeresiz kalması halinde maddenin diğer fıkraları gereğince davalılardan talep etmesi gerektiği, somut olayda davalıların pasif husumeti bulunmadığı, bu durumun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, limited şirketin kamu borçlarını ödediğini iddia eden ortağın diğer ortaklardan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin dava dışı …Makine İmalat Sanayi İç ve Dış Tic. Ltd. Şti’nin ortağı ve yetkilisi iken sahip olduğu hisseleri 01.05.2008 tarihinde davalı ortak Ali Rüştü Kavuncu’ya devretmesine rağmen söz konusu devrin pay defteri ve ticaret siciline tescil ettirilmemesi nedeniyle şirketin ödenmeyen vergi ve SGK borçlarından dolayı kanuni takibata maruz kaldığını, 6111 sayılı Yasa’dan yararlanarak Maliye ve SGK’ya ödemeler yaptığını iddia ederek 30.12.2014 tarihli dilekçe ekinde ödeme dekontlarını ve diğer belgeleri ibraz etmiştir.
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak, vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gerekmektedir. (6183 SK.m.75).
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin malvarlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir (6183 SK. m.35).
Temsilcinin ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK. M.10). Dolayısıyla yukarıda belirtildiği üzere tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup payı haricinde ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.
O halde, mahkemece, davacının ödediğini iddia ettiği vergi ve SGK borçlarının ödendiği tarihte şirketin ödeme gücünün bulunup bulunmadığı ilgili kurumlardan sorulup araştırılarak ve gerektiğinde şirketin defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şirketin anılan tarihlerde ödeme gücünün olmadığının anlaşılması halinde ise ödeme makbuz ve belgelerini davacının ibraz ettiği de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22/09/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Limited şirket ortaklarının sorumlulukları kural olarak koydukları sermaye ile sınırlıdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın doğum ve dava tarihleri gözetildiğinde, 6762 sayılı Kanun’un 502 ve 532. maddeleri uyarınca, limited şirket ortağı, şirkete karşı taahhüt ettiği sermaye koyma borcunu yerine getirdiği ölçüde sorumluluktan kurtulmakta olup ortakların limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu tutulmaları mümkün değildir. Hal böyle olmakla birlikte, bu nevi şirket ortaklarının, şirket alacaklılarına karşı sorumlu olmaması kuralına yönelik en önemli istisna, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (AATUHK) 35. maddesi ile getirilmiştir. Söz konusu kanun maddesinde, kanunun yayımlandığı 1953 yılından sonra ilki 1998 ve ikincisi de 2008 yılında olmak üzere iki önemli değişiklik yapılmıştır. 1998 yılında 4369 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikle limited şirket ortaklarının sermaye miktarları yerine sermaye oranları üzerinden kamu borçlarından sorumlu tutulmaları esası getirilmiş, 5766 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 2008 yılında yapılan değişiklikle maddeye 2. ve 3. bentlerin de eklenmesi suretiyle, öncesinde şirket ortağına başvurulması için kamu alacağının şirketten “kesin olarak tahsil imkanı bulunmaması” koşulu yumuşatılmak suretiyle, “şirketten tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” kamu borçları bakımından şirket ortaklarının sorumluluğu cihetine gidilebilmesi imkanı getirilmiştir. Bir başka söyleyişle, madde hükmünün bu suretle tadil edilmesi suretiyle alacaklı kamu idaresine, belirtilen konuda açık bir takdir yetkisi tanınarak kamu idaresince şirketten tahsil edilemeyeceği değerlendirilen kamu borçları bakımından, şirket hakkında cebren tahsil cihetine gidilmeksizin, ortakların takip edilebilmesi mümkün kılınmıştır. Bir başka deyişle, kamu idaresinin, şirket ortak yahut müdürlerinden kamu alacağının tahsili için, limited şirket hakkında cebri icra takibine girişmesi ve şirket hakkında aciz belgesi almak gibi bir zorunluluk söz konusu değildir. Kamu idaresinin şirketin kamu borcundan ötürü ortaklara yönelmesi, takip işlemlerine girişmesi, kural olarak, takip konusu borcun şirketten tahsil edilemediği veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşıldığını gösterir niteliktedir. Elbette, kamu idaresinin, madde hükmü ile kendisine belirtilen hususta tanınan takdir yetkisini aşkın ve hatta kötüye kullanması söz konusu olabilir ise de, sözü edilen hal, bu nev’i rücu davalarında nazara alınması gereken ispat yükü ile ilgili olup, usul hukukumuz açısından idarenin takdir hakkının bu şekilde aşkın yahut kötüye kullanıldığını ispat yükü, bunu ileri süren tarafa ait olmalıdır.
Bu açıklama ışığında, somut dava bakımından, davalıların aksi yönde bir savunmaları bulunmadığından, kamu alacağının davacı ortak müdürden tahsili sırasında, şirketin ödeme gücünün olmadığının kabulü gerektiği kanısındayım. Ayrıca, davanın taraflarının davadışı şirketin müdürleri oldukları da anlaşılmakla, 6183 sayılı Kanunun Mükerrer 35. maddesi hükmü uyarınca, kamu borçlarından sorumluluklarının müteselsil olduğu hususu da gözden kaçırılmadan yerel mahkeme kararının değişik işbu gerekçe ile bozulması görüşünde bulunduğumdan, Daire çoğunluğunun bozma gerekçesine bu yön itibariyle katılamıyorum.
Üye
Kaynak:Kararara