Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
Esas No:2012/1288
Karar No:2012/1856
Özet :
Somut olayda kasten öldürme suçunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin tartışma bulunmaktadır. Sanık ifadelerinden ve tanık beyanlarından sanığın maktulü kendisine saldırması sebebiyle mi yoksa herhangi bir saldırı olmaksızın mı öldürdüğü konusunda şüphe oluşmuş olup, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince eylemin gerçekleşme şekline dair bu şüphenin sanık lehine yorumlanması zorunludur.Bu nedenle, maktulün diğer sanığın yanında yer alarak kavganın çıkmasında hiçbir kusuru bulunmayan sanığa saldırmış olması, sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir davranış olup, sanığın maktülden kaynaklanan haksız davranışın oluşturduğu öfkenin etkisi altında kalarak kasten öldürme suçunu işlediğinin, dolayısıyla sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.Nitekim, maktulden kaynaklanan haksız bir davranış olmaksızın sanığın aralarında herhangi bir husumet bulunmayan maktulü birden fazla bıçaklaması hayatın olağan akışına da aykırıdır.
DAVA : Kasten öldürme suçundan sanık M. D.`ın 5237 Sayılı T.C.K.nun 81/1 ve 62. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2008 gün ve 253-396 Sayılı resen temyize tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.11.2011 gün ve 3868-7369 sayı ile;
”… Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık M.ın maktule karşı kasten öldürme, mağdur sanık G.a yönelik kasten yaralama, sanık G.ın mağdur sanık M.a karşı hakaret, silahlı tehdit suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, kasten öldürme ve hakaret suçları hariç diğer suçlardan cezayı azaltıcı haksız tahrik ve takdiri indirim nedeninin niteliği ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık G. müdafiinin sübuta, paraya çevrilme, erteleme ve hükmün açıklanmasının uygulanması gerektiğine, sanık M. müdafiinin yasal savunmaya, eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle;
Sanık M.ın maktul S.a yönelik Kasten Öldürme ve sanık G.ın mağdur Sanık M.a yönelik hakaret suçlarından kurulan hükümler yönünden;
Dosya kapsamına göre, aralarında 2006 yılından beri husumet bulunan sanık G. ile sanık M.ın olay günü karşılaştıkları, alkollü olan sanık G.ın M.ın üzerine jiletle yürüyerek senin yüzünden iki hafta dışarı çıkamadım, senin façanı bozacağım diyerek tehdit edip sinkaflı küfürlerde bulunduğu, olay yerindeki tanık B.in kaçması üzerine sanık M.ın da evine doğru koşmaya başladığı, sanık G.ın M.ın peşinden koştuğu, evin önüne geldiklerinde sanık G.ı engellemeye çalışan M.ın annesi tanık H.yi sanık G.ın iteklemesi üzerine, sanık M.ın elindeki sopa ile G.ın başına sopa ile vurarak hayati tehlike geçirmeyecek, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu sırada sanık G.ın arkasından gelerek olaya katılan maktul S.ın sanık M.a saldırması üzerine sanık M.ın eline geçirdiği bıçakla maktule 4 darbe vurarak kalp, akciğer ve bağırsak yaralanması sonucu ölümüne neden olduğu, olayın avlu ile çevrili, bahçe kısmından geçilerek girilen evin kapısı önünde meydana geldiği anlaşılmakla; maktul S.tan kaynaklanan haksız davranışların ulaştığı boyut dikkate alındığında sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken, yazılı şekilde uygulama yapılarak sanığa fazla ceza tayini…”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 21.3.2012 gün ve 21-132 sayı ile;
“… Dosya kapsamına göre, her ne kadar sanık M. D.ın soruşturma aşamasında; ölen S. A.ın G.la birlikte evin önüne geldiklerini, S.ın kendisine, tekme ile saldırarak siz kimsiniz, lan o… çocukları dediğini, sopa ile G.ın kafasına kendisinin vurması üzerine, G.ın elinden düşen bıçağı aldığını ve saldırıyı def etmek amacı ile S.a doğru salladığını, kovuşturma aşamasında ise; kendisini korumak amacı ile yerden almış olduğu bıçağı 4-5 defa salladığını, S.ın kendisine saldırırken elini beline attığını ancak herhangi bir şey çıkarmadığını, silah çıkaracağını düşündüğü için bu şekilde hareket ettiğini beyan etmiş ise de; olayın gelişimi ile ilgili sanıklar ve tanıklarca da doğrulanan anlatımlarda başlangıçta kavganın M. D. ile G. arasında geliştiği, özellikle tanıklar A. K. ve D. A.un beyanından anlaşıldığı üzere, tanıklarla S. A.ın kavgaya bilahare müdahale ettikleri, sanık M. D. tarafından da anlatıldığı şekilde G. A.un kendisine jiletle saldırması sonucu kavgaya tutuştukları, S. A.ın M. D.a karşı saldırı şeklinde bir eyleminden bahsetmedikleri, bir an için S. A.ın kavga sırasında sonradan olay yerine gelmesine rağmen M. D.a saldırdığı kabul edilse dahi, S. A.ın halasının oğlu ve arkadaşı olan G.a karşı M. D.ın sopa ile vurması üzerine olaya müdahale ettiğinin anlaşıldığı, bu şartlarda S. A.ın akrabasına karşı yapılan saldırının etkisi ile haksız tahrik altında olaya katılmış olduğu, ilk haksız hareketin S. A.tan kaynaklanmadığı, dolayısı ile bunun sanık M. D.`ın adam öldürme suçu açısından haksız tahrik olarak değerlendirilemeyeceği…”,
Gerekçesi ile direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Resen temyize tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 21.09.2012 gün ve 138978 Sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanık M. D.ın inceleme dışı olan sanık G. A.a karşı kasten yaralama, sanık G.ın sanık M.a karşı silahla tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri onanmak suretiyle kesinleştiğinden, sanık G.ın sanık M.a karşı hakaret suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararverildiğinden inceleme, sanık M. hakkında S. A.`ı kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Kasten öldürme suçunun sübutuna dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinde düzenlenmiş olan haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde;
14.7.2008 tarihli otopsi raporunda, maktul S. A.ın vücudunda 4 adet kesici delici alet yarası bulunduğu, 3 adedinin tek başlarına ve birlikte ölüm meydana getirir nitelikte olduğu, maktulün kesici delici alet yaralanmasına bağlı, kalp, akciğer ve bağırsak kesişinde gelişen iç kanama sonucu öldüğünün tespit edildiği, İnceleme dışı olan sanık G. A.un aşamalarda özetle, kimseye vurmadığını ve tehdit etmediğini, sanık M.ın sopa ile kafasına vurarak kendisini yaraladığını, ayrıca halasının oğlu olan maktul S.ın nasıl yaralandığını görmediğini, beyan ettiği,
Tanıklar A. K. ve D. A.un sanık M. ile G. arasındaki kavga olayını doğruladıkları, ancak maktul S. A.`ın kavgaya karışıp karışmadığını görmediklerini belirttikleri,
Olay sırasında sanık M.ın yanında bulunan arkadaşı tanık B. E.in, sanıklar arasındaki kavga olayını doğrulamakla birlikte, kolluğa telefonla haber vermek amacıyla M.ların evine girdiğini, bu sebeple kavganın ayrıntısını görmediğini, G.ın arkasından gelen bir kişinin G.a hitaben “boş ver gel diye” seslendiğini duyduğunu, Sanık M.ın ağabeyi olan ve mahkemede tanıklıktan çekinme hakkını kullanarak ifade vermeyen tanık Y.un hazırlıkta, saat 23.30 sıralarında evde uyuduğu sırada dışarıdan gelen sesler üzerine uyandığında evlerinin önünde kardeşi M.ı G. ve S. ile kavga ederken gördüğünü belirttiği, sanığın babası Şerafettin ve annesi H.nin de olayı doğruladıkları,
Sanık M. savunmasında özetle; olay günü saat 23.15 sıralarında arkadaşı B. ile birlikte otobüs durağı yanında oturduğu sırada daha önceden aralarında husumet bulunan G.ın önce araçla önlerinden geçtiğini, 5-10 dakika sonra bu kez elinde jiletle yanına gelerek “seninle kavga ettikten sonra ben iki hafta dışarıya çıkamadım senin façanı bozacağım senin yüzünü keseceğim ananı avradını sinkaf edeceğim” dediğini, bunun üzerine arkadaşı Bahaddin ile birlikte evlerine doğru kaçtıklarını, ancak peşlerinden koşarak evlerinin önüne gelen G.ın elindeki bıçakla saldırdığını, yerden bulduğu sopa ile G.ın eline vurduğunu ve elinden düşen bıçağı alıp G.ın yanında olay yerine gelerek kendisine saldıran ve sinkaflı şekilde sözler söyleyen S.`a doğru kendisini korumak amacıyla bir kaç kez salladığını belirttiği, Anlaşılmaktadır.
Haksız tahrik, 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- ) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı, b- ) Bu fiil haksız bulunmalı, c- ) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, d- ) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı, f- ) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 Sayılı Kanunda, 765 Sayılı T.C.K.nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail gerekse maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması sebebiyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı demokratik bir rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde olması gereken, öğreti ve uygulamada da, “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair şüphenin, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda herhangi bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan muhtemel kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İnceleme dışı olan sanık G., yanında bulunan tanıklar A. ve D. ile olay sırasında sanık M.ın yanında bulunan tanık B.in, maktul S.ın sanık M.a saldırdığı yönünde herhangi bir anlatımları bulunmamakta ise de, sanık M.ın tüm aşamalarda ısrarla, duraksamaya yer vermeyecek ve birbiriyle uyumlu olacak şekilde, maktul S.ın da sanık G. ile birlikte kendisine saldırdığını ve kendisini korumak için bıçağı salladığını savunmuş olması ve tanıklar Ş., H. ve Y.un da sanık M.`ın bu savunmasını doğrulamış olmaları karşısında, sanık M.ın maktul S.ın kendisine saldırması sebebiyle mi yoksa herhangi bir saldırı olmaksızın mı S.ı öldürdüğü konusunda şüphe oluşmuş olup, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince eylemin gerçekleşme şekline dair bu şüphenin sanık lehine yorumlanması zorunludur.
Bu nedenle, maktul S.ın sanık G.ın yanında yer alarak kavganın çıkmasında hiçbir kusuru bulunmayan sanık M.a saldırmış olması, sanık M. lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir davranış olup, sanık M.ın maktülden kaynaklanan haksız davranışın oluşturduğu öfkenin etkisi altında kalarak kasten öldürme suçunu işlediğinin, dolayısıyla sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.
Nitekim, maktulden kaynaklanan haksız bir davranış olmaksızın sanık M.ın aralarında herhangi bir husumet bulunmayan maktulü birden fazla bıçaklaması hayatın olağan akışına da aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, sanık M. hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerini uygulamayan yerel mahkemenin direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
14.07.2008 tarihinden itibaren tutuklu olan sanık M.`ın üzerine atılı kasten öldürme suçuna bakmak ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerden olduğu ve 5271 Sayılı C.M.K.nun 102/2. maddesi uyarınca tutuklukta geçecek süre uzatma da dahil olmak üzere en çok 5 yıl olup, tutuklanma tarihlerinden itibaren bu sürenin dolmamış bulunduğu gözönüne alındığında tutuklamayı gerektiren şartlarda bir değişiklik olmadığından sanığın bu aşamada tahliyesine yer olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- ) Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nin 21.03.2012 gün ve 21-132 Sayılı direnme hükmünün sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- ) Sanık M. D. müdafiinin tahliye isteminin reddine, 3- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 18.12.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.