Kiraya verenin oğluna ve gelinine yapılan ödemelere, kiraya veren muvafakat vermezse ödeme geçerli olmaz.

Hukuk Genel Kurulu

Esas No :2013/2199

Karar No:2015/1323
ÖZET: Davacı alacaklı, icra hukuk mahkemesinde açtığı görülmekte olan dava ile, davalının itirazının kaldırılmasını ve tahliyesini istemiştir. Bu durumda, takip hukuku açısından davalı borçlunun, borcunu ödediğini 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 269/c maddesinde sayılan belgelerden birisi ile kanıtlaması gerekir. Davalı kiracı, kiralayanın oğlunun ve gelininin banka hesaplarına ödeme yaptığına ilişkin banka dekontları ibraz etmiş ise de yapılan bu ödemelere kiralayanın muvafakat ettiğini kanıtlayamamıştır. Dolayısıyla davalı kiracı tarafından takibe konu kira bedellerinin kiralayana ödendiği İİK’nun 269/c maddesinde gösterilen delillerle ispat edilememiştir.

Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması ve tahliye” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aliağa 1.İcra Hukuk Mahkemesince itirazın kısmen kaldırılmasına, red ve kabul edilen miktarlar üzerinden icra tazminatına hükmedilmesine dair verilen 18.09.2012 gün ve 2012/73 E., 2012/104 K. sayılı kararın incelenmesi davacı alacaklı ve davalı borçlu vekillerince istenilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 31.01.2013 gün ve 2013/17722 E., 2013/1464 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ve tahliye talebine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin 28.5.2012 günlü bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda tahliye ve kefil konusunda daha önce verilen karar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına; 1.164,57 TL kira alacağı üzerinden itirazın kaldırılmasına ,bu miktar üzerinden icra inkar tazminatının davacıya verilmesine ve reddedilen miktar üzerinden hesaplanan kötüniyet tazminatının da davalıya verilmesine karar verilmiş, karar davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, kararın dayandığı gerekçelere, bozma ilamı doğrultusunda karar verilmiş olmasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davalının yakınlarına ödeme yapıldığı belirtilmişse de, davacı tarafından kabul edilmeyen bu ödemelere itibar edilmemesi gerekirken, itibar edilerek karar verilmesi, ilk karar ile istem reddedilirken davalı lehine icra tazminatına karar verilmediği halde, davalı tarafından bu husus temyiz edilmediğinden davacı yönünden müktesep hak doğduğu gözetilmeden, davalının tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Karar bu nedenlerle bozulmalıdır. ..)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı alacaklı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili H.. U.. ile davalı M.. G.. arasında davaya konu taşınmaz için 01/01/2007 tarihinde imzalanan 2 yıl süreli kira akdine diğer davalı A.. G..’nün de kefil olduğunu, kiraların süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi üzerine müvekkili tarafından davalılar aleyhine kira alacaklarının tahsili ve tahliye istemiyle icra takibine girişildiğini ancak davalılar tarafından takibe itiraz edildiğini, temerrütün gerçekleştiğini ileri sürerek Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2010/5473 esas sayılı dosyası ile girişilen icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ile taşınmazın tahliyesi ve davalılar aleyhine alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının 28/07/2008 tarihinde kiralanandaki payını Hasan Ulutürk’e devrettiğini, devir tarihinden sonraki kira alacaklarını talep edemeyeceği gibi tahliyesini de isteyemeyeceğini, kira ödemelerinin banka dekontları ve davacının imzası karşılığında ödenen belgelerle sabit olduğunu beyan ederek davanın usulden ve esastan reddine,davacı yanın %40’dan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel mahkemece; malik olmayan davacının taşınmazı kiraya vermesinde, kira bedellerinin ödenmemesi halinde itirazın kaldırılması ve tahliye davası açmasında yasal bir engel bulunmasa da mülkiyetin davacıya intikal etmesinden sonra üçüncü kişiye devredilmesi ile birlikte kiraların yeni malike ödenmesi gerektiği, bu halde davacının kiralayan sıfatının sona ereceği, artık sözleşmeye halef olan yeni malikin talepte bulunabileceği gerekçesiyle aktif husumet yokluğundan davanın reddine, davalı taraf icra inkar tazminatında bulunmuş ise de dava esastan reddedilmediğinden davalı tarafın bu talebinin de reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; davacı H.. U..’ün murisinden intikal eden taşınmazdaki payını 28/07/2008 tarihinde devrettiğinin ve kefil A.. G..’nün kefaletinin müteselsil kefalet olmadığının anlaşılmasına göre davacı vekilinin, tahliye isteğinin reddine ve kefil hakkındaki davanın reddine yönelik temyiz itirazlarının yerinde olmadığı,davacı vekilinin alacağa ilişkin temyiz itirazlarına gelince; kiralayan H.. U..’ün, taşınmaz üzerindeki haklarını Hasan , Arap ve Hüseyin ’e devrettiği 28/07/2008 tarihine kadar olan kira alacaklarını talep edebileceği, mahkemece, davacının alacağa ilişkin talebinin esası incelenmeksizin itirazın kaldırılması isteminin tümden reddedilmesinin doğru görülmediğine işaretle kararın, tahliye isteminin reddine ve kefil hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin reddine ilişkin kısmının onanmasına, davalı kiracı hakkında itirazın kaldırılması isteminin reddine ilişkin bölümünün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak verilen ikinci kararda, bilirkişi raporuna göre davacının yakınlarına yapılan ödemeler düşüldükten sonra 1.164,57 TL. kira alacağının bulunduğu, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiği, alacağın belirlenebilir ve likit olduğu anlaşıldığından, 1.164,57 TL.- nin % 40 ı oranında icra inkar tazminatının davalı Mustafa’ dan alınarak davacıya verilmesine, davacının ödemeleri düşmeden takibe geçtiği, bu durumun davacı tarafın kötü niyetli olduğunu gösterdiği gerekçesiyle reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 5.677,54 TL.-kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalı Mustafa’ ya verilmesine dair verilen karar davacı vekili ve davalı vekilinin temyiz etmesi üzerine Özel Dairece, yukarıda metni aynen yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler tekrarlanarak ve davacının oğluna ve gelinine yapılan ödemelerin davacı tarafından kendisine yapılmadığından geçersiz olduğunun bildirilmesinin açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiş; kararı davacı alacaklı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kira bedellerinin kiralayanın yakınlarına (oğlu ve gelini) ödenmesi halinde bu ödemelerin geçerli sayılıp sayılamayacağı; ilk kararda davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilirken davalı lehine icra inkar tazminatına karar verilmemiş olup davalı tarafından bu hususun temyiz edilmemesi nedeniyle davacı yönünden müktesep hak oluşup oluşmadığı, varılacak sonuca göre itirazın kaldırılmasına ve davalı lehine icra tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, kira sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen rızai sözleşmelerden olup kişisel hak doğurur. Sözleşmeden doğan bu haklar sözleşmenin taraflarına aittir. Kural olarak, kiralayan olabilmek için kiralananın maliki olmak gerekmemektedir. Başka bir ifade ile kiralananın maliki olmayan kişiler de kiralayan sıfatı ile kira sözleşmesi düzenleyebilirler.
Öte yandan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 68.maddesinde itirazın kesin olarak kaldırılması; 62. ve bu maddeye atıfla 63.maddelerinde ise itirazın süresi, şekli ve sebepleri düzenlenmiştir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İtirazın kesin olarak kaldırılması” başlıklı 4949 sayılı Kanun ile değişik 68. maddesinin ilk üç fıkrasında; “Talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilâmsız takip yapılamaz.
Borçlu itirazını varit gösterecek hiçbir belge ibraz edemezse tetkik mercii itirazın kaldırılmasına karar verir.
İtiraz birinci fıkrada gösterilen senet veya makbuz yahut belgeye müstenit ise itirazın kaldırılması talebi reddolunur.” hükmü yer almaktadır.
Yine, aynı Kanunun “Kira akdi dışındaki itirazlar ve tahliye” başlıklı 269/c maddesinde;
“Borçlu akdi reddetmeyip kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemiyeceğini bildirerek itiraz etmiş veya takas istemişse, itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeğe mecburdur.
Senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkarı halinde 68 inci madde hükmü kıyasen uygulanır.
Merciin tahliyeye mütedair kararının infazı için kesinleşmesi beklenmez. Ancak tahliye için, kararın borçluya tefhimi veya tebliği tarihinden itibaren on gün geçmesi lazımdır. Borçlu tahliye kararı hakkında 36 ncı madde hükmünden faydalanabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu açık hükümler gözetilerek somut olay ele alındığında; taraflar arasında düzenlenen 01.01.2007 başlangıç tarihli ve iki yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı ve içeriği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava konusu kiralanan 2399 parsel zemin kat 24 nolu bağımsız bölüm dükkan niteliğinde olup kiralananın 15/09/1989 tarihinde satış edinme sebebi ile Kahraman adına tapuda kayıtlı iken 18/07/2008 tarihinde intikal edinme sebebi ile H.. U.. ve Kahraman çocukları Arap, Handan, Hasan, Hüseyin adına paylı mülkiyet şeklinde tescil edildiği, daha sonra 28/07/2008 tarihinde satış edinme sebebi ile Hasan, Arap ve Hüseyin adlarına 1/3 er payla tescil edildiği, son olarak 28/01/2009 tarihinde Hasan adına satış ve birleştirme sebebi ile tescil edildiği anlaşılmıştır. Davacı alacaklı, kiralayan sıfatıyla taraf olduğu bu sözleşmeye dayanarak, davalı borçlu hakkında 02.12.2010 tarihinde başlattığı takip ile 01.01.2007 ila 01.11.2010 tarihleri arasındaki 30.044,01 TL kira bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalı borçlu takibe itiraz dilekçesinde; kiralayan tarafından kiralananın üçüncü bir kişiye devredildiği belirtilerek satışa kadar olan kira alacaklarının kiralayana, devir tarihinden sonraki kira alacaklarının ise yeni malike ödendiğini belirtmiş, itiraz üzerine icra takibi durmuştur.
Davacı alacaklı, icra hukuk mahkemesinde açtığı görülmekte olan dava ile, davalının itirazının kaldırılmasını ve tahliyesini istemiştir. Bu durumda, takip hukuku açısından davalı borçlunun, borcunu ödediğini 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 269/c maddesinde sayılan belgelerden birisi ile kanıtlaması gerekir. Davalı kiracı, kiralayanın oğlunun ve gelininin banka hesaplarına ödeme yaptığına ilişkin banka dekontları ibraz etmiş ise de yapılan bu ödemelere kiralayanın muvafakat ettiğini kanıtlayamamıştır. Dolayısıyla davalı kiracı tarafından takibe konu kira bedellerinin kiralayana ödendiği İİK’nun 269/c maddesinde gösterilen delillerle ispat edilememiştir.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyelerce; davacı kiralayanın oğlu ve gelinine yapılan ödemelerin kira bedeline ilişkin olduğu, davacının bizzat kendisine yapılmadığını ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olacağı, bu nedenle itirazın kaldırılması yönünden de istemin reddine karar verilmesi gerektiği, bir kısım üyelerce de; mahkemece ilk kararda aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiş olup davalının bu hükmü temyiz etmemesinin davacı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağından ikinci kararda, davalı lehine icra tazminatına hükmedilmesi gerektiği savunulmuş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O halde, borçlu kiracı icra takibine konu kira parasını ödediğini İİK’nun 269/c maddesinde sayılan belgelerden birisiyle kanıtlayamadığına göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyularak karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, İstek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.05.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar veridi.

Kaynak:www.kararara.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir