T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/17539
K. 2020/7527
T. 19.11.2020
ÖZET : Dava, tapu kaydındaki şerhin terkini talebine ilişkindir.
3573 Sayılı Kanunda yapılan değişiklik ve hükme dayanılarak taşınmazların tapu kaydına düşülen şerhle, hak sahiplerine verilen zeytinlik vasfındaki taşınmazların bu niteliklerinin korunması amaçlanmakta; kazanılmış mülkiyet hakkının maliklerinin elinden alınması veya mevcut kullanım durumlarının herhangi bir şekilde sınırlandırılması söz konusu olmamakta, aksine bu niteliklerinin korunması ve aleniyet sağlanması hedeflenmektedir. Bu nedenlerle, yerel mahkemenin gerekçeleri yerinde ve isabetli değildir.
Davaya konu şerh, ilgili kurumlarca tapu siciline keyfi olarak değil, kanun hükmünün bir gereği olarak yazıldığından, bu hüküm ilga edilmediği veya iptal edilmediği sürece şerhin tapu kaydından silinmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerektirici sebep de mevcut değildir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18/06/2014 gününde verilen dilekçeyle tapu kaydındaki şerhin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 20/01/2016 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, … ili, …Köyünde bulunan 270 numaralı kadastro parselinin imar uygulaması sonucu oluşan 540 ada 4 ve 11 parsel ile 278 numaralı kadastro parselinin imar uygulaması oluşan 170 ada 5, 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazların müvekkiline ait olduğunu, tapu kayıtları üzerinde bulunan “3573 Sayılı yasa kapsamında olup verilen amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi takdirde Hazinece geri alınır.” şerhinin daha önceden tapu kayıtlarında bulunmadığını, 1995 yılındaki Kanun değişikliğinden sonra konulduğunu, ancak şerhin müvekkilinin tasarruf hakkını engellediğini ileri sürerek tapu kaydından terkinini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu şerhin 3573 Sayılı Kanun’un 28.02.1995 tarihli ve 4086 Sayılı Kanunla değişik 3. maddesi uyarınca 04.03.2003 tarihinde konulduğunu, taşınmazların zeytinlik vasfında olup bu bölgedeki delicelerin aşılanmadığı ve zeytinlik haline getirilmediği tespit edildiğinden zeytincilik tahsislerinin kaldırıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 4086 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 28.02.1995 tarihinden önceki bir tarihte (27.07.1963) yapıldığı, bu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 3573 Sayılı Kanunda, 4086 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce bu kanuna göre tahsis edilen taşınmazların amacı dışında kullanılamayacağı konusunda tapu kayıtlarına şerh verileceğine dair bir düzenleme bulunmadığı, yasaların yürürlük tarihinden önceki olaylara uygulanabileceğinin açıkça düzenlemediği hallerde geçmişe dönük olarak uygulanmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla davaya konu şerhlerin yasal ve hukuki dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve tapu kayıtlarındaki şerhin kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazların 26.01.1939 tarihli ve 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında oldukları konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. 3573 Sayılı Kanun’un 1995 tarihindeki değişiklikten önceki 3. ve 4. maddelerinde, Devlet ormanlarıyla boş arazide muayyen bir bölgede bulunan yabani zeytinliklerin aşılanması konusunda istekli bulunanların müracaatı, müracaat edilecek merci ve bu alanların ilgilisine tevzii ile en sonunda mahallin en büyük mülkü amirince aşılanan zeytinlik alanın tapusunun verileceğine ilişkin hükümler yer almaktaydı. 28.02.1995 tarihli ve 4086 Kanunla, 3573 Sayılı Kanun hükümleri ıslah edilmiş, özellikle yabani zeytinlikleri aşılamak için müracaat edenlerin hak ve yükümlülükleri ile ilgili Devlet kurumlarının görev ve yetkileri daha belirgin hale getirilmiştir.
Dava konusu taşınmazların 3573 Sayılı Kanun kapsamında aşılama yapan şahıslara verildiği ve Kanunun 3. maddesi hükmü gereğince, “3573 Sayılı Kanun kapsamında olup verilen amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi takdirde Hazinece geri alınır” şerhinin 04.03.2003 tarihinde tapu kaydının beyanlar hanesine tescil edildiği görülmüştür.
Tüm dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazların tapu kaydının 26.01.1939 tarihli ve 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında oluşturulduğu sabittir.
Dava konusu taşınmazlar üzerine konulan şerh, 3573 Sayılı Kanun’un 3. maddesinde 28.02.1995 tarihli ve 4086 Kanunla yapılan değişiklik gereğince konulmuştur. Öncelikle, şerh konulmasına ilişkin hüküm kanun koyucunun yabani zeytinliklerle ilgili düzenlemesine uyumlu olup, kanundan beklenen amacın ileride bertaraf edilmesini engelleyici bir nitelik taşımaktadır. Kanun hükmü yürürlüktedir. Anayasa Mahkemesince iptal edilmediği veya kanunla ilga edilmediği sürece herkes tarafından nazara alınması gerekir. Şerh, bir kanun hükmüne dayanılarak konulduğu için dayanağını kanundan alması nedeniyle bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Anayasanın 44. maddesinin birinci fıkrasında, “Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek amacıyla gerekli tedbirleri alır.” hükmüne; 45. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek maksadıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.” hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 45. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu kural ile Devlete, tarım arazilerinin sanayi ve şehirleşme sebebiyle yok edilmesini ve tarım arazileri ile çayırlar ve meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevi yüklenmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 05.03.2015 tarihli ve 2014/147 Esas, 2015/25 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, tarım önemli geçim kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin korunması, tarımla uğraşan halkın ve dolayısıyla ülkenin refahı ve gelirinin artması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Devletin, tarım arazilerinin ıslahı, bakımı, korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin yanında, bu alanların tahribini, kalite ve verimliliğinin düşürülmesini ve amacı dışında kullanılmasını önleyecek adli, idari ve hukuki tedbirleri de alması gerekmektedir.
3573 Sayılı Kanunda yapılan değişiklik ve hükme dayanılarak taşınmazların tapu kaydına düşülen şerhle, hak sahiplerine verilen zeytinlik vasfındaki taşınmazların bu niteliklerinin korunması amaçlanmakta; kazanılmış mülkiyet hakkının maliklerinin elinden alınması veya mevcut kullanım durumlarının herhangi bir şekilde sınırlandırılması söz konusu olmamakta, aksine bu niteliklerinin korunması ve aleniyet sağlanması hedeflenmektedir. Bu nedenlerle, yerel mahkemenin gerekçeleri yerinde ve isabetli değildir.
Davaya konu şerh, ilgili kurumlarca tapu siciline keyfi olarak değil, kanun hükmünün bir gereği olarak yazıldığından, bu hüküm ilga edilmediği veya iptal edilmediği sürece şerhin tapu kaydından silinmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerektirici sebep de mevcut değildir.
Bu durumda mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.Başkan
(Muhalif)
KARŞI OY
Uyuşmazlık, taşınmazın evveliyat kaydında olmadığı halde sonradan konulduğu iddiasıyla şerhin, terkini istemine ilişkindir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 840/son maddesi gereğince; aksine bir hüküm yoksa, taşınmaz yükünün kazanılmasında ve tescilinde taşınmaz mülkiyetine ilişkin hükümler uygulanır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun Eşya Hukukuna ilişkin Dördüncü Kitabının, Üçüncü Kısmının, İkinci Bölümünde “Tapu Sicili”ne ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu bölümde “Terkin ve Değiştirme” ana başlığı altında, “Düzeltme” başlıklı 1027. maddesinde; “İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebileceği belirtilmiştir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir.”hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hükme göre; tapu sicilindeki bir yanlışlığın tapu memuru tarafından düzeltilebilmesi için ilgililerin rızası, bu olmadığı takdirde de bir mahkeme kararının varlığı şarttır. Tapu memuru ancak basit yazı yanlışlarını tüzük kurallarını da gözeterek kendiliğinden düzeltebilir.
Eldeki davada davacı, daha önce tapu kayıtlarında yer almayan şerhin idarece tek taraflı konulduğundan bahisle şerhin terkinini istemiştir.
Dosya kapsamından; davaya konu taşınmaza ait tapu kaydında, taşınmazın evveliyatından beri adı geçen şerhin yer almadığı, sonradan konulan şerhin ise tapuda yapılan tek taraflı işlem ile gerçekleştiği, bu şerhin ilgilisinin rızasına göre yapılmış bir işleme de dayanmadığı, anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; evveliyat kaydında olmayan bir kaydın konulması basit bir yazım hatasının düzeltilmesi olmadığı gibi, tapu memurunca bu işlem ilgililerin rızası alınarak da tesis edilmiş değildir. Tek taraflı idare işlemi ile usulsüz konulan bu şerhin terkini gerekir. (HGK 06.07.2011 2011/396 Esas, 2011/463 Karar )
İlk derece mahkeme kararının bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edememekteyim.
Kaynak: kazanci.com.tr (Hukukihaber)