Kızılcaköy ve İncirliova’da yapılması planlanan Sarı Zeybek jeotermal enerji santrali ile ilgili “ÇED olumlu” kararının iptaline karar verildi.

            T.C

           AYDIN

 1.İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO   :2020/367

KARAR NO:2021/510

DAVACILAR                                  : 1- KIZILCAKÖY ÇEVRE VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

                                                           2- FATMA ORBAY

                                                           3- GÜZÜN SAĞLAM

VEKİLİ                                            : AV. AKIN YAKAN

DAVALI                                          : ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

VEKİLİ                                            : AV. …..         

MÜDAHİL                                       : …… A.Ş. (Davalı)

VEKİLLERİ                                  : AV. …..

İSTEMİN ÖZETİ        : Davacı tarafında, Aydın ili Merkez, İncirliova ilçesi, Kızılcaköy, Dereağzı ve Gerenkova Mahalleleri mevkiinde …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Sarı Zeybek Jeotermal Enerji Santrali (54MWe) projesi ile ilgili olarak tesis edilen 10.04.2020 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının; ÇED sürecinde ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinin alınması gerektiği, zeytin sahaları içinde ve bu sahalara 3 km mesafede zeytin yağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacağı, jeotermal enerjinin Türkiye’de kullanılan teknoloji nedeniyle temiz bir enerji olmadığı, jeotermal tesislerden doğaya salınan sıvı ve gazların doğaya ve ekolojik dengeye zararının bilimsel çalışmalarla ortaya konulduğu, Çevresel Etki Değerlendirme Belgesi dosyasında yer alan acil müdahale planı uyarınca alt yapı çalışmalarının gerçekleştirilmediği, acil durum havuzunun ölçüleri ve özelliklerinin açıklanmadığı, çamur havuzlarının yetersiz olduğu, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ve 5403 Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa açıkça aykırı olduğu, santral alanının zeytin ve incir bahçeleri arasında olduğu, jeotermal santrallerin faaliyete geçmesi nedeniyle yeraltı ve yerüstü su kaynakların kirlendiği, halkın katılım toplantısında jeotermal santralin istenmediğinin açıkça belirtildiği, kurulacak santral ve tesislerin birlikte oluşturacağı kümülatif etkilerin dikkate alınması gerektiği, havaya salınan gaza ve sıvıya maruz kalan alanlarda kanser oranın yüksek olduğu, hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali istenilmektedir.

                                                         SAVUNMA ÖZETİ    : Davanın süre aşımı ve ehliyet yönünden reddi gerektiği,  dava konusu ÇED Olumlu kararı ile ilgili olarak davada verilecek kararın söz konusu santralin yapılmasını planlayan …. A.Ş’ye davanın ihbarının gerektiği, ÇED süreci içerisinde proje hakkında ilgili kurum ve kuruluşların görüşünün alındığı, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun yönünden dava konusu işlemle ilgili herhangi bir iddia öne sürülemediği, üretim kuyularından santrale taşınmak suretiyle kullanılacak olan jeotermal akışkanın tamamen kapalı bir sistem içinde santrale getirileceği, su ve buhar olarak ayrıştırıldıktan sonra buhardan elektrik elde edileceği ve enerji üretimi sonrası kalan sıvının ise reenjeksiyon kuyularından geri basılacağı, dava konusu işlemin Çevresel Etki Değerlendirilmesi Yönetmeliği hükümlerine göre bire bir uygun olarak tesis edildiği,  projenin yeraltı ve yerüstü sularına olabilecek etkilerinin detaylı incelendiği, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin 9.maddesi gereği ÇED sürecine halkın katılım toplantısı yapıldığı, reenjeksiyon uygulaması ile atık ısının büyük bir bölümü tekrar rezervuara gönderildiğinden santral alanı çevresinin meteorolojik koşullarında  da herhangi bir değişimin olmayacağı,  proje etki alanının sondaj lokasyonları için 250 metre, santral alanı için ise yaklaşık 700 metre olması nedeniyle kümülatif bir etkileşimin beklenmediği, proje kapsamında gerek ruhsat sahasına gerekse üretim ve reenjeksiyon kuyularına ait koordinatların  nihai ÇED raporunda verildiği, işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                         DAVALI İDARE YANINDA DAVAYA KATILAN MÜDAHİL SAVUNMASININ ÖZETİ  : İşlemin hukuka uygun olduğu ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                         TÜRK  MİLLETİ  ADINA

                                                         Karar veren Aydın 1. İdare Mahkemesi’nce, duruşma için önceden belirlenerek taraflara tebliğ edilen 26.05.2021 günü saat 10:20’de davacılar vekili Av.Akın Yakan ile davalı idare vekili Av…. ve müdahil vekili Av….’nın  geldiği görülerek başlanan duruşmada, taraflara usulüne uygun olarak söz verilip açıklamaları dinlenmek suretiyle duruşma tamamlandıktan sonra dava dosyası ve ekleri incelenerek davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

                                                         Dava;Aydın ili Merkez, İncirliova ilçesi, Kızılcaköy, Dereağzı ve Gerenkova Mahalleleri mevkiinde ….A.Ş. tarafından yapılması planlanan Sarı Zeybek Jeotermal Enerji Santrali (54MWe) projesi ile ilgili olarak tesis edilen 10.04.2020 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılmıştır.

                                                         Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” hükmüne yer verilmiştir.

                                                         2872 sayılı Çevre Kanununun “Tanımlar” başlıklı 2.maddesinde; çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz  yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmış, “Çevresel etki değerlendirilmesi” başlıklı 10.maddesinin 1.fıkrasında, gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlü oldukları, 2.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği; proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, 4.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programların ve konuya ilişkin  usûl ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak  yönetmeliklerle belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

                                                         25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED); gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak, (e) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi raporu; Ek-1 listesinde yer alan veya Bakanlıkça “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen Özel Formata göre hazırlanacak rapor olarak, (h) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı; Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak  tanımlanmış, “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” başlıklı 6.maddesinin 1.fıkrasında, bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişilerin; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlü oldukları, 2.fıkrasında, kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlü oldukları, 3.fıkrasında, bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği, proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, ancak bu durumun söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği, 4.fıkrasında, bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın sürecin sonlandırılacağı, “Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” başlıklı 7.maddesinde, bu Yönetmeliğin Ek-1 listesinde yer alan projelere, “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere ve kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu düzenlenmiş, “Çevresel etki değerlendirmesi olumlu veya çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı” başlıklı 14.maddesinin 3.fıkrasında, Bakanlığın, Komisyon çalışmalarını ve halkın görüşlerini dikkate alarak proje için “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Olumsuz” kararını on (10) iş günü içinde vereceği ve bu kararı Komisyon üyelerine bildireceği, proje için verilen  “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Olumsuz” kararının Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile halka duyurulacağı öngörülmüş, “Kapasite artışları” başlıklı 20.maddesinin 1.fıkrasında, kapasite artışlarının; “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan ve eşik değeri olan projelerde yapılacak kapasite artışı ve/veya genişletilmesinin planlanması durumunda: “ÇED Olumlu” kararı bulunan projelerde; planlanan artış veya artışlar toplamının Ek-1 listesinde yer alan eşik değer ve üzerinde olması halinde 8.madde kapsamında başvuru yapılması gerektiği, 2.fıkrasında, “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan projelerde kapasite artışı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, planlanan projenin etkilerinin, mevcut karara esas çevresel etkiler ile birlikte kümülatif olarak değerlendirileceği kurala bağlanmış, Yönetmeliğe ekli Ek-1 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesinin 27.maddesinde, madencilik projelerinden 25 hektar ve üzeri arazi yüzeyinde (Kazı ve döküm alanı dahil) planlanan açık işletmeler de sayılmak suretiyle 25 hektardan büyük çalışma alanına sahip açık maden işletmeleri çevresel etki değerlendirmesine tabi tutulmuştur.

                                                         Çevresel etki değerlendirmesi ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup,  projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır. Diğer yandan; ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi’nin 03/04/2019 günlü, E:2019/2366, K:2019/2069 sayılı kararı).

                                                         Öte yandan, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20.maddesinde; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.” hükmü yer almaktadır.

                                                         03/04/1996 tarihli ve 22600 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinde; zeytinlik saha; orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan olarak tanımlanmış, “Zeytinlik Sahalarda Sanayi Tesisi Kurulmasının Önlenmesi” başlıklı 23. maddesinde ise; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından  belirlenmesi durumunda;

                                                           a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

                                                         b) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,

                                                         c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,

                                                         ç) İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

                                                         d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur. Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.

                                                         Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.

                                                         Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır.” hükmüne yer verilmiştir.

                                                         Söz konusu  “Zeytinlik Saha” tanımının ve aynı Yönetmeliğin  23. maddesinin  iptali  istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla: “…Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımı ile, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari 25 dekarlık bir büyüklüğe sahip olma şartı getirilmiştir. Oysa, Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’da, zeytinlik saha tanımı açık olarak yapılmamakla birlikte, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari bir büyüklük koşulu bulunmamaktadır. Her ne kadar 3573 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, “…tespit edilen alanlar yerel koşullar dikkate alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenecek esaslara göre en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir ” ifadesi yer almakta ise de, bu ifade, zeytin yetiştirmeye elverişli  olduğu  tespit edilmiş alanlardan ilgililere  tahsis edilecek parsellere ilişkin olarak getirilmiş olup, zeytinlik alanlar hakkında asgari büyüklük şartı getiren bir hüküm içermemektedir. Bu durumda; Kanun’un zeytinlik alanları korumaya, iyileştirmeye ve yeni zeytinlik alanlar kurmaya yönelik hükümleri gereği zeytinlik alanların daraltılması, küçültülmesi mümkün olmadığından ve Kanun’da bir alanın zeytinlik saha olarak saptanabilmesi için asgari bir büyüklük şartı getirilmediğinden, Kanunun lafzına ve ruhuna aykırı olarak, Kanun metninde olmayan bir sınırlama getirdiği görülen Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

                                                         Yönetmeliğin dava konusu edilen 23. maddesi hükmüne bakıldığında; maddenin 1. fıkrasının ilk iki cümlesinde yer verilen düzenlemelerin Yönetmeliğin dayanağı Kanun’un yukarıda bahsedilen 20. maddesinde de yer aldığı görülmekte olup dolayısıyla maddenin bu kısmı itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Diğer taraftan maddenin kalan kısmında getirilen düzenleme ile, alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması koşuluyla, zeytinlik sahalarda, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının yürütülebilmesi, enerji üretim tesislerin kurulabilmesi, madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabilmesi mümkün hale gelmekte; ayrıca, çerçevesi ve sınırları belirtilmeksizin, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçların gerçekleştirilmesi imkanı getirilmektedir. Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’un yukarıda alıntısı yapılan 20. maddesine bakıldığında, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesisin yapılamayacağı ve işletilemeyeceği, bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmelerinin kurulmasının ise Bakanlığın iznine tabi olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle, 3573 sayılı Kanun’un geneline yaygın koruyucu hükümler de dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılması mümkün değildir. Kaldı ki, 3573 sayılı Kanun’da Yönetmeliğin 23. maddesinde sayılan tesislere belli şartlar altında dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte, zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak gösterilen belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşmanın  zeytinlik alanının % 10’unu geçemeyeceği hükmü de dikkate alındığında; elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz arama işletmeleri gibi büyük ölçekli tesislerin anılan yapılaşma oranını ne şekilde sağlayacağı da açıklanabilir olmaktan uzaktır. Sonuç olarak, Yönetmeliğin 23. maddesinin yukarıda belirtilen kısmı, Yönetmeliğin temel aldığı Kanun hükümlerini aşan ve Kanun’un gözettiği koruma amacına aykırı hükümler içermektedir…”  gerekçeleriyle 23. maddenin ilk fıkrasının ”Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.” cümleleri bakımından davanın reddine; 4. maddede yer alan “Zeytinlik Saha” tanımının ve 23. maddenin diğer kısımlarının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

                                                         Zeytinlik alanlarda yürütülecek faaliyetlere ilişkin olarak öncelikle dikkate alınması gereken özel düzenlemenin 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Anılan Kanun’un 20. maddesinin, gerekli tedbirler  alınmış olsa bile,  zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3  kilometre  mesafede  zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemeyi amaçladığı açıktır. Diğer taraftan; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararı karşısında, artık kamu yararı kararı alınarak dahi kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesislerin zeytinlik sahalara 3 kilometre mesafe içerisinde yapılması mümkün olmamakla birlikte bu tip alanlarda yapılacak projeler için verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda, dava konusu projenin, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakıp bırakmadığının, toz ve duman çıkarıp çıkarmadığının öncelikle ele alınması gerekmektedir. Zira söz konusu proje, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran bir tesis kapsamında değerlendirilirse, bu çerçevede zeytinlik alanlara 3 km mesafe içinde projenin gerçekleştirilmesine olanak bulunmayacak, aksi halde ise projenin gerçekleştirilmesi durumunda diğer çevresel etkiler yönünden taahhütlerin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekecektir (Danıştay 6. Dairesi’nin 23/01/2020 günlü, E:2019/21956, K:2020/395 sayılı kararı).

                                                         03.07.2009 günlü 27277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumaya, hava kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermeye ve bu etkilerin ortaya çıkmasını engellemeye ilişkin usul ve esasları belirlemek olarak tanımlanmış; 5.maddede, hava emisyonu olan ve Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik kapsamında yer alan işletmelerin kurulması ve işletilmesi için çevre izni alınmasının zorunlu olduğu ve bu işletmelerden kaynaklanan hava emisyonlarının değerlendirilmesinde bu Yönetmelik hüküm esas ve sınır değerlerine göre iş ve işlemlerin yapılacağı düzenlenmiş; “Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde uyulması gereken esaslar” başlıklı 6.maddesinde,

                                                         “(1) Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde;

                                                         a) İşletmenin çevreye zararlı etkilerinin mevcut en iyi üretim ve/veya arıtım teknikleri uygulanarak azaltılmak suretiyle kirlilik oluşturmaması,

                                                         b) Bu Yönetmelikte belirtilen şartlara uyulması,

                                                         c) Bu Yönetmelikte belirtilen emisyon sınırlarının aşılmaması,

                                                         ç) Tesis etki alanında Ek-2’de verilen hava kalitesi sınır değerlerinin aşılmaması,

                                                         d) İşletmede bulunan mevcut tesislerin baca gazı emisyonlarının bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak işletmeci tarafından ölçtürülmesi, baca dışından emisyon yayan tesisler için hesaplama yöntemi kullanılarak saatlik kütlesel debilerin tespit edilmesi, (kg/saat)

                                                         e) İşletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından, tesislerin etki alanında, Ek-2’de belirtilen esaslar çerçevesinde hava kirliliği seviyesinin ölçülmesi ve işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla uluslar arası kabul görmüş bir dağılım modeli kullanılarak, hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması,

                                                         f) Yeni kurulacak işletmelerde bulunan tesislerin baca gazı emisyonlarının kütlesel debi ve konsantrasyon olarak ve baca dışından emisyon yayan tesislerin atmosfere verdiği emisyonların saatlik kütlesel debilerinin tespit edilmesi,

                                                         g) Yeni kurulacak işletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından; tesislerin etki alanında, işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla bir dağılım modeli kullanılarak hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması, işletmenin kurulacağı alanda hava kirliliğinin önemli boyutlara ulaştığı kuşkusu varsa, hava kalitesinin bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak ölçülmesi, ğ) İşletmenin kurulu bulunduğu bölgede hava kirleticilerin Ek-2’de belirlenen hava kalitesi sınır değerlerini aşması durumunda işletmeci tarafından, Valilikçe hazırlanan eylem planlarına uyulması gerekmektedir” hükmü ile Ek-2’nin 1.maddesinin (d) bendinde, “Mevcut ve yeni kurulacak tesislerin etki alanında Hava Kirlenmesine Katkı Değeri (HKKD)’nin dağılım modellemesi kullanılarak hesaplanması, tesis etki alanında hava kalitesinin ölçülmesi ve ölçüm metotlarının belirlenmesi aşağıdaki esaslara göre yapılır: (1) Kurulması planlanan tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında bu yönetmelik Ek-2 Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir, (2) Mevcut tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir. Ancak; tesis etki alanındaki hava kalitesi değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin aşması durumunda; mevcut tesisler, hava kalitesi katkı değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin %60’ını aşmamak koşuluyla, tesis etki alanında ölçüm cihazlarıyla hava kalitesini sürekli izleyerek faaliyet gösterebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Diğer yandan, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi ve bu suların iyileştirilmesi için gerekli esasları belirlemek olarak ifade edilmiş, “Yeraltı sularının izlenmesi” başlıklı 9.maddesinde, YAS kütle veya kütlelerinin miktar ve kimyasal durumunun izlenmesi, belirlenen YAS kütlelerinin karakterizasyonundan sonra YAS kütlesinin durumu dikkate alınarak DSİ tarafından Ek-5’e uygun olarak gerçekleştirileceği düzenlenmiş; 10.maddede, yeraltı suyu kimyasal durum değerlendirmesi için metodlardan bahsedilmiş, 11.maddenin birinci fıkrasında, yeraltı suyunun kimyasal kalitesinin iyileştirilmesine başlayabilmek için, risk altında olan YAS kütle veya kütlelerinde bulunan kirletici ve kirletici grubu konsantrasyonlarında veya kirlilik göstergelerinde önemli ve sürekli artan eğilimlerin tespitinin 9 uncu maddeye göre gerçekleştirilen izleme programı sonuçları esas alınarak Ek-7’ye göre SYGM tarafından belirleneceği hükmü ile 12.maddenin (k) bendinde, düzenli depolama tesislerinden kaynaklanan sızıntı sularının yeraltı suyuna sızması ve muhtemel olumsuz etkilerinin önlenmesi için tesis sahibi tarafından gerekli teknik tedbirlerin alınacağı, düzenli depolama yeri seçiminin ardından, yeraltı suyuna gelecekte olabilecek etkilerin tespiti maksadıyla tesis sahibince, tesis işletmeye alınmadan önce, tesis alanı tabanında yer alan yeraltı sularının, sızıntı suyu parametreleri dikkate alınarak izleneceği, izlemelerin, tesisin faaliyeti esnasında yılda bir kez olmak üzere tekrarlanacağı ve tesisin kapatılmasını müteakiben en az beş yıl boyunca da yılda bir kez olmak üzere izlemenin tekrarlanacağı hükmüne yer verilmiş olup,;

                                                         “Yeraltı Sularının İzlenmesi” başlıklı EK-5’te ise, “

                                                         1)Yeraltı suyu izleme ağı

                                                         DSİ, SYGM’nin görüşünü alarak kirleticilerin konsantrasyonlarındaki önemli ve artan eğilimleri içerecek şekilde bir YAS izleme programı hazırlar. YAS izleme noktalarının seçimi, izlemenin sıklığı ve izleme parametreleri ilgili programda belirlenerek DSİ tarafından uygulanır.

                                                         Yeraltı suyu temin etmek için kullanılan YAS kütlelerinin kimyasal ve miktar yönünden durumunun ve koruma alanlarının izlenmesi için DSİ tarafından SYGM’ nin görüşü alınarak YAS izleme ağı kurulur. İzleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütle grubunun kimyasal ve miktar durumlarının güvenilir bir değerlendirmesini sağlayacak ve insan faaliyetleri sonucu oluşan kirleticilerdeki artan eğilimi tespit edebilecek şekilde oluşturulur.

                                                         2)Genel maksatlı izleme

                                                           Genel maksatlı izleme, hem doğal şartlardaki değişikliklerin sonucu olarak, hem de insan faaliyetleri sonucu oluşan kirletici konsantrasyonlarında uzun dönem artan eğilimlerin değerlendirilmesinde kullanılmak üzere bilgi sağlamak için gerçekleştirilir.

                                                         Genel maksatlı izleme için YAS kütlelerinde aşağıdaki ana parametreler izlenir:

                                                         – Oksijen içeriği,

                                                         – pH değeri,

                                                         – İletkenlik,

                                                         – Nitrat,

                                                         – Amonyum.

                                                         YAS izleme noktalarının seçimi, YAS kimyasal durumunu kolay anlaşılabilir ve kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilecek şekilde yapılmalıdır. İzlemenin sıklığı ise analiz sonuçlarının temsili izleme verisini sağlayacak şekilde olmalıdır.

                                                         Ayrıca, iyi YAS durumuna ulaşamama riski tespit edilen YAS kütlelerinde, ana parametrelere ilave parametreler eklenebilir.

                                                         3)Operasyonel izleme

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasında kalan dönemlerde aşağıdaki maksatlar için gerçekleştirilir:

                                                         – Risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için kimyasal durum değerlendirmesi yapmak,

                                                         – Herhangi bir kirletici konsantrasyonunda uzun dönem insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan artış eğiliminin varlığını belirlemek.

                                                         a)İzleme yerlerinin seçimi

                                                         Operasyonel izleme, risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için uygulanır. İzleme istasyonlarının seçimi, istasyondan elde edilecek izleme verisinin ilgili YAS kütlesi ya da kütlelerinin kalitesini ne kadar temsil ettiğinin değerlendirmesini de yansıtır.

                                                         b)İzleme sıklığı

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasındaki dönemde, YAS kütlesi üzerindeki baskıların etkilerini tespit etmek için yılda en az bir kez olmak üzere DSİ tarafından, SYGM’nin görüşünü alarak belirlenen yeterli sıklıkta uygulanır.

                                                         4)Yeraltı suyunun miktar durumunun izlenmesi

                                                         a)Yeraltı suyu seviyesi izleme ağı

                                                         YAS seviye izleme ağı DSİ tarafından kurulur. DSİ tarafından kurulan izleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar durumlarının güvenilir bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacak şekilde oluşturulur ve YAS izleme ağı harita ya da haritalar üzerinde gösterilir.

                                                         b)İzleme noktalarının yoğunluğu

                                                         DSİ, ağı oluştururken her bir YAS kütlesi yada kütlelerindeki YAS seviyesini, beslenimdeki kısa dönem ve uzun dönemli değişiklikleri ve YAS kalite standartlarını sağlayamama olasılığı olan YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde beslenim ve boşalımların etkisini değerlendirmek için yeterli yoğunlukta izleme noktasını DSİ, SYGM’ nin görüşünü alarak belirler.

                                                         c)İzleme sıklıkları

                                                         Gözlemlerin sıklığı, beslenimde kısa dönem ve uzun dönemli değişimleri dikkate alacak şekilde her bir YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar olarak değerlendirmesine izin verecek kadar yeterli sayıda belirlenir. Özellikle,             YAS kalite standartlarını sağlayamama riski taşıdığı belirlenen YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde su alımları ve boşaltımlarının etkisini değerlendirmek için yeterli sıklıkta ölçüm yapılır” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Çevresel etki değerlendirmesi ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup,  projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır. Diğer yandan; ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi’nin 03/04/2019 günlü, E:2019/2366, K:2019/2069 sayılı kararı).

                                                         Dosyanın Mahkememizin E:2020/352 dosyası ile birlikte  incelenmesinden;  Aydın ili, Efeler ve İncirliova ilçeleri, Kızılcaköy, Dereağazı ve Gerenkova Mahalleleri mevkiinde bulunan  …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Sarı Zeybek Jeotermal Enerji Santrali (54MWe)  projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 7.maddesi kapsamında hazırlanan başvuru dosyasının 24.09.2018 tarihinde e-ÇED sistemi üzerinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulduğu, idare tarafından dosyanın formata uygun bulunması üzerine ÇED Yönetmeliğinin 8.maddesi gereğince proje ile ilgili ÇED sürecinin başlatıldığı, proje kapsamında gerek inşaat, gerekse işletme dönemine ilişkin çevresel etkilerin kapsamlı ve detaylı olarak incelendiği, olumsuz etkilerin giderilmesi için alınacak önlemlerin çevre mevzuatı çerçevesinde öngörülen modelleme çalışmaları ile desteklendiği, nihai ÇED raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olduğu, yapılan tüm incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde bilgi ve belgeye dayandırıldığı belirtilerek Yönetmeliğin 14.maddesi uyarınca 10.04.2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ÇED olumlu kararı verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

                                                         Efeler Belediyesi tarafından Mahkememizin E.2020/352 sayılı dosyasında  Aydın ili, Efeler ve İncirliova ilçeleri, Kızılcaköy, Dereağzı ve Gerenkova Mahalleleri mevkiinde …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Sarı Zeybek Jeotermal Enerji Santrali (54MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılan davanın konusunun huzurdaki dava ile aynı olduğu, Mahkememizin E.2020/352 sayılı dosyasında uyuşmazlığın çözümü için dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin karar alındığı dikkate alındığında, sözü geçen dava dosyasına sunulacak bilirkişi raporunun ve ilgili davada verilecek kararın, Mahkememizde görülmekte olan işbu davanın sonucunu doğrudan etkileyeceği anlaşıldığından, Mahkememizin E.2020/352 esas sayılı dosyasında karar verilinceye kadar bakılmakta olan davanın bekletilmesine karar verildiği, 02.04.2021 tarihli Mahkememizin ara kararı uyarınca Mahkememizin E: 2020/352 sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporunun  taraflara tebliğ edildiği, bilirkişi heyetince düzenlenen söz konusu bilirkişi raporunda özetle; ÇED sürecine ilişkin değerlendirmede;  ÇED sürecinin mevzuatta belirtilen yöntem ve usullere uygun yönetildiği kanaatine varıldığı, proje yeri ve alternatiflerine ilişkin değerlendirmede; Sarızeybek JES projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığı görüldüğü, Jeotermal Santralin Teknoloji Seçimlerine ilişki değerlendirmede; Binary çevrim santrallerin kapalı devre sistemle çalıştığı ve havaya emisyonları minimum düzeyde bulunduğu, proje kapsamında kullanılan teknolojinin dünyada halihazırda uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu, dava konusu projede çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığı, hava kirliliği yönünden yapılan değerlendirmede; kapalı devre sistemlerde, kuyudan çıkartılan gazlar atmosfere maruz kalmadığı, ısılarını bıraktıktan sonra tekrar zemine enjekte edildiği, ancak sıvı faza dönüştürülemeyen (yoğuşamayan) NCG gazları, ısı değiştiricisinde ısı sisteme aktarıldıktan sonra atmosfere salındığı, projenin işletme aşamasında sadece yoğuşmayan gazların sistemden uzaklaştırılması sırasında emisyon oluşmasının beklendiği, raporda yatırımcı firmanın bölgede yapmış olduğu değerlendirmeler sonucu kaynağın yaklaşık %0,34’ü kondens olmayan gazları (NCG) oluşturduğunun belirtildiği, 2.700 ton/saat jeotermal akışkan kullanımı planlandığı, bu miktar içerisindeki yoğuşmayan gaz miktarının NCG oranları %0,34 oranına göre yaklaşık 9,2 ton/saat olarak hesaplandığı,  ÇED raporu düzenlenmesinin amacının verilerden yararlanarak kirlenme düzeyine yönelik tahminler yapmak, kirlenmeye karşı  önlem geliştirmek olduğu, %0,34 olarak belirtilen NCG oranının kaynağının analiz raporu vb. Belgeler ile açık bir biçimde belirtilmiş olması gerektiği, ÇED raporunda belirtilen H2S kütlesel debi hesaplamalarında NCG oranının önem arz ettiği, %0,34 NCG gaz oranı kabulü ile yapılan H2S kütlesel debi hesaplamalarında ve buna bağlı olarak model çalışmasıyla belirlenen hava kirlenmesine katkı değerlerine ilişkin sonuçların güvenilirliği konusunda tereddüte düşüldüğü, projenin hayata geçirilmesi ile hava kirliliği açısından limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşup oluşturmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için NCG oranı verisine ilişkin kaynak bilgi/belge sunulması gerektiği,  koku kirliliği yönünden yapılan değerlendirmede; taahhüdün koku kirliliği yönüyle yeterli olduğu kanaatine varıldığı: su kirliliği (yüzey suları ve yeraltı suyu) Bakanlık tarafından belirlenen uygun parametreler ve limit değerlerine göre deşarj işlemi gerçekleştirilmesi uygun olduğu, işletme aşamasında deşarj işleminden dolayı olumsuz bir çevresel etki gözlemlenmeyeceği, sondaj/test aşamasında mevcut mevuzat doğrultusunda değerlendirildiğinde Tablo 9.5’e göre deşarj işleminde sakınca bulunmadığı, çamur havuzları yönünden yapılan değerlendirmede; çamur havuzlarının depolama hacminin yeterli olduğu kanaatine varıldığı, test havuzu yönünden yapılan değerlendirmede; test suyu depolama havuz hacimlerinin yeterli olacağı kanaatine varıldığı, acil durum havuzları yönünden yapılan değerlendirmede; 7500m³ kapasiteli havuz hacminin yeterli olacağı, ancak acil durum havuzuna yönelik  beyanlarda çelişki olduğu, santral alanında bahsi geçen iki adet 7.500m³ havuz gösteriminin olmaması, ayrıca bir adet havuzun ayırma istasyonunda yapılacağı ifade edilmesine rağmen söz konusu ayırma istasyonu ünitesinin genel yerleşim planı üzerinde gösterilmemesi nedeniyle  acil durum havuzlarına ilişkin bilgi ve belgelerin yetersiz olacağı, yapılan  itiraz üzerine düzenlenen ek bilirkişi raporunda;ÇED Raporunda taahhüt edilen iki adet 7500m³  acil durum havuzlarının hacminin yeterli olduğu, müdahil şirket tarafından yapılan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde havuzların yerlerine ilişkin açıklama yapıldığı konunun açıklığa kavuştuğu, yapılması planlanan acil durum  havuzunun boyutları ve hacmi konusunda rapor içinde ve eklerinde farklı değerler verildiği, kullanılacak olan  membran ile ilgili teknik bir veri bulunmadığı, kübraj miktarlarının beyan üzerine ve farklı miktarlar belirtilerek yapıldığı netlik kazanmadığı, sızdırmazlık özelliklerine dair bilgilendirmenin yetersiz olduğu, jeotermal kaynağın rezervuar miktarı ve kaynak koruma alanı yönünden yapılan değerlendirmede; projeye ait rezervuar hesabı yapılmadığı, projenin kapasite hesabının bilimsel verilere dayandırılarak hesaplanmasından ziyade öngörüye dayandığı, yıllık potansiyel beslenimin ne kadarının sıcak su haznesine ulaştığının ortaya konulması gerektiği, ÇED raporunda kaynak koruma alanı etütlerinin yapıldığı ile ilgili herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılmadığı, yerüstü ve yeraltı sularının mevcut kirlilik yükünün belirlenmesi ve gözlem kuyuları yönünden yapılan değerlendirmede; Bölgenin yeraltısuyunun akım yönünün kuzeyden güneye olduğu, proje sahasının kuzeyinde kalan YAS-1 numaralı yeraltı suyu gözlem noktasından alınan su numunelerinin hiçbir zaman proje nedeniyle yeraltı sularında kirliliğin oluşup oluşmadığını ortaya koyamayacağı, YAS-1numune alım noktasının yeri değiştirilerek proje sahası içerisinde belirlenecek soğuk su kuyusundan alınmasının uygun olacağı,  proje kapsamında yürütülecek  çalışmalara bağlı olarak bölgenin yeraltı sularında meydana gelebilecek muhtemel kirliliğin izlenebilmesi için üç farklı noktada gözlem kuyusunun açılmasının önerildiği üç adet gözlem kuyusunun yeterli olabileceği, GK-1 gözlem kuyusunun önerildiği noktanın yeraltısuyu akım yönünün tersinde kaldığı, bu noktada açılacak bir gözlem kuyusunun yeraltısuyunun muhtemel kirlenme olayına sağlıklı veri sunmayacağı, GK-1 numaralı gözlem kuyusu yerinin yeniden değerlendirilmesinin gerektiği,  reenjeksiyon kuyuları yönünden yapılan değerlendirmede; verilen taahhütler doğrultusunda, hidrojeoloji haritasında yerleri belirtilen noktada reenjeksiyon kuyusu açılmasının uygun olduğu, acil durum eylem planı yönünden yapılan değerlendirmede; sondaj açılımı sırasında meydana gelmesi muhtemel olan kuyu patlatması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna hiç değinilmediği, itiraz üzerine sunulan ek raporda; firma tarafından yapılmış olan itiraz savunmasında verilen bilgilerin ÇED Raporunda yer almadığı, ÇED raporunda detaylı olarak verilmesi gereken Acil Durum Eylem planının bulunmadığı, yeraltı su akiferlerinin korunması için alınması gereken tedbirler yönünden yapılan değerlendirmede; soğuk su akiferlerinin kirlenmesine bağlı olarak, proje alanında oldukça yakın mesafede yer alan içme suyu kaynaklarının önemli ölçüde kirlenme ihtimalinin söz konusu olduğu, kaynak, yeraltısuyu, yüzeysuyu, içme suyundan bahsedildiği, hidrojeolojik özellikleri (yeraltı su seviyeleri, geçirimlik, iletimlik, halen mevcut her her türlü keson, derin, artezyen vb. Kuyular, proje alanına mesafeleri, emniyet çekim değerleri, beslenim, boşalım, çevresel durum tespiti açısından yer altı suyunun fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik özellikleri ile mecut ve planlanan kulanımı) hakkında yeterli bir etki değerlendirme çalışması yapılmadığı, taşkınlar yönünden yapılan değerlendirmede; 09 Eylül 2006 tarih ve 26284 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2006/27 sayılı Dere Yatakları ve Taşkınlar konulu Başbakanlık Genelgesinde belirtilen hususlara uyulması gerektiği, 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede; toz emisyonlar bakımından ÇED Raporunda oluşacak toz emisyonlarına dair önlemlerin yeterli olduğu, Gaz emisyonlar bakımından, emisyon hesaplamalarında kullanılan verinin kaynağının gösterilmemesi nedeniyle, havaya bırakılan kimyevi atıklar açısından yeterli önlem alınıp alınmadığı hususunun netlik kazanmadığı, kurulacak santralde reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin değerlendirmede; reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin ÇED raporunda verilen bilgilendirmenin yeterli olduğuyolunda tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.projenin tüm aşamasında SKKY ile JKDMSUY uygun hareket edilip edilmediği yönünden yapılan değerlendirmede; projenin tüm aşamalarında SKKY ile JKDMSU’ya uygun hareket edileceğinin taahhüt edildiği, bu yönüyle taahhüdün yeterli olduğu, yolunda tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

                                                         Bilirkişi raporu, bilirkişi ek raporu ve tarafların itirazları da  dikkate alınarak Mahkememizce yapılan değerlendirmede;

                                                         3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olup olmadığı:

                                                         Dava konusu ÇED Raporu ekleri içerisinde bulunan Doç.Dr.Mücahit Taha Özkaya tarafından hazırlanan “…. A.Ş. Tarafından İşletme Faaliyeti Yürütülen Jeotermal Enerji Santrallerinden Kaynaklı Oluşan Toz, Gaz ve Diğer Atıkların” Bölgede Kuruyan Zeytin ve İncir Ağaçlarına Etkisinin Değerlendirilmesi Raporu”nun sonuç bölümünde; “…söz konusu bölgede meydana gelen kurumaların nedenlerinden biriri özellikle Şubat ve Mart aylarında meydana gelen uzun yıllar ortalamasının üstünde yağmur nedeniyle su basması nedeniyle boğulma ve/veya bunu takip eden süreçte kök bölgesindeki çürümelere bağlı abiyotik stres sonucu kurumalardan kaynaklanmıştır. …Mevcut jeotermal Enerji Santrali sondaj kuyusu, işletme binası ve deşarj kuyusu yakınında bulunan ve sağlıklı büyüyen zeytin ağaçlarında hastalık olmadan meyvelerin görülmesi çevreye duyarlı bir enerji kaynağı olduğu işaretini vermektedir. Bolca ve ark.(2010) tarafından da belirtildiği gibi risk faktörü yüksek olduğu halde, teknolojik olarak daha çevreci özelliğe sahip jeotermal enerji santrallerinin tesis edilmesi ve işletilmesi sırasında zeytin ağacı dahil bitki ve hayvan yetiştiriciliğinde sorun yaşanmayacaktır. Sonuç olarak kuruyan zeytin ağaçlarının kurumasına yönelik olarak vegetatif ve generatif gelişmeyi etkileyen olumsuz faktörleri arttırıcı yönde, “…. A.Ş. Tarafından tesis edilen ve işletilen Jeotermal Enerji Santralleri ili sondaj ve deşarj kuyularının herhangi bir katkısı olmadığı kanaatine varılmıştır.” şeklinde sonuca ulaşıldığı, Aydın 2.İdare Mahkemesi’nin 2020/498 E. Sayılı dosyasında Aydın ili, Germencik ilçesi, Ömerbeyli Mahallesinde …. A.Ş. Tarafından yapılması planlanan Efe -8 Jeotermal Enerji Santrali (2*25=50MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliği’nin 14.maddesi gereğince 15.06.2017 tarihli Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu kararının iptali istemiyle açılan davada Mahkemece verilen keşif bilirkişi incelemesi ara kararı üzerine bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan Aydın 2.İdare Mahkemesi’ne sunulan 24.02.2021 tarihli raporda, “Ziraat Mühendisliği Açısından Değerlendime”de; “Davaya konu projenin atık olarak doğaya bıraktığı tarımsal açıdan zararlı kimyasal bulunmamaktadır. Tesis bacasından çıkan duman içerisinde kimyasal bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan sebeplerle de bu dumanın tarımsal üretime özellikle de zeytin ağaçlarına vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak etkisi bulunmayıp özellikle karbondioksit gazı fotosentezi arttırıcı yönde olumlu etkisi bulunmaktadır. …Projenin gerçekleştirileceği Aydın ili, Germencik ilçesindeki yağlık zeytin 2010-2019 yılları verim değeri incelendiğinde, TÜİK verilerine göre 2010 yılında 9.111 ton olan verim değeri, 2014 yılında 16.270 ton, 2019 yılında ise 20.000 ton olarak gerçekleşmiştir. (TUİK, 2020) Yörede bulunan diğer jeotermal santrallerin kümülatif etkisiyle birlikte değerlendirildiğinde, projenin zeytinlik alanlara olumsuz etkisinin olmayacağı kanısına varılmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.

                                                         Davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen “Alangüllü (Aydın) bölgesindeki jeotermal kaynakların kimyasal özelliklerinin ve içerdikleri radyoaktif maddelerin su kaynakları, tarım toprakları ve kültür bitkilerine etkilerinin multidisipliner yaklaşımla saptanması üzerine araştırmalar.” (Mustafa Bolca, Rafet KILINÇ,Ünal ALTINBAŞ, MÜSLİM MURAT SAÇ, Mehmet N. KUMRU,  Bihter Çolak ESETLİLİ,  M.Tolga ESETLİLİ,  Fulsen ÖZEN” çalışmasında; “Proje içeriğinde toprak, su, bitki ve sediment örneklerinin analiz sonuçları değerlendirilerek veriler arasında faktör ve coğrafi analizler yapılarak toprak ve bitkilerin termal sulardan etkilenme düzeyleri araştırılmıştır. … (Yöntem başlıklı 84. sayfada) Örnekleme jeotermal kaynaklardan belli uzaklıklar ve jeomorfolojik yapılanmalar göz önüne alınarak yapılmıştır. Elde edilen bu analiz verilerine göre sorgulamalar jeotermal sularla sulama yapılan alanlarda bulunan toprak ve tarımsal bitkilerdeki zararlı element tipi ve birikim düzeyleri de saptanmıştır. Bu bağlamda insanlara ve diğer canlılara beslenme yoluyla jeotermal kaynaklardan gelebilecek zararlı etkiler belirlenmiştir. … Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılmasıyla ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara geçmesine neden olabilmektedir. …4000 hektarlık Alangüllü Yan Havzasında jeotermal kaynakların etkisi altında bulunan 37 noktadan 2 yıl boyunca dört dönem şeklinde 112 toprak, 78 su, 20 sediment ve 78 bitki örneği alınmıştır. Örneklemeler jeotermal kaynaklar ve bunların karıştığı su kaynakları ile bu kaynaklardan sulanan toprak ve bitkilerden yapılmıştır. ” belirtilen ibarelerde  çalışmanın amaç ve yönteminden söz edildiği, ilgili çalışmada ” Jeotermal kaynaklara çok uzak olan ve asla etki altında kalmayacak olan arazi ve topraklarda barajdan salınan ve jeotermal su karışmış sularla sulanmaktadır. Bu bağlamda jeotermal suların olumsuz etkileri çok uzaklardaki arazi ve topraklara tarımsal sulama yoluyla taşınmaktadır. ….Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılması sonucunda ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara bulaşmasına neden olmaktadır.”  tespitlerine yer verildiği, söz konusu çalışmada “Uzun süreçli alınacak önlem olarak ise Denizli-Kızıldere, Germencik-Ömerbeyli, Sultanhisar-Salavatlı, Aydın-Ilıcabaşı ve İmamköy jeotermal alanlarında yapılması planlanan üretimlerde atık sıcak suların yer altına (hazneye) geri verilmesi (reenjeksiyon) mutlak olarak gereklidir. Toprak yüzeyine çıkan jeotermal suların tekrar litosfer (taşküre) tabakasının derinliklerine verilmesi (reenjeksiyon) havzadaki oldukça üretken tarım topraklarının olası bor ve diğer zararlı elementlerce kirlenmesinin önüne geçilmesinde oldukça önemlidir.” şeklinde sonuca ulaşıldığı, ilgili çalışmanın yöntem ve araştırma değerlendirmeleri incelendiğinde, çalışmanın jeotermal kaynak suyuna ilişkin olduğu, başka bir anlatımla çalışmanın jeotermal kaynak suyun doğrudan hava ve toprakla teması halinde çevreye etkisine ilişkin bir değerlendirme içerdiği,  davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen “Jeotermal Santrallerin Çevresel Etkileri” Doğan Akar tarafından hazırlanan çalışmanın özet bölümünde; Havzada uzun süredir işletme halinde olan Denizli-Sarayköy Jeotermal Santrali ile işletmeye yeni açılan Aydın-Salavatlı Jeotermal Santrali’nin Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atık sularının nehir suyunda ve bu su ile sulanan verimli tarım arazileriyle bu arazilerde üretimi yapılan narenciye bitkisinde oluşturduğu zararlı etkiler araştırılacağının belirtildiği, araştırmanın sonuç kısmında; “Sonuç olarak Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atıksular, hem sulama suyunda hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturmakta dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de Bor’a çok duyarlı olan narenciye ağaçlarına zarar vermektedir. Bu nedenle, jeotermal santrallerin atıksuları kesinlikle yüzey ve yeraltısularına deşarj edilmemeli, bu suların re-enjeksiyon yoluyla Akiflere tekrar geri basılması olanakları araştırılmalıdır. Bu yöntem, jeotermal atıksuların olumsuz çevresel etkilerinin ortadan kaldırılması, aynı zamanda jeotermal rezervuar basıncının korunması ve kapasitesinin sürdürülebilirliği bakımından en akılcı yol olarak düşünülmektedir.” şeklinde değerlendirmeye yer verilmiştir. Söz konusu araştırma jeotermal atık sularının doğrudan alıcı ortama verilmesi sonucu oluşan çevresel etkiyi incelemektedir. Nitekim araştırmanın sonuç bölümünde re-enjeksiyon yönteminin kullanılması tavsiye edilmektedir.

                                                         Yukarıda yer verilen bilimsel görüşler değerlendirildiğinde; kurulması planlanan jeotermal santralde re-enjeksiyon sistemi kullanacağı, dolayısıyla yoğuşmayan gazlar haricinde doğrudan çevreye sıvı ve gaz salınımının gerçekleşmeyeceği, yukarıda özeti verilen Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda bu hususunun belirtildiği, jeotermal santralden atmosfere salınacak olan yoğuşmayan gazların doğrudan zeytin bitkisine zarar verdiğine ilişkin davacının iddiasını dayandırdığı bilimsel görüşlerde herhangi bir tespitin bulunmadığı, ÇED raporu ekinde yer alan bölgeye ilişkin Doç.Dr.Mücahit Taha Özkaya tarafından hazırlanan raporda ayrıca Aydın 2.İdare Mahkemesi tarafından alınan bilirkişi raporunda jeotermal santralden çevreye salınan gazların zeytin bitkisinin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak etkisinin bulunmadığının belirtildiği görüldüğünden, davacı tarafın bu yöndeki iddialarına itibar edilmemiştir.

                                                         Hava kirliliği yönünden değerlendirme; Bilirkişi raporunda; yatırımcı firmanın yapmış olduğu analiz ve değerlendirmeler sonucu kaynağın yaklaşık %0,34’ünü kondens (yoğuşmayan) olmayan gazları (NCG) oluşturduğunun belirtildiği ancak %0,34 verisine ilişkin ölçüm sonuçlarının sunulmadığı, kaynağının açıklanmadığı görüşüne yer verildiği, müdahil tarafından Mahkememize sunulan 25.01.2021 tarihli ek bilirkişi raporuna itirazlar içerisinde OB-38A kuyusunun pilot kuyu olarak seçildiği ve gözlem amaçlı olarak düzenli NCG ölçümlerinin yapıldığının belirtildiği, ayrıca Sarızeybek ÇED raporunun Ek1.27de NCG ve ölçüm ve analiz sonuçlarının yer aldığının ifade edildiği, belirtilen Ek 1.27 de 24.05.2019 tarihli Türkiye Petrolleri A.O AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü Analiz Raporu’nun bulunduğu, söz konusu analiz raporunun “Gaz Analiz Sonucu”na ilişkin olduğu, yoğunlaşmayan gazlar içerisindeki bulunan gazların oranını içerdiği, ÇED raporunun 212.sayfasında Sarızeybek JES projesinde yaklaşık 2.700 ton/saat jeotermal akışkan kullanımının planlandığı bu oran içerisinde yoğunlaşmayan gaz miktarının 9,2 ton/saat olduğunun belirtildiği, yoğunlaşmayan gaz miktarına ilişkin kaynağın 10 numaralı dipnotta  “Yatırımcı firmanın bölgede yapmış olduğu analiz ve değerlendirme sonucu kaynağın yaklaşık olarak %0,34’ü kondens olmayan gazları (NCG) oluşturmaktadır.” şeklinde yer verildiği, Türkiye Petrolleri A.O.AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü Analiz Raporu’nun bilgi kısmında NCG oranının 0,34 wt% olarak belirtilerek “Bilgi firma tarafından verilmiştir” notunun yer aldığı, dolayısıyla akışkan içerisinde yer alan yoğunlaşmayan gaz oranına ilişkin veri kaynağı ölçümlerini içerir bilgi ve belgenin ÇED raporu içerisinde bulunmadığı bu hususun bilirkişi tarafından rapora yansıtıldığının görüldüğü, dolayısıyla  hava kirliliği açısında limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşup oluşmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için akışkan içerisindeki NCG oranı verilerinin bulunmasının gerektiği bilirkişice ifade edildiği, bu doğrultuda bilirkişi raporunda ÇED raporunda belirtilen H2S emisyonuna ilişkin ortaya konulan 6,96 kg/saat sonucun Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında değerlendirilemediğinin belirtildiği anlaşılmıştır.

                                                         Acil durum havuzları yönünden yapılan değerlendirmede; 17.12.202 havale tarihli  bilirkişi raporunda 7500m³ kapasiteli havuz hacminin yeterli olacağının belirtildiği, bilirkişi raporunda 8000m³, 7500m³ ve 9000m³ üç adet havuzdan bahsedilmesi nedeniyle çelişki bulunduğu yönünde saptama yapıldığı, 02.04.2021 tarihli Bilirkişi Ek Raporunun 8. Sayfasında; “….Acil durum havuzları ile ilgili değerlendirmelerimiz Bilirkişi asıl raporunda detaylı olarak ele alınmıştır. Bu hususla ilgili olarak özetle, ÇED raporunda taahhüt edilen 2 adet 7500m³ havuzların hacim olarak yeterli olduğu, ancak bu havuzlardan birinin yerinin gösterilmediği bildirilmiştir. Müdahil itiraz C’de havuzların yerlerine ilişkin açıklamalar yapılmış olup konu açıklığa kavuşmuştur. ” şeklinde değerlendirmede bulunulduğu,  ÇED raporunun 224.sayfasında Sarı Zeybek JES projesi için bir adet santral sahasında ve bir adet ayırma istasyonunda olmak üzere 7.500m³ kapasiteli iki adet yapımı planlanmış acil durum deşarj (pond) havuzlarının kullanılacağının belirtildiği,  ÇED raporunun 167.sayfasında yer alan Tablo III.1.1’de acil durum havuzu hafriyat miktarının 8000m³ olarak gösterildiği, acil durum havuzu için bilirkişi raporunda iki adet 7500m³ havuzun yeterli görülmesi ayrıca ÇED raporunda iki adet  7500m³ adet acil durum havuzunun yapılacağının taahhüt edilmesi karşısında bilirkişi heyetinin acil durum havuzlarına yönelik beyanlarda çelişki bulunduğuna ilişkin görüşüne itibar edilmemiştir. Öte yandan, söz konusu havuzlarda biriktirilecek akışkan maddenin çevreye olumsuz etkisi dikkate alındığında  bilirkişi raporunda acil durum havuzlarının sızdırmazlık özelliklerine dair bilgilendirmenin yetersiz olduğu yönündeki tespitine ilişkin hususta ÇED Raporunda “Acil durum jeotermal akışkan boşaltma havuzları, santrallerin kapasitesi göz önünde bulundurularak tasarlanacaktır. Havuzlar, inşaat teknolojilerine uygun olarak inşaa edilecek olup, taban ve yan duvarlarlardan sızdırma olmayacak şekilde membran döşenecektir. Acil durum jeotermal akışkan boşaltma havuzlarının hacimleri, santralin jeotermal akışkan miktarına göre, akışkanın depolanabileceği şekilde inşaa edilecektir.” şeklinde taahhüde bulunulduğu,  söz konusu havuzun taban ve  yan duvarlardan sızdırma olmayacak şekilde membran döşeneceğinin belirtildiği, sızdırma sorununun çözümü için gerekli taahhütlerde bulunulduğu anlaşıldığından bu yöndeki bilirkişi raporundaki görüşlere itibar edilmemiştir.

                                                         Taşkın konusunda yapılan değerlendirmede; ÇED raporunda İmar planına esas jeolojik etüt raporunda sahada su baskını riskinin bulunmadığının belirtildiği, aşırı yağışlarda yapı temellerinin yüzey suyundan etkilenmemesi için yüzey suyu drenaj önlemleri alınacağı, proje sahası ve mücavirindeki akar ve kuru dereler üzerinde yol geçişi sağlanması durumunda Karayolu Yolboyu Mühendislik Yapıları İçin Afet Yönetmeliği esasları doğrultusunda gerekli projelendirme yapılacak, DSİ 21. Bölge Müdürlüğü’nden hidrolik olarak uygunluk görüşü alındıktan sonra fenni usul ve esaslar doğrultusunda inşa edileceği, ayrıca, proje kapsamında yapılacak çalışmalar sırasında 09 Eylül 2006 tarih ve 26284 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2006/27 Sayılı “Dere Yatakları ve Taşkınlar” konulu Başbakanlık Genelgesi’nde belirtilen hükümlere uygun davranılacağına yer verildiği, bu konudaki taahhütlerin yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Yeraltı su akiferlerinin korunması için alınması gereken tedbirler yönünden yapılan değerlendirmede

                                                         Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin 11/2.maddesinde; “Bakanlıkça ÇED Raporu Özel Formatına uygun hazırlandığı tespit edilen ÇED Raporu, inceleme ve değerlendirme toplantısının tarihi ve yerini belirten bir yazı ile Komisyon üyelerine gönderilir.” hükmünün yer aldığı, aynı Yönetmeliğin 12/9.maddesinde; “Komisyon tarafından, inceleme değerlendirme toplantıları sırasında;

                                                         a) ÇED Raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olup olmadığına,

                                                         b) Yapılan incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığına,

                                                         c) Projenin çevreye olabilecek etkilerinin kapsamlı bir şekilde incelenip incelenmediğine,

                                                         ç) Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi için gerekli önlemlerin yer alıp almadığına, …” ilişkin düzenlemenin bulunduğu,  Sarı Zeybek Jeotermal Enerji Santrali Projesi  ÇED Raporu Özel Formatı” içerisinde yer alan Proje Yeri ve Etki Alanının  Mevcut Çevresel Özellikleri başlıklı II.Bölümünün II.3 bendinde; “Hidrojeolojik özellikleri (yeraltı su seviyeleri, halen mevcut her türlü keson, derin, artezyen vb. kuyular, proje alanına mesafeleri, emniyetli çekim değerleri, çevresel durum tespiti açısından yeraltı suyunun fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik özellikleri ile mevcut ve planlanan kullanımı)” kapsamında yeraltı ve yerüstü sularına ilişkin istenen bilgilere yer verildiği, Bilirkişi Raporunda istenen hususlara ilişkin yeterli değerlendirme çalışmasının yapılmadığı tespitine varılarak, projenin bölgenin içmesuyu kaynaklarına ve soğuk su akiferlerine muhtemel etkileri hakkında ciddi çalışmaların yapılıp elde edilecek sonuçların rapor içerisinde sunulmasının gerektiği, 440 metre mesafede İkizdere Çayı’nın bulunduğu, projeden kaynaklı kirliliğin İkizdere Çayı’nı doğrudan etkileyeceği, bununla ilgili herhangi bir çalışmaya değinilmediği, ÇED Raporu içerisinde ve eklerinde DSİ 21. Bölge Müdürlüğünden alınmış olan görüş yazısının bulunmadığı yönünde görüşe yer verildiği görülmüş olup, belirtilen hususlara ilişkin eksikliklerin ÇED Raporunu kusurlandıracak nitelikte olduğu görüldüğünden belirtilen konuya ilişkin Bilirkişi Raporuna yapılan itirazlar yerinde görülmemiştir.

                                                          jeotermal kaynağın rezervuar miktarı ve kaynak koruma alanı  yönünden yapılan değerlendirme;

                                                         5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununun 14.maddesinde “Kaynak rezervuarının korunması” başlığını taşıdığı ve ilgili maddede; “Bu Kanuna tâbi faaliyetlerde kaynağı oluşturan jeotermal sistemin korunması, kaynağın israf edilmemesi ve çevrenin korunması esas olup işletme faaliyeti öncesinde kaynağın koruma alanları etüdünün ruhsat sahibi tarafından yaptırılması zorunludur. Aksi takdirde faaliyetler durdurularak koruma alanlarının belirlenmesi için ruhsat sahibine uygun süre verilir. Bu süre sonunda da koruma alanının belirlenmemesi halinde 11 inci madde hükümleri uygulanır. …” hükmüne yer verildiği, ilgili madde değerlendirildiğinde, jeotermal kaynağı oluşturan sistemin korunması ve çevrenin korunmasının esas alındığı, kaynağın korunmasına ilişkin etüdler konusunda ruhsat sahibine zorunluluk getirildiği, ancak koruma alanını belirlenmemesi halinde uygun bir süre verilmesinden bahsedildiği, verilen süre sonunda koruma alanın belirlenmemesi halinde 11.maddede belirtilen idari yaptırımların uygulanacağından söz edildiği, başka bir anlatımla bu halde faaliyete başlanması halinde faaliyetin durdurulması ve süre verilmesi akabinde idari yaptırımlara ilişkin tedbirlerin uygulanacağı, dolayısıyla Kanununda bu hususun uygulanmasına ilişkin yol ve yöntemlerin çizildiği, faaliyetin durdurularak süre verilmesine ilişkin bir yöntemin seçildiği anlaşıldığından, kaynağın korunması israf edilmemesine ilişkin yapılacak etüt çalışması içerisinde jeotermal akışkan rezervinin belirlenmesininde gerektiği değerlendirildiğinde, kaynak koruma konusunda ve bölgenin jeotermal akışkan rezervinin açıklanmasına ilişkin  ÇED raporunda yer verilen hususlar yönünden bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmeye itibar edilmemiştir.

                                                         Gözlem kuyuları yönünden yapılan değerlendirme:

                                                           Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmeğin “Yeraltı sularının izlenmesi” başlıklı 9.maddesinde, yeraltısularının izlenmesinin  yeraltısuyu kütlesinin durumu dikkate alınarak DSİ tarafından Ek-5’e uygun olarak gerçekleştirileceğinin belirtildiği, ilgili Yönetmelik Ek-5’te  DSİ tarafından izleme ağının kurulacağını, izleme ağının YAS kütlesi  ya da kütle grubunun kimyasal ve miktar durumlarının güvenilir bir değerlendirmesini sağlayacak ve insan faaliyetleri sonucu oluşan kirleticilerdeki artan eğilimi tespit edecek şekilde oluşturulacağının belirtildiği, dolayısıyla izleme noktalarının DSİ gözetiminde olacağı, Bilirkişi Raporunda gözlem kuyularına ilişkin; “…Rapor ekinde sunulan Hidrojeoloji haritası incelendiğinde 3 adet gözlem kuyusunun yeterli olabileceği ancak GK-1 gözlem kuyusunun önerildiği noktanın yeraltısuyu akım yönünün tersinde kaldığı görülmüştür. Bu noktada açılacak bir gözlem kuyusunun yeraltı suyunun muhtemel kirlenme olayına sağlıklı veri sunamayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle GK-1 numaralı gözlem kuyusu yerinin yeniden  değerlendirilmesinin ve mümkünse santral alın ile rüetim kuyuları arasında kalan bir bölgede açılmasının daha uygun olacağı” yönünde görüş beyan edildiği, söz konusu bilirkişi raporuna itiraz olarak sunulan 25.01.2021 tarihli müdahil şirket dilekçesinde; “…ÇED çalışmalarında proje unsurlarının alandaki dağılımı ve memba mansap ilişkisi dikkate alınarak en az 3 adet 1 adet memba ve 2 adet mansap da olacak şekilde konumlandırması gerekmiştir. …GK-1 özellikle santral ve kuyuların memba tarafında yeraltısularının mevcut durumunu faaliyetten bağımsız şekilde yansıtması ve ileride karşılaştırma yapabilmek amacıyla bu lokasyona yerleştirilmiştir.” şeklinde beyanda bulunulduğu, Nihai ÇED Raporunun 308.sayfasında; “…Sahanın topografik yapısıve yeraltısuyu akım yönü göz önünde buhundurularak 3 adet gözlem kuyusu lokasyonu belirlenmiş olup, DSİ 21.Bölge Müdürlüğü görüşleri çerçevesinde bu sayı arttırılabilecektir.”  ibaresine yer verildiği, Nihai ÇED Raporunun 97.sayfasında gözlem kuyularından bahsedilerek, aporda gözlem kuyularının DSİ 21. Bölge Müdürlüğü teknik personeli nezdinde açılacağı soğuk su akiferini jeotermal sistemden ayıran birimler içinde ve soğuk su akiferleri içinde izleme şeklinde açılacağı, gözlem kuyuları açıldıktan sonra limnigraf teçhizi ile sürekli olarak derinlik, statik, seviye, sıcaklık PH,EC vb su kalitesi parametrelerine yönelik izlemeler yapılacağına  ve elde edilen verilerin DSİ 21. Bölge Müdürlüğü’ne sunulacağına yönelik taahhütte bulunulduğu görülmüş olup,  Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelikte yeraltısularının izlenmesinin DSİ tarafından gerçekleştirilecek olması,  Bilirkişi Raporunda üç gözlem kuyusunun yeterli olması ancak GK-1 gözlem kuyusunun konumlandırılmasının uygun bulunmaması,  GK-1 gözlem kuyusu için en uygun konum konusunda DSİ tarafından belirlemenin yapılabileceği nitekim Nihai ÇED raporu içeriğinde gözlem kuyuları sayısının DSİ 21.Bölge Müdürlüğü görüşleri çerçevesinde sayısının arttırılabileceğine ilişkin taahhüt yer aldığı değerlendirildiğinde bilirkişi raporunun GK-1 gözlem kuyusuna ilişkin görüşüne itibar edilmemiştir.

                                                         Acil durum eylem planı yönünden yapılan değerlendirme;

                                                         Bilirkişi raporunda sondaj açılımı sırasında meydana gelmesi muhtemel olan kuyu patlatması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna ÇED raporunda değinilmediğinin belirtildiği, müdahil tarafından ilgili kısma yapılan itirazda; “Olası bir blow-out durumunda BOP ler kuyuda dizi var ise dizi dışını sararak akışı kesmeye yardımcı olur. Dizi içinden akışı durdurmak için Float Valve (FV) denen tek yönlü akışa izin veren valfler mevcuttur. Ayrıca ek önlem olarak Inside BOP ve Drillpipe Safety valve denilen diziye takılan içinde yine FV olan ekipmanlar mevcuttur. …” açıklamasına yer verilerek kuyudan kontrolsüz gelişi (Blowout) engellemek adına alınan önlemlerden bahsedildiği,  ayrıca olası bir kuyunun kontrolden çıkması durumunda uygulanacak acil durum eylem planı, BOP ekipman kullanım klavuzları, ilgili iş güvenliği çalışanlarının eğitim sertifikaları ile sondaj kuyu kontrolü eğitim belgelerinin dilekçe ekinde CD içerisinde yer aldığının belirtildiği, ÇED Raporunun 25.sayfasında, ” Sondaj yapılan kuyunun içindeki çamurun oluşturduğu hidrostatik basınç, formasyondaki akışkanın basıncından küçük olması durumunda formasyondan kuyuya doğru bir akış başlar. Formasyondaki akışkanın, kuyudaki çamuru dışarı atıp artezyen yapmasına “Blow Out” denilmektedir.  “Blow Out” olduğunda kuyu ağzından çok yüksek basınçla çıkan akışkan kuleye, ekipmanlara ve en önemlisi çalışan personele hayati derecede zararlar verebilir.

                                                         Formasyondan kuyuya akış başladığı anda bunu durdurabilmek için, kuyuyu izole etmek (kapatmak) gerekmektedir. Kuyuyu kapatmakta kullanılan emniyet vanaları sistemi “BOP Sistemi” olarak adlandırılmaktadır.

                                                          Sondaj sırasında olabilecek olaylara karşı önlem almak ve basınç kontrolünün sağlanması için sondaj sırasında emniyet vanaları (BOP-Blow Out Preventer) kullanılmaktadır  (Bkz. Şekil 1.a.1.18). Her casing indirildikten sonra belirli periyotlarla bu vanalar test edilmekte ve kayıt altına alınmaktadır. Emniyet çalışmaları için sondajda çalışan bütün personel eğitilmekte ve zaman zaman pratikler yapılmaktadır. “şeklinde açıklamaların bulunduğu  devamında sondaj çalışmasına ilişkin aşamalara tedbirlere yer verildiği, dilekçe ekinde yer alan CD içerisinde; “Acil Durum Eylam Planı”nın bulunduğu görülmüş olup,  bahsi geçen patlamaların yeraltından akışkanın basınçla dışarı çıkması sonucu yaşandığı, patlama sonucunda akışkan ve içerisindeki gazın etrafa saçıldığı bu olayın çevresel etkiler oluşturduğu ancak konuya ilişkin önlemlere ÇED Raporunda yer verildiği anlaşıldığından bilirkişi raporunun bu konuya ilişkin kısmına itibar edilmemiştir.

                                                         Test suyu depolama alanı yönünden yapılan değerlendirme:

                                                         02.04.2021 tarihli Bilirkişi Ek Raporunun sonuç kısmında,  test suları depolama alanının yeri boyutları ve diğer özellikleri hakkında Nihai ÇED Raporunda hiç bir bilginin bulunmadığı tespitine yer verildiği, Nihai ÇED Raporunun 196. sayfasında; “Sondaj çalışması sonucunda kaynağa ulaşılması ile birlikte akışkanın yüzeye çıkmasına kontrollü olarak müsaade edilecek, kuyudaki stabilite sağlanana dek (kuyu temizliği) bu işlem yapıldıktan sonra kaynaktan numuneler alınarak test edilecektir. Test süresince açığa çıkacak su ve buhar karışımı jeotermal kaynak borular vasıtasıyla tıpkı çamur havuzlarında olduğu gibi kil dolgusu ve jeomembranı bulunan test suyu depolama alanına aktarılacaktır. Test suları sızdırmasız alanlarda biriktirilecektir. Havuz hacminin dolması durumunda kuyubaşı vanaları ile su ve buhar karışımının çıkışı durdurulacaktır. Akabinde reenjeksiyon kuyuları ile tekrar jeotermal akışkanın alındığı akifere geri gönderilecektir.” şeklinde taahhüde yer verildiği, ilgili ÇED Raporunda, test sürecinde ortaya çıkacak su ve buhar karışımının depolanması ve sonrasında reenjeksiyon kuyuları vasıtasıyla akışkanın alındığı akifere geri gönderileceğinin belirtildiği, dolayısıyla test aşamasında ortaya çıkan akışkanın oluşturabileceği çevresel etkiye ilişkin tedbirlerin yeraldığı,  test havuzuna ilişkin olarak sızdırmazlık sağlandıktan sonra öngörülebilecek çevresel etkinin test aşamasında ortaya çıkan akışkanın test havuzunu doldurması ve taşması sonrasında ortaya çıkabileceği, havuzun hacminin dolması haline ilişkin tedbire ÇED Raporunda yer verildiği, ayrıca ÇED Raporunun 194.sayfasında test havuzlarının boyutlarına ilişkin bilgilerin yer aldığı, nitekim 17.12.2020 tarihili Bilirkişi Raporunda test havuzlarına ilişkin ÇED raporunda yer alan bilgilerin aktarıldığı, ayrıca test havuz hacimlerinin yeterli olacağı kanaatinin belirtildiği görülmüş olup, Bilirkişi Ek Raporunun sonuç kısmında test aşaması sürecinde ortaya çıkacak su ve buhar karışımının depolanmasına ilişkin görüşe itibar edilmemiştir.

                                                         Sonuç olarak; planlanan tesisin 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olmadığı anlaşıldığından bu yönde yapılan itirazlar yerinde görülmemiştir;  bilirkişi raporunda yer verilen tespitler ışığında, ÇED sürecinin mevzuatta belirtilen yöntem ve usullere uygun yönetildiği,  Sarı Zeybak JES projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığı,  Binary çevrim santrallerin kapalı devre sistemle çalıştığı ve havaya emisyonları minimum düzeyde bulunduğu, proje kapsamında kullanılan teknolojinin dünyada halihazırda uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu, dava konusu projede çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığı, yer seçimi konusunda gerekli şartların sağlandığı, taahhüdün koku kirliliği, su kirliliği (deşarj işlemi), çamur havuzları, reenjeksiyon kuyularının yeterli olduğu, reenjeksiyon sonrası kuyularda ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin, projenin tüm aşamasında SKKY ile JKDMSUY uygun hareket edilmesine ilişkin ÇED Raporunda  alınan tedbirlerin ve verilen bilgilerin yeterli olduğu anlaşıldığından belirtilen hususlar yönünden bilirkişi raporu hükme esas alınabilecek yeterlilikte görülmüş olup, bu hususlara yapılan itirazlara itibar edilmemiştir.

                                                          Diğer taraftan bilirkişi raporunda yer verilen hava kirliliği verilerine ilişkin tespit ve değerlendirmeler ve  yeraltı su akiferlerinin korunması için alınması gereken tedbirler yönünden yapılan değerlendirmeler  yukarıda yer verilen gerekçelerle birlikte hükme esas alınabilecek yeterlikte bulunmuş ve söz konusu konulara ilişkin  itirazlar yerinde görülmemiştir. Bilirkişi raporunda yer verilen, acil durum havuzları, taşkınlar, gözlem kuyuları, acil durum eylem planı, test suyu depolama alanı ve  jeotermal kaynağın rezervuar miktarı ve kaynak koruma alanına ilişkin değerlendirmelere yukarıda yer verilen gerekçelerle itibar edilmemiştir.

                                                         Bu durumda; yukarıda yer verilen Yönetmelikte gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini  belirten ÇED Olumlu kararının verileceği anlaşıldığından,  Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında değerlendirileme yapılabilmesi için gerekli   akışkan içerisinde yer alan yoğunlaşmayan gaz oranına ilişkin veri kaynağı ölçümlerini içerir  belgenin ÇED raporu içerisinde yer almadığı, dolayısıyla  projenin işletme aşamasında bacadan yayılması muhtemel H₂S kütlesel debi hesabının mevzuatta aranan  değerler içerisinde kalıp kalmadığı tespiti yapılamadığından,  işletilecek tesisten  atmosfere salınacak H₂S gazının   çevreye etkisi bakımından  bir belirlemeye, değerlendirmeye ulaşılamadığından, ayrıca yeraltı su akferlerinin korunması açısından ÇED Raporu Özel Formatı içerisinde istenen bölgenin hidrojeolojik özelliklerine ilişkin bilgilerin yetersiz olduğu anlaşıldığından   bu yönlerden  dava konusu ÇED Olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

                                                         Öte yandan, ÇED raporunu sakatlayan eksiklik giderildikten sonra ÇED Olumlu kararı alınabileceği tabiidir.

                                                         Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü gösterilen ve davacılar tarafından sarfedilen 428,50 TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,  davalı yanında müdahil tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 78,70 TL yargılama giderinin davalı yanında müdahil üzerinde bırakılmasına, artan posta giderlerinin talep edilmesi halinde derhal, aksi takdirde kararın kesinleşmesinden sonra re’sen davacılara ve davalı yanında müdahile iadesine, 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesinin 2.fıkrasının (g) bendi uyarınca kararın tebliğinden tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 09/06/2021 tarihinde oyçokluğuyla  karar verildi.

   Başkan                                                    Üye                                                     Üye

       X

KARŞI OY :Bakılan davada, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, akışkan içerisinde yer alan yoğuşmayan gaz oranına ilişkin verinin müdahil şirket tarafından tespit edildiği, bu veri esas alınarak Türkiye Petrolleri A.O. AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü tarafından analiz raporu hazırlandığı, söz konusu verinin akredite edilmiş laboratuvar tarafından alınmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal zorunluk bulunmadığı, bu bakımdan söz konusu verinin müdahil şirket tarafından tespit edilmiş olmasının ÇED raporunu kusurlandıran esaslı bir şekil noksanlığı oluşturmadığı, ayrıca bölgenin hidrojeolojik özelliklerine ilişkin olarak gerekli analizlerin yapıldığı açıktır.

                                                         Bununla birlikte, müdahil şirkete ait yakın bölgede yer alan Efe-8 (JES) projesiyle ilgili alınan ÇED olumlu kararına karşı Aydın 2. İdare Mahkemesinin E: 2020/498 esasına kayden açılan davada alınan bilirkişi raporunda Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında herhangi bir hukuka aykırılık tespiti yapılmadığı, anılan davada yapılan yargılama sonucu Aydın 2. İdare Mahkemesinin 18.05.2021 tarih ve E: 2020/498, K: 2021/598 sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği dikkate alındığında hukuka uygun olduğu sonucuna varılan ÇED olumlu kararına ilişkin iş bu davanın reddi gerektiği görüşüyle aksi yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

                                                                                                            Başkan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir