Germencik Uzunkum ve Moralı Mahallelerinde kurulmak istenen jeotermal elektrik santrali için  Aydın 2. İdare Mahkemesi 2017/1230 esas sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporu ile uygun olmadığı açıklandı.

 

Davacı Aydın Çevre ve Doğa Derneği tarafından açılan Aydın 2. İdare Mahkemesi 2017/1230 esas sayılı dosyasında, Germencik Uzunkum ve Moralı Mahallelerinde kurulmak istenen jeotermal elektrik santrali için bilirkişi raporu dosyaya sunuldu. Rapor ile davaya konu idari işlemin uygun olmadığı ve iptal edilmesi gerektiği açıklandı.

Aydın 2. İdare Mahkemesi 2017/1230 esas sayılı dosyasına ait bilirkişi raporunun sonuç bölümünde;

“GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen Aydın ili Germencik ilçesi Uzunkum ve Moralı mahalleleri civarında Beştepeler Enerji Üretim Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Kubilay JES (24 MWe) projesine ilaveten Kubilay 2 JES (24 MWe) (24 MWe’den 48 24 MWe’ye çıkartılması) projesi ile ilgili olarak ÇED yönetmeliğinin 14. Maddesi gereğince, 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle Çevre Şehircilik Bakanlığına açılan davada;

Sayın mahkemece oluşturulan bilirkişi heyetinde yer alan, bilirkişi heyetinde yer alan, Ziraat Mühendisi, Jeoloji Mühendisi, Jeofizik Mühendisi, Çevre Mühendisi, Şehir Bölge Plancısı, Elektrik-Elektrik Mühendisi, Makine Mühendisi bilirkişiler kendi uzmanlık alanları ile ilgili olarak sayın mahkemenin açıklanması istediği konular ve dava dilekçesi kapsamında incelemeler yapmışlardır. Dava dosyasının incelenmesi ve arazi keşfi sonucunda bilirkişi raporu içeriğinde her bilirkişinin görüşü ayrı bölümler şeklinde verilmiştir. Sonuç bölümünde ise her bilirkişinin dava ile ilgili oluşan kanaatleri verilmiştir. Bu bağlamda yapılan değerlendirmeler sonucunda;

Plan Kararları Açısından

Uyuşmazlık konusu tesisin kurulması planlanan alanın 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında “Enerji Üretim Alanı (JES)” olarak, 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı’nda “E-0.30” yapılaşma koşullu “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Dayalı Üretim Tesis Alanı (JES)?‘ olarak belirtilmiştir Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı çerçevesinde alt ölçekli imar planlarında alanın jeotermal üretim alanları olarak planlanması olanaklıdır. Ayrıca bu hususlar dava konusu ÇED raporunda da yer almaktadır. Ancak, alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı tarım arazisi ve sulama alanı olarak belirlenmiş olması nedeni ile alanın toprak yapısı ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu hükümleri ile tesislerin tarımsal faaliyetlere olan etkileri bağlayıcıdır.

Tarımsal Faaliyetler Ve Çevreye Etki Açısından

Ek-IV listesindeki kriterlere göre yapılması planlanan JES2 santralinin çevredeki tarım arazilerine su kaynaklarına olan etkileri incelenmiştir. Proje alanının kuzeyindeki üretim kuyularından M11, M11 A, M11B ve M9, M9A, M9B numaralı 6 adet üretim kuyusunun yoğun olarak zeytin dikili alanlar içinde yer aldığı M1A, M1B, M8, M8A, M8B numaralı 5 adet üretim kuyusu ile iletim hatlarının (toprak üstü boruların) ise “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi kullanım Yasası” kapsamında “Mutlak Tarım Arazisi” üzerinde olduğu belirlenmiştir.

Keşif gününde mevcut Kubilay JES ve Planlanan Kubilay 2 JES santralinin kuyuları açılmış olduğu belirlenmiştir. Yine dava konusu ÇED raporunda santralin ihtiyacına göre ve şartlara bağlı olarak yeni kuyular açılabileceği belirtilmiştir. Ancak bu kuyuların nerede açılabileceği, açılacak kuyuların üretim mi, reenjeksiyon kuyusu mu olduğu, acil müdahale havuzu yapılıp yapılmayacağı, alınacak çevresel önlemler belirtilmemiştir. Bunların ÇED raporunda mutlak surette belirtilmesi, herhangi bir tehlike anında alınacak önlemlerin belirtilmesi gereklidir. Bu yapılabilecek ilave kuyular için kümülatif etki değerlendirmesinin de verilmesi gereklidir.

Mahkeme keşfi sırasında kuyu açma sırasında oluşan çamurlar ve nerede depolandığı ve ÇED raporunda belirtilen çamur havuzları açılan her üretim/reenjeksiyon kuyusu için görülememiştir.

Açılacak reenjeksiyon kuyularının üretim kuyularından gelen enerjisi alınmış suyu tekrar yeraltına basılmasında yeterli olup olmayacağı ile bir teknik açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır.

DSİ tarafından istenen ve yüzey soğuksu kaynaklarına olabilecek karışmanın izlenmesi için herhangi bir izleme kuyusu keşif anında görülememiş veya keşif heyetine gösterilmemiştir. Rapor hazırlama sürecinde veya sonrasında dava dosyasında açılan kuyuların soğuk su katmanına karışıp karışmadığı ile ilgili bir veri görülememiştir. Çok yoğun tarımsal üretimin yapıldığı dolayısı ile de yüzey üstü (kanallar ile) veya artezyen kuyuları (yüzeyaltı) vasıtasıyla çok tarımsal su tüketiminin olduğu bölgedir. Bu nedenle soğuk su katmanında oluşabilecek bir jeotermal su karışımı ile su kaynaklarının başta bor, tuzluluk, alkalilik ve ağır metallerce zengin jeotermal sularla karışması sonucunda kirlenme oluşması bölgedeki tarımsal üretime büyük zarar vereceği düşünülmektedir.

Jeotermal enerji ya da başka yatırımlar için ülkemizin ve dünyanın en kaliteli incirlerinin yetiştirildiği bu yöre topraklarının feda edilmemesi gerekir. Jeotermal enerji için reenjeksiyon sisteminde oluşacak bir arızada yüksek miktarlarda tuz ve bor içeren suyun özellikle incir ve zeytin bahçeleri ile yakındaki derelere ulaşmasının engellenemeyeceği ve yapılan proje kapsamında alınan veya alınacağı taahhüt edilen önlemlerin yetersiz olduğu görülmüştür. Bunun yanında kuyu açımı veya işletme sırasında yüzeye çıkan yüksek miktarlarda tuz ve bor içeren suyun yüzeyüstü veya yüzey altı borular vasıtasıyla çevredeki derelere verildiği belirlenmiştir. Bu dereler çevredeki tarım alanlarının sulandığı/su çekildiği yegane kaynaklardandır.

Sadece bir sondaj yerinde kapasitesi uygun olmayan, henüz hiç kullanılmamış, göstermelik bir emniyet havuzu mevcuttur. Diğer sondaj yerlerinde emniyet havuzu mevcut değildir. Proje kapsamında oluşturulacak havuzların bunları toplaması mümkün değildir. Mahkeme keşfi sırasında sadece 1 tane yapılmış havuz görülmüştür. Yeni yapılacak olan Kubilay JES 2 kapsamında herhangi bir tehlike anında çıkan jeotermal suyu toplayacak havuzların olmadığı görülmüştür.

ÇED dosyasında belirtilen ve kuyuların hemen yanında açılacağı belirtilen ve elde edilen hafriyat çamurunun depolanacağı 180 m3’lük çamur havuzları mahkeme keşfi sırasında görülememiştir. Bu durum ÇED dosyasında yapılacağı taahhüt edilen işlem/alınacak önlemlerin uygulamada yapılmadığını veya eksik yapıldığını göstermektedir.

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13. maddesinde mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağı ancak, alternatif alan bulunmaması ve Toprak Koruma Kurulunun uygun görmesi şartıyla; savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ilgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebileceği, hüküm altına alınmıştır.

Dava dosyasındaki kurum görüşleri incelendiğinde, 06.09.2017 tarih ve 79598179 sayılı Aydın Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün görüş yazısında “2798 hektar Sulu Mutlak Tarım Arazisi niteliğindeki alanın jeotermal elektrik santrali olarak tarım dışı amaçlı kullanılması, İl Toprak Koruma Kurulunda uygun görülmüştür. Ancak söz konusu alanın 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunun 14. Maddesi Kapsamında izinlendirilmesi için Enerji Bakanlığı tarafından kamu yararı kararı beklenmekte olup, bakanlığımız tarafından aynı doğrultuda karar verilmesi durumunda nihai karar verilecektir.

 Denilmektedir Ancak dava dosyasındaki belgelerin incelenmesi sonucunda Aydın Valiliği II Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün kurum onay yazısı görülmemektedir. Aynı zamanda Enerji Bakanlığı tarafından kamu yararı kararının da bulunmadığı görülmektedir.

Bir diğer görüşte; Aydın Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından verilen görüş yazısında ” Sondaj işlemi sırasında oluşacak atık çamur ve jeotermal akışkanın depolanması işlemi sırasında yapılacak havuzların kesinlikle sızdırmaz özellikte olması gerekmektedir” denilmektedir. Ancak keşif sırasında sondaj esnasında çıkan çamur ve jeotermal suyun depolandığı kuyu başlarında havuzlar görülememiştir.

Çevre Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün 06.09.2017 tarihli yazısında ” Raporun bölüm 7.1.4’de Jeotermal akışkanlar halihazırda büyük menderes nehrine giden açık kanallara boşaltılmaktadır” İfadesinin kaldırılmasını istemiştir. Bu yazıdan da jeotermal akışkanların büyük menderes nehrine giden kanallara boşaltıldığı anlaşılmaktadır.

Yine 5403 sayılı yasada “tarımsal bütünlük“ten bahsedilmektedir. Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri ve dikili tarım arazileri içerisinde tarımsal bütünlüğü olan lokal marjinal araziler dahi, tarımsal bütünlüğün bozulmaması için yaygın grup olan mutlak tarım arazisi olarak kabul edilir. Ayrıca kıt olan sulu tarım arazilerinin korunması ve sürdürülebilir kullanımı, sadece bölgesel değil, ulusal açıdan oldukça önemlidir ve ulusal gıda egemenliği açısından kamu yararını oluşturmaktadır. Tarım arazilerinin korunması, tarım dışı kullanımlar için alternatif arazilerin düşünülmesi ile mümkündür. Bu bağlamda öncelikle dava konusu ” Çevresel Etki Değerlendirme Olumlu” kararı Çevresel Etki Değerlendirmesi yönetmeliğinin Ek-IV listesindeki kriterlerinden 5. Madde ve 6. Maddede yer alan proje yerinin alternatifleri ile ilgili hiçbir çalışmanın yapılmaması projenin en büyük eksikliklerindendir.

Dava konusu alandaki arazilerin tümü 5403 sayılı yasa kapsamında MUTLAK TARIM ARAZİSİ ve I. sınıf arazi kullanım yetenek sınıfına sahip arazilerdir. Sadece zeytin dikili araziler üzerinde bulunan ve ruhsat alanının kuzeyindeki M11, M11A, M11B ve M9, M9A, M9B numaralı 6 adet üretim kuyusunun III. ve IV. sınıf arazi kullanım kabiliyet sınıfında oldukları belirlenmiştir. Ancak bu zeytinlik alanda 3573 sayılı zeytincilik yasası nedeni ile tarımsal koruma altında olan zeytinlik sahalar içinde yer almaktadır. Ülkemizde özel kanunla korunan tek ağaç türü zeytin ağacıdır.

Proje alanının üzerinde bulunduğu araziler tarımsal niteliği korunacak alanlar ve Tarım Bakanlığınca belirlenen BÜYÜK OVA projesi kapsamında kalan alanlardandır. Dava konusu tesisin kurulduğu/kurulmakta olduğu alanın çevrede bir çok alternatif alanı bulunmasına rağmen Büyük ova projesi alanı içinde ve mutlak tarım arazileri üzerinde mutlaka korunması gereken bu verimli tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasına neden olmaktadır. Bu verimli tarım arazilerinin çevrede alternatif alanların bulunabilecek olmasına rağmen ülke nüfusunu karşılamayan üretimin daha da azalmasına neden olması kaçınılmazdır. Çevre halkının yegane geçim kaynağının tarımsal üretim olduğu düşünüldüğünde KAMU YARARINDAN bahsetmek mümkün değildir.

ÇED raporunun usulüne göre yeterli olarak hazırlanmadığı görülmektedir. Dava konusu projenin büyük bir bölümünün üzerinde bulunduğu “Mutlak Tarım” arazilerinin kesinlikle tarım dışına çıkarılamayacağı 5403 sayılı yasa ile açıkça hükme bağlanmıştır. Ancak alternatif alan bulunmadığı takdirde kamu yararı ve ilgili bakanlık veya valilikçe kamu yararı kararı verildiğinde yenilenebilir enerji kaynakları için istisnai olarak tarım dışına çıkarılabileceği belirtilmiştir. Ancak ÇED raporundan da anlaşılacağı üzere davalı firmanın alternatif yer arayışında bulunmadığı görülmektedir.

İncelenen dava konusu alanın sınırında ve 3 km lik daire içerisinde yoğun olarak oldukça verimli zeytinlik alanlar mevcuttur. Bu nedenle dava konusu saha 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun kapsamında kalmaktadır.

Dava dosyasındaki davacı tarafın iddiaları, fotoğraflar ve keşif günündeki bilirkişi heyetimizce çekilen fotoğraflardan kuyu testleri veya üretim ile reenjeksiyon kuyuların çıkan suyun yeraltına borular döşenerek en yakın dere ve çaylara verildiği bu yüzeyüstü su kaynaklarının atık alıcı ortam olarak kullanıldığı, ÇED raporundaki taahhütlere uyulmadığı, çevredeki yüzeyüstü su kaynaklarına zarar verildiği görülmüştür.

İnceleme sonucunda projenin gerçekleşmesi durumunda ülkemiz ve yöredeki enerji ihtiyacını karşılamada önemli olumlu katkı sağlayacak olmasına rağmen araştırma, kurulum ve işletme dönemlerinde oluşabilecek çevre sorunları, önlem ve/veya hafifletme çalışmalarının yeterli kapsam ve içerikte öngörülmediği ve önlem tasarımları yapılmadığından çevreye zararlı etkileri olabilir. Çevreye oluşabilecek olumsuz etkiler ÇED çalışmaları kapsamında belirlenerek raporlanmalı ve sistem kurulumu ile eş zamanlı olarak önlem tasarımlarının yapılandırması ile önlenebilir. ÇED raporundaki yapılandırmalar eksik veya yetersiz ise kurulumla birlikte çevreye olumsuz etkilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle gerekli uzmanlık seviyelerinde profesyonelce hazırlanmalı, planlanmalı, uyumlandırılmalı ve yapılandırılmalıdır.

Kapsam ve biçim açısından yeterince özen gösterilmediği anlaşılan Beştepeler Enerji Üretim Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Kubilay JES (24 MWe) projesine ilaveten Kubilay 2 JES (24 MWe) (24 MWe’den 48 24 MWe’ye çıkartılması) projesi ile ilgili olarak ÇED yönetmeliğinin 14. Maddesi gereğince, 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle Çevre Şehircilik Bakanlığına açılan davada; dava konusu raporun, yukarıda açıklanan eksiklikler çerçevesinde yeniden hazırlanarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Projenin gerçekleşmesi halinde yöredeki bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörüne geçici ve kalıcı olarak zararlı etkilerinin olabileceğine, ÇED Yönetmeliği Ek-IV Listesindeki kriterler çerçevesinde ÇED raporunun araştırma ve işletme döneminde gerekli önlemleri almada yetersiz olduğu ile sonuçta 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” karanın uygun olmadığı,.

Makine Mühendisliği açısından

Sonuç olarak;

1.Dava konusu jeotermal santralın ikili sistem şeklinde olması,

2.Her yönü ile ( kapasite, sızdırmazlık) uygun emniyet havuzlarının yapılması,

3.Enerjili sıvının yerinden alınmasında ve enerjisi alınmış olan sıvının alındığı yere geri pompalanmasında kullanılan hatların korozyona dayanıklı malzemeden yapılmış, kapasite ve sızdırmazlığının iyi ( çift sızdırmaz) olması,

4.Projenin uygulamasında, uygulamanın projeye uygunluğunu denetleyen tarafsız bir denetimin, proje aşamasından itibaren, santralın ömrü boyunca ve eskimiş santralın bertaraf edilmesine kadar ( santralın bertaraf süresi dahil ) görev yapacak tarafsız bir kurulun görev alması durumunda dava konusu santralın standartlar dışında çevreye olumsuz bir etkisinin olmayacağı ve 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının uygun olduğu.

Jeoloji Mühendisliği Açısından

1.Birinci derece deprem bölgesi içinde bulunan Büyük Menderes grabeni, kuzey ve güneyindeki basamak faylar ile her an duraysız bir doğal yapıdır. Dayanıklılık ve sızdırmazlık konusunda her türlü önlem alınmalıdır.

2.Jeotermal akışkan yüksek oranda bor ve H2S içermektedir. Bu nedenle çift çevrim kapalı sistem yöntemiyle işletilmelidir.

3.İnsan ve çevre sağlığı açısından ihmal edilmesi halinde telafisi çok güç sonuçlar doğuracağından, jeotermal akışkanın kullanımı sırasında bütün önlemlerin alınması, alınan önlemlerin bağımsız kurum ve kuruluşlarca çok sık denetlenmesi kesinlikle gereklidir. Bu bağlamda dere ve göletlere açılan bütün boruların tespit edilerek akışkan salımı olup olmadığının titizlikle ve gece/gündüz denetlenmesi şarttır.

Sonuç olarak 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının jeolojik açıdan detayı raporda açıkça belirtildiği üzere uygun olmadığı

 Jeofizik Mühendisliği Açısından

1.Reenjeksiyon kuyularında oluşan basınç gradyanı nedeniyle enjekte edilen atık suyun hareketini izlemek, atık suyun hızını tahmin etmek ve modelleme yapabilmek amacıyla reenjeksiyon kuyusuna mikrosismik yöntemle reenjeksiyonun izlenme projesi yapılması gerekmektedir.

2.Zemin etüdü olarak verilen rapor incelendiğinde derin jeofizik ölçümler alınmadığından açılacak sondajlara ilişkin herhangi bir önerme (sondaj yerleri, derinlikleri) yer almamaktadır.

3.Zemin etüdü olarak verilen rapor incelendiğinde Jeofizik Fotoğraflar ve Jeofizik Ekler (Dinamik Parametre Tablosu, P ve S Dalgaları, MASW ve sismik kırılma çalışmasına bağlı ham veriler, MASW çalışmasına bağlı Dispersiyon Eğrileri, Faz hızı- Frekans tablosu, MASW profili yer altı kesit modeli) tespit edilmemiştir.

Sonuç olarak 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının Jeofizik Mühendisliği açısından uygun olmadığı

Çevre Ve Çevre Mevzuatı Açısından

Hava kirliliği açısından yöre halkında hoşnutsuzluk yaratabileceği ancak yönetmeliklere aykırılık bulunmadığı,

Hem bakım, hem de olağanüstü durumlar için kullanılacak olan 400 m3‘lük acil durum havuzunun son derece yetersiz kalacağı ve reenjekte edilmeyen jeotermal sıvılarının, herhangi bîr arıtma yöntemi uygulanmadan, alıcı ortama verilmesi durumunda yüksek tuzluluk, Bor ve ağır metal içeren akışkan, çevre üzerinde olumsuz etkileri olacağı, bu nedenlede 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının Çevre ve çevre mevzuatı açısından uygun olmadığı

Elektrik Mühendisliği Açısından

Dünyadaki en gelişmiş ve çevreye de, en az zararlı son uygulama olan bu teknolojinin Türkiye ‘de de uygulanması nedeniyle (yenilenebilir – sürdürülebilir – tükenmeyen – ucuz – güvenilir – yerli) Jeotermal enerjinin temiz ¡enerji olmadığı iddiasına, üretilecek enerjinin mesleki branşım enerji türü olması, “çevresel etki değerlendirmesi olumlu” kararının bilimsel olarak çevreye herhangi bir etkisinin bulunup bulunmadığı yönündeki Elektrik Mühendisi olarak kanaatim; tesis aşamasında kuyuların açılması sırasında çıkan malzemenin doğaya bırakılmaması, VE İLGİLİ KURUM VE KURULUŞLARIN DA GEREKLİ DENETİMLERİNİ GEREKTİĞİ VE SIKI BİR ŞEKİLDE YAPMASI GEREKTİĞİ/GEREKECEĞİ ŞARTIYLA çevreye bir etkisinin (emisyon) olmayacağı ile 22.11.2017 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının uygun olduğu sonuçlarına varılmıştır.

SONUÇ OLARAK ayrı bilim disiplinlerinde inceleme ve değerlendirmelerini yapan bilirkişi heyetimizce dava konusu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen “ÇED Olumlu” kararının; yukarıda belirtilen açılardan uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

Görüş ve kanaatiyle bu bilirkişi heyet raporu 4 nüsha olarak tarafımızdan tanzim ve imza edilerek Sayın Mahkemeye sunulmuştur.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir