Danıştay, Manisa Alaşehir’de yapılması planlanan 5 adet “Jeotermal Enerji Santrali” için Manisa 2.İdare Mahkemesinin verdiği iptal kararını onadı.

Manisa, Alaşehir,Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Santralleri projesi ile ilgili olarak Manisa 2.İdare Mahkemesinin iptal kararını Danıştay onadı.

Manisa 2.İdare Mahkemesi 2021/799 esas, 2022/632 karar sayılı, 07.06.2022 tarihli kararı ile Manisa, Alaşehir,Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Santralleri (Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES) projesi ile ilgili olarak düzenlenen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptaline karar vermişti.

Danıştay Altıncı Dairesi, 2022/5856 esas, 2022/11963 karar sayılı, 22.12.2022 tarihli kararı ile Manisa 2.İdare Mahkemesinin iptal kararını onadı.

       T.C.

  DANIŞTAY

ALTINCI DAİRE

Esas No :2022/5856

Karar No:2022/11963

TEMYİZ EDENLER          : 1-(DAVALI): Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı

                                                ANKARA

VEKİLİ                                  : Av. ….

                                                2- MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): …… A.Ş.

VEKİLİ                                  : Av. ……

KARŞI TARAF (DAVACI) : Alaşehir Ziraat Odası Başkanlığı

VEKİLİ                                  : Av. Akın Yakan (E-Tebligat)

İSTEMİN ÖZETİ      : Manisa İli, Alaşehir İlçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan “Tepeköy Jeotermal  Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç:129,9 MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil)” projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen 10/09/2021 tarih ve 6387 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptali yolunda Manisa 2. İdare Mahkemesince verilen 07/06/2022 tarih ve E:2021/799, K:2022/632 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

SAVUNMANIN        ÖZETİ            : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY   TETKİK         HAKİMİ          NAGİHAN PINAR KUMCU’NUN

DÜŞÜNCESİ:Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 17/2 maddesi uyarınca duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

            İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.

            Mahkeme kararının gerekçesinde sondaj alanları ve çevresinin tümünün 5403 sayılı Kanun kapsamında tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu belirtilmiş ise de, anılan Kanunun 13. maddesinde yer alan koşulların sağlanması durumunda bu alanlarda projelerin yapılmasına izin verilebilir.

            Manisa 2. İdare Mahkemesince verilen 07/06/2022 tarih ve E:2021/799, K:2022/632 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıda belirtilen açıklama ile ONANMASINA,  dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 22/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.  

Başkan Vekili                     Üye                            Üye                            Üye                            Üye

Manisa 2.İdare Mahkemesi’nin 2021/799 esas, 2022/632 karar sayılı, 07.06.2022 tarihli iptal kararı

T.C.

          MANİSA

2. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO    : 2021/799

KARAR NO : 2022/632

DAVACI                     : ALAŞEHİR ZİRAAT ODASI BAŞKANLIĞI

VEKİLİ                        : AV. AKIN YAKAN

DAVALI                      : ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI

VEKİLİ                        : HUKUK MÜŞAVİRİ ……

MÜDAHİL (DAVALI) : …..

VEKİLLERİ                : AV. ….. ……

DAVANIN ÖZETİ      : Davacı Oda tarafından, Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiindeki ….. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal  Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç:129,9 MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi ile ilgili olarak alınan 10/09/2021 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının; ruhsat sahası içerisinde halen işletilmekte olan Özmen-3 JES (19 MWm /18.6MWe), bitişiğinde ise izin aşamasında olan Özmen-4 JES (20.3 MWm 119.9MWe)’in yer aldığı, planlanan durumda her biri 19,6 MWe/ 20 MWm kurulu gücünde olmak üzere 4 adet daha jeotermal enerji santrali kurulması ve işletilmesinin planlanmakta olduğu, projenin gerçekleşmesi durumunda, bu kadar dar bir alanda 6 adet jeotermal enerji santralinin faaliyete geçeceği, projenin gerçekleştirileceği alanın tarım arazisi niteliğinde, kuyu lokasyonlarının ise tarım ve mera alanı niteliğinde olduğu, bu alanın birinci sınıf tarım ve sulama alanı içerisinde, üzüm bağlarının arasında bulunduğu, söz konusu projenin gerçekleştirilmesinin tarım ve sulama alanlarını risk ve tehlike altına sokacağı, belirlenen proje alanının yerleşim yerlerine yakın olduğu, yine bu alanın Alaşehir Çayına çok yakın olduğu, proje tanıtım dosyasında açıklanan, projenin inşaat ve işletme aşamasında çevresel etkileri ve alınacak önlemler yönünden yapılan değerlendirmenin eksik olduğu, jeotermal kaynakların kullanılması sonucunda yeraltı su kaynaklarının hızla kirlendiğinin bilimsel olarak ortaya konulduğu, proje tanıtım dosyası ile açıklanan faaliyetin gerçekleşmesi durumunda da kullanılacak kaynaklar ve kirletilme riskinin olduğu, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davaya konu işlemin açıkça sebep unsuru yönünden sakat olduğu, nihai ÇED raporunda kümülatif etkinin değerlendirilmediği, proje tanıtım dosyası ekinde projede yer alacak unsurların koordinatlarının verildiği, fiili olarak çakılan sondaj noktaları ile ÇED ekinde yer alan koordinatların aynı olmama ihtimali bulunduğu, dosyasında yer alan koordinatlardan farklı yerlere sondaj yapılması durumunda işlemin konu yönünden sakat olacağı,  öte yandan, jeotermal elektrik santrallerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin bilimsel olarak ortaya konulması karşısında 110 adet yeni jeotermal tesis kurulmasının insan sağlığı üzerinde çok büyük bir risk oluşturacağı, bu nedenle davaya konu idari işlemin konu ve amaç unsuru yönünden de sakat olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ          :  Usule yönelik olarak; Ziraat Odalarının kuruluş amacı ile dava konusu göz önüne alındığında Odanın işbu davayı açmakta menfaati bulunmadığı, yine davanın Alaşehir Ziraat Odası Temsilciliği tarafından açıldığı ve temsilciliklerin de tüzel kişiliği bulunmadığından davanın ehliyet yönünden reddine, davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı re’sen tetkik edilerek, süresi içerisinde açılmamış ise süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği, esasa yönelik olarak ise; dava konusu; Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar Mevkii’nde davacı şirket tarafından yapılması planlanan “Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri” projesi ile ilgili olarak hazırlanan ÇED raporunun 27/07/2020 tarihinde e-ÇED sistemi üzerinden sunulduğu ve ÇED sürecinin başlatıldığı, ÇED Yönetmeliğinin 8. maddesinin 3. fıkrası uyarınca komisyon teşkil ettirildiği ve Yönetmeliğin aynı maddesinin 4. fıkrası uyarınca, proje ile ilgili ÇED sürecinin başladığına dair duyuru yapılması için ÇED başvuru dosyasının bir nüshasının Manisa Valiliği’ne gönderildiği, Valiliğin, halka yörede proje ile ilgili olarak ÇED başvurusunun yapıldığını, çevresel etki değerlendirmesi sürecinin başladığını ve çevresel etki değerlendirmesi süreci tamamlanana kadar projeye ilişkin görüş, soru ve önerilerinin değerlendirilmek üzere Valiliğe/ Bakanlığa iletilebileceğini, anons, askıda ilan, internet gibi uygun yöntemlerle duyurduğu, yöre halkı ya da sivil toplum kuruluşları tarafından, projeye ilişkin herhangi bir görüş, soru, öneri ve itirazın ne Valiliğe ne de taraflarına iletilmediği, yine ÇED Yönetmeliği gereğince, halkın katılımı toplantısının yeri ve tarihlerini bildiren yazının e-ÇED sistemi üzerinden komisyon üyelerine iletilerek, proje hakkında görüş vermeleri ve ÇED raporu özel formatında yer almasını istedikleri ilave çalışmaları bildirmelerinin istenildiği, Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince de 27/08/2020 tarihinde Manisa ilinde halkın katılımı toplantısı gerçekleştirildiği, nihai ÇED raporunda tüm etkilerin değerlendirildiği, açıklamaların yapıldığı belirtilerek davanın  reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.

MÜDAHİL DİLEKÇESİNİN ÖZETi : Davaya fer’i müdahil olarak kabul edilmesi talep edilmektedir.

TÜRK  MİLLETİ  ADINA

            Karar veren Manisa 2. İdare Mahkemesince, duruşma için önceden belirlenen 25/05/2022 gününde davacı Oda Başkanı Necdet Türk ve Oda vekili Av. Akın Yakan’ın, davalı idareyi temsilen Av. …. ….’in ve davalı idare teknik personeli …. …..’ın ve müdahil vekili Av. …. ….’ın geldiği görüldü, gelen taraflara usulüne uygun olarak söz verilip açıklamaları dinlenildikten sonra duruşmaya son verildi, davalı idarenin usule yönelik itirazları yerinde görülmeyip, dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:

            Dava; davacı Oda tarafından, Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiindeki …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç:129,9 MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi ile ilgili olarak alınan 10/09/2021 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılmıştır.

            Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesinde; herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 56. maddesinde ise; herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu hüküm altına alınmıştır.

2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde; “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmüne yer verilmiştir.

            25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; ”Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır.” kuralına, 7. maddesinde ise; “(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-1 listesinde yer alan projelere, b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” kuralına yer verilmiştir. Aynı Yönetmeliğin Ek-III bölümünde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatının ihtiva etmesi gereken hususlar düzenlenmiş, Bölüm I: Projenin tanımı ve özellikleri; a) Proje konusu yatırımın tanımı, özellikleri, ömrü, hizmet maksatları, önem ve gerekliliği, b) Projenin yer ve teknoloji alternatifleri, proje için seçilen yerin koordinatları Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri; Proje alanının ve önerilen proje nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferik koşullar, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, kültür varlığı ve sit özellikleri, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi de dikkate alınarak) benzeri özellikleri Bölüm III: Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler, Projenin; a) Çevreyi etkileyebilecek olası sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi, kümülatif etkilerin belirlenmesi, b) Sera gazı emisyon miktarının belirlenmesi ve emisyonların azaltılması için alınacak önlemler, c) Projenin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler, ç) İzleme Planı (inşaat dönemi), Bölüm IV: Halkın Katılımı; a) Projeden etkilenmesi muhtemel ilgili halkın belirlenmesi ve halkın görüşlerinin çevresel etki değerlendirmesi çalışmasına yansıtılması için önerilen yöntemler, b) Görüşlerine başvurulması öngörülen diğer taraflar, Notlar ve Kaynaklar; Ekler: Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası hazırlanmasında kullanılan bilgi ve belgeler ile raporda kullanılan tekniklerden rapor metninde sunulamayan belgeler, Proje için seçilen yerin koordinatları, Proje için belirlenen yer ve alternatiflerinin varsa; çevre düzeni, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, Proje ile ilgili olarak daha önceden ilgili kurumlardan alınmış belgeler şeklinde düzenlemeler yer almıştır.

            Yukarıda yer verilen hükümler uyarınca, çevresel etki değerlendirmesiyle, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alan  bir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesinin esas olduğu anlaşılmaktadır.

            Diğer taraftan; 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13. maddesinde; “Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla; a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar, e) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar, f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları, g) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları, için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir. Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir…” hükmü, 14. maddesinde; “Tarımsal üretim potansiyeli yüksek, erozyon, kirlenme, amaç dışı veya yanlış kullanımlar gibi çeşitli nedenlerle toprak kaybı ve arazi bozulmalarının hızlı geliştiği ovalar; kurul veya kurulların görüşü alınarak, Cumhurbaşkanı kararı ile büyük ova koruma alanı olarak belirlenir. Büyük ovalardaki koruma ve geliştirme amaçlı tarımsal altyapı projeleri ve arazi kullanım plânları, kurul veya kurulların görüşleri dikkate alınarak, Bakanlık ve valilikler tarafından öncelikle hazırlanır veya hazırlattırılır. Büyük ovalarda bulunan tarım arazileri hiçbir surette amacı dışında kullanılamaz. Ancak alternatif alan bulunmaması, kurul veya kurullarca uygun görüş bildirilmesi şartıyla; a) Tarımsal amaçlı yapılar, b) Bakanlık ve talebin ilgili olduğu Bakanlıkça ortaklaşa kamu yararı kararı alınmış faaliyetler, için tarım dışı kullanımlara Bakanlıkça izin verilebilir…” hükmü yer almaktadır.

           Bu durumda, mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve sulu tarım arazileri ile Büyük Ova koruma alanı ilan edilen alanlardaki tarım arazilerinin amacı dışında kullanılamayacağı, ancak belli şartlar dahilinde tarım dışı amaçla kullanılmasına izin verilebileceğinin düzenlendiği görülmektedir.

            Dava dosyasının incelenmesinden; müdahil şirket tarafından Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde İR: 2013/01 nolu ruhsat sahası 1 nolu poligonda, Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9 MWm / 127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-l ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi yapılmasının planlandığı, bu kapsamda çevresel etki değerlendirme çalışmalarına başlandığı,  ÇED başvuru dosyasının incelenmesi üzerine davaya konu olan “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının alındığı, bu kararın iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

            Uyuşmazlığın çözümünün, birden fazla uzmanlık alanında özel ve teknik bir inceleme gerektirmesi nedeniyle Mahkememizin 11/11/2021 tarihli ara kararı ile mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş, yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda Prof. Dr. Mustafa Bolca (Ziraat Mühendisi), Prof. Dr. Gültekin Tarcan (Jeoloji Mühendisi-Hidrojeolog), Dr. Mehmet Remzi Seyfioğlu (Çevre Mühendisi), Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Gürmen (Kimya Mühendisi) ve Sinancan Öziçer (Jeofizik Yüksek Mühendisi) ‘den oluşan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen ve 11/03/2022  tarihinde Mahkememiz kaydına giren 09/03/2022 tarihli  bilirkişi raporunda özetle;

            Dava Konusu İşlemin Tarımsal Üretim ve Tarım Arazileri Açısından İncelenmesinde;

            Dava konusu projenin Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde İR: 2013/01 nolu ruhsat sahası 1 nolu poligonda yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9 MWm / 127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-l ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi olduğu, söz konusu proje ile mevcut Özmen-3 Jeotermal Enerji Santrali (JES) haricinde toplam kurulu gücü 127,3 Mwe olan 5 adet yeni JES yapılması ve 9 tanesi zaten açılmış bulunan 82 yeni jeotermal enerji kuyusu (toplamda 91 tane kuyu) açılmasının planlandığı, I-1, Ö-1, Ö-2, Ö-3, Ö-4, Ö-5, Ö-14, Ö-15 ve Ö-24 numaralı kuyuların ÇED izninin alınmış ve zaten işler durumda olduğu, açılmış kuyuların derinliklerinin 3420 m ile 4284,5 m arasında değiştiği, açılması planlanan kuyulardan 26 tanesinin ÇED izni alınmış ancak açılmamış, diğer 56 kuyunun ise ÇED izni alınmadığı,

            İR: 2013/01 nolu Ruhsat sahası içerisinde hâlihazırda işletilmekte olan Özmen-3 JES (19 MWm /18.6MWe) ve Özmen-3 JES bitişiğinde ise izin aşamasında olan Özmen-4 JES (20.3 MWm /19.9MWe) yer aldığı, planlanan durumda her biri 20 MWm /19,6 MWe kurulu gücünde olmak üzere 3 adet daha jeotermal enerji santrali (Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES) ve 30,62 MWm/30 MWe kurulu gücünde olmak üzere Özmen-5 JES yapılması ve işletilmesinin planlandığı, bu durumda mevcut olan Özmen-3 JES ve planlanan 5 adet jeotermal enerji santralinin tamamının iş bu proje kapsamında değerlendirmeye alındığı,

            Dava konusu sondaj alanlarının yerlerinin tarımsal çevre açısından incelendiğinde; ÇED sürecine konu edilen tüm alanların tamamına yakını bağ dikili alan ve çok az bir bölümüde tarla vasfında yani 5403 sayılı yasa kapsamında tarım dışına çıkarılması mümkün olmayan dikili veya mutlak tarım arazisi vasfında oldukları, sondaj noktalarının dava konusu Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar köy arazilerinin üstünde ve birbirine çok yakın olacak şekilde tüm tarım havzasını kapladıkları, dava konusu ÇED raporunda sondaj ve enerji santral alanlarının çok yoğun olduğunun görülmesinin yanısıra bu sondaj noktalarının yapılması ile ciddi anlamda dikili ve mutlak tarım arazisi kaybı olacağı, bu kaybın sadece bu alanlar ile sınırlı kalmayıp sondaj noktalarına ve enerji üretim tesislerine ulaşım için açılacak veya genişletilecek yollardan dolayıda ayrıca büyük tarım arazisi kaybının olacağı, asıl tehlikeli olanın bu projenin yapılması ile tarım alanlarının alansal kaybının yanısıra proje alanının tümünde doğal tarımsal ekolojik bütünlük içeren tarımsal yapı bütünlüğünün geri dönülemez şekilde yok olacağı/zarar göreceği,

            Dava konusu projenin yerleşim alanlarına yakınlığı incelendiğinde ÇED dosyasında verildiği üzere; proje İR: 2013/01 nolu ruhsatın 1 nolu poligonu Manisa iline kuşuçuşu yaklaşık 96 km mesafede, Alaşehir ilçesine kuşuçuşu yaklaşık 4 km mesafede yer aldığı, ruhsat sahasının kuzey doğu istikametinde ve kuşuçuşu yaklaşık 3,5 km mesafede 2 nolu poligon alanı, kuzey batı istikametinde ve kuşuçuşu yaklaşık 1 km mesafede Türkmen Mahallesinin, kuzeydoğu istikametinde ve kuşuçuşu yaklaşık 0,6 km mesafede Selce Mahallesinin, doğusunda ve kuşuçuşu yaklaşık 1.400 m mesafede Caberfakılı Mahallesinin, güney istikametinde ve kuşuçuşu yaklaşık 1.080 m mesafede Ilgın Mahallesinin, güney istikametinde ve kuşuçuşu yaklaşık 1,3 km mesafede Baklacı Mahallesinin, 1 nolu poligon alanı içerisinde ise Tepeköy Mahallesinin yer aldığı, ruhsat sahasına en yakın yerleşim merkezinin ruhsat sahası içerisinde yer alan Tepeköy Mahallesi olduğu, şeklindeki ifadeden proje alanının tümünün köy yerleşimlerini de kapsayacak şekilde planlandığının görüldüğü,

            Projenin yapım ve işletme ömrü ile ilgili olarak ÇED dosyasında; projenin izin, inşaat, montaj ve devreye alma çalışmalarının yaklaşık 7 yılda tamamlanmasının planlandığı, proje konusu faaliyet kapsamında her bir santral için sondaj çalışmaları, santral tasarımı, izinlerin alınması, inşaat aşaması, devreye alma gibi işlemler olmak üzere toplam işlemlerin 24 ayda tamamlanmasının öngörüldüğü, ‘Projenin ömrü; üretim lisansına bağlı olarak her bir santral için 30 yıl olarak öngörülmektedir. Ancak; bu sürenin sonunda faaliyet modernizasyon işlemleri gerçekleştirilerek faaliyetin devamı sağlanacaktır.’ şeklindeki ifadeden faaliyetin ömrünün 30 yıl olacağı ve bu süre sonunda modernizasyon işlemleri ile proje ömrünün artırılabileceğinin belirtilmekte olduğu, bu açıklamadan yerleşim alanları ve tamamının tarım arazileri içinde kalan sondaj alanları ve enerji tesislerinin etkisinin devamlı ve çok uzun süreli olacağının görüldüğü, bunun da projenin kümülatif olumsuz etkisinin yıllar içinde katlanarak artacağını gösterdiği, bununla ilgili olarakta ÇED raporu içinde yapılan kümülatif etki değerlendirmelerinin yerleşim ve tarımsal alanlar için kısa zaman süreçlerine yönelik olduğu, uzun soluklu bir değerlendirmenin veya değerlendirme senaryosunun bulunmadığının görüldüğü, bunun ÇED raporundaki en büyük eksiklik olduğu,

            Enerji santrallerinin sondajların tümünün normal koşullarda tarım dışına çıkarılması mümkün olmayan dikili ve mutlak tarım arazileri üzerinde açılmak istenildiği ve sondaj noktalarının tüm çevresinin yoğun sulu ekili ve bağ dikili tarım arazisi şeklinde tarım alanları ile çevrili olduğunun görüldüğü, ayrıca devletin ve sulama birliklerinin proje alanının tümünde kanal ve kanaletler şeklinde sulama alt yapısının ve bulunduğu sayısız “derinsu kuyusu (artezyenin)” ovada bulunduğunun görüldüğü, dava konusu proje kapsamında açılan/açılması planlanan 91 adet sondajın hemen yanlarında veya yakın çevresinde birçok artezyen şeklinde kuyunun olduğu, sondajların açılması ile derinde bulunan jeotermal su içindeki radyoaktivite, tuzluluk, alkalilik, ağır metal ve bor gibi kirletici etmenlerin tatlı su tablasına karışabilecek olması zararlı etkinin artezyenler vasıtası ile sulama yapılması ile tüm ova topraklarını etkileyerek zarar etkisinin katlanarak artacağını gösterdiği,

            Nitekim, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından Manisa Valiliğine yazılan 14/08/2017 tarihli yazıda; Manisa ve Gediz havzasında yeraltı sularının jeotermal ve madencilik faaliyetleri nedeniyle hızla kirlendiğinin Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından tespit edildiği ve yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi için İzmir ve Manisa valiliklerine yazı yazıldığı, ilgili yazıda özellikle “jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği sahalardaki 14 yeraltı suyu kütlesinde eşik değerin aşıldığı, bu değerin bazı kütlelerde 3000 ppb’nin üzerinde değerlere ulaşıldığı görülmektedir.” ifadesine yer verildiği, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün verdiği bu rakamlara göre ölçüm yapılan yerlerdeki yeraltı sularında tespit edilen arsenik oranı içme suyu kriterlerine göre 300 kat, “aşılmaması gereken doğal arka plan” olarak belirtilen değerin ise 75 katından fazla olduğunun belirtildiği, bu yazıdan anlaşılacağı üzere dava konusu proje alanında içinde bulunduğu havza bazında yeraltı tarımsal sulama sularındaki kirliliğin boyutunun çok yüksek olduğu, bu bağlamda dava konusu proje ile kirletici ve zararlı etkilerin katlanarak artacağı ve bağ şeklindeki sulu tarım yapılan ve sulama sularının büyük bir bölümünün de artezyen şeklindeki yeraltı suyu kuyuları yapıldığı düşünüldüğünde, sulama ile toprakların kirleneceği ovadaki tarımsal üretime büyük zarar vereceği bu kirliliğin tarımsal ürünlere geçeği, bu ürünlerin tüketilmesi ile bu zararlı etkinin besin zinciri yoluyla insan ve hayvanlara zararlı olacağı,

            Proje konusu faaliyete ilişkin olarak; 24/05/2021 tarih ve E-69335303-230.99-1479811 sayılı T.C. Manisa Valiliği İl Tarım ve Orman Müdürlüğü kurum görüşünde, hali hazırda parseller üzerinde tarımsal üretim (tarla, bağ) yapıldığı, tarım dışı görüş alınan ve alınmayan mevcut kuyular ve santral alanı bulunduğu, 21 Ocak 2017 tarih ve 29955 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren sınırlar içinde, ‘Büyük Ova koruma alanı’ (Manisa ovası) sınırları içinde kaldıkları sadece özmen-56 tepeköy 129 ada 1 parsel ‘Büyük Ova koruma alanı’ (manisa ovası) sınırları dışında kaldığının belirtildiği, buradan da alanın mutlak suretle tarımsal niteliğinin korunması gereken, yüksek tarımsal potansiyele sahip tarım alanlarının içeren Büyük Ova statüsü içinde olduğunun görüldüğü,

Proje kapsamında belirlenen ÇED görüşü talep edilen sondaj lokasyonları ve enerji tesislerinin yerleşim alanları ile iç içe olduklarının görüldüğü,

            Sondaj alanları, mevcut ve olası konumlarına göre 3 grup altında incelendiğinde,

            1.ÇED izni alınmış olup mevcut durumda olan Ilgın-1, Ö- 1, Ö-2, Ö-3, Ö-4, Ö-5, Ö-14, Ö-15, Ö-24 numaralı sondajların; İr: 2013/01 nolu ruhsat sahasında açılması planlanan 91 adet kuyudan 9 adedi (I-1, Ö- 1, Ö-2, Ö-3, Ö-4, Ö-5, Ö-14, Ö-15, Ö-24) için Çed izni alınmış olup, mevcut durumda olduklarının görüldüğü, bu açılmış olan sondaj noktaları ve tüm çevresinin tarımsal bütünlük içinde oldukları, bağ dikili ve mutlak sulu tarım arazisi şeklinde oldukları, bu noktalar ve çevresinin 5403 sayılı toprak koruma ve arazi kullanım yasasına göre bağ dikili tarımsal üretimin yapıldığı dikili tarım arazisi oldukları görülürken parsel ve çevresinin tümüne yakınının üzüm bağları, çok az bir bölümünün ise ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde olduklarının görüldüğü, sondaj noktaları ve yakınında sulama amaçlı artezyenler ve yerleşimlerin de bulunduğu,

            2. ÇED İzni bulunan ancak açılmamış olan Ö-6, Ö-7, Ö-8, Ö-9, Ö-10, Ö-11, Ö-12, Ö-13, Ö-16, Ö-17, Ö-18, Ö-19, Ö-20, Ö-21, Ö-22, Ö-23, Ö-25, Ö-27, Ö-31, Ö-32, Ö,33, Ö-34, Ö-35, Ö-36, Ö-37,Ö-41 numaralı toplam 26 tane kuyunun ÇED izni bulunan ancak açılmamış olan kuyular olduğu, bu kuyuların da açılmış olan kuyular gibi tamamına yakınının bağ dikili tarım arazileri/parselleri üzerinde olduğu, bu sondaj noktaları ve tüm çevresinin tarımsal bütünlük içinde oldukları bu noktalar ve çevresinin 5403 sayılı toprak koruma ve arazi kullanım yasasına göre bağ dikili tarımsal üretimin yapıldığı dikili tarım arazisi oldukları görülürken parsel ve çevresinin tümüne yakınının üzüm bağları, çok az bir bölümünün ise ekili sulu mutlak tarım arazisi şeklinde oldukları, bazı sondaj noktaları ve çok yakınında yerleşimler de bulunduğu, bu sondaj noktalarının açılması durumunda tüm ovadaki tarımsal bütünlüğün bozularak tarım alanlarının zarar göreceği,

            3.Proje kapsamındaki 91 sondaj kuyusunun içinde açılması planlanan Ö-26, Ö-28, Ö-29, Ö-30, Ö-38, Ö- 39, Ö-40, Ö-42 İLE Ö-90 arası toplam 56 adet daha kuyu tarımsal açıdan incelendiğinde, proje kapsamındaki 91 sondaj kuyusunun içinde açılması planlanan yukarıda incelenen sondaj noktalarına ilave Ö-26, Ö-28, Ö-29, Ö-30, Ö-38, Ö- 39, Ö-40, Ö-42 ile Ö-90 arası toplam 56 adet daha kuyu/sondaj noktasının bulunduğu, bu kuyuların da açılmış olan kuyular gibi tamamına yakını bağ dikili tarım arazileri/parselleri üzerinde olduğu, sonuç itibarıyla alanın tümüyle sulu tarımın yapıldığı I. sınıf tarım arazisi vasfında olduğu, yine alanın tamamıyla tarımsal bütünlük içinde olup mutlak korunması gereken büyük ova alanı içinde olduğu,

            Ruhsat ve sondaj alanları ile çevresinin tarım arazisi olduğu, alanın tarımsal yapı bütünlüğünün bozulmadığı, bağ dikili ve mutlak sulu tarım arazisi şeklinde olduğu, ova içinde köy yerleşimleri dışında herhangi bir yerleşim veya sanayi tesisinin olmadığı, bu bağlamda yapılması planlanan sondaj alanları ve çevresinin tümünün 5403 sayılı yasa kapsamında mutlak sulu tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu,

            Sondajların açılmasının planlandığı parsellerin tümüne yakınının I. ve II. sınıf arazi kullanım yetenek sınıfına sahip oldukları bu parsellerin mutlak sulu-kuru ekili mutlak ve dikili tarım arazisi vasfında olmalarından dolayı tarım dışına çıkarılmaları hem kendi kullanım özelliklerinden hemde tarımsal bütünlük anlamında incelendiğinde mümkün olmadığı,

            ÇED raporunda yer alan açıklamalardan, sondaj alanları için hiçbir alternatif alan arayışına girilmediği, bu bağlamda ÇED raporunun yeterli olarak hazırlanmadığı, proje yerinin alternatifleri ile ilgili hiçbir çalışmanın yapılmamasının projenin en büyük eksikliklerinden olduğu,

            ÇED projesi incelendiğinde açılması planlanan sondajlar ve yöntemlerinden bahsedilirken jeotermal kaynak sularının ve gazların yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının, daha sonra açılması planlanan santral ve üretim aşamasında kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü çevresel olarak tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağı ve alınacak önlemler ile ilgili açıklamanın, ova genelinde senaryo dışına çıkamayan bir genel değerlendirme yapıldığı, böylesine dünya ölçeğinde büyük tarımsal potansiyele sahip olan proje sahasının bulunduğu ova içindeki diğer sondaj alanları ile jeotermal enerji üretim tesislerinin de birlikte değerlendirildiği kümülatif etki değerlendirmesi ile bilgi ve önerilerin olması gerektiği, ancak ÇED dosyasında bu konular ile ilgili olarak detaylı bir çalışma bulunmadığı, bu yönü ile ÇED dosyasının büyük eksiklikler içerdiği,

            ÇED raporunda sondajlar ve enerji tesislerinin faaliyetleri sonrasındaki jeotermal suyun tarım alanlarına olası etkilerinden hiç bahsedilmediği, bu etkiler ile alınması gerekli önlemler ile ilgili bir ön çalışma veya değerlendirmenin bulunmadığının görüldüğü, sondajların tümünün en verimli bağ dikili tarım arazileri üzerinde yapılmasının planlandığı düşünüldüğünde en önemli bölümün projenin teknik uygulama detaylarından çok çevreye özelliklede tarım alanlarına olası etkilerinin anlatılması gerektiği, ancak ÇED raporu içinde bu konu ile ilgili herhangi bir değerlendirmenin ÇED dosyası içinde bulunmadığının görüldüğü, bu yönden ÇED dosyasında önemli eksiklikler bulunduğu,

            Jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzeyüstü su kaynaklarına boşaltılmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı suları kirlenmesiyle, toprak kirlenmesi ve dolayısıyla tarımsal alanlara olabilecek etkilerden olduğu, Jeotermal atık suların yüksek miktarlarda tuz (örneğin Na, SO4, vb), tarımsal üretim için zararlı maddeler (örneğin bor), fiziksel zehirli maddeler (örneğin arsenik) ve su kirliliği yapan maddeler (örneğin NH4+, NO2, NO3-) içerebildiği, bu yüksek derişimlerin hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturduğu, sondajların yapılmasının planlandığı parsellerin hemen yanından artezyenlerin mevsimlik akışa sahip derelerin ve drenaj kanalların bulunduğunun görüldüğü, sondaj sularının veya sonrasındaki jeotermal enerji tesislerinden kaynaklanacak jeotermal suların bu dereler ve drenaj kanalları vasıtasıyla çok uzak noktalara taşınma ihtimali bulunduğu, bu da jeotermal suların zararlı etkilerinin sadece sondaj alanları ile sınırlı kalmayacağı, drenaj ağının yeraltı suyuna karışmasıyla çok geniş alanlara yayılabileceği kanaatine varıldığı,

            Bu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili bir yeterli bir açıklamanın ÇED raporunda olmadığı, bu bağlamda sondaj kuyularının açılmasından önce tarım alanlarına etkileri ve alınması gereken önlemler ile ilgili daha detaylı bir incelemenin yapılması gerekliliğinin ortaya çıktığı, ancak ÇED raporunda bu durumun genel ifadelerle ve ileride değerlendirileceği belirtilerek geçiştirildiği,

Dava konusu 91 adet sondajın gerçekleştirilmesi ve beklenen jeotermal potansiyelin bulunması durumunda ülkemiz ve yöredeki enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik önemli katkı sağlayacak olmasına rağmen, proje kapsamında oluşabilecek çevre sorunlarını önlem ve/veya hafifletme çalışmalarının yeterli kapsam ve içerikte olmamasından dolayı projeye gereken önemin verilmediği ve önemli konu başlıklarının eksik kaldığının anlaşıldığı, ÇED raporundaki yapılandırmalar eksik veya yetersiz ise projenin gerçekleşmesi ile çevrede olumsuz etkilerin ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu,

            Bu bağlamda projenin yöredeki bitki örtüsü, canlılar ve tarım sektörüne uzun süreli ve devamlı zararlı etkilerinin olabileceği, ÇED raporunda belirtilen önlem ve açıklamaların yetersiz olduğu, söz konusu faaliyet için yeni bir çok detaylı ve dava konusu sondajların bulunduğu alanlardaki tüm yeraltı su kaynaklarına ait verilerin birlikte incelendiği kümülatif etkinin de göz önüne alındığı ve dikili ile mutlak tarım arazileri dışında kalan bölgelerde sondaj yapılması gerektiği kanaatine varıldığı,

            Sonuç olarak tarımsal yapı açısından, Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9 MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-l ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi ile ilgili olarak düzenlenen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının uygun olmadığı kanaatine varıldığı,

            Dava Konusu İşlemin Jeoloji ve Hidrojeoloji Disiplini Açısından İncelenmesinde;

            Dava konusu alanda yapılan ve ÇED raporunda belirtilen hidrojeolojik çalışmaların saha gerçekleriyle uyumlu olduğu, yörenin jeolojik ve hidrojeolojik özellikleri, yeraltı, yerüstü su durumları, yeraltı suyu akım yönleri, sondajlarda geçilecek formasyonlar, jeotermal akışkanların kimyasal özellikleri, kuyu teçhiz planı vb. konular ile söz konusu etkinlikle ilgili olabilecek çevresel etkiler ve alınabilecek önlemlerin çoğunlukla yeterli düzeyde anlatıldığı, ilaveten etkinliğin yüzey ve yeraltı suları üzerindeki olumsuz etkilerinin engellenmesi ve bu etkilerin izlenebilmesi amacıyla DSİ 2. Bölge Müdürlüğü’nce belirlenmiş olan ve yeni belirlenecek her türlü önlem, izleme çalışması vb. uygulamanın yerine getirileceği ve bu uygulamalarla ilgili idari, hukuki, mali tüm sorumluluğun kabul ve taahhüt edilmekte olduğu, söz konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlanan nihai ÇED raporunda mevcut durumla ilgili olarak yapılan jeolojik ve hidrojeolojik değerlendirmeler ile taahhütler uygun olmakla birlikte sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamaların yetersiz olduğu,

            Jeotermal Enerji Santrallerinde ve jeotermal kuyularda işletme aşamasındayken üretim sonucu açığa çıkan yoğuşmayan gazlar egzoz bacası veya separatörler yoluyla havaya verildiği, ayrıca jeotermal kuyunun açılması ve testleri sırasında da kuyulardan ve bekletme havuzlarından kaynaklanan buhar yoluyla havaya önemli miktarda yoğuşmayan gazlar verilebilmekte olduğu, su buharıyla birlikte bu gazların yoğuşma yoluyla çevredeki bağları ve diğer tarımsal ürünleri olumsuz etkileme potansiyeli bulunduğu, ÇED raporunda bu gazların düşük konsantrasyonda olduğu belirtilmesine karşın süreklilik ve 5 JES ile 91 adet kuyunun kümülatif etkisi nedenleriyle önemli konsantrasyonlara erişebileceği, 

            Binary sistem yöntemi ile yapılan enerji üretiminde, diğer yöntemler kadar olmasa da bir emisyonun söz konusu olduğu, seperatörden kaynaklanan emisyon ile jeotermal suların buharındaki mevcut tüm bileşenleri havaya ve diğer atık alıcı doğal ortama ulaştırmakta olduğu,

            Çevresel açıdan bakıldığında en önemli kirletici gazların; 1-) Karbondioksit (CO2, genellikle en önemli bileşen) 2-) Hidrojen sülfür (H2S), 3-) Amonyak (NH3), 4-Cıva (Hg), 5-) Borik Asit (H3BO3) olarak verilebileceği, ÇED raporunda CO2 ve H2S ye değinilmekle birlikte diğer gazların etkileri özellikle Borik Asit etkilerinin yeterli düzeyde açıklanmadığı,

            Dava konusu alanda tarımsal toprak ve sulama sularının ve tarım ürünlerinin dava konusu etkinlikten kaynaklanacak jeotermal buhar etkisiyle kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu,

Sonuç olarak; dava konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlanan ÇED raporunda jeolojik ve hidrojeolojik açıdan değerlendirmeler ile taahhütler genellikle uygun olmakla birlikte sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamalar yetersiz olup, söz konusu etkinliğin toz ve duman çıkaran bir etkinlik olduğu ve bu kapsamda toplam 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstereceği, sistemdeki seperatörlerle bacalardan havaya verilen borik asitçe zengin yoğuşmayan gazların alandaki tarımsal topraklara, sulama sularına ve tarımsal ürünlere zarar verme potansiyeli bulunması nedeniyle kamu yararına olmadığından dolayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının Jeoloji Mühendisliği açısından uygun olmadığı kanaatine varıldığı,

            Dava Konusu İşlemin Çevre Mühendisliği Disiplini Açısından İncelenmesi;

            Su Kalitesi ve Kirliliği Açısından Değerlendirilmesi; nihai ÇED raporu incelendiğinde: sondaj çalışması sonucunda akışkana/kaynağa ulaşılması sonrasında; birkaç gün sürebilecek kuyu tamamlama testlerinin ardından 3-4 hafta sürebilecek üretim testlerinin gerçekleştirilmesi söz konusu olduğu, üretim testlerinin koşullara göre birkaç aya kadar da uzayabilmekte olduğu, kuyu tamamlama testleri kapsamında statik sıcaklık basınç profili, su kaybı testi, enjektivite testi, basınç düşümü testleri yapılmakta olduğu,  üretim testlerinin ise, işletilebilir rezerv olup olmadığına ilişkin bulgulara ulaşmak amacıyla yapılan testler olduğu, her bir kuyu için kuyu tamamlama ve üretim testleri sonrasında işletmeye geçileceği düşünülecek olursa re-enjeksiyon koşulları sağlanmadan 1000 m3 lük test suyu havuzlarının yeterli olmayacağının ortaya çıktığı, halihazırda bölgede proje sahibi firmaya ait üretim ve re-enjeksiyon kuyularının varlığı göz önüne alınacak olursa; test sularının re-enjekte edilerek bertarafının çözüm olabileceği düşünülmesi durumunda da, nihai ÇED raporundaki ‘Boru hatlarının kesin güzergahı, üretim ve re-enjeksiyon sondajlarının tamamlanması sonrasında gerçekleştirilecek kuyu testleri akabinde gerçekleştirilecektir’ açıklamasından test sularının bertarafı için re-enjeksiyon yönteminin benimsenmemiş olduğunun anlaşıldığı, ÇED raporunda, ‘akışkan kesinlikle alıcı ortama deşarj edilmeyecektir.’ taahhüdünün gerçekleştirilebilmesi için test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olduğu kanaatine varıldığı,

            Hava Kalitesi ve Kirliliği Açısından Değerlendirilmesi: nihai ÇED raporu incelendiğinde sondaj alanları ve JES alanlarında inşaat aşamasında oluşacak PM10 emisyonlarının hesaplanarak mevzuatın ön gördüğü biçimde AERMOD modeli yardımıyla dağılımının hesaplandığının görüldüğü, anılan raporda her bir JES için 1 200 ton/saat akışkan miktarı çekileceği belirtildiği, ÇED raporu Ek-6.4’te Jeotermal Akışkan Analizleri verilmişse de verilen ölçüm sonuçlarının literatür verilerinden çok daha yüksek olması nedeniyle güvenilirliği konusunda şüpheye düşüldüğü, proje kapsamında yer alan jeotermal enerji santrallerinin toplam kurulu gücünün 129 MWm /127,3 MWe şeklinde olacağı, açıklamalarına göre planlanan 127,3 MWe kapasiteye sahip JES’nin, yönetmelikte belirtilen 50 MWe ve daha fazla eşik değerinin üzerinde olduğu için tesisin 15 kg/saatten fazla H2S salımı yapamayacağı sonucuna ulaşıldığı, ÇED raporu içeriğinde; hava kirliliğine katkı değeri hesaplarında 6,22 kg/saat H2S oluşacağı belirtilmişse de yine ÇED raporunda bulunan verilerin hesaplanmasıyla bulunan (eksik bilgiler literatürden tamamlanarak) 135 kg/saat H2S >>15 kg/saat H2S olması nedeniyle planlanan JES projesinin Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen ‘Jeotermal enerji santrallerinde15 kg/saat H2S değerlerden fazla H2S emisyonu salınamaz’ koşuluna uygun olmadığı sonucuna varıldığı,

            Bölgede yapılacak her ilave Jeotermal tesisinin dış havadaki H2S varlığına ek yük getireceğinin bir gerçek olduğu, ÇED raporu Tablo 99’da verilmiş olan (Sayfa 240) H2S ölçüm sonuçlarının ölçüm limitlerinin altında çıkmasına karşı, bölgedeki H2S konsantrasyonlarının koku alma eşiğinin üzerinde olması nedeniyle, akredite laboratuvarlar tarafından yapılmış H2S ölçüm sonuçları konusunda şüpheye neden olduğu,

            Davalı Bakanlık tarafından hazırlatılmış çalışmada da bahsedildiği üzere, Bölgede yapılmış Akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığı halihazırda tespit edilmiş olup, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılmasının kaçınılmaz olduğu, 

Sonuç olarak: Test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olduğu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen ‘Jeotermal enerji santrallerinde 15 kg/saat H2S değerlerden fazla H2S emisyonu salınamaz’ koşuluna uygun olmadığı, bölgede yapılmış akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığının halihazırda tespit edilmiş olduğu, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılması gerektiği kanaatine varıldığı,

            Dava Konusu İşlemin Kimya Mühendisliği Açısından İncelenmesi;

            Planlanan santralde çalışma akışkanı olarak n-Butan (C4H10) kullanılacağı, n-Butan kaynama noktasının -1°C buhar basıncının ise 25°C de 244 kPa olduğu, patlayıcı ve alev alıcı bir akışkan olduğu, 287°C’yi geçen bir yüzeyle temas ettiği zaman tutuşabildiği, kaçaklar olması durumunda ortamda oluşacak n-Butan gazı, elektrik ekipmanları ile temas ettiği zaman yangın riski ortaya çıkabileceği, bu nedenle kullanılacak akışkanın çevresel etkileri ile birlikte, iş sağlığı ve güvenliği açısından da risklerinin doğru bir şekilde değerlendirilip analiz edilmesi gerektiği,

Nihai ÇED raporunda, sistemden salınacak gazların nasıl önleneceği ve öngörülen miktarların belirtilmediği, bu gazların bertarafı için kullanılabilecek yöntemlere değinilmediği, sadece azaltılması ile ilgili bilgi verildiği, bu verilerin de yetersiz olduğu, hava soğutmalı kondenser kullanılarak NCG’lerin atmosfere verilmesi ile oluşacak hava kirliliğinin göz önünde bulundurulmadığı, bu gazların salınımının zamana göre, proses süresince değişiklik gösterebildiği, salınan gazlardan H2S’in bertaraf edilmesi için kimyasal arıtma veya yıkama yapılabileceği, buna karşın kütlesel emisyon miktarları hakkında bilgi bulunmadığı, nihai raporda emisyon sınırlarının aşılması durumunda alınacak önlemlerden bahsedilmediği, ayrıca kümülatif etkinin de değerlendirilmesinin gerekli olduğu, açılacak kuyu sayısı ve santrallerin üretim kapasitelerinin dikkate alınmadığı,

Sondaj çamurunun hazırlanması, kontrolü ve ıslahı için sondaj kimyasallarının kullanıldığı, proje alanında kuyu yoğunluğu dikkate alındığında bu kimyasallarında yoğun olarak kullanılacağı ve atık sondaj çamurlarının kirletici etkilerinin fazla olacağı, tarım arazilerine zarar vereceğinin göz önünde bulundurulmadığı,

            Sonuç olarak; Manisa İli Alaşehir İlçesi Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiindeki SİS ENERJİ ÜRETİM AŞ. tarafından yapılması planlanan Tepeköy jeotermal Enerji santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Ozmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 i’e Ö-90 arası kuyular dahil) ile ilgili olarak hazırlanan raporda: kullanılacak binary akışkanın (n-butane) çevresel etkileri ile birlikte, iş sağlığı ve güvenliği açısından da risklerin değerlendirilmesinin ve analizinin eksik olduğu; Jeotermal sularda bulunan kuyu sondajı, deşarjı ve üretim aşamasında açığa çıkacak bazı ağır metal ve çözülmüş minerallerin yer altı ve yer üstü sularına verecekleri zararlar açısından tam olarak değerlendirilmediği; yoğuşmayan gazların (NCG) deşarjı sırasında bu gazların emisyonlarının düşürülmesi açısından alınması gereken önlemlerin belirtilmediği; özellikle H2S salınımının fazla olacağı düşünüldüğünde bu gazın bertarafı için gerekli önlemlerin alınmadığı;  sondaj kuyularının tarım arazisinde bulunması nedeniyle bu ağır metallerin toprağa, bitkilere ve halk sağlığına zararlarının tam olarak değerlendirilmediği; proje alanında kuyu yoğunluğu dikkate alındığında sondaj çamurunun yoğun olarak kullanılacağı ve atık sondaj çamurlarının kirletici etkilerinin fazla olacağı, tarım arazilerine zarar vereceği göz önünde bulundurulmadığı nedenleri göz önüne alındığında, ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ (raporda sehven Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir yazıldığı anlaşılmıştır.) kararının Kimya Mühendisliği açısından uygun olmadığı sonucuna varıldığı,

            Dava Konusu İşlemin Jeofizik Mühendisliği Açısından İncelenmesi;

            Yeraltı suyu akifer bölümlerinin yerin altında bir nehir veya bir göl gibi değil tabakalar arasındaki bölümlerde yer aldığı, bu akiferlerin, noktasal bazda araştırılan sondajlar ile değil alansal olarak 3 boyutlu kesitini ortaya çıkarıp jeofizik yöntemler ile tespit edilerek kuyu seçimlerinin daha doğru belirlenmesinin gerektiği, bu şekilde yeraltı suyu seviyeleri ve rezerv alanları görülerek zarar vermeyecek bir kuyu konumu seçebilme durumu yapıldığı, ancak nihai ÇED raporu dosyasında yeraltı sularına karşı alınacak önlemler kapsamında böyle bir çalışmanın görülmediği,

            Nihai ÇED Raporu sayfa 301’de yeraltı suyu alınacak önlemler kısmında ‘Ruhsat sahası ve yakın çevresinde Prekambriyen yaşlı Gnays ve Kuvaterner yaşlı Alüvyon birimleri yer almaktadır. Kil kum ve çakıllardan meydana gelen alüvyon çökelti istifinin birim kalınlığı 50 metre ile 250 metre arasında değişim göstermektedir.’ denildiği,

            Zeminin 50-250 metre arası alüvyon tabakası denmesi hem yapılacak tesislerin bir deprem anında oturma, şişme, çökme gibi riskler ile karşılaşma durumunun olduğu, hem de yeraltı suyu araştırmalarında ciddi bir potansiyel alana sahip olduğu anlamına geldiği, yapılacak tesislerin zemin etüt raporlarının olmadığının tespit edildiği, bu raporlarda hem jeolojik sondaj çalışmaları hem de jeofizik sismik, mikrotremor (titreşimcik) çalışmaların olmamasından dolayı zemine ait dinamik ve statik parametrelerinin tespit edilememesinden dolayı durağan haldeyken veya deprem anındayken oturma, çökme veya zarar görme ihtimalini çözen yöntemlerin kullanıldığına rastlanılmadığı, depreme dayanıklı yapı tasarısının en önemli modellerinden biri olan dinamik parametrelerinin elde etme yöntemi olan jeofizik çalışmalarının nihai ÇED raporu dosyasında görülmediği, ayrıca aynı sayfada ‘…dere yataklarının her iki sahilinde dere üst şev çizgisinden itibaren 25.00 metre genişliğinde şeritvari bir alanın ayrılması ve bu alanın hiçbir şekilde kullanılmayarak boş bırakılacaktır’ denilmekte olduğu, böyle bir yöntemin yeraltı sularını koruma anlamında bir çözüm olmadığı, öncelikle yeraltının 3 boyutlu kesitinin çıkarılarak akifer durumlarının tespiti gerektiği,

            Nihai ÇED raporu incelendiğinde açılacak sondajlara ilişkin herhangi bir önerme (sondaj yerleri, derinlikleri) yer almadığı, jeotermal aramalarda jeofizik çalışmalarının en önemli yerinin burası olduğu, santralin açılan kuyularının yer seçimlerinin hangi ölçütlere göre belirlendiğinin açıklamasının görülmediği, projeye ait nihai ÇED raporu değerlendirilmesinde kuyuların ve tesislerin zemin yapılarının belirlendiği bir zemin etüt projesi (Jeofizik + Jeoloji) tespit edilmediği, söz konusu raporda üretim ve re-enjeksiyon kuyularının yerlerinin belirlendiği bir derin aramalı zemin araştırma projesinin tespit edilmediği,

            Re-enjeksiyon kuyularında oluşan basınç gradyanı nedeniyle enjekte edilen atık suyun üretim kuyularının bulunduğu düşük basınçlı bölgeye doğru hareket etmesi gerektiği, bu hareketi izlemek, atık suyun hızını tahmin etmek ve modelleme yapabilmek amacıyla re-enjeksiyon kuyusuna mikrosismik yöntemle re-enjeksiyonun izlenmesi önemli olduğu, bu amaçla re-enjeksiyon kuyusu etrafına belirli sayıda sismograf ile bir sismik ağ kurulması ve yerel ölçekte titreşimlerin takip edilmesi ile re-enjekte edilen suların gittiği akış yönü yerleri ve basınçlı su nedeniyle oluşan çatlak sistemlerinin yerlerinin gözlenmesinin mümkün olacağı ayrıca jeotermal akışkan çekilmesinden dolayı yeraltında boşluklar ve ısı kayıpları oluşabildiği, bu etkenlerin mikro depremlere neden olabildiği, bunun ise mikro sismik ölçümler ile izlenebileceği, meydana gelebilecek tüm bu sorunları ortadan kaldıracak böyle bir projenin nihai ÇED raporunda (değinme) görülmediği, 

            Su çekilmesinden dolayı yeraltında boşluklar oluşabildiği, ayrıca ısı kayıpları oluşacağı, bu etkenlerin mikro depremlere neden olabileceği, bunun ise mikro sismik ölçümler ile izlenebileceği, nihai ÇED raporu dosyasında buna ilişkin herhangi bir projelendirme (değinme) görülmediği, 

            Bahse konu sondajların olası yeraltı suyu ile etkileşimini değerlendirmek ve herhangi bir yeraltı suyu kaçağının olup olmadığını tespit etmek amaçlı Jeofizik MT veya Jeofizik Elektrik Rezistivite Tomografi çalışmalarına ve bu çalışmalardan elde edilecek kesitler ile yeraltı sularına zarar verilmeyecek şekilde lokasyonların tespit edilmesi gerektiği, nihai ÇED raporu dosyasında bu riski ortadan kaldıracak bir çalışmadan bahsedilmediği,

            Bu amaçla çok geniş alanda 90 adet açılacak olan kuyu ve re-enjeksiyon kuyuları etrafına belirli sayıda sismograf ile bir sismik ağ kurulması, yerel ölçekte titreşimlerin takip edilmesine yönelik ve meydana gelebilecek tüm bu sorunları ortadan kaldıracak böyle bir projenin nihai ÇED raporunda (değinme) görülmediği,

            Manisa İli, Alaşehir, ilçesi Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiindeki SİS ENERJİ ÜRETİM AŞ. tarafından yapılması planlanan Tepeköy jeotermal enerji santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Ozmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi nihai ÇED raporu EK 7.7 ‘Sismik Tehlike Analiz Raporu’ incelendiğinde bölgenin depremsellik (sismisite) anlamında aktif ve hareketli olduğunun görüldüğü, bununla birlikte hem yaklaşık 90 adet derin jeotermal sondajın da yaratacağı mikro titreşimciklere ait hem yöre halkının yaşadığı yapılaşmaya ait hem de yeraltı suyu akış yönüne ait çözüm üretecek bir proje gözlenmediği,

            Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9 MWm/127,3 M We Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve I-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi ile ilgili olarak düzenlenen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının iptali istemiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı açılan davada kararın dayanağı ÇED raporunun Jeofizik Mühendisliği açısından uygun olmadığı sonucuna varıldığı,

            Sonuç olarak bilirkişi heyetince, dava konusu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca verilen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının uygun olmadığı kanaatine varıldığı görülmektedir.

            Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup,  davalı idare ve müdahil şirket tarafından yapılan itirazlar bilirkişi raporunu kusurlandıracak nitelikte görülmemiş ve rapor karara esas alınabilecek yeterlilikte bulunmuştur.

            Öte yandan, müdahil vekilinin, 25/05/2022 tarihli duruşma sırasında, nihai ÇED raporunun ve Mahkememizce alınan bilirkişi raporunun değerlendirilmesine yönelik uzman raporları sunduğu görülmüş, söz konusu raporların Mahkememizce yapılan değerlendirmesi aşağıda açıklanmıştır.

Müdahil tarafından Mahkememize sunulan Çevre Mühendisliği uzman görüşü raporunda, nihai ÇED raporunun çevre mühendisliği açısından değerlendirilmesinin “Proje İş-Akım Şeması ve Atık Çeşitliliği”, “Atık Yönetimi”, “Proje Kapsamında Oluşacak Emisyonların Değerlendirilmesi”, “Gürültü Kirliği”, “Su Kirliliği”, “Atık Çamur” alt başlıkları altında yapıldığı görülmekte olup, ÇED süreci bakımından, raporda yer alan işleyişte herhangi bir aksaklık olmadığı, her kirlilik parametresi için değerlendirmeler yapıldığı, yönetmelik sınır değerlerinin karşılaştırıldığı ve önleyici faaliyetlerin rapor içerisinde sunulduğu, atıklarla ilgili sınıflandırma yapıldığı, yönetmeliklere uygun toplanma, depolanma ve bertarafının yapılacağının taahhüt edildiği, sondaj lokasyonu ve inşaat aşamasında oluşabilecek emisyonlar ile ilgili değerlendirme yapıldığı ve önlemek amacıyla üç ayrı uygulama sunulduğu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği Ek-2 Tablo 2.1’de verilen sınır değerlerin (1kg/sa) üzerinde kaldığı tespit edildiğinden AERMOD modellemesinin gerçekleştirildiği, buna göre sınır değerlerin sağlandığı, ayrıca açıkta depolanan yığın malzeme ve tesis için yollarda oluşacak emisyonların önlenmesine yönelik önlemlerin nihai ÇED raporunda sunulduğu, işletme esnasında oluşacak emisyonlar ile ilgili olarak gerekli açıklamaların yapıldığı, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’nde belirtilen hükümlere uygun hareket edileceğinin taahhüt edildiği, gürültü ölçümlerine ait bilgilerin nihai ÇED raporunun ekinde sunulduğu, buna göre ÇED olumlu kararının uygun olduğu belirtilmekte ise de, anılan uzman raporunun “su kirliliği” başlığı altında yapılan açıklamada “… test kuyusuna alınan akışkanın re-enjeksiyon yapılması gereklidir. Bu durum şekilde 2’de ÇED raporu üzerinde gösterilmiş ancak rapor içerisinde net bir şekilde açıklanmamıştır. …enerji ile yapılan görüşme sonrasında firma geçici boru hatları ile üretim testi sonrasında test kuyularında depolanan suyun aynı kuyuya re-renjeksiyon yapacağını belirtmiştir.” “Santral aşamasında; üretim kuyularından elde edilen jeotermal akışkan yer üstü boru hatları ile santrale taşınacak ve eşanjörlerle ısısını ilettikten sonra re-enjeksiyon pompaları ile tekrar re-enjeksiyon kuyularından basılacağı ve akışkanın re-enjeksiyon kuyularına da üretim kuyuları hatlarındaki gibi boru hatlarıyla taşınacağı belirtilmiştir.” ifadelerine yer verildiği, söz konusu ifadelerden de anlaşılacağı üzere nihai ÇED raporunun bu hususta yeterli olmadığının müdahil tarafından sunulan uzman raporu ile de ortaya konulduğu görülmekte olup, söz konusu raporun, Mahkememiz dosyasında alınan bilirkişi raporunun diğer kısımlarına yönelik değerlendirmelerinin ise yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.

            Ayrıca,  söz konusu raporu hazırlayan uzmanlardan Prof Dr. Abdullah Cem Koç ile  Doç. Dr. Ali Bülbül’ün, dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının dayanağı ÇED raporunun ekinde yer alan ve EK-7.1 olarak belirtilen “Tepeköy ve Soğukyurt ruhsat sahalarının hidrojeolojik değerlendirme raporu” nu hazırlayan uzmanlar olduğu görülmüştür.

            Müdahil tarafından Mahkememize sunulan Ziraat Mühendisliği uzman görüşü raporunun incelenmesinden;  anılan raporda, “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırları dışında yer alan tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasının, 19/07/2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” kapsamına girmekte olduğunu, ilgili Kanunun 13. maddesinde mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağının, ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla Kanunun (d) bendinde, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile Kanunun f) bendinde (Ek: 26/3/2008-5751/1 md.) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/02/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımlar için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebileceği hükmünün yer aldığı, bu hususta nihai ÇED raporunun 162. sayfasında tarım dışı başvuruları ile ilgili bilgilerin verildiği, yenilenebilir enerji yatırımlarının istisnalarının mevcut olduğu ve bilirkişi raporunda yapılan bu tarım alanlarının tarım dışına çıkarılmasının mümkün olmadığı yorumunun doğru olmadığı belirtilmekte ise de, nihai ÇED raporunda sondaj alanları için herhangi bir alternatif alan arayışına girildiği ve bu hususta bir çalışma yapıldığına ilişkin bir bilginin yer almadığı, dolayısıyla söz konusu ÇED raporunun bu yönüyle eksik olduğu, öte yandan, söz konusu raporun tarımsal bütünlüğün bozulmayacağı ve sulama suları kirlilik olasılığı başlıklı kısımlarında yer alan açıklamalar yönünden de Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda yeterli ve ayrıntılı tespitlerin yapıldığı anlaşılmıştır.

            Müdahil tarafından Mahkememize sunulan Jeoloji Mühendisliği uzman görüşü raporunun  incelenmesinden; söz konusu raporda, bilirkişi raporunda depremler ve jeotermal kaynaklar üzerine yapılan yorumların bilimsel olmadığı, bölgenin depremselliği ve büyük depremler üretebildiğinin tarihsel ve aletsel kayıtlardan ÇED raporunda da detaylı olarak verildiği, bilirkişi raporunda sondajların yeraltı suyuna zarar (kirleteceği) verebileceğinin ve bunu önlemek için de kuyu yerlerinin rastgele değil sahanın 3 boyutlu yapısının Jeofizik yöntemlerle ortaya çıkartıldıktan sonra belirlenmesi gerektiği iddiasının yerinde olmadığı belirtilmiş ise de, sözü edilen iddianın yerinde olmadığı yönündeki değerlendirmenin, projeyi gerçekleştirecek olan müdahil ….. A.Ş. tarafından verilen bilgilere göre yapıldığı görülmektedir. Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda ise bu hususta alınacak önlemler kapsamında nihai ÇED raporunda herhangi bir çalışma bulunmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan, anılan uzman raporunda, yeraltı sularının kirlenmesinin mümkün olmadığı, proje alanındaki fayların büyük depremler üretme potansiyelinin düşük ve jeotermal sondajlar ve santrallerin bu depremleri tetikleyemeyeceği yönünde görüş belirtildiği görülmekte ise de, nihai ÇED raporunun eki olan EK-7.7’de yer alan “Sismik Tehlike Analiz Raporu” EK-3 sismotektonik harita incelendiğinde proje alanının deprem riski altında bulunduğu, bu hususlarda meydana gelebilecek riskleri ortadan kaldıracak bir önerme, çözüm ya da projenin anılan ÇED raporunda yer almadığı anlaşılmıştır.

            Müdahil tarafından Mahkememize sunulan Jeofizik Mühendisliği uzman görüşü raporunun incelenmesinden; söz konusu raporda, bilirkişi raporunda jeotermal sondajların yaratacağı mikrosismik olayların çevresel etkilerinin olabileceğinden bahsedildiği, ….. A.Ş.’ne ait bölgedeki kurulu mevcut jeotermal santrali merkez olmak üzere 10 km yarıçaplı dairesel bir alan içerisindeki 1900 yılından günümüze kadar meydana gelen depremlerin dış merkez dağılımının AFAD veri merkezinden temin edilerek şekil 2’deki harita üzerinde gösterildiği, nihai ÇED raporu EK-7.7’de “Sismik Tehlike Analiz Raporu” nun yer aldığı, raporun EK- 7.6’da jeolojik ve jeoteknik etüt raporunun yer aldığı dava konusu proje ile ilgili olarak Jeofizik Mühendisliği açısından herhangi bir sakınca olmadığı belirtilmiş ise de, yukarıda da belirtildiği üzere, proje alanının deprem riski altında bulunduğu, bu hususlarda meydana gelebilecek riskleri ortadan kaldıracak ya da çözüm üretecek bir projenin davaya konu ÇED raporunda yer almadığı, buna göre Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda Jeofizik Mühendisliği alanında yer alan tespitlerin yerinde olduğu değerlendirilmiştir.

            Bu durumda, dosyada yer alan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu proje ile ilgili olarak, faaliyetin nihai amacından bağımsız olarak değerlendirilmesi, çevresel etkileri ve etki alanına ilişkin belirlemelerin raporda tam olarak ortaya konulmadığı, ÇED Raporunda sondaj ve yöntemlerinden detaylı bir şekilde bahsedilmekle birlikte, jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağı, daha sonra açılması planlanan santral ve üretim aşamasının, kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağına ilişkin alınacak önlemler ile ilgili açıklama, bilgi ve önerilerin bulunmadığı/yetersiz olduğu, yine jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzeyüstü su kaynaklarına boşaltılmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesiyle toprak kirlenmesinin olacağı, bu durumdan tarımsal alanların etkileneceği, jeotermal atık suların yüksek miktarlarda tuz, ziraat için zararlı maddeler, fiziksel zehirli maddeler ve su kirliliği yapan maddeler içerebildiği, bu yüksek derişimlerin hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturduğu, buna rağmen söz konusu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili yeterli bir açıklama, inceleme ve değerlendirmenin ÇED raporunda bulunmadığı, bunun yanı sıra, ruhsat alanı, sondaj alanları ve çevresinin dikili tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün bozulmadığı sondaj yapılması planlanan parseller ve çevresinde herhangi bir sanayi yerleşimin olmadığı, sondaj alanları ve çevresinin tümünün 5403 sayılı yasa kapsamında tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, hal böyle iken ÇED raporunda alternatif yer arayışına ilişkin herhangi bir açıklama ve değerlendirme bulunulmadığı, söz konusu proje ile ilgili olarak hazırlanan ÇED raporunda jeolojik ve hidrojeolojik açıdan değerlendirmeler ile verilen taahhütlerin genellikle uygun olduğu, ancak sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamaların yetersiz olduğu, söz konusu etkinlik toz ve duman çıkaran bir etkinlik olup bu kapsamda toplamda 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstereceği dikkate alındığında sistemdeki seperatörlerle bacalardan havaya verilen borik asitçe zengin yoğuşmayan gazların alandaki tarımsal topraklara, sulama sularına ve tarımsal ürünlere zarar verme potansiyeli bulunduğu, bu durumun kamunun yararına olmadığı, ayrıca ÇED raporunda test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olduğu, yine bölgede yapılmış akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığının tespit edildiği göz önüne alındığında, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılması gerektiği, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen ’50 MWe ve daha fazla Jeotermal enerji santrallerinde 15 kg/saat H2S değerlerden fazla H2S emisyonu salınamaz’ koşulunun sağlanmadığı, projede kullanılacak binary akışkanın (n-butane) çevresel etkileri ile birlikte, iş sağlığı ve güvenliği açısından da risklerin değerlendirilmesinin ve analizinin eksik olduğu, bununla birlikte, ÇED raporunda jeotermal sularda bulunan kuyu sondajı, deşarjı ve üretim aşamasında açığa çıkacak bazı ağır metal ve çözülmüş minerallerin yer altı ve yer üstü sularına verecekleri zararların tam olarak değerlendirilmediği, yoğuşmayan gazların (NCG) deşarjı sırasında bu gazların emisyonlarının düşürülmesi açısından alınması gereken önlemlerin belirtilmediği, sondaj kuyularının tarım arazisinde bulunması nedeniyle bu ağır metallerin toprağa, bitkilere ve halk sağlığına zararlarının tam olarak değerlendirilmediği, proje alanındaki kuyu yoğunluğu dikkate alındığında sondaj çamurunun yoğun olarak kullanılacağı ve atık sondaj çamurlarının kirletici etkilerinin fazla olacağı, tarım arazilerine zarar vereceğinin göz önünde bulundurulmadığı, yine ‘Sismik Tehlike Analiz Raporu’ na göre proje alanının çok ciddi deprem riski altında olduğu, açılacak olan kuyu ve re-enjeksiyon kuyularının etrafına belirli sayıda sismograf ile bir sismik ağ kurulması, yerel ölçekte titreşimleri takip edilmesine yönelik bir projenin bulunmadığı, herhangi bir yeraltı suyu kaçağının olup olmadığını tespit etmek amaçlı jeofizik MT veya jeofizik elektrik rezistivite tomografi çalışmalarına ve bu çalışmalardan elde edilecek kesitler ile yeraltı sularına zarar verilmeyecek şekilde lokasyonların tespit edilmesine yönelik bir çalışma olmadığı, santralin açılan kuyularının yer seçimlerinin hangi ölçütlere göre belirlendiğinin, kuyuların ve tesislerin zemin yapılarının belirlendiği bir zemin etüt projesi (Jeofizik + Jeoloji) yapılmadığı, jeotermal sistemlerinin yerlerini ve jeotermal kuyu lokasyonlarının kestirilmesi amacıyla jeofizik çalışmaların tespit edilmediği, dolayısıyla söz konusu proje için hazırlanan ÇED raporunun tüm bu hususlarda yetersiz olduğu göz önüne alındığında, Manisa ili, Alaşehir ilçesi, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Enerji Santralleri (Toplam Kurulu Güç: 129,9 MWm/127,3 MWe Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES ve 1-1 ve Ö-1 ile Ö-90 arası kuyular dahil) projesi ile ilgili olarak düzenlenen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

            Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 11.903,70-TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.890,00.-TL vekâlet ücretinin davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, davalı yanında müdahil tarafından katlanılan ve aşağıda dökümü yapılan 109,80-TL yargılama giderinin müdahil üzerinde bırakılmasına, artan bilirkişi ücreti ve posta gideri avansının istemi halinde derhal, istemde bulunulmaması halinde ise kararın kesinleşmesinden sonra Mahkememizce re’sen ilgili taraflara iadesine, 2577 sayılı Kanunun 20/A-2/g maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içerisinde Danıştay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere,  07/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

            Başkan                                                            Üye                                                   Üye

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir