Anayasa Mahkemesi askerî ceza infaz kurumunda maruz kaldığı eylem sonucu ölen askerle ilgili soruşturma ve yargılamadaki eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının ve işkence yasağının ihlal edildiğine karar verdi.

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 10/10/2019 tarihinde, G. P. ve K. P.(B. No: 2015/4450) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ve işkence yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucuların oğlu M.P. Askerî Ceza İnfaz Kurumuna kapatılmasından kısa bir süre sonra sağlık durumu kötü bir şekilde hastaneye kaldırılmış ve sonrasında yaşamını yitirmiştir. Olayla ilgili Askerî Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında birçok kişinin ifadesi alınmıştır. Bu ifadelerde kalın tahta bir sopayla beş altı dakika boyunca dövülen M.P.nin kafasındaki kanamanın geçmemesi üzerine vücut ve kafa travması tanısıyla hastaneye kaldırıldığı belirtilmiş, bir süre sonra aldığı darbeler nedeniyle bilinci kapanan M.P. tüm tedavilere rağmen kurtarılamamıştır.  

Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında görevsizlik kararı verilmiş ve soruşturma dosyası Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Açılan kamu davasında Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) M.P.nin ölüm olayını, ağırlaşmış işkence değil, kasten öldürme olarak nitelendirmiş, gardiyan H.G.ye müebbet hapis cezası vermiş, bunu iyi hâl nedeniyle 25 yıla indirmiştir. Mahkeme, yargılanan diğer gardiyanlar ile Askerî Ceza İnfaz Kurumunda görev yapan rütbeli askerlerin işkence suçundan beraatine karar vermiştir.

Başvurucular; oğullarının işkence sonucu öldüğünü belirterek temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay temyiz itirazının reddine karar vererek ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.

İddialar

Başvurucular, askerî ceza infaz kurumunda kötü muamele sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkı ile işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda M.P.nin Askerî Ceza İnfaz Kurumunda maruz kaldığı eylemler neticesinde öldüğü sabittir. Derece mahkemeleri M.P.nin kasıtlı olarak gerçekleştirilen kötü muamele sonucunda yaşamını yitirdiği tespitinde bulunmuştur. Tüm bu hususlar dikkate alındığında M.P.nin tamamen devletin denetimi ve koruması altında iken makul bir açıklaması yapılamayan eylemler sonucunda yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle yaşam hakkının maddi yönü ihlal edilmiştir.

Askerî Savcılığın M.P.nin hastaneye kaldırılmasından on gün sonra olaya el koyması önemli bir eksikliktir. Askerî Savcılığın olaya derhâl ve bizzat müdahale etmemiş olması daha sonra bitkisel hayata girecek ve yaşamını yitirecek olan M.P.nin ifadesinin bağımsız soruşturma organlarınca alınamamasına neden olmuştur.

M.P.nin ifadesinin alınamaması, askerî yetkililerinin ve hastane görevlilerinin olayı yetkili savcılığa bildirmemesinden veya olaydan haberdar edilen yetkili savcılığın olaya derhâl müdahale etmemesinden kaynaklanmış olabilir. Ancak her iki durumda da kamu makamlarının kusuru söz konusu olduğundan devletin sorumluluğu yönünden değişen bir şey olmayacaktır. Ayrıca Askerî Ceza İnfaz Kurumunda anılan dönemde bir kamera sisteminin olduğu anlaşılmış ancak olayın yaşandığı döneme ait herhangi bir kamera kaydına ulaşılamamıştır.

Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde Askerî Ceza İnfaz Kurumunda M.P.nin dövülmesi olayına benzer olayların sıkça yaşandığına, bu tarz eylemlerin uzun bir süre devam ettiğine vurgu yapılarak M.P.nin ölüm olayında ağırlaşmış işkence suçlarının oluştuğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Mahkemenin iddianamede belirtilen bu hususlarla ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapması ve bu hususlara niçin katılmadığını kararında makul bir şekilde açıklaması gerekirken bu bağlamda kapsamlı bir analiz yapılmamıştır. Ayrıca giyinme odasındaki tüm gardiyanların eylemleri ve olaya tepkileri ayrı ayrı değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmamıştır.

Askerî Ceza İnfaz Kurumundaki rütbeli askerlerin M.P.nin ölüm olayına karışıp karışmadıklarının, derece mahkemelerince titiz bir şekilde araştırılması ve yapılan bu araştırma sonucunda elde edilen verilerin değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği açıktır. İddianamede Askerî Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin gardiyanları koruma gayreti ile hareket ettiğini ispatlamak için kullanılan argümanların gerekçeli kararda karşılanmamış olması önemli bir eksikliktir. Öte yandan Mahkeme anılan dönemde yaşanan bazı dövme olaylarıyla ilgili, bir kısım gardiyan hakkında kasten yaralama suçundan hüküm kurmuştur. Derece mahkemeleri, M.P.nin ölümünün diğer dövme olaylarından bağımsız bir şekilde ele alınmasının gerekçesini tatmin edici bir şekilde ortaya koyamamıştır.

Öte yandan davanın konusunun önemi ve başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında 9 yıl 7 aylık süre nedeniyle davanın makul süratte yürütülmediği sonucuna varılmıştır.

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Askerî Savcılığın olaya resen ve derhâl el koymamasının, delilerin toplanması ve muhafazası konusunda önemli bir kısım eksikliğin yaşanmasına sebep olduğu, soruşturma sonucunda elde edilen delillerin derece mahkemeleri kararlarında kapsamlı bir analize tabi tutulmadığı, olaya ilişkin soruşturmanın ve kovuşturmanın makul süratte yürütülmediği, söz konusu eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

Somut olayın koşulları dikkate alındığında yaşam hakkının ve işkence yasağının ihlal edildiği iddiasının iç içe geçtiği anlaşılmıştır. Bu sebeple belirtilen gerekçelerle işkence yasağının da maddi ve usul yönünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

 Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile işkence yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ

Kaynak:Hukukihaber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir