Germencik’te yapılması planlanan Efe-9 jeotermal enerji santrali ile ilgili “ÇED olumlu” kararının iptaline karar verildi.

          T.C.

         AYDIN

1.İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO   : 2020/246

KARAR NO:2021/509

DAVACI                                          :AYDIN ÇEVRE VE DOĞA DERNEĞİ

VEKİLİ                                            :AV.AKIN YAKAN

DAVALI                                          :ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

VEKİLİ                                            :AV. …..

MÜDAHİL                                      :…… AŞ. (Davalı)

VEKİLİ                                            :AV. …..

                                                         İSTEMİN ÖZETİ         : Davacı tarafından, Aydın ili, İncirlova ilçesi, Germencik ilçesinde …… A.Ş. tarafından yapılması planlanan EFE 9 JES (36 MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen 10.02.2020 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının; projenin yapılacağı yerin birinci sınıf tarım alanı ve birinci sınıf sulama alanı içerisinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında, zeytin ve incir bahçeleriyle kaplı olduğu, jeotermal tesislerden doğaya salınan sıvı ve havaya salınan gazların zararlarının bilimsel makalelerle ortaya konulduğu, ÇED raporundaki çamur havuzlarının yetersiz olduğu, Aydın ili genelinde ve Menderes Havzasında jeotermal santrallerinin etkisiyle yeraltı su kaynaklarının kirlendiği, jeotermal suların doğal hidrolik hızlı akım şartları nedeniyle birçok alanda kirlilik etkileri yarattığı, mevcut alandaki yoğunluk değerlendirildiğinde aynı alanda şirkete ait dört jeotermal santrali varken yeni bir tane daha açılmasının buradaki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirlenmesine neden olacağı, ÇED Raporu ile gerçekleştirilmek istenen jeotermal santralinin çok yakınında Efe-8 isimli yapılmak istenen santrale ilişkin verilen ÇED Olumlu kararının iptaline karar verildiği, ÇED sürecinde düzenlenen halkın katılım toplantısında halkın açıkça jeotermal santralin yapılmasını istemediğini tutanak altına yazdırdığı, Germencik bölgesinde 16 adet jeotermal santral ve kurulacak santral ve tesisin birlikte oluşturacağı kümülatif etkilerin dikkate alınmadığı, idari işlemin gerçekleşmesi ve söz konusu santralin yapılması halinde Germencik ve Aydın’da yaşayan insanların tarımsal ve ekonomik faaliyetlerinin olumsuz etkileneceği iddiasıyla iptali istenilmektedir.

                                                         SAVUNMA ÖZETİ     : Proje ile ilgili olarak işletilen ÇED süreci içerisinde ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan uygunluk görüşleri doğrultusunda, proje hakkında ÇED olumlu kararı verildiği, Efe-9 Jeotermal Enerji Santralinde üretim kuyularından santrale taşınmak suretiyle kullanılacak olan jeotermal akışkanın  tamamen kapalı bir sistem içinde santrale getirileceği, su ve buhar olarak ayrıştırıldıktan sonra buhardan elektrik elde edileceği, enerji sonrası kalan sıvının reenjeksiyon kuyularından geri basılacağı, enerji santralinde kullanılacak akışkandan kaynaklanan zararlı gaz ve emisyonlar hakkında yapılan inceleme ve alınacak önlemlerin nihai ÇED raporunda yer aldığı, projenin işletme aşamasında  planlanan santralden kaynaklı HշS emisyonları bölgenin mevcut kirlilik yükü de dikkate alınarak emisyon dağılımları  kümülatif olarak değerlendirildiği, santral işletmeye geçtikten sonra, kokuya neden olan ve bölge halkı üzerinde psikolojik etki de bırakan gazlar için desülfürüzasyon sistemi tesis edileceği, gerçekleştirilmesi planlanan Efe-9 Jeotermal Enerji Santrali projesi kapsamında işletme aşamasında kullanılan jeotermal akışkanın, reenjeksiyon sistemi sayesinde kapalı bir çevrim içerisinde prosesi tamamlayacağı ve toprakla etkileşime girmeyeceği, dolayısıyla jeotermal kaynağın toprak kirliliği oluşturmasının söz konusu olmayacağı, herhangi bir problemle karşılaşılması sonucu santralin devre dışı kalması ihtimaline karşı santral sahasında oluşturulacak acil durum havuzlarının problem giderilene kadar jeotermal sıvının depolanması amacıyla kullanılacağı, problem giderildikten sonra havuzda biriktirilen suyun herhangi bir alıcı ortama deşarj edilmeyeceği, kullanılacak teknoloji alınacak önlemler sayesinde jeotermal kaynağın kullanımı sonucu toprağın fiziksel ve kimyasal yapısının bozulmayacağı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                         DAVALI İDARE YANINDA DAVAYA KATILAN

 MÜDAHİL SAVUNMASININ ÖZETİ  :  ÇED Olumlu kararları, yapılması planlanan projenin yönetmelikte yer alan kriterler bakımından, çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin mevzuata uygun ve bilimsel esaslara göre alınacak tedbirlerle kabul edilebilir düzeyde olup olmadığının saptanması, bizzat yerinde inceleme ve mevcut tesislerden alınan verilerin analiz edilmesi ile somut rakamlar üzerinden değerlendirme esaslarına dayandığı, ÇED Olumlu kararının ÇED gerekli değildir sürecinden farklı olduğu, dava konusu faaliyetin dünyada tüm bilim disiplinlerince temiz enerji olarak kabul edilen jeotermal enerji olduğu, jeotermal santrallerin zeytin, incir ve başkaca bitkilere zarar verdiği iddia edilmiş olsada çeşitli üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerince bizzat faaliyet bölgesinde yapılan araştırmalar neticesinde tanzim edilen raporların bu iddiaların aksini işaret ettiği, EFE-8 JES hakkında tanzim edilen 27.01.2020 tarihli görüş yazısında jeotermal enerji santrallerinin zeytine etkisinin bulunmadığının açıklandığı, hidrojeolojik etüd raporu içerisinde sistemin işleyiş şekli, bu kapsamda kapalı sistem olarak yer alacağı ve dışarı jeotermal su akışının olmayacağının açıklandığı, şu ana kadar sulama kanallarına ya da dışarı su deşarjı yapıldığına dair herhangi bir çevre cezasının bulunmadığı, santralin yapılacağı alanın tarım arazisi değil arsa olduğu, jeotermal santrallerin kaynağa en yakın yerde bulunmasının zorunlu olduğu, ÇED raporunda herhangi bir eksiklik bulunmadığı, proje alanının İkizdere Barajının drenaj alanı (koruma alanları) içinde kalmadığı, davacının iddialarının genel nitelikte olduğu projeye ilişkin olmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                         TÜRK  MİLLETİ  ADINA

                                                         Karar veren Aydın 1. İdare Mahkemesi’nce, duruşma için önceden belirlenerek taraflara tebliğ edilen 26.05.2021 günü saat 10:00’de davacı vekili Av.Akın Yakan ile davalı idare vekili Av….. ve müdahil vekili Av…..’nın  geldiği görülerek başlanan duruşmada, taraflara usulüne uygun olarak söz verilip açıklamaları dinlenmek suretiyle duruşma tamamlandıktan sonra dava dosyası ve ekleri incelenerek işin gereği görüşüldü:

                                                         Dava: Aydın ili, İncirlova ilçesi, Germencik ilçesinde ….. A.Ş. tarafından yapılması planlanan EFE 9 JES (36 MWe) projesi projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilerek Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce bildirilen 10.02.2020 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılmıştır.

                                                         Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” düzenlemesi mevcuttur.

                                                         2872 sayılı Çevre Kanununun “Tanımlar” başlıklı 2.maddesinde; çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz  yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmış, “Çevresel etki değerlendirilmesi” başlıklı 10.maddesinin 1.fıkrasında, gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlü oldukları, 2.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği; proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, 4.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programların ve konuya ilişkin  usûl ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak  yönetmeliklerle belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

                                                         25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED); gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak, (e) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi raporu; Ek-1 listesinde yer alan veya Bakanlıkça “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen Özel Formata göre hazırlanacak rapor olarak, (h) bendinde, çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı; Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak  tanımlanmış, “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” başlıklı 6.maddesinin 1.fıkrasında, bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişilerin; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlü oldukları, 2.fıkrasında, kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlü oldukları, 3.fıkrasında, bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği, proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, ancak bu durumun söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği, 4.fıkrasında, bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın sürecin sonlandırılacağı, “Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” başlıklı 7.maddesinde, bu Yönetmeliğin Ek-1 listesinde yer alan projelere, “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere ve kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu düzenlenmiş, “Çevresel etki değerlendirmesi olumlu veya çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı” başlıklı 14.maddesinin 3.fıkrasında, Bakanlığın, Komisyon çalışmalarını ve halkın görüşlerini dikkate alarak proje için “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Olumsuz” kararını on (10) iş günü içinde vereceği ve bu kararı Komisyon üyelerine bildireceği, proje için verilen  “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Olumsuz” kararının Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile halka duyurulacağı öngörülmüş, “Kapasite artışları” başlıklı 20.maddesinin 1.fıkrasında, kapasite artışlarının; “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan ve eşik değeri olan projelerde yapılacak kapasite artışı ve/veya genişletilmesinin planlanması durumunda: “ÇED Olumlu” kararı bulunan projelerde; planlanan artış veya artışlar toplamının Ek-1 listesinde yer alan eşik değer ve üzerinde olması halinde 8.madde kapsamında başvuru yapılması gerektiği, 2.fıkrasında, “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan projelerde kapasite artışı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, planlanan projenin etkilerinin, mevcut karara esas çevresel etkiler ile birlikte kümülatif olarak değerlendirileceği kurala bağlanmış, Yönetmeliğe ekli Ek-1 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesinin 27.maddesinde, madencilik projelerinden 25 hektar ve üzeri arazi yüzeyinde (Kazı ve döküm alanı dahil) planlanan açık işletmeler de sayılmak suretiyle 25 hektardan büyük çalışma alanına sahip açık maden işletmeleri çevresel etki değerlendirmesine tabi tutulmuştur.

                                                         Çevresel etki değerlendirmesi ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup,  projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır. Diğer yandan; ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi’nin 03/04/2019 günlü, E:2019/2366, K:2019/2069 sayılı kararı).

                                                         Öte yandan, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20.maddesinde; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.” hükmü yer almaktadır.

                                                         03/04/1996 tarihli ve 22600 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinde; zeytinlik saha; orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan olarak tanımlanmış, “Zeytinlik Sahalarda Sanayi Tesisi Kurulmasının Önlenmesi” başlıklı 23. maddesinde ise; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından  belirlenmesi durumunda;

                                                         a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

                                                         b) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,

                                                         c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,

                                                         ç) İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

                                                         d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur. Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.

                                                         Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.

                                                         Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır.” hükmüne yer verilmiştir.

                                                         Söz konusu  “Zeytinlik Saha” tanımının ve aynı Yönetmeliğin  23. maddesinin  iptali  istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla: “…Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımı ile, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari 25 dekarlık bir büyüklüğe sahip olma şartı getirilmiştir. Oysa, Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’da, zeytinlik saha tanımı açık olarak yapılmamakla birlikte, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari bir büyüklük koşulu bulunmamaktadır. Her ne kadar 3573 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, “…tespit edilen alanlar yerel koşullar dikkate alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenecek esaslara göre en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir ” ifadesi yer almakta ise de, bu ifade, zeytin yetiştirmeye elverişli  olduğu  tespit edilmiş alanlardan ilgililere  tahsis edilecek parsellere ilişkin olarak getirilmiş olup, zeytinlik alanlar hakkında asgari büyüklük şartı getiren bir hüküm içermemektedir. Bu durumda; Kanun’un zeytinlik alanları korumaya, iyileştirmeye ve yeni zeytinlik alanlar kurmaya yönelik hükümleri gereği zeytinlik alanların daraltılması, küçültülmesi mümkün olmadığından ve Kanun’da bir alanın zeytinlik saha olarak saptanabilmesi için asgari bir büyüklük şartı getirilmediğinden, Kanunun lafzına ve ruhuna aykırı olarak, Kanun metninde olmayan bir sınırlama getirdiği görülen Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen  4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

                                                         Yönetmeliğin dava konusu edilen 23. maddesi hükmüne bakıldığında; maddenin 1. fıkrasının ilk iki cümlesinde yer verilen düzenlemelerin Yönetmeliğin dayanağı Kanun’un yukarıda bahsedilen 20. maddesinde de yer aldığı görülmekte olup dolayısıyla maddenin bu kısmı itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Diğer taraftan maddenin kalan kısmında getirilen düzenleme ile, alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması koşuluyla, zeytinlik sahalarda, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının yürütülebilmesi, enerji üretim tesislerin kurulabilmesi, madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabilmesi mümkün hale gelmekte; ayrıca, çerçevesi ve sınırları belirtilmeksizin, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçların gerçekleştirilmesi imkanı getirilmektedir. Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’un yukarıda alıntısı yapılan 20. maddesine bakıldığında, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesisin yapılamayacağı ve işletilemeyeceği, bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmelerinin kurulmasının ise Bakanlığın iznine tabi olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle, 3573 sayılı Kanun’un geneline yaygın koruyucu hükümler de dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılması mümkün değildir. Kaldı ki, 3573 sayılı Kanun’da Yönetmeliğin 23. maddesinde sayılan tesislere belli şartlar altında dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte, zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak gösterilen belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşmanın  zeytinlik alanının % 10’unu geçemeyeceği hükmü de dikkate alındığında; elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz arama işletmeleri gibi büyük ölçekli tesislerin anılan yapılaşma oranını ne şekilde sağlayacağı da açıklanabilir olmaktan uzaktır. Sonuç olarak, Yönetmeliğin 23. maddesinin yukarıda belirtilen kısmı, Yönetmeliğin temel aldığı Kanun hükümlerini aşan ve Kanun’un gözettiği koruma amacına aykırı hükümler içermektedir…”  gerekçeleriyle 23. maddenin ilk fıkrasının ”Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.” cümleleri bakımından davanın reddine; 4. maddede yer alan “Zeytinlik Saha” tanımının ve 23. maddenin diğer kısımlarının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

                                                         Zeytinlik alanlarda yürütülecek faaliyetlere ilişkin olarak öncelikle dikkate alınması gereken özel düzenlemenin 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Anılan Kanun’un 20. maddesinin, gerekli tedbirler  alınmış olsa bile,  zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3  kilometre  mesafede  zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemeyi amaçladığı açıktır. Diğer taraftan; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararı karşısında, artık kamu yararı kararı alınarak dahi kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesislerin zeytinlik sahalara 3 kilometre mesafe içerisinde yapılması mümkün olmamakla birlikte bu tip alanlarda yapılacak projeler için verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda, dava konusu projenin, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakıp bırakmadığının, toz ve duman çıkarıp çıkarmadığının öncelikle ele alınması gerekmektedir. Zira söz konusu proje, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran bir tesis kapsamında değerlendirilirse, bu çerçevede zeytinlik alanlara 3 km mesafe içinde projenin gerçekleştirilmesine olanak bulunmayacak, aksi halde ise projenin gerçekleştirilmesi durumunda diğer çevresel etkiler yönünden taahhütlerin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekecektir (Danıştay 6. Dairesi’nin 23/01/2020 günlü, E:2019/21956, K:2020/395 sayılı kararı).

                                                         03.07.2009 günlü 27277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumaya, hava kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermeye ve bu etkilerin ortaya çıkmasını engellemeye ilişkin usul ve esasları belirlemek olarak tanımlanmış; 5.maddede, hava emisyonu olan ve Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik kapsamında yer alan işletmelerin kurulması ve işletilmesi için çevre izni alınmasının zorunlu olduğu ve bu işletmelerden kaynaklanan hava emisyonlarının değerlendirilmesinde bu Yönetmelik hüküm esas ve sınır değerlerine göre iş ve işlemlerin yapılacağı düzenlenmiş; “Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde uyulması gereken esaslar” başlıklı 6.maddesinde,

                                                         “(1) Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde;

                                                         a) İşletmenin çevreye zararlı etkilerinin mevcut en iyi üretim ve/veya arıtım teknikleri uygulanarak azaltılmak suretiyle kirlilik oluşturmaması,

                                                         b) Bu Yönetmelikte belirtilen şartlara uyulması,

                                                         c) Bu Yönetmelikte belirtilen emisyon sınırlarının aşılmaması,

                                                         ç) Tesis etki alanında Ek-2’de verilen hava kalitesi sınır değerlerinin aşılmaması,

                                                         d) İşletmede bulunan mevcut tesislerin baca gazı emisyonlarının bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak işletmeci tarafından ölçtürülmesi, baca dışından emisyon yayan tesisler için hesaplama yöntemi kullanılarak saatlik kütlesel debilerin tespit edilmesi, (kg/saat)

                                                         e) İşletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından, tesislerin etki alanında, Ek-2’de belirtilen esaslar çerçevesinde hava kirliliği seviyesinin ölçülmesi ve işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla uluslar arası kabul görmüş bir dağılım modeli kullanılarak, hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması,

                                                         f) Yeni kurulacak işletmelerde bulunan tesislerin baca gazı emisyonlarının kütlesel debi ve konsantrasyon olarak ve baca dışından emisyon yayan tesislerin atmosfere verdiği emisyonların saatlik kütlesel debilerinin tespit edilmesi,

                                                         g) Yeni kurulacak işletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından; tesislerin etki alanında, işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla bir dağılım modeli kullanılarak hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması, işletmenin kurulacağı alanda hava kirliliğinin önemli boyutlara ulaştığı kuşkusu varsa, hava kalitesinin bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak ölçülmesi, ğ) İşletmenin kurulu bulunduğu bölgede hava kirleticilerin Ek-2’de belirlenen hava kalitesi sınır değerlerini aşması durumunda işletmeci tarafından, Valilikçe hazırlanan eylem planlarına uyulması gerekmektedir” hükmü ile Ek-2’nin 1.maddesinin (d) bendinde, “Mevcut ve yeni kurulacak tesislerin etki alanında Hava Kirlenmesine Katkı Değeri (HKKD)’nin dağılım modellemesi kullanılarak hesaplanması, tesis etki alanında hava kalitesinin ölçülmesi ve ölçüm metotlarının belirlenmesi aşağıdaki esaslara göre yapılır: (1) Kurulması planlanan tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında bu yönetmelik Ek-2 Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir, (2) Mevcut tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir. Ancak; tesis etki alanındaki hava kalitesi değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin aşması durumunda; mevcut tesisler, hava kalitesi katkı değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin %60’ını aşmamak koşuluyla, tesis etki alanında ölçüm cihazlarıyla hava kalitesini sürekli izleyerek faaliyet gösterebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Diğer yandan, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi ve bu suların iyileştirilmesi için gerekli esasları belirlemek olarak ifade edilmiş, “Yeraltı sularının izlenmesi” başlıklı 9.maddesinde, YAS kütle veya kütlelerinin miktar ve kimyasal durumunun izlenmesi, belirlenen YAS kütlelerinin karakterizasyonundan sonra YAS kütlesinin durumu dikkate alınarak DSİ tarafından Ek-5’e uygun olarak gerçekleştirileceği düzenlenmiş; 10.maddede, yeraltı suyu kimyasal durum değerlendirmesi için metodlardan bahsedilmiş, 11.maddenin birinci fıkrasında, yeraltı suyunun kimyasal kalitesinin iyileştirilmesine başlayabilmek için, risk altında olan YAS kütle veya kütlelerinde bulunan kirletici ve kirletici grubu konsantrasyonlarında veya kirlilik göstergelerinde önemli ve sürekli artan eğilimlerin tespitinin 9 uncu maddeye göre gerçekleştirilen izleme programı sonuçları esas alınarak Ek-7’ye göre SYGM tarafından belirleneceği hükmü ile 12.maddenin (k) bendinde, düzenli depolama tesislerinden kaynaklanan sızıntı sularının yeraltı suyuna sızması ve muhtemel olumsuz etkilerinin önlenmesi için tesis sahibi tarafından gerekli teknik tedbirlerin alınacağı, düzenli depolama yeri seçiminin ardından, yeraltı suyuna gelecekte olabilecek etkilerin tespiti maksadıyla tesis sahibince, tesis işletmeye alınmadan önce, tesis alanı tabanında yer alan yeraltı sularının, sızıntı suyu parametreleri dikkate alınarak izleneceği, izlemelerin, tesisin faaliyeti esnasında yılda bir kez olmak üzere tekrarlanacağı ve tesisin kapatılmasını müteakiben en az beş yıl boyunca da yılda bir kez olmak üzere izlemenin tekrarlanacağı hükmüne yer verilmiş olup,;

                                                         “Yeraltı Sularının İzlenmesi” başlıklı EK-5’te ise, “

                                                         1)Yeraltı suyu izleme ağı

                                                         DSİ, SYGM’nin görüşünü alarak kirleticilerin konsantrasyonlarındaki önemli ve artan eğilimleri içerecek şekilde bir YAS izleme programı hazırlar. YAS izleme noktalarının seçimi, izlemenin sıklığı ve izleme parametreleri ilgili programda belirlenerek DSİ tarafından uygulanır.

                                                         Yeraltı suyu temin etmek için kullanılan YAS kütlelerinin kimyasal ve miktar yönünden durumunun ve koruma alanlarının izlenmesi için DSİ tarafından SYGM’ nin görüşü alınarak YAS izleme ağı kurulur. İzleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütle grubunun kimyasal ve miktar durumlarının güvenilir bir değerlendirmesini sağlayacak ve insan faaliyetleri sonucu oluşan kirleticilerdeki artan eğilimi tespit edebilecek şekilde oluşturulur.

                                                         2)Genel maksatlı izleme

                                                         Genel maksatlı izleme, hem doğal şartlardaki değişikliklerin sonucu olarak, hem de insan faaliyetleri sonucu oluşan kirletici konsantrasyonlarında uzun dönem artan eğilimlerin değerlendirilmesinde kullanılmak üzere bilgi sağlamak için gerçekleştirilir.

                                                         Genel maksatlı izleme için YAS kütlelerinde aşağıdaki ana parametreler izlenir:

                                                         – Oksijen içeriği,

                                                         – pH değeri,

                                                         – İletkenlik,

                                                         – Nitrat,

                                                         – Amonyum.

                                                         YAS izleme noktalarının seçimi, YAS kimyasal durumunu kolay anlaşılabilir ve kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilecek şekilde yapılmalıdır. İzlemenin sıklığı ise analiz sonuçlarının temsili izleme verisini sağlayacak şekilde olmalıdır.

                                                         Ayrıca, iyi YAS durumuna ulaşamama riski tespit edilen YAS kütlelerinde, ana parametrelere ilave parametreler eklenebilir.

                                                         3)Operasyonel izleme

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasında kalan dönemlerde aşağıdaki maksatlar için gerçekleştirilir:

                                                         – Risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için kimyasal durum değerlendirmesi yapmak,

                                                         – Herhangi bir kirletici konsantrasyonunda uzun dönem insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan artış eğiliminin varlığını belirlemek.

                                                         a)İzleme yerlerinin seçimi

                                                         Operasyonel izleme, risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için uygulanır. İzleme istasyonlarının seçimi, istasyondan elde edilecek izleme verisinin ilgili YAS kütlesi ya da kütlelerinin kalitesini ne kadar temsil ettiğinin değerlendirmesini de yansıtır.

                                                         b)İzleme sıklığı

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasındaki dönemde, YAS kütlesi üzerindeki baskıların etkilerini tespit etmek için yılda en az bir kez olmak üzere DSİ tarafından, SYGM’nin görüşünü alarak belirlenen yeterli sıklıkta uygulanır.

                                                         4)Yeraltı suyunun miktar durumunun izlenmesi

                                                         a)Yeraltı suyu seviyesi izleme ağı

                                                         YAS seviye izleme ağı DSİ tarafından kurulur. DSİ tarafından kurulan izleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar durumlarının güvenilir bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacak şekilde oluşturulur ve YAS izleme ağı harita ya da haritalar üzerinde gösterilir.

                                                         b)İzleme noktalarının yoğunluğu

                                                         DSİ, ağı oluştururken her bir YAS kütlesi yada kütlelerindeki YAS seviyesini, beslenimdeki kısa dönem ve uzun dönemli değişiklikleri ve YAS kalite standartlarını sağlayamama olasılığı olan YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde beslenim ve boşalımların etkisini değerlendirmek için yeterli yoğunlukta izleme noktasını DSİ, SYGM’ nin görüşünü alarak belirler.

                                                         c)İzleme sıklıkları

                                                         Gözlemlerin sıklığı, beslenimde kısa dönem ve uzun dönemli değişimleri dikkate alacak şekilde her bir YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar olarak değerlendirmesine izin verecek kadar yeterli sayıda belirlenir. Özellikle, YAS kalite standartlarını sağlayamama riski taşıdığı belirlenen YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde su alımları ve boşaltımlarının etkisini değerlendirmek için yeterli sıklıkta ölçüm yapılır” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Çevresel etki değerlendirmesi ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup,  projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır. Diğer yandan; ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi’nin 03/04/2019 günlü, E:2019/2366, K:2019/2069 sayılı kararı).

                                                         Dosyanın incelenmesinden;  Aydın ili, Germencik ve İncirliova ilçeleri sınırları içerisinde bulunan ….. A.Ş. Tarafından yapılması planlanan Efe 9 JES (36MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 7.maddesi kapsamında hazırlanan başvuru dosyasının 20.04.2018 tarihinde e-ÇED sistemi üzerinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulduğu, idare tarafından dosyanın formata uygun bulunması üzerine ÇED Yönetmeliğinin 8.maddesi gereğince proje ile ilgili ÇED sürecinin başlatıldığı, proje kapsamında gerek inşaat, gerekse işletme dönemine ilişkin çevresel etkilerin kapsamlı ve detaylı olarak incelendiği, olumsuz etkilerin giderilmesi için alınacak önlemlerin çevre mevzuatı çerçevesinde öngörülen modelleme çalışmaları ile desteklendiği, nihai ÇED raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olduğu, yapılan tüm incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde bilgi ve belgeye dayandırıldığı belirtilerek Yönetmeliğin 14.maddesi uyarınca 10.02.2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ÇED olumlu kararı verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

                                                         Bakılan uyuşmazlıkta;  ….. A.Ş. tarafından yapılması planlanan EFE 9 JES (36 MWe) projesi projesi ile ilgili olarak  projenin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesine, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesine ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünün sürdürülmesine yönelik gerekli ve yeterli bilimsel, teknik ve hukuki çalışmaların yapılıp yapılmadığının, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının, projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca bulunup bulunmadığının belirlenmesi ayrıca proje özelinde yapılması planlanan EFE 9 JES (36 MWe) projesi projesi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar ve olası çevresel etkiler ile alınacak önlemlerin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli olup olmadığının, işletme aşamasında jeotermal akışkanın kullanılan teknolojik sistem nedeniyle toprakla etkileşime geçip geçmeyeceği değerlendirilerek, üretim kuyularından santrale taşınan jeotermal akışkan ve jeotermal akışkan vasıtasıyla santralde elektrik enerjisi üretimine ilişkin sistemde kullanılan teknolojinin çevresel etkisine ilişkin incelemelerin, hesaplamaların, değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığının,  enjeksiyon ve santralle ilgili herhangi bir problemle karşılaşılması sonucu santralin devre dışı kalması ihtimaline karşı proje kapsamında çekilecek olan akışkanın depolanmasına ilişkin depolama havuzu ile çamur havuzuna ilişin taahhütlerin, bilgi veya belgelerin proje kapsamında yeterli olup olmadığı, planlanan santral tarafından atmosfere verilecek olan  muhtemel emisyonların bölgedeki hava kalitesi üzerine etkileri ile insan ve çevre sağlığına etkilerinin değerlendirilip değerlendirilmediği, insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturup oluşturmadığı, söz konusu emisyonların mevzuatta belirtilen sınır değerlerin altında kalıp kalmadığı, çevre ve insan sağlığı açısından yeterli önlemin alınıp alınmadığının belirlenmesi amacıya  yukarıda aktarılan hususların birden fazla uzmanlık dalında inceleme ve değerlendirmeyi gerekli kıldığı dikkate alınarak Mahkememizin 05.06.2020 tarihli ara kararı ile  bir makina mühendisi, bir çevre mühendisi, bir jeoloji mühendisinden o oluşan üç kişilik bilirkişi heyetiyle dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği,  bilirkişi incelemesi sonucunda bilirkişi heyetince düzenlenen ve Mahkememiz kayıtlarına 17 /12/2020 tarihinde giren bilirkişi raporunda özetle; ÇED sürecine ilişkin değerlendirmede;  ÇED sürecinin mevzuatta belirtilen yöntem ve usullere uygun yönetildiği kanaatine varıldığı, proje yeri ve alternatiflerine ilişkin değerlendirmede; Efe 9 JES projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığı görüldüğü, Jeotermal Santralin Teknoloji Seçimlerine ilişki değerlendirmede; Binary çevrim santrallerin kapalı devre sistemle çalıştığı ve havaya emisyonları minimum düzeyde bulunduğu, proje kapsamında kullanılan teknolojinin dünyada halihazırda uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu, dava konusu projede çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığı, yer şeçimi konusunda gerekli şartların sğalandığı, hava kirliliği yönünden yapılan değerlendirmede;17.12.2020 tarihli bilirkişi raporunda; ÇED Raporunun farklı bölümlerinde farklı rakamlar verilerek belirtilen NCG gaz oran nedeni ile H2S kütlesel debi hesaplamalarında ve buna bağlı olarak model çalışmalarıyla belirlenen hava kirlenmesine katkı değerlerine ilişkin sonuçların güvenilirliği konusunda tereddüte düşüldüğü, NCG oranına ilişkin beyan edilen 0,34 değerinin kaynağının açıklanması gerektiği, dava konusu projenin hayata geçirilmesi ile hava kirliliği açısından limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşturup oluşturmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için NCG oranı çelişkisinin giderilmesi gerektiğinin belirtilmesi üzerine taraflarca yapılan itiraz üzerine Mahkemizce istenenen 02.04.2021 havale tarihli ek bilirkişi raporunda; akışkan içerisindeki NCG oranına ilişkin (%5-7 ile %0,34) çelişkinin itirazda açıklandığı, %5-7 oranını buhar hacmi içerisindeki gaz oranını temsil ettiğinin anlaşıldığı, bu yönüyle çelişkinin giderildiği, ancak ÇED raporunda hava kirliliği değerlendirmeleriyle ilgili olarak, akışkan içerisindeki NCG oranı verisini gösteren akredite laboratuvar analizleri bulunmadığı, bölgeyi temsilen mevcut olan OB-38A kuyusuna ait düzenli analizlerin yapıldığı belirtilmişse de bu analiz raporlarının sunulmadığı, NCG oranına bağlı olarak hesaplanan kütlesel debi ile hava modelleme çalışmalarının güvenilirliğinin tartışmalı olması nedeniyle ÇED raporunun eksik olduğu, koku kirliliği yönünden yapılan değerlendirmede; taahhüdün koku kirliliği yönüyle yeterli olduğu kanaatine varıldığı: su kirliliği (yüzey suları ve yeraltı suyu) (deşarj işlemi) ÇED raporunda yer alan “reenjeksiyonun yapılamayacağının bilimsel olarak ispatlanması halinde ise SKKY 27.madde son paragrafa göre hareket edileceği” hususuna göre Bakanlık tarafından belirlenen uygun parametreler ve limit değerlerine göre deşarj işlemi gerçekleştirilmesi uygun olup, bu nedenle işletme aşamasında deşarj işleminden dolayı bir çevresel etki gözlemlenmeyeceği, sondaj/test aşamasında mevcut mevuzat doğrultusunda değerlendirildiğinde Tablo 9.5’e göre deşarj işleminde sakınca bulunmadığı, çamur havuzları yönünden yapılan değerlendirmede; çamur havuzlarının depolama hacminin yeterli olduğu kanaatine varıldığı, test havuzu yönünden yapılan değerlendirmede; test suyu depolama havuz hacimlerinin yeterli olacağı kanaatine varıldığı, acil durum havuzları yönünden yapılan değerlendirmede; havuzun büyüklüğünün akışkanın miktarına göre, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik’de belirtilen sızdırma boyu ve denetim yapılması koşuluyla, detaylı  açıdan her basamağının belirtildiği bir acil eylem planı dahilinde hareket edilmesi halinde yeterli olacağı, gözlem kuyuları yönünden yapılan değerlendirmede; projeye bağlı olarak bölgenin soğuksu akiferlerinde oluşması muhtemel yeraltısuyu kirliliğinin hızlı şekilde tespit edilebilmesi için açılması önerilen gözlem kuyuları (4 adet) sayıca yeterli olmadığı, muhtemel kirlilik kaynağı olan üretim kuyularına, reenjeksiyon kuyularına, acil durum havuzuna, kurulması düşünülen elektrik santraline çok uzak mesafede bulunduğu,  önerilen gözlem kuyularında herhangi bir kirlilik tespit edildiğinde bölgenin soğuk su akiferleri geri dönüşü olmayacak şekilde kirlenmiş olma ihtimalinin yüksek olduğu, gözlem kuyularının yerlerinin yanlış olduğu,  bu gözlem kuyuları nedeniyle ruhsat sahasının kuzey batısında bulunan Aydın Büyükşehir Belediyesine ait çok sayıdaki içmesuyu kuyularının büyük bir risk altında kalacağı, bilirkişi raporuna yapılan itiraz üzerine Mahkememize sunulan ek raporda; yeraltısuyu akım yönüne göre bu yönde oluşabilecek kirliliği gözlemleyecek herhangi bir gözlem kuyusunun haritalar üzerinde görülmediği, aktif olarak kullanılan şahıs kuyularına ölçüm sistemlerinin takılmasının mümkün olmadığı, acil durum eylem planı yönünden yapılan değerlendirmede; sondaj açılımı sırasında meydana gelmesi muhtemel olan kuyu patlatması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna değinilmediği, mevcut durumda acil eylem planının özellikle kuyu patlatmaları için oldukça yetersiz olduğu, soğuk su aktiflerinin durumu yönünden yapılan değerlendirmede; bu durumla ilgili her türlü taahhüdün ÇED Raporunda verildiği, sızdırmazlık yönünden yapılan değerlendirmede; sızdırmazlık için raporda teknik özellikleri belirtilen HDPE jeomembranın doğru kullanıldığında sızdırmazlık için yeterli olacağı, projenin belirtilen standart ve yönetmeliklere göre yapılması halinde sızdırmazlık için problem olmayacağı, taşkınlar yönünden yapılan değerlendirmede; olası aşırı yağışlarda oluşabilecek çevre ve yüzey ve taşkın sularına karşı tüm tedbirlerin faaliyet sahibi tarafından alınacağının belirtildiği, bazı bölümlerde proje yerinde sel ve taşkın riski oluşturabilecek akarsu, durgun  su birikintisi, baraj gölü vb. Bir yapı ve oluşum bulunmadığı ifadesi kullanıldığı çelişki içerdiği, proje alınandı taşkın riski varsa 2006/27 sayılı Dere Yatakları ve Taşkınlar konulu Başbakanlık Genelgesi ile 03.05.2019 tarih ve 30763 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Taşkın ve Rüsubat Kontrolü Yönetmeliği hükümlerine uyulması gerektiği, 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede; toz emisyonlar bakımından ÇED Raporunda oluşacak toz emisyonlarına dair önlemlerin yeterli olduğu, Gaz emisyonlar bakımından, emisyon hesaplamalarında kullanılan verinin kaynağının gösterilmemesi nedeniyle, havaya bırakılan kimyevi atıklar açısından yeterli önlem alınıp alınmadığı hususunun netlik kazanmadığı, kurulacak santralde reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin değerlendirmede; reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin ÇED raporunda verilen bilgilendirmenin yeterli olduğu, Bölgenin jeotermal akışkan rezervinin hesaplanması ve kaynak koruma alanı belirlenmesi yönünden yapılan değerlendirmede; Burç Gayrimenkul Yatırım ve İnşaat A.Ş. tarafından hazırlatılan danışmanlık raporunun sonuç bölümünde yapılan hidrojeoloji bütçe hesabına göre, rezervuarda toplam 3010×10(6)m³ akışkan olduğu, santralden yıllık 41.4x106m³ lük akışkan üretileceğini, diğer taraftan yapılan hesaplamalarda üretim ve reenjeksiyon arasındaki farkın 6.9×10(6)m³ olarak bulunduğu, ve bu farkın,  jeotermal alanı da kapsayan besleme bölgesinde yüzeylenen birimlerden süzülme yoluyla meydana gelecek yıllık 77×10 (6) m³ lük potansiyel beslenim ile giderilebileceğinin belirtildiği, ancak aynı raporun değişik bölümlerinde (14)C izotopu yoluyla ise Ömerbeyli jeotermal sularının  yeraltı dolaşım  yaşının 40000 yıldan fazla olduğunun belirtildiği,  geçirgenliği çok az olan ve metamorfik kayaçlardan oluşan jeotermal rezevrvuarınnın, 77×10(6)m³ lük gibi beslenim hızına sahip olduğu ifadesinin çelişki içerdiği, reenjeksiyon işleminin çevre kirliliğinin önüne geçilmesini sağlamakla kalmayıp jeotermal suların niceliksel olarak da korunmasını sağladığı, ayrıca raporun sonuç ve kanaat bölümünde Hidrojeolojik Değerlendirme Raporunda yer verilen taahhütlerin yerine getirilmesi durumunda bölgenin yeraltı ve yer üstü soğuk su kaynaklarının önemli ölçüde korunacağı yolunda tespitlere yer verildiği görülmüştür.

                                                         Dava konusu ÇED raporuna ilişkin bilirkişilerce sunulan rapordaki hususlar ve taraflarca yapılan itirazlar  dikkate alınarak  Mahkememizce yapılan değerlendirmede;

                                                         3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olup olmadığı:

                                                         Dava konusu ÇED Raporu ekleri içerisinde bulunan Doç.Dr.Mücahit Taha Özkaya tarafından hazırlanan “…. A.Ş. Tarafından İşletme Faaliyeti Yürütülen Jeotermal Enerji Santrallerinden Kaynaklı Oluşan Toz, Gaz ve Diğer Atıkların” Bölgede Kuruyan Zeytin ve İncir Ağaçlarına Etkisinin Değerlendirilmesi Raporu”nun sonuç bölümünde; “…söz konusu bölgede meydana gelen kurumaların nedenlerinden biriri özellikle Şubat ve Mart aylarında meydana gelen uzun yıllar ortalamasının üstünde yağmur nedeniyle su basması nedeniyle boğulma ve/veya bunu takip eden süreçte kök bölgesindeki çürümelere bağlı abiyotik stres sonucu kurumalardan kaynaklanmıştır. …Mevcut jeotermal Enerji Santrali sondaj kuyusu, işletme binası ve deşarj kuyusu yakınında bulunan ve sağlıklı büyüyen zeytin ağaçlarında hastalık olmadan meyvelerin görülmesi çevreye duyarlı bir enerji kaynağı olduğu işaretini vermektedir. Bolca ve ark.(2010) tarafından da belirtildiği gibi risk faktörü yüksek olduğu halde, teknolojik olarak daha çevreci özelliğe sahip jeotermal enerji santrallerinin tesis edilmesi ve işletilmesi sırasında zeytin ağacı dahil bitki ve hayvan yetiştiriciliğinde sorun yaşanmayacaktır. Sonuç olarak kuruyan zeytin ağaçlarının kurumasına yönelik olarak vegetatif ve generatif gelişmeyi etkileyen olumsuz faktörleri arttırıcı yönde, “… A.Ş. Tarafından tesis edilen ve işletilen Jeotermal Enerji Santralleri ili sondaj ve deşarj kuyularının herhangi bir katkısı olmadığı kanaatine varılmıştır.” şeklinde sonuca ulaşıldığı, Aydın 2.İdare Mahkemesi’nin 2020/498 E. Sayılı dosyasında Aydın ili, Germencik ilçesi, Ömerbeyli Mahallesinde …… A.Ş. Tarafından yapılması planlanan Efe -8 Jeotermal Enerji Santrali (2*25=50MWe) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliği’nin 14.maddesi gereğince 15.06.2017 tarihli Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu kararının iptali istemiyle açılan davada Mahkemece verilen keşif bilirkişi incelemesi ara kararı üzerine bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan Aydın 2.İdare Mahkemesi’ne sunulan 24.02.2021 tarihli raporda, “Ziraat Mühendisliği Açısından Değerlendime”de; “Davaya konu projenin atık olarak doğaya bıraktığı tarımsal açıdan zararlı kimyasal bulunmamaktadır. Tesis bacasından çıkan duman içerisinde kimyasal bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan sebeplerle de bu dumanın tarımsal üretime özellikle de zeytin ağaçlarına vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak etkisi bulunmayıp özellikle karbondioksit gazı fotosentezi arttırıcı yönde olumlu etkisi bulunmaktadır. …Projenin gerçekleştirileceği Aydın ili, Germencik ilçesindeki yağlık zeytin 2010-2019 yılları verim değeri incelendiğinde, TÜİK verilerine göre 2010 yılında 9.111 ton olan verim değeri, 2014 yılında 16.270 ton, 2019 yılında ise 20.000 ton olarak gerçekleşmiştir. (TUİK, 2020) Yörede bulunan diğer jeotermal santrallerin kümülatif etkisiyle birlikte değerlendirildiğinde, projenin zeytinlik alanlara olumsuz etkisinin olmayacağı kanısına varılmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.

                                                         Davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen “Alangüllü (Aydın) bölgesindeki jeotermal kaynakların kimyasal özelliklerinin ve içerdikleri radyoaktif maddelerin su kaynakları, tarım toprakları ve kültür bitkilerine etkilerinin multidisipliner yaklaşımla saptanması üzerine araştırmalar.” (Mustafa Bolca, Rafet KILINÇ,Ünal ALTINBAŞ, MÜSLİM MURAT SAÇ, Mehmet N. KUMRU,  Bihter Çolak ESETLİLİ,  M.Tolga ESETLİLİ,  Fulsen ÖZEN” çalışmasında; “Proje içeriğinde toprak, su, bitki ve sediment örneklerinin analiz sonuçları değerlendirilerek veriler arasında faktör ve coğrafi analizler yapılarak toprak ve bitkilerin termal sulardan etkilenme düzeyleri araştırılmıştır. … (Yöntem başlıklı 84. sayfada) Örnekleme jeotermal kaynaklardan belli uzaklıklar ve jeomorfolojik yapılanmalar göz önüne alınarak yapılmıştır. Elde edilen bu analiz verilerine göre sorgulamalar jeotermal sularla sulama yapılan alanlarda bulunan toprak ve tarımsal bitkilerdeki zararlı element tipi ve birikim düzeyleri de saptanmıştır. Bu bağlamda insanlara ve diğer canlılara beslenme yoluyla jeotermal kaynaklardan gelebilecek zararlı etkiler belirlenmiştir. … Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılmasıyla ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara geçmesine neden olabilmektedir. …4000 hektarlık Alangüllü Yan Havzasında jeotermal kaynakların etkisi altında bulunan 37 noktadan 2 yıl boyunca dört dönem şeklinde 112 toprak, 78 su, 20 sediment ve 78 bitki örneği alınmıştır. Örneklemeler jeotermal kaynaklar ve bunların karıştığı su kaynakları ile bu kaynaklardan sulanan toprak ve bitkilerden yapılmıştır. ” belirtilen ibarelerde  çalışmanın amaç ve yönteminden söz edildiği, ilgili çalışmada ” Jeotermal kaynaklara çok uzak olan ve asla etki altında kalmayacak olan arazi ve topraklarda barajdan salınan ve jeotermal su karışmış sularla sulanmaktadır. Bu bağlamda jeotermal suların olumsuz etkileri çok uzaklardaki arazi ve topraklara tarımsal sulama yoluyla taşınmaktadır. ….Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılması sonucunda ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara bulaşmasına neden olmaktadır.”  tespitlerine yer verildiği, söz konusu çalışmada “Uzun süreçli alınacak önlem olarak ise Denizli-Kızıldere, Germencik-Ömerbeyli, Sultanhisar-Salavatlı, Aydın-Ilıcabaşı ve İmamköy jeotermal alanlarında yapılması planlanan üretimlerde atık sıcak suların yer altına (hazneye) geri verilmesi (reenjeksiyon) mutlak olarak gereklidir. Toprak yüzeyine çıkan jeotermal suların tekrar litosfer (taşküre) tabakasının derinliklerine verilmesi (reenjeksiyon) havzadaki oldukça üretken tarım topraklarının olası bor ve diğer zararlı elementlerce kirlenmesinin önüne geçilmesinde oldukça önemlidir.” şeklinde sonuca ulaşıldığı, ilgili çalışmanın yöntem ve araştırma değerlendirmeleri incelendiğinde, çalışmanın jeotermal kaynak suyuna ilişkin olduğu, başka bir anlatımla çalışmanın jeotermal kaynak suyun doğrudan hava ve toprakla teması halinde çevreye etkisine ilişkin bir değerlendirme içerdiği,  davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen “Jeotermal Santrallerin Çevresel Etkileri” Doğan Akar tarafından hazırlanan çalışmanın özet bölümünde; Havzada uzun süredir işletme halinde olan Denizli-Sarayköy Jeotermal Santrali ile işletmeye yeni açılan Aydın-Salavatlı Jeotermal Santrali’nin Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atık sularının nehir suyunda ve bu su ile sulanan verimli tarım arazileriyle bu arazilerde üretimi yapılan narenciye bitkisinde oluşturduğu zararlı etkiler araştırılacağının belirtildiği, araştırmanın sonuç kısmında; “Sonuç olarak Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atıksular, hem sulama suyunda hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturmakta dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de Bor’a çok duyarlı olan narenciye ağaçlarına zarar vermektedir. Bu nedenle, jeotermal santrallerin atıksuları kesinlikle yüzey ve yeraltısularına deşarj edilmemeli, bu suların re-enjeksiyon yoluyla Akiflere tekrar geri basılması olanakları araştırılmalıdır. Bu yöntem, jeotermal atıksuların olumsuz çevresel etkilerinin ortadan kaldırılması, aynı zamanda jeotermal rezervuar basıncının korunması ve kapasitesinin sürdürülebilirliği bakımından en akılcı yol olarak düşünülmektedir.” şeklinde değerlendirmeye yer verilmiştir. Söz konusu araştırma jeotermal atık sularının doğrudan alıcı ortama verilmesi sonucu oluşan çevresel etkiyi incelemektedir. Nitekim araştırmanın sonuç bölümünde re-enjeksiyon yönteminin kullanılması tavsiye edilmektedir.

                                                           Yukarıda yer verilen bilimsel görüşler değerlendirildiğinde; kurulması planlanan jeotermal santralde re-enjeksiyon sistemi kullanacağı, dolayısıyla yoğuşmayan gazlar haricinde doğrudan çevreye sıvı ve gaz salınımının gerçekleşmeyeceği, yukarıda özeti verilen Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda bu hususunun belirtildiği, jeotermal santralden atmosfere salınacak olan yoğuşmayan gazların doğrudan zeytin bitkisine zarar verdiğine ilişkin davacının iddiasını dayandırdığı bilimsel görüşlerde herhangi bir tespitin bulunmadığı, ÇED raporu ekinde yer alan bölgeye ilişkin Doç.Dr.Mücahit Taha Özkaya tarafından hazırlanan raporda ayrıca Aydın 2.İdare Mahkemesi tarafından alınan bilirkişi raporunda jeotermal santralden çevreye salınan gazların zeytin bitkisinin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak etkisinin bulunmadığının belirtildiği görüldüğünden, davacı tarafın bu yöndeki iddialarına itibar edilmemiştir.

                                                         Hava kirliliği yönünden yapılan değerlendirmede; Bilirkişi raporunda; yatırımcı firmanın yapmış olduğu analiz ve değerlendirmeler sonucu kaynağın yaklaşık %0,34’ünü kondens (yoğuşmayan) olmayan gazları (NCG) oluşturduğunun belirtildiği ancak %0,34 verisine ilişkin ölçüm sonuçlarının sunulmadığı, kaynağının açıklanmadığı görüşüne yer verildiği, müdahil tarafından Mahkememize sunulan 24.01.2021 tarihli ek bilirkişi raporuna itirazlar içerisinde OB-38A kuyusunun pilot kuyu olarak seçildiği ve gözlem amaçlı olarak düzenli NCG ölçümlerinin yapıldığının belirtildiği, ayrıca Efe-9 ÇED raporunun Ek1.36’da NCG ve ölçüm ve analiz sonuçlarının yer aldığının ifade edildiği, belirtilen Ek 1.36 da 24.05.2019 tarihli Türkiye Petrolleri A.O AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü Analiz Raporu’nun bulunduğu, söz konusu analiz raporunun “Gaz Analiz Sonucu”na ilişkin olduğu, yoğunlaşmayan gazlar içerisindeki bulunan gazların oranını içerdiği, Türkiye Petrolleri A.O.AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü Analiz Raporu’nun bilgi kısmında NCG oranının 0,34 wt% olarak belirtilerek “Bilgi firma tarafından verilmiştir” notunun yer aldığı, ÇED raporunun 324.sayfasında Efe 9 JES projesinde yaklaşık 1.600 ton/saat jeotermal akışkan kullanımının planlandığı bu oran içerisinde yoğunlaşmayan gaz miktarının 5,44 ton/saat olduğunun belirtildiği, yoğunlaşmayan gaz miktarına ilişkin kaynağın 17 numaralı dipnotta (ÇED raporu 324.sayfa-272 sayfada da aynı husus) “Yatırımcı firmanın bölgede yapmış olduğu analiz ve değerlendirme sonucu kaynağın yaklaşık olarak %0,34’ü kondens olmayan gazları (NCG) oluşturmaktadır.” şeklinde yer verildiği, bu halde akışkan içerisinde yer alan yoğunlaşmayan gaz oranına ilişkin veri kaynağı ölçümlerini içerir bilgi ve belgenin ÇED raporu içerisinde bulunmadığı bu hususun bilirkişi tarafından rapora yansıtıldığının görüldüğü,  dolayısıyla  hava kirliliği açısında limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşup oluşmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için akışkan içerisindeki NCG oranı verilerinin bulunmasının gerektiği bilirkişice ifade edildiği, bu doğrultuda bilirkişi raporunda Nihai ÇED Raporunda belirtilen H2S emisyonuna ilişkin ortaya konulan 4,11 kg/saat sonucun Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında değerlendirilemediğinin belirtildiği, dolayısıyla  projenin işletme aşamasında bacadan yayılması muhtemel H₂S kütlesel debi hesabının sınır değerler içerisinde kalıp kalmadığı tespiti yapılamadığı, bu hususun eksiklik oluşturduğu, nitekim projenin işletme aşamasında yer altından çekilen akışkanın ısısı alınarak yoğuşmayan (NCG) gazlar haricinde kalan akışkanın tekrar reenjeksiyon yöntemi ile rezervuara geri gönderilerek kapalı sistem oluşturulacağı, ancak yoğuşmayan gazların santralin bacasından atmosfere bırakılacağı, atmosfere bırakılacak yoğuşmayan gazlar içerisinde yer alan H₂S kütlesel debi oranının önem taşıdığı anlaşıldığından,   ÇED raporunun bu yönden eksiklik içerdiği sonucuna varılmıştır.

                                                          Bölgenin jeotermal akışkan rezervinin hesaplanması ve kaynak koruma yönünden yapılan değerlendirme:

                                                         5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununun 14.maddesinde “Kaynak rezervuarının korunması” başlığını taşıdığı ve ilgili maddede; “Bu Kanuna tâbi faaliyetlerde kaynağı oluşturan jeotermal sistemin korunması, kaynağın israf edilmemesi ve çevrenin korunması esas olup işletme faaliyeti öncesinde kaynağın koruma alanları etüdünün ruhsat sahibi tarafından yaptırılması zorunludur. Aksi takdirde faaliyetler durdurularak koruma alanlarının belirlenmesi için ruhsat sahibine uygun süre verilir. Bu süre sonunda da koruma alanının belirlenmemesi halinde 11 inci madde hükümleri uygulanır. …” hükmüne yer verildiği, ilgili madde değerlendirildiğinde, jeotermal kaynağı oluşturan sistemin korunması ve çevrenin korunmasının esas alındığı, kaynağın korunmasına ilişkin etüdler konusunda ruhsat sahibine zorunluluk getirildiği, ancak koruma alanını belirlenmemesi halinde uygun bir süre verilmesinden bahsedildiği, verilen süre sonunda koruma alanın belirlenmemesi halinde 11.maddede belirtilen idari yaptırımların uygulanacağından söz edildiği, başka bir anlatımla bu halde faaliyete başlanması halinde faaliyetin durdurulması ve süre verilmesi akabinde idari yaptırımlara ilişkin tedbirlerin uygulanacağı, dolayısıyla Kanununda bu hususun uygulanmasına ilişkin yol ve yöntemlerin çizildiği, faaliyetin durdurularak süre verilmesine ilişkin bir yöntemin seçildiği anlaşıldığından, kaynağın korunması israf edilmemesine ilişkin yapılacak etüt çalışması içerisinde jeotermal akışkan rezervinin belirlenmesininde gerektiği değerlendirildiğinde, kaynak koruma konusunda ve bölgenin jeotermal akışkan rezervinin açıklanmasına ilişkin  ÇED raporunda yer verilen hususlar yönünden bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmeye itibar edilmemiştir.

                                                          Gözlem kuyuları yönünden yapılan değerlendirme; Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmeğin “Yeraltı sularının izlenmesi” başlıklı 9.maddesinde, yeraltısularının izlenmesinin  yeraltısuyu kütlesinin durumu dikkate alınarak DSİ tarafından Ek-5’e uygun olarak gerçekleştirileceğinin belirtildiği, ilgili Yönetmelik Ek-5’te  DSİ tarafından izleme ağının kurulacağını, izleme ağının YAS kütlesi  ya da kütle grubunun kimyasal ve miktar durumlarının güvenilir bir değerlendirmesini sağlayacak ve insan faaliyetleri sonucu oluşan kirleticilerdeki artan eğilimi tespit edecek şekilde oluşturulacağının belirtildiği, dolayısıyla izleme noktalarının DSİ gözetiminde olacağı, ÇED raporunun 190.sayfasında; “…hidrojeolojik etüt raporu kapsamında; yeraltı akım yönü, üretim reenjeksiyon kuyuları ve sahanın tapoğrafik yapısı göz önünde bulundurularak, gözlem kuyularının konumları belirlenmiştir. …. DSİ 21. Bölge Müdürlüğü 19.03.2019 tarih ve 80034817-611.01-187446 sayılı yazısında (Ek-1,20) bahse konu gözlem kuyularının  Bölge Müdürlüğü teknik personeli nezdinde açılması ve vb. parametler ile su kimyasına yönelik izlemler yapılması, elde edilen izleme verilerinin aylık olarak, su kimyasına yönelik sonuçların ise 3 ayda bir olacak şekilde DSİ 21.Bölge Müdürlüğü’ne bildirilmesi koşuluyla  uygun bulunduğunun…” belirtildiği, yine raporda gözlem kuyularının DSİ 21. Bölge Müdürlüğü teknik personeli nezdinde açılacağı soğuk su akiferini jeotermal sistemden ayıran birimler içinde ve soğuk su akiferleri içinde izleme şeklinde açılacağı, gözlem kuyuları açıldıktan sonra limnigraf teçhizi ile sürekli olarak derinlik, statik, seviye, sıcaklık PH,EC vb su kalitesi parametrelerine yönelik izlemeler yapılacağına yönelik taahhütte bulunulduğu, Tablo III.1.4.1 ‘de önerilen gözlem kuyularının lokasyonlarının belirtildiği görlmüş olup, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelikte yeraltısularının izlenmesinin DSİ tarafından gerçekleştirilecek olması ayrıca açılacak gözlem kuyularının DSİ’nin 19.03.2019 tarih ve 80034817-611.01-187446 sayılı yazısı ile uygun bulunması karşısında bilirkişi raporunun gözlem kuyularına ilişkin görüşüne itibar edilmemiştir.

                                                         Taşkınlar yönünden yapılan değerlendirme;

                                                         Bilirkişi raporunda ÇED raporunda çelişkili ifadeler belirtildiği ileri sürülmüş ise de, ÇED raporunda taşkın riski bulunduracak akarsu, durgun su birikintisi, baraj gölü vb. yapı ve oluşumun bulunmadığına yer ver verildiği, bilirkişi raporunda aksine bir görüş ortaya konulmadığı, ÇED raporunun ilgili bölümünde (sayfa 197 ve devamı) bir taşkın olması haline ilişkin tedbirlere yer verildiği, ilgili yönetmelikler çerçevesinde taahhütlerde bulunulduğu, bu haliyle taşkın konusunda bilirkişi heyetinin çelişkiye ilişkin görüşüne itibar edilmemiştir.

                                                         Acil durum eylem planı yönünden yapılan değerlendirme;

                                                         Bilirkişi raporunda sondaj açılımı sırasında meydana gelmesi muhtemel olan kuyu patlatması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna değinilmediği, mevcut durumda acil eylem planının özellikle kuyu patlatmaları için oldukça yetersiz olduğu, kuyu patlatmaları sonucu kontrolsüz ve çok büyük debide (yaklaşık 40-50 lt/s) yeryüzüne çıkan jeotermal akışkanın hızlı şekilde çevre kirliliğine etkisi olduğunun belirtildiği, müdahil tarafından ilgili kısma yapılan itirazda; “Olası bir blow-out durumunda BOP ler kuyuda dizi var ise dizi dışını sararak akışı kesmeye yardımcı olur. Dizi içinden akışı durdurmak için Float Valve (FV) denen tek yönlü akışa izin veren valfler mevcuttur. Ayrıca ek önlem olarak Inside BOP ve Drillpipe Safety valve denilen diziye takılan içinde yine FV olan ekipmanlar mevcuttur. …” açıklamasına yer verilerek kuyudan kontrolsüz gelişi (Blowout) engellemek adına alınan önlemlerden bahsedildiği,  ayrıca olası bir kuyunun kontrolden çıkması durumunda uygulanacak acil durum eylem planı, BOP ekipman kullanım klavuzları, ilgili iş güvenliği çalışanlarının eğitim sertifikaları ile sondaj kuyu kontrolü eğitim belgelerinin dilekçe ekindce CD içerisinde yer aldığının belirtildiği, söz konusu itirazın değerlendirildiği bilirkişi ek raporunda; ÇED raporunda sadece “Kuyularda yeraltı suyuna jeotermal akışkan girişimine neden olabilecek teknik bir sorun ya da sorunların (teçhizde yırtıma vb.) olması durumunda, jeotermal akışkanın yeraltı suyuna karışmasının önüne geçilebilmesi için hemen önlem alınacak ve en kısa zamanda ilgili kurum ile kuruluşlara bilgi verilecektir” denildiği, bilirkişi raporuna itiraz üzerine  bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan ek raporda; müdahil tarafından sunulan tedbirlere ilişkin hususların ve CD’nin ÇED raporu içerisinde bulunmadığı yönünde görüş beyan edildiği görülmüş olup, Efe 9 Jeotermal Enerji Santraline ilişkin Nihai ÇED Raporunun 232. Sayfasında; “Sondaj çalışmaları esnasında her casing (muhafaza borusu) indirilirken çimentolama işlemi yapılmaktadır. Böylelikle sondaj güzergahı boyunca bu işlem yapılarak dış yüzey ile herhangi bir etkileşimin olması engellenmektedir. Bunun yapılmaması durumu hem sondaj çalışmasına zarar vermekte hem de kuyunun verimliliğini düşürmektedir. ….” söz konusu ÇED Raporunun 234. Sayfasında; “Sondaj sırasında olabilecek olaylara karşı önlem almak ve basınç kontrolünün sağlanması için sondaj sırasında emniyet vanaları (BOP – Blow Out Preventer) kullanılmaktadır. Her casing indirildikten sonra belirli peryotlarla bu vanalar test edilmekte ve kayıt altına alınmaktadır. Emniyet çalışmaları için sondajda çalışan bütün personeller eğitilmekte ve zaman zaman pratikler yapılmaktadır.” şeklinde konuya ilişkin açıklamaların yer aldığı,  dilekçe ekinde yer alan CD içerisinde; “Acil Durum Eylam Planı”nın bulunduğu görülmüş olup,  bahsi geçen patlamaların yeraltından akışkanın basınçla dışarı çıkması sonucu yaşandığı, patlama sonucunda akışkan ve içerisindeki gazın etrafa saçıldığı bu olayın çevresel etkiler oluşturduğu ancak konuya ilişkin önlemlere ÇED Raporunda yer verildiği anlaşıldığından bilirkişi raporunun bu konuya ilişkin kısmına itibar edilmemiştir.

                                                         Su kirliliği (yüzey suları ve yeraltı suyu) yönünden (deşarj işlemine ilişkin) yapılan değerlendirme;

                                                         Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin (SKKY) “Alıcı ortama doğrudan boşaltım” başlıklı 27.maddesinin son fıkrasında; “Yeraltından çıkarılarak enerji üretme ve ısıtma gibi çeşitli amaçlarla kullanılan jeotermal kaynak sularının debisi 10 L/sn ve üzerinde ise suyun alındığı formasyona reenjeksiyon ile bertaraf edilmesi zorunludur. Reenjeksiyon ile bertaraf etmeyenlere işletme ruhsatı verilemez. Ancak, reenjeksiyonun mümkün olmadığının bilimsel olarak ispatlanması hâlinde; alıcı ortama deşarj edilecek olan suların içerisinde çözülmüş hâlde bulunan mineral ve elementlerin miktarlarının belirlenmesi için yapılacak jeokimyasal analizlerin sonucuna göre Bakanlıkça belirlenecek deşarj standartları esas alınarak izin verilebilir.” düzenlemesinin bulunduğu, ilgili Yönetmelik ekinde bulunan Tablo 9.5’in  “Kömür Hazırlama, İşleme ve Enerji Üretme Tesisleri (Jeotermal Kaynaklar ve Çeşitli Amaçlarla Kullanılan Sıcak  Sular”a ilişkin olduğu, bilirkişi raporunda, ÇED Raporu içeriğinde işletme aşamasında reenjeksiyonun bilimsel olarak yapılamayacağının ispatlanması halinde SKKY 27/son’a göre hareket edileceğinin belirtildiği, işletme aşamasında deşarj işleminden dolayı olumsuz bir çevresel etki gözlemlenmeyeceği kanaatine varıldığı açıklamasına yer verildiği, söz konusu bilirkişi raporunda sondaj/test aşamasına ilişkin değerlendirmenin içeriğinin bazı kısımlarında kişisel varsayımlara ve temennilere yer verildiği bu kısımlara itibar edilmediği, söz konusu bilirkişi raporunun sondaj/test aşaması başlığına ilişkin değerlendimenin sonuç bölümünde deşarj işlemine ilişkin tablo 9.5’de yer alan parametrelerin yetersiz olduğu ancak mevzuat doğrultusunda değerlendirildiğinde tablo 9.5’e göre yapılacak deşarj işleminde sakınca bulunmadığının belirtildiği, bilirkişi raporunun “Sonuç ve Kanaat” bölümünde sondaj/test sularının deşarj işlemine ilişkin yapılan değerlendirmede test sularının deşarj işleminde mevzuat ile uygun görülen ancak bilimsel olarak yetersiz olan SKKY tablo 9.5’e göre deşarjın gerçekleşmesi halinde çevre açısından sakınca bulunduğu yönünde kanaat belirtildiği görülmüş olup, ÇED Raporunda yer alan yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca yapılacak taahhüdün  yeterli olduğu anlaşıldığından bilirkişi heyetinin bu konuya ilişkin kişisel kanaat, temenni içeren olması gereken anlamındaki değerlendirmelerine itibar edilmemiştir.

                                                         Sonuç olarak; planlanan tesisin 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olmadığı anlaşıldığından bu yönde yapılan itirazlar yerinde görülmemiştir;  bilirkişi raporunda yer verilen tespitler ışığında, ÇED sürecinin mevzuatta belirtilen yöntem ve usullere uygun yönetildiği,  Efe 9 JES projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığı,  Binary çevrim santrallerin kapalı devre sistemle çalıştığı ve havaya emisyonları minimum düzeyde bulunduğu, proje kapsamında kullanılan teknolojinin dünyada halihazırda uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu, dava konusu projede çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığı, yer seçimi konusunda gerekli şartların sağlandığı, taahhüdün koku kirliliği yönüyle yeterli olduğu, acil durum, test ve çamur havuzlarının yeterli olduğu, mevzuatta aranan koşulları sağladığı, sızdırmazlık için  HDPE jeomembranın  yeterli olduğu,  soğuk su aktiflerinin durumu yönünden bu durumla ilgili her türlü taahhüdün ÇED Raporunda verildiği,  reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin ÇED raporunda verilen bilgilendirmenin yeterli olduğu anlaşıldığından belirtilen hususlar yönünden bilirkişi raporu hükme esas alınabilecek yeterlilikte görülmüş olup bu hususlarda yapılan itirazlara itibar edilmemiştir. Diğer taraftan bilirkişi raporunda yer verilen hava kirliliği verilerine ilişkin tespit ve değerlendirmeler  yukarıda yer verilen gerekçelerle birlikte hükme esas alınabilecek yeterlikte bulunmuş ve söz konusu konulara ilişkin  itirazlar yerinde görülmemiştir. Bilirkişi raporunda yer verilen taşkınlar, gözlem kuyuları, su kirliliği (deşarj işlemi), acil durum eylem planı ve rezervuar kaynağın korunmasına ilişkin değerlendirmelere yukarıda yer verilen gerekçelerle itibar edilmemiştir.

                                                         Bu durumda; yukarıda yer verilen Yönetmelikte gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini  belirten ÇED Olumlu kararının verileceği anlaşıldığından,  Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında değerlendirileme yapılabilmesi için gerekli   akışkan içerisinde yer alan yoğunlaşmayan gaz oranına ilişkin veri kaynağı ölçümlerini içerir  belgenin ÇED raporu içerisinde yer almadığı, dolayısıyla  projenin işletme aşamasında bacadan yayılması muhtemel H₂S kütlesel debi hesabının mevzuatta aranan  değerler içerisinde kalıp kalmadığı tespiti yapılamadığından,  işletilecek tesisten  atmosfere salınacak H₂S gazının   çevreye etkisi bakımından  bir belirlemeye, değerlendirmeye ulaşılamadığından, bu yönden  dava konusu ÇED Olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

                                                         Öte yandan, ÇED raporunu sakatlayan eksiklik giderildikten sonra ÇED Olumlu kararı alınabileceği tabiidir.

                                                         Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü gösterilen ve davacı tarafından sarfedilen 488,40TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,  müdahil tarafından karşılanan 3.000.00-TL bilirkişi giderinin davalı idareden alınarak müdahile verilmesine, davalı yanında müdahil tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 62,20-TL yargılama giderinin davalı yanında müdahil üzerinde bırakılmasına,  artan posta ve bilirkişi avansının talep edilmesi halinde derhal, aksi takdirde kararın kesinleşmesinden sonra re’sen ilgilisine iadesine, 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesinin 2.fıkrasının (g) bendi uyarınca kararın tebliğinden tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 10/06/2020 tarihinde oyçokluğuyla  karar verildi.

Başkan                                     Üye                                         Üye

     x

                                                         KARŞI OY: Bakılan davada, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, akışkan içerisinde yer alan yoğuşmayan gaz oranına ilişkin verinin müdahil şirket tarafından tespit edildiği, bu veri esas alınarak Türkiye Petrolleri A.O. AR-GE Merkezi Daire Başkanlığı Üretim Teknolojisi Müdürlüğü tarafından analiz raporu hazırlandığı, söz konusu verinin akredite edilmiş laboratuvar tarafından alınmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal zorunluk bulunmadığı, bu bakımdan söz konusu verinin müdahil şirket tarafından tespit edilmiş olmasının ÇED raporunu kusurlandıran esaslı bir şekil noksanlığı oluşturmadığı açıktır.

                                                         Bununla birlikte, müdahil şirkete ait aynı bölgede yer alan Efe-8 (JES) projesiyle ilgili alınan ÇED olumlu kararına karşı Aydın 2. İdare Mahkemesinin E: 2020/498 esasına kayden açılan davada alınan bilirkişi raporunda Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında herhangi bir hukuka aykırılık tespiti yapılmadığı, anılan davada yapılan yargılama sonucu Aydın 2. İdare Mahkemesinin 18.05.2021 tarih ve E: 2020/498, K: 2021/598 sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği dikkate alındığında hukuka uygun olduğu sonucuna varılan ÇED olumlu kararına ilişkin iş bu davanın reddi gerektiği görüşüyle aksi yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

                                                                                               Başkan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir