YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2015/7-1556
KARAR NO: 2017/129
KARAR TARİHİ: 25.1.2017
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 7. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2012 gün ve 2010/1240 E., 2012/1155 K. sayılı kararın davalı şirket vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 28.03.2013 gün ve 2013/3050 E.-2013/4814 K. sayılı kararı ile;
( … 1- )Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- )Davacı, hak ettiği işçilik alacaklarının ödenmesi talebinde bulunması üzerine davalı tarafından iş akdine son verildiğini, kendisine 10.000,00-TL tazminat ödemesi yapıldığını ancak başkaca ödeme yapılmadığını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ve hafta tatili alacaklarının tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının 21/03/2002-01/09/2010 tarihleri arasında davalı iş yerinde çalıştığını, tüm ücret ve haklarının eksiksiz olarak ödendiğini, davacının tüm hak ve alacakları yönünden işvereni ibra ettiğini, davacının kıdem ve ihbar tazminatının ödendiğini, işyerinde prim uygulamasının 2005 yılında kesildiğini bildirerek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı işçinin davalı işverenlik işçisi olarak çalışmakta iken iş akdinin sona erdirildiği, davalının tazminat ödenmesi vecibesini yerine getiremediği, öte yandan davacı iddiasının tanık beyanları ile sübut bulduğu, hak kazanılan işçilik alacaklarının ödendiğinin ispat yükü kendisine düşen davalı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
4857 Sayılı İş Kanununun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Dava 20.10.2010 tarihinde açılmış olup o tarihte yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK’nun 188.maddesinde “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu sebeple dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir. ( Prof.DR Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1990 cilt 1.s:900 )
Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu kuşkusuzdur. Dava hakkının varlığı ya da düşmüş bulunmasının incelenmesi, doğrudan hakime verilmiş ödevlerden olması karşısında Yargıtay Dairesi, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının tamam olup olmadığını kendiliğinden gözetebilir.
Davanın hukuksal niteliği gereği davalı, temyiz aşamasında da borcu süküt ettiren bir belge vermiş ise, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Gerçektende, yargılamada davayı inkar eden davalının savunması borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine, delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen sebeplerle temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından da söz edilemeyecektir.
Sonuç itibariyle; yargılama aşaması henüz tamamlanmamış böyle bir durumda, borcu itfa eden belgenin veya dava şartının söz konusu olduğu hallerde, dava sonuçlanıp kesinleşmemiş ise, ibraz edilen ve borcu söndüren yazılı belgenin dikkkate alınması gerekir. Bu hukuki olgu ve tespitler karşısında somut olayda; davalı tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan yıllık izin belgelerinin davacıya sorularak değerlendirilmesi için kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR
Dava, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin alacağı ve fazla çalışma alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin 01.09.2010 tarihine kadar yaklaşık 8 yıl süre ile davalı şirkete ait işyerinde çalıştığını, çalıştığı döneme dair haklarının ödenmesi konusunda davalı şirkete yaptığı başvuru üzerine iş sözleşmesine son verildiğini, iş sözleşmesinin sonlandırılması sebebiyle davacıya 10.000,00 TL tazminat ödendiğini ancak bakiyenin ödenmediğini ileri sürerek; 2.000,00 TL kıdem tazminatı ve 1.000,00 TL ihbar tazminatı ile 2.000,00 TL fazla çalışma ücreti, 1.000,00 TL hafta tatili ücreti ve 500.00 TL yıllık izin ücreti olmak üzere toplam 6.500,00 TL tazminat ve ücret alacağının 01.09.2010 tarihinden itibaren mevduata uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili 30.05.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporunda belirtilen 8.898.08 TL kıdem tazminatı ve 3.546.85 TL ihbar tazminatı ile 5.920.00 TL yıllık izin alacağı ve 16.327.82 TL fazla mesai alacağı olmak üzere toplam 34.6692.75 TL tazminat ve ücret alacağının 01.09.2010 tarihinden itibaren mevduata uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı şirket vekili davacının 21.03.2002 ile 01.09.2010 tarihleri arasında müvekkil şirkette çalıştığını ve şirket tarafından tüm ücret ve haklarının eksiksiz olarak davacı işçiye ödendiğini, ödenen bu haklar arasında kıdem ve ihbar tazminatının da bulunduğunu, dolayısıyla davalı şirketin, davacı işçiye ödemesi gereken bir borcunun kalmadığını, işyerinde prim uygulamasının 2005 yılında kesildiğini belirterek, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacı işçinin davalı şirkete ait işyerinde 8 yıl 5 ay 10 gün süreyle çalıştığı, davacının son aylık brüt ücretinin 2.252,90 TL olduğu, davacı işçinin davalı şirkette çalıştığı esnada iş sözleşmesinin sona erdirildiği, davacı ile davalı şirket arasında imzalanan sözleşmeye göre şirketin tazminat ödemesinin gerektiği, kaldı ki yargılamanın devamı sırasında dinlenen tanık beyanlarının da davacı işçinin iddiasını doğrular mahiyette bulunduğu, hak kazanılan işçilik alacaklarının ödendiğine yönelik ispat külfetinin davalı şirkete ait olmasına karşın şirket tarafından ödemenin yapıldığının kanıtlanamadığı dikkate alındığında kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık ücretli izin alacaklarının kabul edilmesinin yerinde olacağı, hafta tatili alacağı talebinin ise reddinin gerektiği, ayrıca fazla çalışma alacaklarından takdiren % 30 oranında indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı şirket vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece temyize konu belgenin mahkemede yapılan yargılama esnasında dosya içerisine ibraz edilmemiş olması, eldeki yargılamanın ceza yargılaması niteliğinde bulunmaması, hukuk davasında mahkemenin ancak, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( HMK ) gereğince verilen süre içerisinde taraflarca sunulan belgelere göre karar verebileceği, temiz aşamasında sunulan belgelenin incelenmesinin kabul edilmesi durumunda HMK’daki sürelerin anlamının kalmayacağı ve hiçbir yargılamanın da zamanında ve süratli olarak bitirilemeyeceği, bu durumda davacının hakkı olana geç kavuşacağı ve davalı tarafça bu hususun kötüye kullanılacağı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sırasında sunulmayan, ancak mahkemenin kısmen kabul kararı üzerine davalı şirket vekili tarafından verilen temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin dikkate alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce Mahkemece direnme olarak adlandırılan karara yönelik kurulan gerekçenin, Özel Daire bozma kararından önceki karara atıf yapmak suretiyle kurulduğu, bozma kararı ile hükmün ortadan kalkacağı, bu durumun Anayasa ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu anlamında gerekçesizlik olarak nitelendirilmesinin gerektiği ve kararın bu sebeple bozulmasının gerekip gerekmeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından, direnmeye yönelik kısma bakılmasının gerektiği, direnme dışında kalan bölümler için gerekçesizlikten söz edilemeyeceği; dolayısıyla ön sorunun bulunmadığı oyçokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Somut olayda Yerel Mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen kısmen kabul kararının davalı şirket vekili tarafından temyiz edildiği ve temyiz dilekçesine “yıllık izin talep formu” ile “İşçi Yıllık Ücretli İzin İzlenimi” başlıklı iki adet belgenin eklendiği ve eklenen bu belgeler dikkate alınarak davacıya sorulmak suretiyle değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle Özel Dairece kararının bozulduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yargılamanın devamı sırasında gerek davacı işçinin beyanlarında gerekse davalı işveren şirketin savunmalarında yer almadığı, kaldı ki davalı işveren tarafından belgelerin yargılama aşamasında sunulmamasına yönelik bir mazeretin dahi ileri sürülmediği, yine bahsi geçen belgelerin davacı işçinin imzasını taşıdığı, bu yönü ile söz konusu belgelerden izin hakkının kullanıldığının ve bu itibarla hakkın doğmadığının tespit edildiği, dolayısıyla sonradan dosyaya eklenen bu belgelerin borcu söndüren bir belge niteliğinde bulunmadığı, tam aksine bu nitelikteki belgelerin borcun doğmadığını gösteren belge olduğu açıktır.
Buna göre yasal düzenlemeler ve yıllık izin belgelerinin niteliği dikkate alındığında, davalı işverenin, borcun doğmadığını gösteren yıllık izin belgelerine dayanması mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında belgenin sonradan ele geçmiş olabileceği, ödeme savunması niteliğindeki belgelerin her zaman dosya içerisine sunulabileceği, borcu sonlandıran bir belgenin bulunması durumunda bu hususun mahkemece değerlendirilmesinin gerektiği belirtilerek, Yerel Mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece temyize konu belgenin yargılama sırasında sunulmadığı, hukuk davasında mahkemenin taraflarca HMK gereğince verilen süreler içerisinde sunulan belgelere göre karar vereceği,temiz aşamasında sunulan belgelenin incelenmesi hükmü kabul edilerse anılan Yasadaki sürelerin anlamının olmayacağı, temyiz aşamasında sunulan belgelerin değerlendirilmesi uygulaması kabul edildiğinde hiçbir yargılamanın zamanında bitirilemeyeceği ve davacının hakkı olana geç kavuşacağı yönündeki direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece davalı şirket vekilinin hüküm altına alınan alacakların miktarına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme uygun bulunduğundan, davalı şirket vekilinin hüküm altına alınan alacakların miktarına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 25.01.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.