Anayasa Mahkemesi, İnternet gazetesinde kullanılan ifadeler nedeniyle cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi

Bir web sitesinde yer alan “İşte İGD’nin Yeni Yönetim Kurulu” başlıklı haberin altında müştekinin soyadı ile bağlantı kurarak “Şu Parlak Kitapsız M.’u getirin bana, M.’un dosyası patlıyor faili belirsiz”, “Yılmaz, Eğitim Birsen’in Üçüncü İstişare Toplantısına Katıldı” başlıklı haberin altında “M.’un fırıldakları aldı başını yürüdü”; “Üniversiteliler Köy Çocukları İçin Kalem Topladı” başlıklı haberin altında ise “M. her haber sana kapak olsun” şeklinde paylaşımlarda bulunan başvurucu hakkında Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 24/11/2014  tarihinde hakaret suçundan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Kararı temyiz eden başvurucu temyiz dilekçesinde; müştekinin soy isminin mizah yapmaya müsait olduğunu, şikâyete konu ifadeleri rencide etmek amacıyla kullanmadığını beyan etmiştir. Temyiz üzerine kararı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesi hükmü onamıştır.

Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayına hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaat/erini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve .yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar…

Bu hürriyetlerin kullanılması,… başkalarının şöhret veya haklarının,… korunması … amaçlarıyla sınırlanabilir …”

Başvurucu hakkında, bir internet gazetesinde yaptığı paylaşımlar nedeniyle hapis cezasına hükmedilmesi sonucu; söz konusu mahkeme karan ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

Anayasa’nın 13. Maddesinde müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığına ilişkin ilgili kısım ise şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler,… yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,… demokratik toplum düzeninin… gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

Buna göre kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerek/eri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez. (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır. Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür.

Çatışan bu iki hak arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin, ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu olayda derece mahkemesinin başvurucu ile müşteki arasında bir husumet bulunup bulunmadığını, buna paralel olarak başvuruya konu ifadelerin dile getirilme nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını tartışmadığını, başvurucunun söz konusu paylaşımları müştekinin daha öncesindeki birtakım davranışları nedeniyle mi yoksa tamamen keyfi olarak mı yaptığı açıklığa kavuşturulmadığını vurgulamış; başvurucunun kendisiyle aynı üniversite bünyesinde görev alan müştekiyi hedef alarak yaptığı kabul edilen paylaşımlarda yer alan ifadeleri başvurucunun hangi anlamda kullandığı ve hangi ifadelerin ne şekilde muhatabını rencide ettiğinin de Mahkeme tarafından değerlendirilmediğini ifade etmiştir.

Derece Mahkemesi yalnızca başvurucunun paylaşımında geçen ifadelerin eleştiri sınırlarını aşan, kaba ifadeler olduğu değerlendirmesinde bulunup hakaret suçunu oluşturduğu sonucuna varmış ve başvurucuyu mahkum etmiştir. Mahkeme, taraflar arasındaki olayların ve yapılan paylaşımların bütününe bakarak başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle yetinerek söz konusu ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir.

Anayasa Mahkemesi’ne göre derece mahkemesince, başvurucunun hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile cezalandırılmasının hangi sebeplerle somut davanın koşullarında zorlayıcı bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ikna edici bir şekilde açıklanabilmiş değildir. Kullanılan ifadelerin niçin hakaret olduğu açıklanmamış ve Mahkemenin ifadesiyle kaba olduğu kabul edilebilecek sözler için hukuk sisteminde daha hafif çok sayıda müdahale olanağı varken başvurucunun oldukça ağır bir ceza olan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası ile cezalandırılması ve üstelik cezanın kanuni sonucu olarak kamu görevinden yasaklanması, ulaşılmaya çalışılan müştekinin itibarını korumak amacı ile önemli ölçüde orantısız bir müdahale olmuştur.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi başvurucunun hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkumiyetinin zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı ve amaca ulaşmak bakımından orantılı olduğu ortaya konulamadığı ve Derece mahkemelerinin ileri sürdüğü gerekçeler başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemeyeceği nedeniyle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesinin 18/5/2021 Tarihli ve 2018/15033 Başvuru Numaralı Kararı

Yayına Hazırlayan: Stj.Av.Aslı Fiske

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir