Danıştay, Manisa, Alaşehir, Kemaliye Köyü ve Toygar Köyü mevkiinde yapılması planlanan jeotermal kaynak arama kuyusu açılması projesi ile ilgili düzenlenen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını iptal eden Manisa 1.İdare Mahkemesi kararını onadı

Manisa 1.İdare Mahkemesi’nin 2022/1247 esas, 2023/691 karar sayılı,11.07.2023 tarihli kararı ile  Manisa, Alaşehir, Kemaliye Köyü ve Toygar Köyü mevkiinde yapılması planlanan jeotermal kaynak arama kuyusu açılması projesi ile ilgili olarak düzenlenen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını iptal etti.

Kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Dördüncü Dairesi2023/12699 esas, 2023/5419 karar sayılı ilamı ile kararın onanmasına karar verdi.

T.C.

           MANİSA

1. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO   :2022/1247

KARAR NO:2023/691

DAVACI                                          : ALAŞEHİR ZİRAAT ODASI BAŞKANLIĞI

VEKİLİ                                            : AV. AKIN YAKAN

DAVALI                                          : MANİSA VALİLİĞİ

VEKİLİ                                            : AV. …. …..

DAVANIN ÖZETİ                            : Davacı tarafından, Manisa ili, Alaşehir ilçesi; Kemaliye ve Toygar  Köylerinde …. A.Ş. adına jeotermal kaynak arama kuyusu açılması (4 adet sondaj kuyusu açılması) projesine ilişkin olarak alınan ve 19/01/2022 tarihinde ilan edilmeye başlanılan  Manisa Valiliğinin “ÇED Gerekli Değildir Kararının”; davanın süresi içerisinde açıldığı, dava konusu işlemin hukuka, mevzuata, Anayasal ilkelere, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu, jeotermal atık suların hem sulama sularında hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturduğu, dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de bora çok duyarlı üzüm bağlarına zarar verdiği, projenin gerçekleştirileceği alanın tarım arazisi niteliğinde kuyu lokasyonlarının ise tarım ve mera niteliğinde olduğu, bu alanın birinci sınıf tarım ve sulama alanı içerisinde, üzüm bağlarının arasında olduğu, bu alanın içerisinde projenin gerçekleştirilmesinin tarım ve sulama alanlarını risk ve tehlike altına soktuğu, arazinin mera vasfının kaldırılmış olmasının da sorunun boyutunu ortaya koyduğu, proje tanıtım dosyasında belirlenen alanın yerleşim yerlerine yakın olduğu, bu durumun yerleşim alanlarını risk ve tehlike altına soktuğu, santral olarak belirtilen alanın Alaşehir çayına, dere yataklarına, gölet alanına ve su kaynaklarına yakın konumda olduğu, santralin bu alanda kurulması halinde sondaj sırasında ve işletme aşamasında açığa çıkan jeotermal sıvının Alaşehir çayına bırakılmasının çok büyük bir çevre kirliliğine neden olabileceği, su kaynaklarının kirlenme risk ve tehlikesinin bulunduğu, Alaşehir çayına birçok kez jeotermal sıvı bırakıldığının tespit edilip para cezası uygulandığı, yer altı ve yer üstü sularının risk ve tehlike altında bulunduğu, DSİ 2. Bölge Müdürlüğünün 1902684 sayılı, 03.01.2022 tarihli yazısı ile projenin risk ve tehlikelerinin açıkça ifade edildiği, jeotermal kaynakların kullanılması sonucunda yer altı sularının hızla kirlendiğinin bilimsel olarak ortada olduğu, proje kapsamında açıklanan acil durum havuzlarının yetersiz olduğu, havuzların ne şekilde yapılacağı, sızdırmazlığının nasıl sağlanacağı, kesin ayrıntılarının, nelere yapılacağının açıklanmadığı, bu yüzden açıklamaların yetersiz olduğu, çamur havuzlarının da yetersiz olduğu, çamur havuzlarının teknik detaylarının, özelliklerinin, ne şekilde yapılacağının, sızdırmazlığının nasıl sağlanacağı, kesin ayrıntıları, nerelere yapılacağı ve harita üzerinde yerleşiminin açıklanmadığı, 1815 m³ hacime sahip toplam 4 adet çamur havuzunun yetersiz olduğu, çamur havuzları ile ilgili açıklamaların çevresel riski ortadan kaldıracak yeterlilikte olmadığı, 23.01.2019 tarihinde Manisa, Alaşehir ilçesi, Toygar mahallesi, Çayiçi mevkinde bulunan jeotermal kuyuda meydana gelen patlamadan sonra yer altından büyük bir basınçla kaynar eriyikinin araziye akmaya başladığı, bir çok araziyi kapladığı, toprağı, ağaçları ve yer altı sularını zehirlediği, ciddi bir çevre felaketi yaşandığı, Manisa Ovasının büyük ova koruma alanı olarak belirlendiği, Manisa’da 14 adet jeotermal enerji santralinin bulunduğu, bunlardan 6 tanesinin Alaşehir’de faaliyet halinde olduğu, halen 5 yeni santrale ilişkin ÇED olumlu kararının davasının devam ettiği, jeotermal kaynak kullanımında ortaya çıkan NCG’lerin hava kalitesi üzerinde olumsuz etki yaratabileceği, proje bölgesinde ve yakın çevresinde gerçekleştirilen saha gözlemlerinde tesislerin yoğun olduğu bölgelerde tesis etki alanlarında ve tesis içlerinde H2S gazından kaynaklanan bir koku olduğunun tespit edildiği, H2S giderimine yönelik yatırım ihtiyacı olduğu, jeotermal enerjinin yenilenebilir bir enerji olmadığı, Türkiye’de uygulanan teknoloji nedeniyle temiz bir enerji olmadığı, çevreye zarar vereceği iddia edilerek iptaline karar verilmesi istenilmektedir.

            SAVUNMANIN ÖZETİ: Usul bakımından; davanın süre ve ehliyet yönünden reddi gerektiği, esas bakımından ise 4 kuyu lokasyonunun da aynı ruhsat sahasında olması ve projenin tüm çevresel etkilerinin kümülatif olarak incelenebilmesi için tek bir proje tanıtım dosyası hazırlandığı, tüm çevresel etkilerin her bir kuyu için ayrı ayrı incelenmesinin yanında, kümülatif olarak da değerlendirilmesindeki amacın ÇED süreçlerinde planlanan projelerin maksimum kapasiteleriyle ele alınması olduğu, projenin seçme-eleme kriterlerine tabi proje olduğu, ilgili idarelerden alınan görüş yazılarında projeyle ilgili herhangi bir sakınca olmadığının belirtildiği, kararın nihai bir izin ya da ruhsat olmadığı, söz konusu proje ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında mevzuatları çerçevesinde gerekli ruhsat ve izin alınmadığı sürece projeye başlanamayacağı, proje kapsamında yeni bir jeotermal enerji santralinin kurulmasının söz konusu olmadığı, tanıtım dosyasında atıf yapılan JES’in 18.01.2012 tarihli, 16 sayılı ÇED gerekli değildir kararı bulunan, yıllardır kurulu ve faal olan santral olduğu, proje tanıtım dosyası incelendiğinde jeotermal akışkanın alıcı ortama deşarj edilmeyeceği, tamamen kapalı sistemde iletim boruları vasıtasıyla jeotermal akışkanın ısısından faydalanılacağı ve jeotermal akışkanın işlem sonrası kaynağa reenjeksiyon (geri basma) edileceğinin anlaşıldığı, Alaşehir ve civarında bulunan jeotermal faaliyetler nedeniyle üzüm üretiminin azalmadığı, tersine her yıl artış gösterdiğinin TÜİK verileri ile sabit olduğu, yüksek bor oranının sebebinin jeotermal yatırımlardan ziyade bölgenin jeotermal açıdan zengin olması ve jeolojik yapısından kaynaklandığı, mevzuatta jeotermal sondaj alanlarının yerleşim alanlarına mesafesine ilişkin kısıtlayıcı hüküm bulunmadığı, dava konusu projeye ilişkin verilen yeni bir ruhsat olmadığından söz konusu projenin Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün ”Gediz Havzası arsenik seviyeleri hk.” konulu 14.08.2017 tarihli, 173934 sayılı yazısı kapsamında olmadığı, dosya içinde belirtilen tedbirlerin yeterli bulunduğu, işlemin hukuka uygun olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Karar veren Manisa 1. İdare Mahkemesince; davalı idarece ileri sürülen usuli itirazlar yerinde bulunmaksızın duruşma için önceden belirlenen 26/04/2022 tarihinde yapılan duruşmaya, davacı vekili Av. Akın YAKAN’ın ve davalı idare vekili Av. …. ….’in geldiği görülerek gelen taraflara usulüne uygun söz verilip açıklamaları dinlenildikten ve duruşmaya son verildikten sonra, dava dosyası incelenerek işin esası hakkında Mahkememizce verilen 29.04.2022 tarihli, E:2022/162, K:2022/463 sayılı kararın,  Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5111, K:2022/8472 sayılı kararı ile bozulması üzerine ”kesin” mahiyetteki karar uyarınca işin gereği görüşüldü:

            Uyuşmazlık; davalı idare tarafından düzenlenen “ÇED gerekli değildir.” kararının iptali isteminden ibarettir.

            Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan 25.11.2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ”Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 4. maddesinde; ”(1) Bu Yönetmelikte geçen;

            (…)

            c) Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,

            ç) Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası: Ek-3’te yer alan Genel Format esas alınarak hazırlanan dosyayı,

            d) Çevresel etki değerlendirmesi genel formatı: Gerçekleştirilmesi planlanan, ek-1 listesinde yer alan projelerin özelliklerini, yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri içeren, projeyi genel boyutları ile tanıtan ÇED Başvuru Dosyası hazırlanması sırasında esas alınacak ek-3’teki Genel Formatı,

            e) Çevresel etki değerlendirmesi raporu: Ek-1 listesinde yer alan veya Bakanlıkça “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen Özel Formata göre hazırlanacak raporu,

            f) Çevresel etki değerlendirmesi raporu özel formatı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun hazırlanmasında esas alınmak üzere; Komisyon tarafından projenin önemli çevresel boyutları ile Halkın Katılımı Toplantısındaki görüş ve öneriler göz önüne alınmak suretiyle ek-3’teki Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatında belirtilen ana başlıklar altında ele alınması gereken konuları tanımlayan formatı,

            g) Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını, (…)

            ş) Proje: Gerçekleştirilmesi planlanan yatırımı, (…)

            t) Proje tanıtım dosyası: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan dosyayı,” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” başlıklı 6. maddesinde; ” (1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler.

            (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.

            (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez.

            (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır.” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” başlıklı 7. maddesinde; ”(1) Bu Yönetmeliğin;

            a) Ek-1 listesinde yer alan projelere,

            b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere,

            c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere,

            ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” düzenlemesine, ”Seçme, eleme kriterlerine tabi projeler” başlıklı 15. maddesinde; ” (1) Bu Yönetmeliğin;

            a) Ek-2 listesinde yer alan projeler,

            b) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-2 listesinde belirtilen projeler,

            seçme, eleme kriterlerine tabidir.” düzenlemesine; ”Başvuru ve inceleme” başlıklı 16. maddesinde;  ”(1) (Değişik:RG-8/7/2019-30825 Mükerrer) Çevresel Etki Değerlendirmesinin gerekli olup olmadığının araştırılması amacıyla, proje sahibi tarafından yetkilendirilen Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar tarafından; Ek-4’e göre hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası, proje sahibince Proje Tanıtım Dosyasında ve eklerinde yer alan bilgi ve belgelerin doğru olduğunu belirtir taahhüt yazısı Bakanlığa sunulur. Bakanlık tarafından belirlenen başvuru bedeli proje sahibi tarafından ödenir.

            (2) Bakanlık, proje için hazırlanan Proje Tanıtım Dosyasını ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde beş (5) iş günü içinde inceler. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerde eksikliklerin bulunması halinde bunların tamamlanması Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan istenir.

            (3) Eksiklikleri altı (6) ay içerisinde tamamlanmayan Proje Tanıtım Dosyasına ilişkin ÇED süreci sonlandırılır.” düzenlemesine; ”Çevresel etki değerlendirmesi gereklidir veya çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı” başlıklı 17. maddesinde; ”(1) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. Bakanlık inceleme değerlendirme sürecinde gerekli görülmesi halinde yetkili kurum/kuruluşlardan görüş isteyebilir. Otuz (30) takvim günü içerisinde görüş bildirmeyen kurum/kuruluşun görüşü olumlu kabul edilir.

            (2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur.

            (3) “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen proje için beş (5) yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli Değildir” kararı geçersiz sayılır.

            (…)” düzenlemesine yer verilmiştir.

            Yönetmeliğin Ek-2/Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında ise ”Maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç)” yer almaktadır.

            Dava dosyasının incelenmesinden;

            1- Manisa ili, Alaşehir ilçesi; Kemaliye ve Toygar  Köylerinde ”jeotermal kaynak arama kuyusu açılması (4 adet sondaj kuyusu açılması) projesi”ne ilişkin olarak -iki çevre mühendisi, maden mühendisi, makine mühendisi ile kimya mühendisi tarafından- hazırlanan proje tanıtım dosyası ile 17.12.2021 tarihinde Manisa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne başvuru yapıldığı,

            2-Başvuru üzerine idare tarafından ” jeotermal kaynak arama kuyusu açılması (4 adet sondaj kuyusu açılması)  projesi”nin inceleme ve değerlendirmeye alındığı;

            3-İnceleme ve değerlendirme sürecinde 21.12.2021 tarihli, E.25702354 sayılı yazı ile DSİ 2. Bölge Müdürlüğü, Manisa İl ve Tarım ve Orman Müdürlüğü, Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, Manisa Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı ve Alaşehir Belediye Başkanlığından  projenin, proje tanıtım dosyasının mevzuatları kapsamında incelenmesinin ve proje hakkında görüş bildirmelerinin istenildiği,

            4-DSİ 2. Bölge Müdürlüğünün 03.01.2022 tarihli, 1902684 sayılı yazısında proje tanıtım dosyasında bir takım eksikliklerin tespit edildiğinin belirtilmesi; Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün 3860394 sayılı yazısında ise net bir görüş belirtilmemesi nedeniyle revize edilen proje tanıtım dosyası bağlamında 06.01.2022 tarihli, 2634288 sayılı yazı ile her iki kurumdan yeniden görüş istenildiği;

            5-Görüş istenilmesi üzerine;

            -Manisa Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığının 22.12.2021 tarihli, 21840 sayılı yazısı ile 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği kapsamında hazırlanan başvuru dosyasının incelenerek ÇED sürecinin devam etmesinde herhangi bir sakınca görülmediği;

            -Alaşehir Belediye Başkanlığının 30.12.2021 tarihli, 13193 sayılı yazısı ile ilgili kurumların görüşlerinin uygun olması halinde sakınca olmadığı;

            -Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün 23.12.2021 tarihli, 59513 sayılı yazısında; ”Tanıtım dosyasında belirtilen R-1, Ü-1, U-2 ve R-2 poligon noktalarından yalnızca R-1 poligon noktasının önünden geçen ana kanalizasyon hattımız bulunmakta olup, hattın güzergahı ekli krokide gönderilmektedir. Bu kapsamda yazı ekindeki haritada belirtilen alan içerisinde kalan mevcut hatlarımızın bakım ve onarım çalışmalarının saklı kalması, çalışmalara başlanıldığında mevcut yolların korunarak altyapı tesislerimize zarar verilmemesi ve Genel Müdürlüğümüz Salihli İlçe Şefliği ekiplerimizle koordineli çalışılması koşulu ile Kanalizasyon Dairesi Başkanlığımızca herhangi bir sakınca bulunmadığı”;

            -Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün 4080608 sayılı yazısında; ”Alaşehir, Toygar Mahallesi 186 ada 33 parsel, Kemaliye/Cumhuriyet Mahallesi, 278 ada 73 parsel, Kemaliye/Cumhuriyet Mahallesi, 268 ada 32 parseller için yapılan incelemede, 21 Ocak 2017 tarih ve 29955 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırları içinde kaldığı tespit edilmiştir. Alaşehir, Toygar, 186 ada 33 parsel (parsel üzerinde Jeotermal sondaj kuyusu çalışmalarına başlandığı tespit edilmiştir) dikili tarım arazisi (bağ-zeytin), Kemaliye/Cumhuriyet Mahallesi, 278 ada 73 parsel dikili tarım arazisi (bağ), Kemaliye/Cumhuriyet Mahallesi, 268 ada 32 parsel dikili tarım arazisi (bağ) ve sulu mutlak tarım arazisi sınıfında yer almaktadır.

            Söz konusu proje kapsamında yer alan “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırları içindeki tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılması, 19.07.2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” kapsamına girmekte olup, ilgili Kanunun 14. maddesinde Büyük Ova Koruma Alanlarında bulunan tarım arazileri hiçbir surette amacı dışında kullanılamaz. Ancak alternatif alan bulunmaması, Kurul veya Kurullarca uygun görüş bildirmesi şartıyla Bakanlık ve talebin ilgili olduğu Bakanlıkça ortaklaşa kamu yararı kararı alınmış faaliyetler için tarım dışı kullanımlara Bakanlıkça izni verilebilir.

            Ayrıca proje alanı içinde; mera vasfında olan Alaşehir, Toygar, 191 ada 1 parsel için (çeşme ve mera vasıflı) 4342 Sayılı Mera Kanunu hükümleri kapsamında izin alınması gerekmektedir. Zeytinlik olan yerler için 3573 sayılı Zeytinlerin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması ve ek 4086 sayılı Zeytincilik Kanunu hükümleri ile 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu hükümlerine göre değerlendirme yapılacaktır.

            Proje ile ilgili olarak verilen ÇED izinleri, gerek 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, gerekse Bakanlığımızın diğer mevzuatları kapsamında alınması gereken yasal izinleri ve olurları içermemektedir. Bu bağlamda; söz konusu Jeotermal Kaynak Arama Projesi (4 adet Jeotermal Sondaj) ile ilgili olarak Kurum görüşlerimiz alınmadan yatırımlara başlanmaması, herhangi bir şekilde yatırımlara başlanması halinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 21. maddesine göre işlem yapılacağı; Proje Tanıtım Dosyasında belirtilen tüm hususlara uyulması, çalışmalar sırasında çevreye ve tarımsal faaliyetlere zarar verilmemesi, tüm tedbirlerin firma tarafından alınması şartıyla ÇED sürecinin devam etmesinde/tamamlanmasında sakınca bulunmadığı” ;

            -DSİ Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğünün 12.01.2022 tarihli, 1934285 sayılı yazısında; ”Manisa Alaşehir Kemaliye Göleti Sulaması”na ait sulama alanının bir bölümü Poligon-1 içerisinde kalmaktadır. Sulama alanı içerisinde sondaj kuyusu planlanması halinde sondaj kuyuları, sulama tesisleri (salama boru hatları, sanat yapıları, servis yolları vb.) dikkate alınarak projelendirilmeli ve inşaatlarına başlanmadan Kurumumuz görüşü mutlaka alınmalıdır.

            İnşaatı devam eden “Manisa Alaşehir Göleti Toygarlı Sulaması”na ait sulama alanı, ruhsat alanı içerisinde kalmaktadır. Sulama alanı içerisinde sondaj kuyusu planlanması halinde sondaj kuyuları, sulama tesisleri (sulama boru hatları, sanat yapıları, servis yolları vb.) dikkate alınarak projelendirilmeli ve inşaatlarına başlanmadan Kurumumuz görüşü mutlaka alınmalıdır.

            (….)

            Söz konusu sondaj açılacak olan alanlar 17.02.2021 tarihli 977854 sayılı Genel Müdürlük oluru ile tahsise kapatılan “Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzası YAS Alanı” içinde kalmaktadır. Bahsi geçen bu alanda, yer altı suyu tahsisi yapılmamakta olup derin yer altı suyu kuyusu açılması yasaklanmıştır. Ayrıca faaliyet yapılacak alan içerisinde ve yakın çevresinde DSİ ve ilandan önce açılmış olan şahıs kuyuları mevcut olup; bu yer altı suyu kuyularının tahrip edilmemesi için gereken tüm önlemler alınmalıdır.

            Tesiste oluşacak evsel nitelikli atık suların fosseptiklerde biriktirileceği ve vidanjörler ile çekilerek MASKİ kanalizasyon altyapısına verileceği belirtilmektedir. Yer üstü ve yer altı sularının kalitesine olumsuz etkisi sebebiyle söz konusu işletmeden kaynaklanan atık suların kanalizasyon altyapısına kabul edileceğine ve mevzuata uygun şekilde bertarafının sağlanacağına dair ilgili kurumdan izin alınmalıdır.

            Dosyada proje kapsamında personel içme-kullanma suyu gereksiniminin montaj-işletme aşamasında 0,89 m³/gün ve işletme aşamasında 3,56 m³/gün olduğu ifade edilmektedir. Önceki görüşümüzde de belirtildiği gibi dosyada sondaj alanında arazi hazırlığı aşamasında toz emisyonunun bastırılması, sondaj çamurunun hazırlanması (üretim ve reenjeksiyon kuyuları için çamur miktarı hesabında 1000 m³ su kullanılacağı görülmektedir.) ve sondaj çamurunda meydana gelecek kayıplar (buharlaşma vb.) sonucu elde edilmesi gereken su ihtiyacı hakkında bilgi verilmemektedir. Proje kapsamında ihtiyaç duyulan tüm su gereksinimleri gözden geçirilerek eksiklikler giderilmeli, su gereksinimi hesapları dosyada detaylı olarak belirtilmelidir.

            Önceki görüşümüzde belirtildiği gibi faaliyetin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerinin engellenmesi ve bu etkilerin izlenebilmesi amacıyla yer üstü ve yer altı su kalitesi izleme programı hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Dosyada söz konusu izleme programının oluşturularak izleme yapılacağı taahhüt edilmiş fakat detayları belirtilmemiştir. Faaliyet alanından etkilenmesi muhtemel olan yer üstü ve yer altı su kaynaklarının kalitesini belirlemek ve faaliyetin su kalitesi üzerindeki etkilerini izlemek amacıyla izleme programı oluşturularak dosyada yer alması gerekmekte olup izleme noktalarının seçiminin nasıl yapıldığı, izleme noktalarmı koordinatları, hangi parametrelerin izleneceği ve sonuçların hangi mevzuata göre değerlendirileceği belirtilmelidir. Yer üstü su kaynaklarında parametre seçimi ve sınır değerler için 30.11.2012 tarihli ve 28483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliğinde yer alan tablolar kullanılmalı ve izleme programı ile izleme sonuçları idaremiz ile paylaşılmalıdır. İzleme çalışmaları sahada faaliyete geçilmeden önce başlatılmalıdır.

            Jeotermal faaliyetten kaynaklanabilecek başta arsenik ve bor olmak üzere; ilki faaliyet öncesi alınmak üzere, her mevsimsel dönemde bir defa olmak kaydı ile yılda en az dört kere, proje etki alanını temsil edecek yüzey ve yer altı suyu noktalarından, fiziksel ve kimyasal (sıcaklık, tuzluluk, elektriksel iletkenlik, pH, çözünmüş oksijen, hidrojen-sülfür, alkalinite, bakır, çinko, civa, kurşun, demir, mangan, kadmiyum, arsenik, toplam askıda katı madde, toplam organik madde, karbon, vb. parametreler) belirlenerek, ölçümleri Bölge Müdürlüğümüze bildirilmesi gerekmektedir.

            Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda; Toprak Kurulu başta olmak üzere diğer ilgili Kurumlardan uygun görüş almmak kaydıyla, faaliyetlere yönelik öneriler olarak belirtilen tüm hususlara uyulması, yazımızda açıklanan taahhüt değişikliğinin yapılması ve belirtilen tüm eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi kaydıyla ÇED sürecinin sürdürülmesinde sakınca görülmemektedir” yönünde görüşler bildirildiği;

            6-Yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde, proje tanıtım dosyasında çevresel etkilere karşı alınması öngörülen önlemler yeterli görüldüğünden bahisle ÇED Raporu hazırlanmasına gerek bulunmadığı tespitine yer verilerek Manisa Valiliğinin 14.01.2022 tarihli, E-202218 sayılı işlemi ile söz konusu projeye ilişkin ÇED Yönetmeliğinin 17. maddesi gereğince ”ÇED Gerekli Değildir” kararı verildiği;

            7-Bu işlemin 19.01.2022 tarihinden itibaren sürekli olarak ilan edilmek üzere Vilayet panosuna ve 21.01.2022 tarihinden itibaren halka duyurulması amacı ile de Alaşehir Belediye Başkanlığı ilan panosunda  ilan edilmeye başlandığına dair ilgili idarelerce ilan başlama tutanaklarının tanzim edildiği;

            8-04.02.2022 tarihinde ise Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Kemaliye ve Toygar  Köylerinde …. A.Ş. adına jeotermal kaynak arama kuyusu açılması (4 adet sondaj kuyusu açılması) projesi hakkında alınan  Manisa Valiliğinin “ÇED Gerekli Değildir Kararının”  iptali istemi ile Mahkememizin E:2022/162 sayılı dava dosyasına kayden dava dava açıldığı,

            9-Bu davada Mahkememizce verilen 29.04.2022 tarihli, E:2022/162, K:2022/463 sayılı ”iptal” kararının Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5111, K:2022/8472 sayılı kararı ile  bozulması üzerine davanın, Mahkememizin işbu esas sayılı dosyasına kaydedildiği görülmektedir.

            i)Bilirkişi incelemesi;

            Mahkememizce verilen 29.04.2022 tarihli, E:2022/162, K:2022/463 sayılı ”iptal” kararının’ Danıştay Altıncı Dairesinin 06.10.2022 tarihli, E:2022/5111, K:2022/8472 sayılı kararı ile ”İdare Mahkemesince; gerek tarafların iddiaları, projenin nitelikleri ve uygulanacağı yerin özellikleri itibarıyla muhtemel çevresel etkiler ile alınması gereken önlemlerin gerekse  proje kapsamında ele alınması gereken konu başlıkları itibarıyla PTD’yi hazırlayanların uzmanlık alanlarının yeterli olup olmadığının açıklığa kavuşturulabilmesi amacıyla aralarında çevre mühendisi, ziraat mühendisi, hidrojeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve biyolog olmak üzere, gerekirse başka dallarda da uzmanlar seçilerek oluşturulacak bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi suretiyle düzenlenecek rapor dikkate alınarak, işin esası hakkında yeniden bir  karar verilmesi gerekmektedir.” gerekçesine yer verilerek bozulması üzerine Mahkememizin 16.12.2022 tarihli ara kararı ile bozma kararına uyularak uyuşmazlığın çözümü için keşif icrası suretiyle (bozma kararında belirtilen uzmanlık alanlarındaki) bilirkişilerce inceleme yaptırılmasına karar verilmiştir.

            Keşif icrası üzerine Jeoloji ve Hidrojeoloji Mühendisi, Jeofizik Mühendisi, Ziraat Mühendisi, Çevre Mühendisi, Biyologdan müteşekkil bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 31.05.2023 kayıt tarihli raporda özetle;

            ”(…)

            5.1. DAVA KONUSU İŞLEMİN JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            Dava konusu etkinlik …… A.Ş. tarafından Alaşehir ilçesi; Kemaliye ve Toygar köyleri çevresinde jeotermal kaynak arama kuyusu açılması (4 adet sondaj kuyusu açılması) etkinliğidir. Söz konusu etkinlikle Kemaliye Mahallesi mevkiinde işletmeye alınan …. Kemaliye Jeotermal Enerji Santrali’ne (JES) planlanan jeotermal sera bölgesinin ve meyve sebze kurutma tesisinin ihtiyacı olan seracılık faaliyetlerinde kullanılmak üzere 4 adet jeotermal kuyu açılması ve seranın ihtiyaç duymadığı zamanlardaysa JES’te jeotermal kaynak olarak kullanılması planlanmaktadır. Kemaliye ve Toygar mahallelerinin yaklaşık 2.500 m güneyinde açılacak her bir sondaj kuyusu için 10.000 m² alanın kullanılması ve 700 ± 100 metre derinlikli olmaları planlanmaktadır. Dava konusu etkinlikle ilgili hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası (PTD) Raporunda alanın jeolojik ve hidrojeolojik özellikleriyle ilgili konular 2. Bölümde Jeolojik Özellikler alt başlığında 64-66 sayfaları arasında anlatılmıştır. Ayrıca EK’ler bölümünde herhangi bir rapor, harita ve bilgi bulunmamaktadır.

            Dava konusu alanda bulunan jeolojik birimler alttan üste doğru Menderes Masifi’ne ait metamorfik kayaçlar, Neojen yaşlı karasal tortullar ve Kuvaterner yaşlı alüvyonal oluşuklar olarak gruplanabilir. Menderes Masifi kayaçları şist, fillt, gnays, mermer gibi metamorfik kayaçlarla granodiyorit, granitoid vb. kayaçlardan yapılıdır. Neojen yaşlı karasal tortullar ise genellikle çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı ve çamurtaşı ardalanmasından oluşan alüvyonal yelpaze oluşukları olup Kuvaterner yaşlı alüvyonal tortullar ise çakıl, kum, silt ve kil boyutunda gereçlerden yapılı az sıkılanmış tortullardır. Bununla birlikte dava konusu etkinlik ile ilgili hazırlanmış olan Proje Tanıtım Dosyası (PTD) raporunda söz konusu etkinlik ve etkinliğin bulunduğu yerin jeolojik ve hidrojeolojik özellikleri hemen hemen hiç tanımlanmamıştır. Söz konusu PTD raporunda jeoloji ile ilgili anlatılan tek konu 64-66 sayfalarında açıklanan anlatımlar çok yüzeysel olup sahanın jeolojik ve hidrojeolojik özelliklerinin anlatımında yeterli değildir. Zaten raporu hazırlayan PTD ekibinde Jeoloji Mühendisi de bulunmamaktadır. Raporda ek olarak yapılmış herhangi bir jeolojik veya hidrojeolojik raporun da olmaması nedeniyle zaten yapılan yetersiz değerlendirmeler yetkisiz mühendislerce yapılmıştır.

            (…)

            dava konusuyla ilgili hazırlanmış olan Proje Tanıtım Dosyası (PTD) raporunda sahanın jeolojik özellikleri ve hidrojeolojik özelliklerine değinilmediği gibi olası etki ve baskılardan da söz edilmemektedir. Sondajlarda geçilecek jeolojik birimlerden de bahsedilmemektedir.

            Dava konusu etkinlik toz ve duman çıkaran ve çevreye kimyevi atık bırakan etkinliklerden biridir. Şöyle ki; kimyasal kirlilik jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılmasıyla akıtılması ve buhar yoluyla ile oluşmaktadır. Sondajlarda uygun teçhiz planı ile yüzeyden kapalı boruyla geçileceği, bu şekilde alüvyondaki soğu suların kirletilmeyeceği, akış testleri sırasında atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı belirtilmektedir. İşte bu buharlaşma sırasında çevredeki üzüm bağlarının ve zeytinliklerin yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyeli bulunmaktadır. Ayrıca olası kaza durumlarında da yakın çevredeki bağların zarar görme potansiyelleri bulunmaktadır. Oysa söz konusu etkinlikle sondaj işlemi sırasında ve akış testleri sırasında da hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Harcanan sıvı çevre için zararlı çözünmüş kimyasallar içermektedir. Akışkan kısımdaki kirletici kimyasallar Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Zn, Mn gibi diğer ağır metallerdir. Li, NH₃, Al yüksek konsantrasyonlarda zararlı olabilmektedir. Tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanlar ise çevreye doğrudan zarar verebilmektedir. Yüksek konsantrasyonlardaki bor pek çok bitki için en zararlı elementtir ve yakında bulunan Alaşehir jeotermal sularında Türkiye jeotermal alanlarının en yüksek bor konsantrasyonları (PTD raporunda 39. Sayfada verilen çizelgede AB-4 kuyusunda 132,3 mg/lt) görülmektedir.

            Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyular yüzey sularının (akarsu ve derelerin) çok yakınında bulunmaktadır. Ayrıca keşif günü gözlendiği üzere yakın çevrede içme ve sulama amaçlarıyla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmaktadır. Jeotermal sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını ve bağ bahçe tarımsal ürünlerini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir. Jeotermal akışkanlar ağır metal ve kimyasalların yanı sıra farklı miktarlarda yoğuşamayan gazlar içerirler. Bahse konu gazlar rezervuarda belirli bir basınç altında bulunduğundan jeotermal akışkan içerisinde çözünmüş haldedirler. Jeotermal kuyulardan açığa çıkabilecek yoğuşamayan gazların içeriği; CO₂, N₂, NH₃, CH₄, H₂S, H₂, O₂, Ar, C₂H₆ ve C₃H₈ olarak sıralanabilir. Hacim olarak yaklaşık % 99 oranda CO₂, eser miktarda da diğer gazlar yer tutmaktadır. PTD 48. sayfada gaz atıklardan bahsederken “Sondaj aşamasında yer altından yoğuşmayan çok düşük miktarda karbondioksit ve su buharı salınımı olmaktadır. Nitrojen oksit salınımı ise yoktur. Bu gazların çevreye olumsuz etkisi oluşacağı öngörülmemektedir.” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Nicholson (1993) tarafından yapılan buhar analizlerinde H₂S, NH₃ başta olmak üzere eser miktarlarda Hg (Cıva), B (Bor), CH₄(Metan),C₂H₆ (Etan) ve Rn (Radon) bulunduğu, çok sıcak alanlarda arseniğin de H₃AsO₃ şeklinde buhar fazına geçebileceği belirtilmektedir. Bor da H₃BO3 (Borik asit) formunda buhar fazına geçmektedir. Sondaj ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar başta bor olmak üzere yukarıda değinilen nedenlerden dolayı yakınlardaki bağları ve diğer tarım ürünlerini olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir.

            İlaveten dava konusu etkinliğin kamu yararlılığı açısından değerlendirilmesi için yörenin tarım alanı olması ile mevcut içme ve kullanma suyu kullanımlarıyla birlikte karşılaştırılarak değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bu kapsamda 10 Aralık 2019 tarih ve 30974 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan DSİ Su Tahsisleri Hakkında Yönetmelik İkinci Bölüm’de “İlkeler, Su Tahsisi Yapılamayacak Durumlar ve Suyun Kullanım Öncelikleri” açıklanmaktadır. Madde 5/(1)’de tanımlanan su tahsislerindeki temel ilkelerin (b) şıkkında belirtildiği üzere “Su, kullanım önceliklerine uygun olarak tahsis edilir.” Madde 6’da “Su tahsisi yapılamayacak durumlar” belirtilmiş olup dava konusu alandaki durumla ilişkili bir konu bulunmamaktadır. Madde 7’de ise suyun kullanımında öncelik sırası verilmektedir.

            “MADDE 7 — (1) Suyun miktarı, kalitesi, havzanın özelliği, zorunlu ihtiyaçlar ve şartlar başka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe, su kaynaklarının kullanım amaçlarında aşağıdaki öncelik sırası uygulanır:

            a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı.

            b) Çevresel su ihtiyacı.

            c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği.

            ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları.

            d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçları.

            Görüleceği üzere içme ve kullanma suyu ihtiyacı, çevresel su ihtiyacı ve tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği konuları enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları kullanımlarından çok öncedir. Söz konusu etkinlik enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları kapsamında değerlendirilebilir. Yöredeki mevcut su kaynaklarının içme ve kullanma suyu ya da tarımsal sulama suyu olduğu ve dava konusu etkinlik birlikte değerlendirildiğinde dava konusu etkinlikte kamu yararı bulunmamaktadır.

            Özetle, söz konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlanan PTD raporunda mevcut durumla ilgili olarak jeolojik, hidrojeolojik açıdan anlatımlar, değerlendirmeler yeterli değildir. Yörenin jeolojik ve hidrojeolojik özellikleri, yeraltı ve yerüstü su durumları, söz konusu etkinlikle ilgili olabilecek çevresel etkiler ve alınabilecek önlemler yeterli düzeyde anlatılmamıştır. Bölgedeki jeolojik birimler ile bu birimlerin özellikleri ve geçirgenlikleri, yörenin hidrojeolojik özellikleri, yeraltı suyu durumları, kaynaklar, kuyular, su depoları vb. birçok konu bilinmediğinden etkinliğin çevresel etkiler de jeolojik ve hidrojeolojik açıdan bilinmemektedir. Söz konusu PTD raporunda olduğu gibi DSİ Genelgesinde belirtilen riskler ile ilgili standart yapılmış önlem ve taahhütler yeterli değildir. Alanın ve etkinliğin özgün durumları ortaya konularak önlem ve taahhütlerin belirtilmesi gerekmektedir.

            (…)

            5.2. DAVA KONUSU İŞLEMİN JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            (…) Dava konusu etkinlikle ilgili hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası (PTD) Raporunda alanın jeofizik ile ilişkili sayfa 38’de verilen bir satırın dışında bir bilgiye rastlanmamıştır. Ayrıca raporun Ek’ler bölümünde jeofizik çalışmalar ile ilişkili herhangi bir rapor, harita ve bilgi bulunmamaktadır. Rapor içinde jeofizik ile ilişkili olarak saptanan tüm bilgi şunu içermektedir;

            Sayfa 38: “Açılacak üretim kuyularının konumları yapılan bölgede yapılan jeofizik yöntemli araştırmalar ve bazı ön kabuller doğrultusunda belirlendiği için sondaj tamamlanıp, testleri yapılmadan jeotermal kuyuların proje aşamasında üretim kapasitelerinin tam olarak bilinmesi ya da kesin olarak kuyunun akışkan üreteceğinin söylemesi mümkün değildir.”

            Burada sondaj konumlarının jeofizik veriler ve bazı ön kabuller doğrultusundan bahsedilmektedir. Ancak sunulan dosyada herhangi bir jeofizik veri, harita, görsel, model ve benzeri alandaki jeotermal rezervuarı ve açılacak sondajların bu rezervuar ile ilişkisini ortaya koyacak bir bilgi olmadığından, bu tür bilgiler olmadan bu tür bir sondaj işleminin yapılması uygun değildir. Özelikle sondaj işlemi öncesinde jeofizik bilginin olmaması yeraltındaki değişik akiferler ile rezervuarların kesilmesinde önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ayrıca burada belirtilen ön kabuller nedir? Ön kabul bilimsel bir terim değildir ve buna göre bir sondaj açılması önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca PTD raporunu hazırlayan ekip içinde bir jeofizik mühendisinin olmaması da büyük bir eksikliktir.

            Proje kapsamında belirtildiği gibi, halen bulunan sondaj kuyularına ek olarak planlanan “jeotermal kaynak arama için 2 adet reenjeksiyon ve 2 adet sondaj kuyusu olmak üzere 4 adet daha kuyu açılması planlanmaktadır.” ifadesi rapor içinde geçmektedir. Alanda bir jeofizik çalışma yapılmadan ve yeraltındaki ortamların ve jeotermal rezervuar ile diğer akiferlerin varlığını gösterebilecek jeofizik veriler ve sonuçlar olmadan, yapılması planlanan iki reenjeksiyon kuyusu hangi ortama akışkan transferi yapılacağını ve kaynak arama için yapılacak iki sondajın ise hangi ortamları keseceği belirli olmadığından, bunların rezervuar ve diğer akiferlerle ilişkisi tanımlanmadan sondaj yapılmasının sağlıklı olmayacağı ve sorunlara yol açabileceği burada açıkça belirtilmelidir.

            Sonuç olarak; dava konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlanan PTD raporunda jeofizik konusunda herhangi bir veri, değerlendirme, harita, görsel, model olmadığından, söz konusu sondaj açılacak kısımlarda jeotermal rezervuar, faylarla ilişkisi, sondaj açılacak yerlerdeki olası soğuk su akiferleri hakkında bir bilgi sunulmadığından ve bunların varlığı hakkında jeofizik bir veri, yorum ve sonuç olmadan alanda açılacak bir sondajın yüzey ve yeraltı sularıyla, tarımsal ürünler ve toprağın olumsuz etkilenme potansiyeli içermesinden ve kamu yararı bulunmamasından dolayı Manisa Valiliği tarafından verilen 19/01/2022 tarih ve E-202218 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının Jeofizik Mühendisliği açısından uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

            5.3.DAVA KONUSU İŞLEMİN BİYOLOJİK AÇIDAN İNCELENMESİ

            (…)

            Davaya konu alan Akdeniz Flora bölgesi içerisinde Davis’in Grid kareleme sistemine göre B2 Karesinde yer almakta olup Başta tarımsal ekosistemleri içermekle birlikte alan ve çevresi Frigana vejetasyonu, Maki vejetasyonu içermektedir. Frigana vejetasyonu bodur, dikenli,kserofit çalı ve tek ya da çok yıllık otsu bitki formasyonlarını barındıran bilhassa otlatma ve insan baskısı altında olan topraklarda maki yerini almaktadır. Frigana vejetasyonunu; Cistus salvüfolius, Lavandula stoechas, Sarcopoterium spinosum; Hypericum empetrifolium, Cistus creticus, Genista acanthoclada, Coridothymus capitatus, Erica arborea gibi türlerin baskınlığında bulunmaktadır. Maki vejetasyonu başta Ouercus cocifera olmak üzere Pistacia terebinthus, Daphne gnidium, nemli yerlerde ise Nerium oleander, Myrtus communis, Laurus nobilis ve Vitex agnus-castus eşlik etmektedir. Ayrıca genel olarak maki vejetasyonuna, Calycotome villosa, Olea europaca, Spartium junceum, Cercis siliguastrum, Ceratonla siligua, Arbutus andrachne, Erica manipuliflora, Pistacia lentiscus eşlik etmektedir. Orman Vejetasyonu sıcak Akdeniz katının bu coğrafyada 0-800 metrelere kadar hakim bitki örtüsü Pinus brutia (Kızılçam) ormanlarıdır.

            Davaya konu alan bir bütün olarak değerlendirildiğinde Manisa ili ve çevresinde yürütülen bilimsel çalışmalarda “Yunt Dağı( Manisa ) Orman Vejetasyonunun Bitki Sosyolojisi Yönünden Araştırılması” (Şık, L., Gemici, Y. 2009) bitki birlikleri sintaksonomik yönden detaylandırılmış olup büyük bitki grupları ortaya konulmuştur. “Avdal köyü (Manisa) Florası”,(Sarı,D.2004) isimli yüksek lisans çalışmasında 70 familyaya ait 430 vasküler bitki taksonu belirlenmiş,”Maldan Köyü (Manisa) Florası” Akyol, Y. (2003) isimli tez çalışmasında 70 familyaya ait 468 vasküler bitki taksonu belirlenmiş, “Manisa Dağı (Spil dağı) Milli Parkının Flora ve Vejetasyonu Üzerine Bir Çalışma” Duman H. (1985) Tez çalışmasında ise 81 familyaya ait 593 taksonun varlığı ortaya konulmuştur. Ayrıca “Manisa(Demirci) Akçakertik Florası” Sevinç, Ö.S (1997) 71 familyaya ait 428 takson, “Simav dağı flora ve vejetasyonu” Yayıntaş, A. (1982) isimli tez çalışmasında 68 familyaya ait 522 takson, “Orta Gediz havzasının (Manisa) flora ve vejetasyonu” Uğurlu, E. (2005) isimli doktora tez çalışmasında 78 familyaya ait 760 takosn ortaya koymuşlardır. Manisa ile ve çevresinde yapılan çalışmaları kısaca değerlendirdiğimizde davaya konu alan ve bir bütün olarak çevresinde var olan bitkisel zenginlik ve potansiyelle ilgili fikir sahip olmak mümkün olmaktadır.

            Proje tanıtım dosyası(PTD) biyoloji bilimi açısından incelendiğinde Flora ve Fauna ile ilgili bilgilere “Bölge Ekolojisi Üzerine Kümülatif Etkiler” başlığı altında ek olarak sunulmuş bilhassa arazi ve literatür verilerine yer verilmiştir. PTD hazırlayan ekip arasında biyolog bulunmadığı, söz konusu kısımların çevre mühendisliği disiplininden uzmanlar trafından hazırlandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu davaya konu alan her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresini bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğinde raporda ortaya konulan hem flora hem de fauna listesi oldukça sınırlı sayıda veri içermektedir. Bu verilerden yola çıkarak hazırlanan korunacak türlerin var olup omadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği senaryolarıda tam karşılığını bulamamaktadır.

            (…)

            5.4. DAVA KONUSU İŞLEMİN ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            (…)

            Ekoloji raporunda projenin flora ve fauna üzerine etkileri konusunda değerlendirme yapılmıştır. Ancak jeotermal tesislerin etkileri bu konu kapsamıyla sınırlı değildir. Gediz Havzası’nda yapılmış çalışmalar incelendiğinde havzanın su kalitesi açısından baskı altında olduğu görülmektedir. Jeotermal kuyular/tesisler, noktasal kaynaklı kirleticiler olarak Havza su kaynakları üzerinde kalite açısından baskı oluşturmaktadır. Proje planlamaları yapılırken havzanın bütününün dikkate alınması gerekmektedir ki bu durumda kümülatif etkilerin su kaynakları yönüyle de ortaya konması önem arz etmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzası Nehir Havzası Yönetim Planı’nda bor ve arsenik parametrelerinin yıllık ortalama çevresel kalite standardı üzerinde çıkması jeotermal kuyuların Havzada risk değerini artırarak Havza üzerinde bir baskı unsuru oluşturduğu raporlanmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı Gediz Havzası Kuraklık Yönetim Planı’nda Gediz Havzasında kuraklık riskinin arttığı, su potansiyelinin azaldığı belirlemiştir.

            Diğer bir etki de hava kirletici emisyonlardır. Üretim kuyusu lokasyonlarında jeotermal kaynak çekilerek sıcak su ve buhar elde edilmektedir. Buharın içerisinde, karbondioksit (CO₂ ) başta olmak üzere metan (CH₄), hidrojen sülfür ( H₂S) vb. gibi yoğuşmayan gazlar bulunmaktadır. Jeotermal akışkan yüzeye çıktığı andan itibaren buhar içindeki gazların olumsuz etkileri meteorolojik koşullara, kaynak sıcaklığına, arazi topografyasına, vb. parametrelere göre değişiklik gösterecektir. PTD Ek 18 Ekoloji raporunda “Söz konusu projelerin çevreye etkide bulunacağı en önemli nokta ise tesislerden verilen baca gazı (CO₂ ve  H₂S emisyonları) emisyonlarıdır. Havadan yağış olarak yaş ya da kuru çökelme yoluyla oluşan kirleticiler flora elemanlarının kurumasına neden olabilmektedir. Bu nedenle tesislerden kaynaklanan baca gazı emisyonlarının Sanayi Kaynaklı Hava  Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen sınır değerlerde tutulması son derece önemlidir. Bununla ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından akredite edilmiş ölçüm firmalarına gerekli analiz ve ölçümler yaptırılmalı ve ölçümler sonucunda alınan verilere göre tesiste gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ölçüm sonuçlarının yüksek çıkması durumunda; gaz salınımının azaltılması için tesise gerekli olan yeni tesis ilaveleri yapılmalıdır.” bilgi ve öneri verilmiştir. Ancak PTD hava emisyonlarını azaltıcı veya önleyici önlemlere yer verilmemiştir.

            (…)

            Jeotermal akışkan için PTD’de “Test suları sızdırmasız havuzlarda biriktirilecektir. Test suyu depolama alanındaki suyun büyük bir bölümü buharlaşma yoluyla kaybolacaktır. Kalan kısım ise gerekli görüşlerin alınması sonrasında deşarj standartlarını sağlaması ile bertaraf edilecektir. Bu konuda DSİ 2. Bölge Müdürlüğü tarafından işletmeye açılan sahalarda; drenaj kanalları, kurutma kanalları ve tahliye kanallarına kuyu test amaçlı sular, sulama döneminde (1 Nisan – 30 Eylül) kesinlikle deşarj edilmeyecek, sulama dönemi dışında ise; deşarj için DSİ 2. Bölge Müdürlüğü görüşü alınarak deşarj uygunluğu sağlandıktan sonra deşarj yapılacaktır.(…)” denmektedir. (…)

            Yukarıda belirtildiği üzere “deşarj için DSİ 2. Bölge Müdürlüğü görüşü alınarak deşarj uygunluğu sağlandıktan sonra deşarj yapılacaktır” denmektedir. Bu durum başta bor ve arsenik olmak üzere alıcı ortamda kimyasal yükü (PTD Tablo 9’da yer alan kimyasal bileşime benzer) artıracak bir eylemdir. Bu suyun arazi koşullarında 4 ayrı noktada nasıl arıtılacağı konusunda bir bilgi yoktur.

            (…)

            Sondaj arama noktalarında oluşabilecek olumsuz etki genelde sondaj ve inşaat süreçlerinde meydan gelebilecek problemlerden (kuyu muhafazası arızası, boru hattı sızıntısı ve yüzey dökülmeleri, patlama, vb.) kaynaklanmaktadır.

            (…)

            Alanda kuyu patlaması ve kontrolsüz gaz çıkışı riski de mümkün olup jeotermal akışkanın yaratacağı zararların sonradan alınacak önlemlerle giderilmesi mümkün değildir. Çünkü yüksek sıcaklıktaki çoğu jeotermal su, en az bir potansiyel olarak toksik kimyasal (alüminyum, bor, arsenik, kadmiyum, kurşun, cıva, vb.) içerir. Sıcaklık arttıkça çözünmüş katıların miktarı da artar ve bu durum yüksek sıcaklıklı jeotermal akışkanları daha da riskli hale getirir. PTD’de potansiyel tehlikelerin neden olduğu risklerin hesaplanması bulunmamaktadır. Risk analizi, işlemin kritik bileşenler için olası senaryoları belirleyerek, her senaryonun olasılığını ve etkisini değerlendirir. Bu senaryolar, tesisin teknik özellikleri, işletme prosedürleri ve olası insan hatası gibi faktörlere dayalı olarak belirlenir. Risk analizi için çeşitli yöntemler kullanılabilir, ancak en yaygın olanı olasılık ve etki matrisidir. PTD’de eksiklik bulunmaktadır.

            Proje alanı Gediz Havzası içerisinde yer almaktadır. Proje alanı ve yakın çevresinde Alaşehir çayı ve ruhsat alanı sınırları içinden Alkan Çayı, Yamaçtarla D., Damlıca D., Karanlık D., Sarı D., Gök D., Karakuyu D., Köselik D., Acı D., Gök D. ile çok sayıda mevsimsel akışa sahip kuru dereler geçmektedir. Gediz Havzası üzerindeki etkilerinin neler olduğu, varsa projeye özgü bu etkilerin ve alınması gereken önlemlerin yeterli olup olmadığı, projenin gerçekleştirilmesinin kamu yararı ve çevre dengesi gözetilerek çevresel açıdan oluşturabileceği muhtemel zararlar ile bu zararların alınacak önlemlerle giderilebilmesinin mümkün olup olmadığı yönünde inceleme yapıldığında; Jeotermal kuyuların/tesislerin noktasal kaynaklı kirleticiler olarak havza su kaynakları üzerinde kalite açısından baskı oluşturması, Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzası Nehir Havzası Yönetim Planı’nda bor ve arsenik parametrelerinin yıllık ortalama çevresel kalite standardı üzerinde çıkması, Tarım ve Orman Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Daire Başkanlığı Gediz Havzası Kuraklık Yönetim Planı’nda Gediz Havzasında kuraklık riskinin arttığına yönelik değerlendirmeleri ile su potansiyelinin azaldığına yönelik raporları doğrultusunda Gediz Havzası’nda çevresel kalite hedeflerine ulaşılması yönünde engel oluşturan yeni jeotermal işlemlerin “Kamu Yararı ve Çevre Dengesi” yönüyle uygun görülmemektedir.

            5.5. DAVA KONUSU İŞLEMİN ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

            (…)

            -Proje Alanının Konumu ve Tarımsal Değerlendirmesi

            Proje alanı Gediz Havzasının en önemli alt havzalarından biri olan “Sarıgöl-Alaşehir- Salihli Alt Havzasındadır. Havza 2710,51 km²’lik alan kapsamaktadır. Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzasının kapsadığı alan, Gediz Havzasının toplam alanının % 15,81’idir. Havzanın güneyinde ve doğusunda Büyük Menderes Havzası, batısında Küçük Menderes Havzası, kuzey ve kuzeydoğusunda Üst Havza, kuzey ve kuzeybatısında ise Turgutlu-Ahmetli Alt Havzası yer almaktadır. Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzasının drenaj ağı oldukça gelişmiş olup ana akarsuyu Alaşehir Çayıdır. Alaşehir Çayı Koca Çay ve Derbent Çayının birleşimi ile oluşmakta ve Bozdağlardan geler irili ufaklı derelerin katılımı ile gelişerek Salihli yakınlarında Gediz Nehrine katılmaktadır.

            Havzada, işletmede olan iki baraj bulunmaktadır. Bunlar Alaşehir yakınlarındaki Avşar Barajı ile Sarıgöl yakınlarındaki Buldan Barajı’dır. Avşar Barajı, Sarıgöl ilçesi hudutları içerisinde ilçenin kuzeyinden geçen ve Alaşehir Çayına karışan Koca Çayın yatağına yapılmıştır. Avşar Barajı toplam 13500 ha alanı sulayan bir barajdır. Buldan Barajı ise sağ ve sol sahil sulama kanalları yardımıyla Sarıgöl ovasında 1927 ha alanı sulamaktadır. Ayrıca Eşme ilçesinin Taşköy köyünden çıkan ve birçok dereleri aldıktan sonra Batıya doğru akarak Alaşehir Çayına karışan Avluboğazı Çayı, Koca Çay ve Bahadırlar köyü yakınlarında karışan Eziler Deresi ilçenin önemli çaylarıdır. Mevcut su kaynakları bölgedeki tarım için önemlidir.

            Proje kapsamında yapılması planlanan (…)  sondaj alanı ve çevresi mutlak tarım arazilerinde tek yıllık buğday, arpa, sulanabilen alanlarda mısır ve sebze üretiminin yapıldığı, dikili tarım arazilerinde meyvecilik yanında bağ alanları da yoğun olarak bulunmaktadır. Mahkeme keşfi sırasında (…) sondaj alanının yeri gezilerek incelenmiştir. Sondaj alanlarının bir kısmı Bakanlar Kurulu tarafından 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanun kapsamında ilan edilen “Büyük Ova Koruma Alanı” içerisinde kalmaktadır.

            Ruhsat alanı ve çevresinin uydu görüntüsü incelendiğinde ruhsat alanı ve sondaj alanları ve çevresinin tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün olduğu görülmektedir. Ova, Bakanlar Kurulu kararı ile MUTLAK TARIMDA KULLNILMASI gereken BÜYÜK OVA kapsamına alınmıştır. Bu bağlamda (…) sondaj alanı ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Yasa kapsamında MUTLAK TARIM ARAZİSİ sınıfında olduğu görülmektedir.

            (…)

            Ancak, Proje Tanıtım (PT) dosyasında mutlak tarım arazisi vasfında olan sondaj alanlarının ilgili Kanunca gerekli olan “Toprak Koruma Projesinin” bulunmadığı görülmektedir. Mutlak tarım arazisi vasfındaki bu alanların tarım dışı amaçla kullanılabilmesi için “Toprak Koruma Projesinin” dosyasında mutlak suretle olması gerekmektedir.

            -Jeotermal Suların Yöredeki Bitki Örtüsüne, Canlılara ve Tarım Sektörüne Çevresel Etkisi

            PT dosyası incelendiğinde, açılması planlanan sondajlar ve yöntemlerinden bahsedilirken jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının açıklanması gerekmektedir. Sonrasında açılması planlanan santral ve üretim aşamasında kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü çevresel olarak tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağı ve alınacak önlemler ile ilgili açıklama, bilgi ve önerilerin olması gerekmektedir. Proje her ne kadar sondaj projesi olsa da ileriki aşamaları jeotermal santral kurulumu ve işletmesi olacaktır. Bu nedenle konunun PT Dosyası kapsamında detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. PTD Raporunda etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir.

            Tarımsal sulama kaynaklarının yakınında bulunan sondaj kuyularından çıkan fazla jeotermal su risk taşımaktadır. Jeotermal akışkanların olarak yüzeyüstü su kaynaklarına karışmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesiyle, toprak kirlenmesi ve dolayısıyla tarımsal alanlara olabilecek etkilerdir. Jeotermal atık sular yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na, SO₄, vb), ziraat için zararlı maddeler (örneğin bor), fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH₄⁺, NO₂, NO₃⁻) içerebilirler. Bu yüksek derişimler yukarıda değinildiği gibi hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturmaktadır. Akışkan kısımdaki kirletici kimyasallar Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Z, Mn gibi diğer ağır metallerdir. Li, NH₃, Al yüksek konsantrasyonlarda zararlı olabilmektedir. Tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanlar ise çevreye doğrudan zarar verebilmektedir. Özellikle yüksek konsantrasyonlardaki bor pek çok bitki için en zararlı elementtir ve Türkiye jeotermal alanlarında yüksek bor konsantrasyonları görülmektedir.

            Bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili bir açıklamanın PT dosyasında yeterli olmadığı görülmüştür. Bu bağlamda sondaj kuyularının açılmasından önce daha detaylı bir incelemenin yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Olayı sadece sondaj kuyusu açmak olarak değerlendirmek mümkün değildir. İleriki süreçlerde açılan sondaj kuyuları üretim veya reenjeksiyon kuyuları şeklinde kullanılarak jeotermal enerji santrali kurulacaktır. Bu nedenlede daha projenin başlangıç aşamasında çok genel olarak hazırlandığı görülen PT Dosyasının yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır

            Sondaj kuyularından çıkan jeotermal suyun çıkarılması esnasında yüzey tatlı su tabakasına bulaşmanın olup olmadığının anlaşılması için İzleme Kuyularının açılması gereklidir. Bununla ilgili herhangi bir açıklama PT Dosyasında bulunmamaktadır. Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyular Koca Çay deresinin ve sulama kanallarının çok yakınında bulunmaktadır. Ayrıca içme ve sulama amaçlarla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmaktadır. Jeotermal Sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık sular dere ve kanal sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını ve bağ bahçe tarımsal ürünlerini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir.

            31.12.2004 tarih ve 25687 sayılı Su Kirliliği Kontrolü, Yönetmeliği ve diğer mevzuat hükümleri gereği, jeotermal akışkan deşarjının yaklaşık miktarı, ne kadar süre ile nereye yapılacağı, alıcı ortam özellikleri, bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörü açısından kullanılan bir ortam olup olmadığı, oluşabilecek sorunları engellemeye yönelik yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemler açıklanmamıştır. Proje Tanıtım Dosyasındaki yapılandırmaların eksik veya yetersiz olması nedeniyle projenin gerçekleşmesi ile çevrede olumsuz etkilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle PT Dosyasının daha detaylı olarak hazırlanması gerekmektedir.

            -Dava Konusu Etkinliğin Çevreye Toz Duman ve Kimyevi Atık Etkisi

            Jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılması buhar yoluyla da oluşmaktadır. PTD raporunda akışkan kimyasından hiç bahsedilmediğinden bu konu da yeterli düzeyde değerlendirilememiştir. Sondaj, reenjeksiyon ve akış testleri sırasında hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlara ortaya çıkabilir. Dava konusu alanda amacın yalnızca araştırma olduğu belirtilmiş, sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğu göz ardı edilmiştir.

            Raporda akış testlerinin bir günden fazla sürmeyeceği, atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı geri kalan kısmının da kuyu tamamlama testleriyle kuyuya geri basılacağı belirtilmektedir. Bu buharlaşma sırasında çevredeki  bitkisel ürünlerin üzerinde yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyeli incelenmemiştir. Atık suların reenjeksiyonla geri basılamaması veya olası kaza durumlarında da yakın çevredeki ürünlerin zarar görme potansiyelleri değerlendirilmemiştir.

            Jeotermal akışkanlar rezervuarda belirli bir basınç altında çözünmüş halde yoğuşamayan CO₂, H₂S, NH₃ başta olmak üzere eser miktarlarda Hg (Cıva), B (Bor), CH₄ (Metan), C₂H₆ (Etan) ve Rn (Radon) bulunmaktadır. Yüksek sıcaklıklarda arseniğin H₃AsO₃ şeklinde, borun da H₃BO3 (Borik asit) formunda buhar fazına geçebileceği bilinmektedir.

            Sondaj ve reenjeksiyon ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar içerisindeki bu kimyasallar nedeniyle çevredeki tarım ürünlerini olumsuz etkileme potansiyeline söz konusudur. Bu konuda PT Dosyası yeterli değildir.

            (…)”  yönünde görüş bildirilmiştir.

            Bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmesi üzerine davalı idare tarafından yapılan itirazların değerlendirilmesi neticesinde raporun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.

            ii) Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan ilgili mevzuatın değerlendirilmesi;

            Yukarıda yer verilen ilgili Yönetmeliğin 4. maddesinde; ”Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED)”, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar; ”Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir” kararı ise Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten karar olarak, ”Proje tanıtım dosyası” da Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan dosya olarak tanımlanmıştır.

            Yönetmeliğin 15. maddesinde, Yönetmeliğin Ek-2 listesinde yer alan projelerin ”Seçme, eleme kriterlerine tabi projeler” olduğu düzenlenerek, ”Başvuru ve inceleme” başlıklı 16. maddesinde ise Çevresel Etki Değerlendirmesinin gerekli olup olmadığının idarece araştırılması amacıyla, proje sahibi tarafından yetkilendirilen Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlar tarafından Yönetmelik Ek-4’e göre hazırlanan Proje Tanıtım Dosyasının yine Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceleneceği, değerlendirileceği ve bunun sonucunda  “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı verileceği anlaşılmaktadır.

            Yönetmeliğin Ek-2 Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında ise ”Maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç)” yer almakta olup  Yönetmeliğin Ek-4 listesinde ”(…)

            1.Projenin Özellikleri:

            a) Projenin ve yerin alternatifleri (proje teknolojisinin ve proje alanının seçilme nedenleri),

            b) Projenin iş akım şeması, kapasitesi, kapladığı alan, teknolojisi, çalışacak personel sayısı,

            c) Doğal kaynakların kullanımı (arazi kullanımı, su kullanımı, kullanılan enerji türü vb.),

            ç) Atık miktarı(katı, sıvı, gaz ve benzeri) ve atıkların kimyasal, fiziksel ve biyolojik özellikleri,

            d) Kullanılan teknoloji ve malzemelerden kaynaklanabilecek kaza riski.

            2.Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri:

            a) Mevcut arazi kullanımı ve kalitesi (tarım alanı, orman alanı, planlı alan, su yüzeyi ve benzeri),

            b) Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi dikkate alınarak korunması gereken alanlar.

            3. Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler

            Notlar ve Kaynaklar:

            Ekler:

            1- Proje için seçilen yerin koordinatları

            2-Proje alanı ve yakın çevresinin mevcut arazi kullanımını değerlendirmek için; yerleşim alanlarının, ulaşım ağlarının, enerji nakil hatlarının, mevcut tesislerin ve ek-5’de yer alan Duyarlı Yöreler Listesinde belirtilen diğer alanların (proje alanı ve yakın çevresinde bulunması halinde) yerlerine ilişkin verileri gösterir bilgiler 1/25000 ölçekli hâlihazır harita (çevre düzeni planı, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, topografik harita) üzerine işlenerek kısaca açıklanması, jeoloji haritası ve depremsellik.” kriterlerine yer verildiği görülmektedir.

            Ayrıca Yönetmeliğin 7. maddesine göre de Yönetmeliğin Ek-1 listesinde yer alan projelerin, “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelerin, kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelerin; çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler olduğu ve ÇED Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

            Yapılan açıklamaların ve yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, ÇED Yönetmeliğine tabi olan her bir projenin çevresel etkilerinin; taşınmazın bulunduğu yerin konumu, coğrafi özellikleri, daha önce Yönetmelik kapsamında alınmış izinlere dayalı olarak faaliyet gösteren diğer proje sahalarının çevresel etkileri, yetiştirilen tarım ürünleri gibi tüm çevresel etmenlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği; bu gerekliliğin daha önce verilen yargı kararları ile tesis edilen idari işlemler dikkate alındığında, Gediz Havzasında bulunan jeotermal kaynaklara ilişkin olarak ÇED Yönetmeliği kapsamında verilecek izinler açısından daha fazla önem ve hassasiyet arz etmekte olduğu açıktır.

            Nitekim, Manisa İdare Mahkemelerinde de aynı konuda açılmış olan davaların incelenmesinden, Alaşehir ilçesi ve çevresinde çok sayıda jeotermal alan için işletme ve arama ruhsatı verilmiş olduğu, bu haliyle var olan jeotermal arama ve işletme ruhsatlarına dayalı olarak açılan ve sahada bulunan çok sayıda kuyunun kümülatif çevresel etkilerinin ve işbu davaya konu işlemle verilen 4 adet kuyunun ilave çevresel etkilerinin  gerek PDT dosyasında gerek ise de davalı idarece ayrıntılı olarak irdelenmesinin gerektiği, nitekim bu hususa ilişkin olarak yazılan ve Mahkememizde aynı konuda açılmış olan dava dosyalarında mevcut olan DSİ Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğünün bahsedilen yazılarında jeotermal faaliyetlerinin Havzadaki içilebilir su kaynaklarında arsenik değerinin yükselmesine neden olduğu ve bu değerin eşik değerin altına düşmesine kadar yeni izin verilmemesi yönünde görüş belirtildiği, Manisa İdare Mahkemelerince  aynı Havza içerisinde bulunan  yerlerde bulunan jeotermal kaynak arama projeleri için verilen ÇED gerekli değildir kararlarının iptali için açılmış olan bir kısım davalarda verilen kararlarda, (Örn.1. İdare Mahkemesinin 13/09/2019 tarih ve E:2019/196, K:2019/770 sayılı; Manisa 2. İdare Mahkemesinin 20/09/2019 tarih ve E:2019/10, K:2019/842 sayılı kararları) “… Projenin, Yönetmeliğin 7. maddesinde yer verilen kural gereğince ÇED sürecine dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu durumda; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda yer alan tespit ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, Sondaj Yöntemiyle Jeotermal Kaynak Arama Faaliyeti Projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de projenin uygulanacağı sahanın tarımsal potansiyeli ile projenin olası etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanmış risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi ve neticede ortaya çıkan duruma göre iş ve işlemler gerçekleştirilmesi gerektiği kanaatine varılmış olduğundan dava konusu idari işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptallerine karar verildiği, bu kararların Danıştay Ondördüncü Dairesinin muhtelif kararları onadığı ve kararların kesinleştiği görülmektedir.

            iii) Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan ilgili mevzuat ile bilirkişi raporu uyarınca dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun incelenmesi;

            Uyuşmazlıkta, Yönetmeliğin Ek-2 Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesinin 55. sırasında belirtilen projeler kapsamında olan  ”4 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama  projesi”ne ilişkin -iki çevre mühendisi, maden mühendisi, makine mühendisi ile kimya mühendisi tarafından hazırlanan- proje tanıtım dosyasının  incelenmesi neticesinde Manisa Valiliğince “ÇED Gerekli Değildir Kararı” verildiği görülmektedir.

            Yukarıda detaylı olarak aktarılan bilirkişi raporundaki tespitler incelendiğinde;

            -Jeotermal akışkanların çevredeki diğer yüzey ve yeraltı sularından daha yüksek çözünmüş madde içermesi nedeniyle toprağı, akarsuları ve yeraltı sularını kirletme potansiyeline sahip olup ÇED sürecinde değerlendirilmesi gerekli önemli etkenlerden olduğu, projenin toz, duman çıkaran ve çevreye kimyevi atık bırakan etkinliklerden biri olduğu, jeotermal uygulamalarda kimyasal kirliliğin ise kimyasalların alıcı ortama bırakılmasıyla, akıtılması ile buhar yoluyla oluşmakta  olduğu, ancak PTD’de etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında bilgi verilmediği,

            – Sondaj işlemi ve akış testleri sırasında da hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunlar oluşabileceği, nitekim harcanan sıvının çevre için zararlı çözünmüş kimyasallar içerdiği, akışkan kısımdaki kirletici kimyasalların ise Ar, B, Hg, Pb, Cd, Fe, Zn, Mn gibi diğer ağır metaller olduğu, tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanların çevreye doğrudan zarar verebildiği gibi yüksek konsantrasyonlardaki borun pek çok bitki için zararlı element olduğu ve yakında bulunan Alaşehir jeotermal sularında Türkiye jeotermal alanlarının en yüksek bor konsantrasyonlarının olduğu, nitekim PTD’de de ”atık suların test havuzlarında biriktirileceği ve bir kısmının buharlaşmayla yok olacağı geri kalan kısmının da kuyu tamamlama testleriyle kuyuya geri basılacağı” belirtilmekte olup bu buharlaşma sırasında çevredeki üzüm bağlarının ve zeytinliklerin yoğuşma nedeniyle zarar görme potansiyelinin bulunduğu, ayrıca reenjeksiyonla geri basılamaması ve olası kaza durumlarında da üzüm bağlarının ve zeytinliklerin zarar görme potansiyelleri bulunmakta ise de PTD’de, araştırma amacıyla yapılan sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğu hususunun dikkate alınmadığı,

            – Etkinlik kapsamında açılması planlanan jeotermal kuyuların, yüzey sularının (akarsu ve derelerin) çok yakınında bulunduğu, çevresinde de içme ve sulama amaçlarıyla kullanılan çok sayıda soğuk su kuyusu bulunmakta olduğu, jeotermal sondajlar ve testler sırasında oluşabilecek jeotermal atık suların, dere ve kanal sularını ve olası bir kaza durumunda yeraltı su kuyularını, tarımsal ürünleri olumsuz yönde etkileyebileceği, sondaj ve testler sırasında oluşabilecek olan buharın -başta bor olmak üzere-  yakınlardaki bağları ve diğer tarım ürünlerini olumsuz etkileyebilceği,

            -Aralarında (hidro)jeoloji mühendisinin olmadığı uzmanlar tarafından hazırlanan PTD’de;  söz konusu alanın jeolojik ve hidrojeolojik özellikleri (jeolojik birimler ile bu birimlerin özellikleri ve geçirgenlikleri, yeraltı ve yerüstü su durumları hakkında) yeterli veri bulunmadığından söz konusu etkinlik ile ilgili olabilecek çevresel etkilerin ve bu etkilere karşı alınabilecek önlemlerin de yeterli düzeyde değerlendirildiğinden bahsedilemeyeceği,

            -Aralarında jeofizik mühendisinin olmadığı uzmanlar tarafından hazırlanan PTD’de; jeofizik açısından“Açılacak üretim kuyularının konumları yapılan bölgede yapılan jeofizik yöntemli araştırmalar ve bazı ön kabuller doğrultusunda belirlendiği için sondaj tamamlanıp, testleri yapılmadan jeotermal kuyuların proje aşamasında üretim kapasitelerinin tam olarak bilinmesi ya da kesin olarak kuyunun akışkan üreteceğinin söylemesi mümkün değildir.” hususuna yer verildiği ve bunun dışında herhangi bir jeofizik veri, harita, görsel, model, benzeri alandaki jeotermal rezervuarı ve açılacak sondajların bu rezervuar ile ilişkisini ortaya koyacak bir bilgi bulunmadığı,

            – PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında biyolog bulunmadığı, çevre mühendisliği uzmanları tarafından ilgili kısımların hazırlandığı, proje alanı her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresinin bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğinde raporda ortaya konulan hem flora hem de fauna listesinin yeterli veri içerdiği, bu veriler ışığında da korunacak türlerin var olup olmadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği hususlarının PTD’de karşılığını bulamadığı,

            -Jeotermal akışkan için PTD’de “(…) deşarj için DSİ 2. Bölge Müdürlüğü görüşü alınarak deşarj uygunluğu sağlandıktan sonra deşarj yapılacaktır” denildiği, bu durumun başta bor ve arsenik olmak üzere alıcı ortamda kimyasal yükü artıracak bir eylem olduğu ve fakat bu suyun arazi koşullarında 4 ayrı noktada nasıl arıtılacağı konusunda PTD’de bir bilgi olmadığı, alanda kuyu patlaması ve kontrolsüz gaz çıkışı riski de mümkün olduğu ancak PTD’de potansiyel tehlikelerin neden olduğu risklerden bahsedilmediği, çevre üzerinde olumsuz etkisi olan hava emisyonlarına ilişkin azaltıcı veya önleyici önlemlere de yer verilmediği,

            -Gediz Havzasında yapılmış çalışmalara göre Havzanın su kalitesi açısından baskı altında olduğu, jeotermal kuyuların/tesislerin, noktasal kaynaklı kirleticiler olarak havza su kaynakları üzerinde kalite açısından baskı oluşturduğu, proje planlamaları yapılırken Havzanın bütününün dikkate alınması gerektiği,

            – Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Havzası Nehir Havzası Yönetim Planı’nda bor ve arsenik parametrelerinin yıllık ortalama çevresel kalite standardı üzerinde çıkmasının, jeotermal kuyuların havzada risk değerini artırarak havza üzerinde bir baskı unsuru oluşturduğunun, Gediz havzasında kuraklık riskini artırdığının, su potansiyelinin azaldığının belirtildiği,

            -Etkinlik kapsamında açılacak olan jeotermal kuyularda karşılaşılacak jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri hakkında PTD’de bilgi verilmediği, jeotermal uygulamalarda kimyasalların alıcı ortama bırakılmasının buhar yoluyla da oluşmakta olduğu ancak PTD raporunda akışkan kimyasından bahsedilmediği, jeotermal atık sular yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na, SO₄, vb), ziraat için zararlı maddeler (örneğin bor), fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH₄⁺, NO₂, NO₃⁻) içerebildiğinden jeotermal akışkanların yüzey üstü su kaynaklarına karışmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesi ile toprak kirlenmesi olabileceği, tuzluluğu yüksek olan bazı jeotermal akışkanların ise çevreye doğrudan zarar verebildiği, özellikle yüksek konsantrasyonlardaki borun pek çok bitki için zararlı element olduğu ve jeotermal alanlarında yüksek bor konsantrasyonları görüldüğü, ancak bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili açıklamaların PTD’de yeterli olmadığı gibi Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ve diğer mevzuat hükümleri gereği, jeotermal akışkan deşarjının yaklaşık miktarı, ne kadar süre ile nereye yapılacağı, alıcı ortam özellikleri, bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörü açısından kullanılan bir ortam olup olmadığı, oluşabilecek sorunları engellemeye yönelik yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemlerin PTD’de açıklanmadığı,

            – Sondaj, reenjeksiyon ve akış testleri sırasında hava kirlenmesi, toprak kirlenmesi, yüzey suyu kirlenmesi ve yeraltı suyu kirlenmesi gibi çevresel sorunların ortaya çıkabilmekte ise de alanda amacın yalnızca araştırma olduğu belirtilerek sondaj etkinliğinde de toprağın, suyun ve tarımsal ürünlerin zarar görme tehlikesi bulunduğunun dikkate alınmadığı, buharlaşma sırasında çevredeki  bitkisel, tarımsal ürünlerinin üzerinde yoğuşma, sondaj ve reenjeksiyon ve testler sırasında oluşabilecek olan buhar içerisindeki kimyasallar nedeniyle zarar görme potansiyeli ile atık suların reenjeksiyonla geri basılamaması veya olası kaza durumlarında yakın çevredeki ürünlerin zarar görme potansiyelinin değerlendirilmediği, bu bağlamda da PTD’nin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

            ÇED Gerekli Değildir Kararı verilen projenin yer aldığı, yakın olduğu su kaynakları, tarımsal alanlar gibi çevresel özellikleri incelendiğinde ise;  projenin, 4 adet sondaj ile jeotermal kaynak arama etkinliği olduğu, söz konusu etkinlikte sondaj lokasyon alanlarında kaynak aramaya yönelik 700 ± 100 metre derinlikli sondajlar yapılacağı, proje alanının Gediz Havzasının alt havzalarından biri olan Sarıgöl-Alaşehir-Salihli Alt Havzasında yer aldığı, bu Alt Havzanın kapsadığı alanın, Gediz Havzasının toplam alanının % 15,81’i olduğu gibi drenaj ağının da gelişmiş olup ana akarsuyunun  Koca Çay ve Derbent Çayının birleşimi ile oluşan Alaşehir Çayı olduğu, Alaşehir Çayı ve Bozdağlardan gelen irili ufaklı derelerin katılımı ile gelişerek Salihli yakınlarında Gediz Nehri’ne katıldığı, ayrıca Havzada  toplam 13500 ha alanı sulayan Avşar Barajı ile sağ ve sol sahil sulama kanalları yardımıyla Sarıgöl ovasında 1927 ha alanı sulayan Buldan Barajının bulunduğu, Eşme ilçesinin Taşköy köyünden çıkan ve birçok dereleri aldıktan sonra Batıya doğru akarak Alaşehir Çayına karışan Avluboğazı Çayı, Koca Çay ve Bahadırlar köyü yakınlarında karışan Eziler Deresinin de İlçenin önemli çaylarından olup mevcut su kaynaklarının bölgedeki tarım için önemli olduğu, proje kapsamında yapılması planlanan 4 adet sondaj alanının ve çevresinin -tek yıllık buğday, arpa, sulanabilen alanlarda mısır ve sebze üretimi yapılan, dikili tarım arazilerinde meyvecilik yanında yoğun olarak üzüm bağ alanları bulunan-  tarım arazilerinde yer aldığı, sondaj alanlarının bir kısmının da Bakanlar Kurulu tarafından 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında ilan edilen “Büyük Ova Koruma Alanı” içerisinde kaldığı, PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında ise ziraat mühendisinin olmadığı anlaşılmaktadır.

            Bu haliyle, ilgili mevzuatın, dosyadaki bilgi-belgelerin, bilirkişi raporunda yer alan tespitlerin, projenin uygulanacağı saha, sahanın tarım arazileri ile su havzalarına yakınlığı ve tarımsal coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, Alaşehir ilçesinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal potansiyeli ile projenin olası çevresel etkileri dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporuyla ortaya konulan risk ve etkiler sebebiyle PTD’de yeterli değerlendirme yapılmadığı, proje alanı ile çevresinin tarımsal arazilerde, hatta bir kısmının Büyük Ova Koruma Alanında yer almasına rağmen PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında ziraat mühendisi olmamasının eksiklik olduğu, proje alanı her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği ancak PTD’de ortaya konulan hem flora hem de fauna listesinin yeterli veri içermediği, bu veriler ışığında da korunacak türlerin var olup olmadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği hususlarının PTD’de karşılığını bulamadığı, PTD’yi hazırlayan kişiler arasında (hidro)jeoloji ve jeofizik alanlarında uzmanların yer almaması nedeniyle bu disiplinler açısından yapılan değerlendirmelerin yeterli olmadığı ve dolayısıyla, Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan PDT’nin, projenin nitelikleri ve uygulanacağı yerin özellikleri itibarıyla projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin neler olduğu, bu etkilere karşı alınacak önlemlerin neler olduğu,  muhtemel olumsuz etkilerinin -alınacak önlemler sonucu- ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının belirlenebilmesi, Yönetmelik Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceleme yapılabilmesi için yeterli olmadığı ve yeterli olmayan PTD dikkate alınmak suretiyle projede, çevre açısından sakınca görülmediğine ilişkin tesis edilen dava konusu “ÇED Gerekli Değildir” işleminde de hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

            Öte yandan, söz konusu eksiklerin giderilerek projeye ilişkin PDT hazırlanması ve davalı idareye sunulması durumunda; ilgili proje çevresindeki jeotermal varlığı ve etkileri hassasiyetle değerlendirilerek ÇED sürecinin işletilip işletilmemesi gerektiği yönünden davalı idarece bir değerlendirme yapılması gerektiği açıktır.

            Hüküm:

            Açıklanan nedenlerle;

            1)Dava konusu işlemin iptaline,

            2)Aşağıda dökümü yapılan ve davacı tarafından karşılanan 15.106,45-TL tutarındaki yargılama gideri ile kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,

            3)  492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi uyarınca davalı idare harçtan muaf olduğundan, davalı idare tarafından temyiz yoluna başvurulması safhasına ilişkin 397,80 TL temyiz başvuru harcı,  168,30 TL temyiz karar harcı ile 133,00 TL YD harçlarından oluşan toplam 699,10 TL harç tutarına ilişkin yargılama giderinin davalı idareden tahsili maksadıyla ilgili tahsil dairesine müzekkere yazılmasına yer olmadığına, davalı idare tarafından karşılanan 96,60 TL posta giderine ilişkin yargılama giderinin ise davalı idare üzerinde bırakılmasna,

            4) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca 269,85 TL karar harcından daha önce yatırılan 80,70 TL’nin mahsubu ile 189,15 TL bakiye karar harcının davacı tarafa tamamlattırılması için müzekkere yazılmasına,

            5) Artan posta avansının ve bilirkişi ücretinin talep edilmesi halinde derhal; talep edilmemesi halinde ise kararın kesinleşmesini müteakiben davacıya re’sen iadesine;

            6) Artan posta avansının talep edilmesi halinde derhal; talep edilmemesi halinde ise kararın kesinleşmesini müteakiben davalıya re’sen iadesine;

            7) Kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesi uyarınca (15) gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 11/07/2023 tarihinde oybirliğiyle  karar verildi.

Başkan                                                         Üye                                                    Üye

……………………………….

         T.C.

       DANIŞTAY

DÖRDÜNCÜ DAİRE

Esas No:2023/12699

Karar No:2023/5419

TEMYİZ EDEN (DAVALI)           : Manisa Valiliği (E- Tebligat) 

VEKİLİ                                 : Av. …. ….

KARŞI TARAF (DAVACI) : Alaşehir Ziraat Odası Başkanlığı

VEKİLİ                                 : Av. Akın Yakan (E- Tebligat)

İSTEMİN KONUSU                        : Manisa 1. İdare Mahkemesinin 11/07/2023 tarih ve E:2022/1247, K:2023/691 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ     :

                                    Dava konusu istem:  Manisa İli, Alaşehir İlçesi, Kemaliye ve Toygar  Köylerinde ….. A.Ş. tarafından yapılması planlanan “Jeotermal Kaynak Arama Kuyusu Açılması (4 Adet Sondaj Kuyusu Açılması)” projesi ile ilgili olarak Manisa Valiliği Çevre Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen 14/01/2022 tarih ve E-202218 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararının iptali istenilmiştir.

                                    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: İdare Mahkemesince verilen kararda; uyuşmazlığın çözümü amacıyla çevre mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve biyolog bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetiyle yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda yer alan tespitler, projenin uygulanacağı sahanın tarım arazileri ile su havzalarına yakınlığı ve tarımsal coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, Alaşehir İlçesinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal potansiyeli ile projenin olası çevresel etkileri dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporuyla ortaya konulan risk ve etkiler sebebiyle proje tanıtım dosyasında (PTD) yeterli değerlendirmenin yapılmadığı, proje alanı ile çevresinin tarımsal arazilerde, hatta bir kısmının Büyük Ova Koruma Alanında yer almasına rağmen PTD’yi hazırlayan uzmanlar arasında ziraat mühendisi olmamasının eksiklik olduğu, proje alanı her ne kadar tarımsal ekosistemleri içerse de etki alanı ve çevresinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, ancak PTD’de ortaya konulan hem flora hem de fauna listesinin yeterli veri içermediği, bu veriler ışığında da korunacak türlerin var olup olmadığı, endemik ve nadir taksonların olup olmadığı ve varsa bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alınması gerekeceği hususlarının PTD’de karşılığının bulamadığı, PTD’yi hazırlayan kişiler arasında (hidro)jeoloji ve jeofizik alanlarında uzmanların yer almaması nedeniyle bu disiplinler açısından yapılan değerlendirmelerin yeterli olmadığı ve dolayısıyla Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelere, ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan PDT’nin, projenin nitelikleri ve uygulanacağı yerin özellikleri itibarıyla projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkileri ile bu etkilere karşı alınacak önlemlerin neler olduğunun,  muhtemel olumsuz etkilerinin -alınacak önlemler sonucu- ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının belirlenebilmesi, Yönetmelik Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceleme yapılabilmesi için yeterli olmadığı ve yeterli olmayan PTD dikkate alınmak suretiyle projede, çevre açısından sakınca görülmediğine ilişkin tesis edilen dava konusu “ÇED Gerekli Değildir” işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

 Belirtilen gerekçelerle, hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI   : Davalı idare tarafından, ÇED Gerekli Değildir kararının, nihai bir izin veya ruhsat niteliğinde olmadığı, nitekim ilgili mevzuatlar çerçevesinde gerekli izinler alınmadıkça faaliyete başlanamayacağı, proje alanı Büyük Ova Koruma Alanı içerisinde olsa da, PTD’de tarım dışı kullanım izni alınacağının taahhüt edildiği, PTD’nin ÇED Yönetmeliğinde öngörülen formatına uygun hazırlandığı, proje nedeniyle çevreye kimyevi atık bırakılmadığı, projeden kaynaklı muhtemel buharın tarım alanları üzerindeki olumsuz etkisinin bilirkişilerce bilimsel olarak ortaya konulamadığı, ilgili kurumların olumlu görüşünün bulunduğu,  sonuç olarak dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu, Mahkeme kararının bozulması suretiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği  ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz isteminin reddi ile dava konusu işlemin dayanağı PTD’nin yetersiz olduğu yönündeki bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmuştur.

TETKİK HÂKİMİ                           : ……   ………

DÜŞÜNCESİ                                     : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

                                    Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE         :

                                    İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

                        Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU  :

            Açıklanan nedenlerle;

            1.         Temyiz isteminin reddine,

            2.         Temyize konu Manisa 1. İdare Mahkemesinin 11/07/2023 tarih ve E:2022/1247, K:2023/691 sayılı kararının ONANMASINA,

            3.         Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,

            4.         Dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine,

            5.         2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, kesin olarak, 12/10/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                        Üye                 Üye                             Üye                 Üye

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir