Ziynet eşyası niteliğindeki altınların iadesi davasında her bir eşya için ayrı bedel gösterilmesine gerek yoktur

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş olduğu kararda, ziynet eşyası niteliğindeki altınların iadesi davasında, iadesi istenen eşyalarının tamamı için tek bir bedel gösterilmesinin yeterli olduğuna, talep edilen eşyalara ilişkin cins, miktar veya nitelikleri yönünden her bir eşya için ayrı bedel gösterilmesine gerek olmadığına oy çokluğuyla karar verdi.

       Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

Esas  :2020/624

Karar :2022/1667

Tarih  :06.12.2022

1. Taraflar arasındaki “ziynet alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Aile Mahkemesince verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 07.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 15.06.2007 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının alkol aldığını, eşine şiddet uyguladığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500TL tedbir yoksulluk nafakası ile 50.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ödenmesine ve ayrıca müvekkilinin rızası dışında elinden alınan 22 ayar ve 22 gram değerindeki on dört adet bilezik, iki adet takı seti ve çeyrek altınlardan oluşan ziynet eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelinin iadesine karar verilmesini talep etmiş, 6.000TL üzerinde harç yatırmıştır.

Davalı Cevabı:

5. Davalı asıl 02.01.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanmaya sebep olan olaylarda davacının kusurlu olduğunu, boşanmayı kabul ettiğini ancak velâyetin kendisine verilmesini istediğini, ziynet alacağı davasına yönelik olarak da zorla alınma iddiasının doğru olmadığını, ziynetlerin düğün masrafları ve bir kısım borçlar için bozdurulduğunu savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 30.01.2013 tarihli ve 2012/859 E., 2013/135 K. sayılı kararı ile; davacının ziynet eşyası alacağı davasının birlikte açmış olduğu boşanma davasından tefrik edilerek yukarıda yazılı esasa kaydedildiği, dava dilekçesinde talep edilen ziynet eşyalarının beher miktarı ile her bir kalem altın için talep edilen miktarın açıklanmadığı, bu sebeple davacı tarafa ön inceleme tespit tutanağı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 119/1-ğ bendi ve 2. fıkrası uyarınca talebini açıklaması yönünde kesin süre verildiği, kesin sürenin sonuçlarının anlatıldığı, davacının verilen süre içerisinde kendisinden istenilen açıklamayı yapmadığı, bunun üzerine 26.09.2012 tarihli duruşmada davacı vekiline sorulması üzerine “çeyrek altın olarak istedikleri miktarın otuz adet” olduğunu bildirdiği, bunun dışında bir açıklama yapılmadığı, son duruşmada ısrarla sorulmasına rağmen “altınların tamamı için toplam olarak 6.000,00TL istediklerini bunun dışında açıklama yapmayacaklarını” beyan ederek zaptı imzaladığı, hâl böyle olunca davacı tarafından ziynet eşyalarının cins ve miktarlarının kalem kalem belirtilerek, her bir kalem için istediği rakamın açıklanmamış olduğu gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 08.10.2013 tarihli ve 2013/10923 E., 2013/14104 K. sayılı kararı ile;

“…Davada, davacıya düğünde takılan altınların davalı tarafından bozdurulup harcandığı ve davacıya geri verilmediği iddiasıyla,(22 ayar ve 22 gr değerindeki 14 adet bilezik, 2 adet takı seti ve çeyrek) altınların aynen iadesi olmadığında bedelinin tahsili istenmiş, bedeli olarak da tahmini değeri 6.000 TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece, açıklama istenmesi üzerine de, davacı vekili duruşmada talep ettikleri çeyrek altınların 30 adet olduğunu belirtmiş bulunmaktadır.

Davalı asil, duruşmadaki beyanında iddia edilen altınların cins ve miktarlarına bir itiraz da bulunmamış, altınların bir kısmının davacı tarafından evden ayrılırken götürüldüğünü, bir kısmının da bozdurulup, evin ihtiyaçları için harcandığını ifade etmiştir.

Dava dilekçesindeki ve duruşmadaki beyanlar talep edilen alacakla ilgili yeterli bilgi ve muhtevayı taşımaktadır.

Zira altınların her biri için dava dilekçesinde bedel gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Davada uyuşmazlığın çözümü bilirkişi incelemesine dayalı bulunmaktadır. Uzman bilirkişi, talep edilen altınların her birinin değerini belirleyip, toplam alacak miktarını hazırlayacağı raporunda açıklayacaktır. Bu nedenle, mahkemenin, ön inceleme tutanağında dava dilekçesindeki taleplerin açıklanması hususunda verdiği kesin mehil, usul ve yasaya uygun bulunmamıştır. Mahkemece, işin esasına girilerek, tarafların toplanan delilleri doğrultusunda bir hüküm verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin, hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Direnme Kararı:

9. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 09.07.2014 tarihli ve 2014/468 E., 2014/1044 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; HMK’nın 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gerekli olan hususların açıklandığı, buna göre dava dilekçesinde talep sonucunun açık bir şekilde yer alması gerektiği, aynı maddenin 2. fıkrasında böyle bir eksikliğin mevcut olması hâlinde mahkemece yapılması gereken işlemlerin düzenleme altına alındığı, bu hükme uygun olarak ön inceleme tensip tutanağının 3. bendi ile davacıya süre verildiği ancak davacı tarafından açıklama yapılmadığı, dava dilekçesinde dava değeri 6.000TL gösterilmiş ise de her bir talep için istenen bedelin açıklanması gerektiği, dilekçede bunu açıklamış olsa da iki kez verilen süre sonunda talebin kalem kalem açıklanmamasının doğru olmadığı, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak da olsa düşük rakamlarla her kalem için isteklerin açıklanması ve mahkemeye bildirilmesi gerektiği, keza hükmünde bu talepler doğrultusunda kurulacağı, yerleşik içtihatlardaki görüşün de bu doğrultuda olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.2019 tarihli ve 2017/3-1042 E., 2019/740 K. sayılı kararı ile; dava dosyasında fiziki olarak hazırlanıp, ıslak imza ile taraflara tebliğe çıkarılan direnme kararı ile kısa kararda adı ve imzası bulunan hâkimin 25215 sicil numaralı hâkim olduğu görülmekte ise de, UYAP ortamında elektronik imzalı olarak kayıtlı bulunan direnme kararını imzalayan hâkimin 34055 sicil numaralı hâkim olduğu, böyle bir durumda yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararından söz edilemeyeceği gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Direnme Kararı:

12. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 12.02.2020 tarihli ve 2019/596 E., 2020/74 K. sayılı kararı ile usule ilişkin eksiklik giderilmek ve önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı vekili tarafından sunulan 07.12.2011 tarihli dava dilekçesinin HMK’nın 119/1-d bendinde belirtilen “dava konusunun değerini” içerip içermediği, buradan varılacak sonuca göre; Mahkemece, aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca davacıya verilen kesin sürenin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

16. Bilindiği üzere HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddesine göre; “(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

a) Mahkemenin adı.

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.

d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.

e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.

f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.

g) Dayanılan hukuki sebepler.

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.

(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır”.

17. Yukarıda anılan maddenin hükümet gerekçesinde; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 179. maddesindeki düzenlemeye karşılık gelen bu madde ile dava dilekçesinde bulunması gereken hususların neler olduğunun ilave unsurlarla birlikte ve daha geniş olarak düzenlendiği açıklanmıştır. Mal varlığı haklarına ilişkin ve konusu para alacağı olmayan davalarda, harca esas miktarın belirlenebilmesi bakımından, dava konusunun değerinin gösterilmesi esasının da dava dilekçesinde bulunması gereken zorunlu unsurlardan biri hâline getirildiği ayrıca belirtilmiştir.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendine göre; davanın konusu ve mal varlığı haklarına ilişkin davalarda dava konusunun değeri dava dilekçesinde açıkça yazılmalıdır. Diğer bir ifadeyle davacı, mal varlığı haklarına ilişkin davalarda, dava dilekçesinde dava konusunun değerini yazmak zorundadır. Zira yargılama aşamasında ödenmesi gereken nispi karar ve ilam harçları bu dava değeri üzerinden hesap ve tahsil edilir. Eğer değer gösterilmemişse, bu değer davacıya tespit ettirilir. Davacının değeri tespit etmekten kaçınması hâlinde ise dava dilekçesi işleme konmaz (Harçlar Kanunun m. 16/III). Yargılama sırasında dava konusunun değerinin dava dilekçesinde bildirilenden daha fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o oturum için davaya devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamaz, yani dosya işlemden kaldırılır (Harçlar Kanunu m. 16/IV, 30 ve HMK m. 150).

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesi ile “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Buna göre; dava dilekçesinin, talep sonucu veya içeriğinden dava konusunun ne olduğu anlaşılmıyorsa hâkim, davacıya dava konusunun ne olduğunu anılan madde uyarınca açıklattırabilir.

20. Eldeki davada davacı; dava dilekçesinin “dava değeri” bölümüne “ziynet eşyalarının tahmini değeri 6.000TL” olduğunu yazmış, “açıklamalar” bölümünde talep ettiği ziynet eşyalarının “22 ayar ve 22 gram değerindeki on dört bilezik, iki adet takı seti ve çeyrek altınlardan” oluştuğunu belirtmiş, dilekçenin “sonuç ve istem” bölümünde ise ziynet eşyalarının aynen, mümkün olmaz ise nakden iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı asıl cevap dilekçesinde bu iddialara karşı ziynet eşyalarının davacıdan zorla alınmadığını, müşterek ihtiyaçlar için bozdurulduğunu savunmuş; 26.09.2012 tarihli duruşmada ise dava edilen on dört adet 22 ayar bilezik ile iki adet takı setinin evlilik birliği kurulurken kadına takıldığının doğru olduğunu, bu bileziklerden beş tanesinin kadının aile çevresinden, kalan dokuz tanesinin kendi aile çevresinden takıldığını, davacının ailesi tarafından takılan beş bileziğin hiç bir zaman ortaya konulmadığını, davacının bu bilezikleri kendi yanında taşıdığını, evden giderken de beraberinde götürdüğünü, kendi ailesi tarafından takılan dokuz bileziğin ise evlilik yaşamı içerisinde ihtiyaçlar ve borçlar için bozdurulduğunu, elde edilen paranın evin ihtiyaçları için harcandığını, iki takı setinden bir tanesini davacının evden giderken götürdüğünü diğerini ise evlilik tarihinden yaklaşık altı ay sonra davacının üniversite harcı için bozdurduğunu ve elde ettiği parayla üniversite harcını yatırdığını, dava edilen otuz adet çeyrek altının ise düğün salonu masraflarında kullanıldığını beyan etmiştir.

21. Tüm bu anlatılanların ışığı altında; davacı dava dilekçesinde tamamı altın niteliğinde bulunan ziynet alacağı talebini HMK’nın 119. maddesine uygun şekilde ileri sürmüş, mal varlığı hakkına ilişkin ve konusu para alacağı olan davasında harca esas miktarı yaklaşık bir değer olarak ifade etmiştir. Bu durumda Mahkemece yapılması gereken iş; ispat kuralları çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde ileri sürmüş oldukları delillerin toplanarak gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yapılmak suretiyle işin esasına girilip bir karar verilmesinden ibarettir. Dava konusunun altın olması ve dava dilekçesinde miktar ve vasıflarının bildirilmiş olması nedeniyle uzman bilirkişi tarafından, talep edilen altınların her bir değerinin, dolayısıyla toplam alacak miktarının belirlenmesi ve belirlenen değere göre gerekirse harç eksikliği tamamlanmak suretiyle, tamamlandığı takdirde Harçlar Kanununa göre değerlendirme yapılması mümkündür. Bu nedenle davanın esasına girilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru değildir.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; her ne kadar dava konusu edilen ziynet eşyaları belirtilmiş ise de bu eşyaların tamamı için tek bir bedel gösterildiği, oysa ki talep edilen eşyalara ilişkin, cins, miktar veya nitelikleri yönünden her bir eşya için ayrı bedel gösterilmesi ve Mahkemece davacıya talebinin bu yönüyle açıklatılması gerektiği, bu durumda direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Kaynak    :Lexpera

Yayına hazırlayan    :Stj. Av. Sarp Yakan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir