Karar veren hakime karşı tazminat davası açılabilir mi?

Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yeni tarihli bir kararında hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı şahıslarca tazminat davası açılıp açılmayacağına açıklık getirdi.

Hakim hakkında iddialar

Sosyal hizmet çalışanları hakkında şikayetçi olması üzerine soruşturma izni verilmemesine yönelik kararın iptali için açtığı davada ihbar olunanlar tarafından araştırma raporu ve eklerinin getirtilmediği ve incelenmeden davanın reddedildiği, açık kanun hükmüne aykırı davranıldığı, hakkın yerine getirilmesinden kaçınıldığı bu nedenle manevi zarara uğranıldığı iddialarıdır.

Tazminat davası açılabilmesi şartları bellidir: Kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlar Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla birlikte, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da teminat altına almak amacıyla hukuki sorumluluğunun tespiti özel bir usule tabi tutulmuştur. Kanunun öngördüğü sorumluluk sebepleri sınırlı sayılmıştır (numerus clausus) ve bunların varlığının kabul edilebilmesi için hakimlerin genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakimin yargılama faaliyetinin 6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sebeplerden birisine girdiğini, yani hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür.

Davacı bu iddiaları kanıtlamak zorundadır

6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. (… Ejder, a.g.e, s.1556) Davacının ileri sürdüğü hususlar ise 6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenleri arasında yer almayıp davacı davasını kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

T.C.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Esas : 2023/769 Karar : 2023/1287

Tarih : 20.12.2023

1) Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2) Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3) Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4) Davacı dava dilekçesinde; velayet hususunda Giresun Aile Mahkemesine sunulmak üzere Bucak Sosyal Hizmet Merkezinde sosyal çalışmacı olarak görev yapan … … ve … … tarafından düzenlenen raporların meslek kurallarına ve yasal sorumluluğa aykırı olarak hazırlandığını beyan ederek şikayetçi olduğunu, soruşturma izni verilmediğini, bunun üzerine kararın iptali için dava açtığını, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin hakimleri olan ihbar olunanlar tarafından 06.03.2020 tarihli ve 2020/68 Esas 2020/181 Karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini, araştırma raporu ve eklerinin getirtilmediğini ve incelenmediğini, açık kanun hükmüne aykırı davranıldığını, hakkın yerine getirilmesinden kaçınıldığını ileri sürerek 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettirmiştir.

Davalı Cevabı

5) Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, sorumluluğu ispatlayacak yeterli delil sunulmadığını, hakimin yargılama yetkisini kullanmış olması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46 ncı maddesindeki şartların

Özel Daire Kararı

6) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2021/113 Esas, 2023/23 Karar sayılı kararı ile;

“.Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla birlikte, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da teminat altına almak amacıyla hukuki sorumluluğunun tespiti özel bir usule tabi tutulmuştur. Kanunun öngördüğü sorumluluk sebepleri sınırlı sayılmıştır (numerus clausus) ve bunların varlığının kabul edilebilmesi için hakimlerin genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakimin yargılama faaliyetinin 6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sebeplerden birisine girdiğini, yani hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür. (… Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.cilt, madde 34-125, Ankara 2021, s. 1532,1560,1637) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine açılan eldeki tazminat davasında davaya dayanak yapılan olgular özetle; sosyal hizmet çalışanları hakkında şikayetçi olması üzerine soruşturma izni verilmemesine yönelik kararın iptali için açtığı davada ihbar olunanlar tarafından araştırma raporu ve eklerinin getirtilmediği ve incelenmeden davanın reddedildiği, açık kanun hükmüne aykırı davranıldığı, hakkın yerine getirilmesinden kaçınıldığı bu nedenle manevi zarara uğranıldığı iddialarıdır.

6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. (… Ejder, a.g.e, s.1556) Davacının ileri sürdüğü hususlar ise 6100 sayılı HMK’nın 46.maddesinde sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenleri arasında yer almayıp davacı davasını kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nın 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00 TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1-HMK’nın 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2-HMK’nın 49.maddesine göre takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3-Alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 341,55 TL’den mahsubuna, kalan 161,65 TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 17.800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,.” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7) Özel Daire kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8) Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekili tarafından 20.000,00 TL manevi tazminatın tahsilinin istendiği, Özel Dairece davanın esastan reddine karar verildiği, kararın davacı vekiline 18.04.2023 tarihinde tebliğ edildiği, davacının temyiz dilekçesini UYAP üzerinden 03.05.2023 tarihinde elektronik imza ile imzaladığı ve temyiz harçlarını 02.05.2023 tarihinde yatırdığı gözetildiğinde, öncelikle temyiz başvurusunun süresinde olup olmadığının mı yoksa temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil olup olmadığının mı incelenmesi gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

9) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366 ncı maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan aynı Kanun’un 346 ncı maddesinde;

“(1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.” hükmü bulunmaktadır. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere öncelikle temyiz dilekçesinin süresinde verilip verilmediği incelenmeli ve temyiz dilekçesi kanuni süre geçtikten sonra verilirse temyiz dilekçesinin süreden reddine karar verilmelidir. Süresinde verilmeyen temyiz dilekçesi bulunmasına rağmen temyizin süresinde yapılıp yapılmadığı hususu aşılarak kararın miktar itibariyle temyizinin kabil olup olmadığının incelenmesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir kararın miktar itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığının incelenmesi süresinde verilen temyiz dilekçesinin bulunmasına bağlıdır.

10) Yapılan bu açıklamalardan sonra davacının temyiz isteminin süresinde olup olmadığına gelince, konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

11) Süre; bir yükümlülüğün yerine getirilmesi ya da bir işlemin yapılması için yasa, yargıç ya da ilgili kişi tarafından belirlenen zaman olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lügatı, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, Cilt I, s. 1029).

12) Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde sonuca en kısa zamanda ulaşılması için mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile de kanuni bir değer kazanan bu zaman aralıklarına “süre” denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzusuna ve inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.

13) Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı bulunmaktadır.

14) Şu halde süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi, uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.

15) Sürelerin önemli bir kısmı taraflar için konulmuş sürelerdir. Tarafların ilgili işlemleri belirlenen süreler içerisinde yapmaları gerekir. Süresi içinde yapılmayan işlemlerin tekrar yapılması mümkün olmayıp süreye uymayan taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için öngörülen süreler kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından tayin edilen süreler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, istinaf ve temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir.

16) Nitekim “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 6100 sayılı Kanun’un 90 ıncı maddesi;

“(1) Süreler, kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.” şeklindedir.

17) Yukarıda da belirtildiği üzere hakim tarafından sürenin belirlenebildiği durumlar var ise de kanunda belirlenen süreler üzerinde hakimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. 6100 sayılı Kanun’un “Kesin süre” başlıklı 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Kanunun belirlediği süreler kesindir.” denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.

18) Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

19) Bölge adliye mahkemeleri 20.07. 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Kanun’un istinaf ve temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.

20) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341 inci maddesi;

“(1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

a) Nihai kararlar.

b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar..” düzenlemesini içermektedir.

21) Aynı Kanun’un 361 inci maddesinde ise;

“(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

22) 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında;

“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak” hükmü yer almaktadır.

23) Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.

24) Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz incelemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 2. Baskı, Kasım 2018, s. 645).

25) Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği bu şekilde belirlendikten sonra davacının temyiz isteminin süresinde olup olmadığına gelince; 6100 sayılı Kanun’un “Temyiz dilekçesinin verilmesi” başlıklı 365 inci maddesinde “(1) Temyiz dilekçesi, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya Yargıtayın bozması üzerine hüküm veren ilk derece mahkemesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilir.

(2) Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmişse temyiz defterine kaydolunur ve durum derhal kararı temyiz edilen mahkemeye bildirilir.

(3) Temyiz edene ücretsiz bir alındı belgesi verilir.” hükmü düzenlenmiştir.

26) Anılan Kanun’un 343 üncü maddesinde de “(1) İstinaf dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine verilebilir. İstinaf dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse, o mahkemece bölge adliye mahkemesi başvuru defterine kaydolunur ve başvurana ücretsiz bir alındı belgesi verilir.

(2) Kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmiş olan istinaf dilekçesi, bu mahkemece yukarıdaki fıkraya göre işlem yapıldıktan sonra kararı veren mahkemeye örnekleriyle birlikte gönderilir. Bu durum derhal mahkemesine bildirilir.

(3) İstinaf yoluna başvurma tarihi konusunda 118 inci madde hükmü uygulanır.” düzenlemesi bulunmaktadır.

27) Bu aşamada 6100 sayılı Kanun’un 118 inci maddesinin incelenmesi gerekmekte olup bu madde;

“(1) Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.

(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir.” hükmünü haizdir.

28) 6100 sayılı Kanun’un 445 inci maddesi ise;

“(1) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.

(2) Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fiziki olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.

(3) Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hakim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.

(4) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.

(5) Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye dayanılarak hazırlanan ve 06.08.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Kanun yoluna başvuru işlemleri” başlıklı 208 inci maddesinin dördüncü fıkrası “Kanun yolu başvurusu, kanun yolu dilekçesinin kaydedildiği tarihte yapılmış sayılır.” düzenlemesini içermektedir.

29) Öte yandan temyiz hakkının kullanılabilmesi için sadece temyiz harcının yatırılması yeterli olmayıp kanun yolu başvuru dilekçesinin de fiziksel ortamda verilmesi ya da UYAP üzerinden gönderilmesi gerekmekte olup temyiz dilekçesinin kaydedildiği tarihte kararın temyiz edilmiş sayılacağı kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 31.05.2023 tarihli ve 2022/9-232 Esas, 2023/553 Karar sayılı kararı).

30) Somut olayda, Özel Daire kararının davacı vekiline elektronik tebligat yoluyla 18.04.2023 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz harçlarının 02.05.2023 tarihinde yatırıldığı, davacı tarafından verilen temyiz dilekçesinin elektronik imza ile imzalanma tarihinin ise 03.05.2023 olduğu anlaşılmıştır.

31) Yukarıda yapılan açıklamalara göre Özel Daire kararının davacı vekiline 18.04.2023 tarihinde tebliğ edilmesiyle başlayan iki haftalık temyiz süresi 02.05.2023 tarihinde sona ermiş olup, davacının temyiz harçlarını süresinde yatırması yeterli değildir. Temyiz dilekçesinin de süresinde verilmesi ve kaydedilmesi gerekmektedir. Davacının temyiz dilekçesini UYAP üzerinden 03.05.2023 tarihinde elektronik imza ile imzaladığı görüldüğünden temyiz başvurusunun süresinde olmadığı açıktır.

32) Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kararın temyiz edilip edilemeyeceğinin kanun tarafından tayin edileceği, 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinde temyiz edilemeyen kararlar düzenlenmiş olmakla miktar veya değeri Kanun’da öngörülen ve 6100 sayılı Kanun’un Ek 1 inci maddesi uyarınca her yıl yeniden değerleme oranına göre artırılarak belirlenen parasal sınırı geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz edilemeyeceği, buradan hareketle bir kararın önce temyiz edilebilecek kararlar kapsamında olması gerektiği, kararın temyiz edilemeyeceği kabul edilmişse bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı, bu durum göz ardı edilerek öncelikle temyiz dilekçesinin süre yönünden incelenmesinin mümkün olmadığı, 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan “Ön inceleme” başlıklı 352 nci maddesinde ön incelemeye ilişkin sıranın belirlendiği, bu sıraya göre öncelikle kararın kesin olup olmadığının inceleneceği, kararın kesin olmadığı sonucuna varıldığı takdirde başvurunun süresi içinde yapılıp yapılmadığının değerlendirileceği, aynı Kanun’un temyiz yolunda da uygulanan 346 ncı maddesinin birinci fıkrasında istinaf dilekçesinin reddi düzenlenmiş olmakla anılan maddede bir ön inceleme sıralamasının kastedilmediği, ayrıca anılan hususların ilk derece mahkemesinde temyiz isteminin reddini gerektiren durumlar olduğu ve temyiz incelemesi aşamasındaki ön incelemeden farklı olduğu, ilk derece mahkemesi bu hususları gözden kaçırmışsa bundan sonra ön inceleme aşamasında değerlendirileceği, yapılacak değerlendirmede de 6100 sayılı Kanun’un 352 nci maddesinde belirtilen sıranın gözetileceği, bu nedenle öncelikle temyize konu kararın miktar itibari ile temyizi kabil olup olmadığının incelenmesi ve temyiz başvurusunun miktardan reddine karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

33) Hal böyle olunca, temyiz istemi 6100 sayılı Kanun’un 361/1 inci maddesinde düzenlenen iki haftalık süreden sonra yapıldığından davacının temyiz başvurusunun süreden reddine karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacının temyiz başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca süre yönünden REDDİNE,

İstek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

20.12.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I O Y”

Ön soruna ilişkin uyuşmazlık, temyiz başvurusunun esastan incelenmesine geçilmesinden önce yapılan ön incelemede, kararın miktar itibariyle temyizi kabil olup olmadığının mı yoksa temyiz isteminin süresinde olup olmadığının mı öncelikle incelenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Kararın içerdiği çözümün hukuka uygun olup olmadığının ve karara bağlanan davanın görülmesinde ve sonuçlandırılmasında kanuna ve usul kurallarına uyulup uyulmadığının denetlenmesini sağlamak amacıyla Yargıtay nezdinde başvurulan kanun yoluna temyiz denir.

Bir kararın temyiz edilip edilemeyeceği kanun tarafından tayin edilir. Yani bir karar kanundan dolayı ya temyiz edilir veya edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt V, s. 4504) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesinde temyiz edilemeyen kararlar düzenlenmiş olmakla miktar veya değeri Kanun’da öngörülen ve 6100 sayılı Kanun’un Ek 1 inci maddesi uyarınca her yıl yeniden değerleme oranına göre artırılarak belirlenen parasal sınırı geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemez. Bir kararın temyiz edilip edilemeyeceğine önce kanunun cevaz vermesi gerekmektedir. Buradan hareketle bir karar önce temyiz edilebilecek kararlar kapsamında olmalıdır. Bir kararın temyiz edilemeyeceği kabul edilmişse bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Bu nedenle karar temyiz denetimi dışında kaldığında bu durum göz ardı edilerek öncelikle temyiz dilekçesinin süre yönünden incelenmesi mümkün değildir. Temyiz edilemeyen kararın öncelikle temyiz edilemeyeceğinin belirlenmesi yerine süre yönünden incelenip reddedilmesi Kanun sistematiğine de uygun değildir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bazı hususlarda istinaftaki hükümlerin temyizde kıyasen uygulanacağı belirtilmiştir (6100 sayılı Kanun m. 366). Bunlar 343 ila 349 ve 352 nci madde hükümleridir.

Kıyas yoluyla temyizde de uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un “Ön inceleme” başlıklı 352 nci maddesinde ön incelemeye ilişkin bir sıra belirlenmiş olup düzenlemeye göre incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi ve başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi halleri belirtilmiş olup bu durumlar söz konusu olduğunda gerekli karar verilmelidir. Nitekim özel kanun niteliğindeki 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 40 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasında “Yargıtay incelemesi için dairelere gelen dosyalar bekletilmeksizin görev ve iş bölümü, temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, temyiz isteminin süresi içinde olup olmadığı, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönlerinden ön incelemeye tabi tutulur.” hükmü, son fıkrasında ise bu hükmün özel hükümler saklı kalmak kaydıyla Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının çalışmalarında da uygulanacağı belirtilmiş olup bu düzenlemede de temyiz incelemesinin hangi sıraya göre yapılması gerektiği açıklanmış olmakla kararın temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığına yönelik incelemenin temyiz isteminin süresinde olup olmadığına ilişkin incelemeden önce yapılması gerektiği açıktır. Bu sıranın neden önemli olduğu konusunda bir örnek vermek gerekirse; bölge adliye mahkemesince kesin olarak verilen ihtiyati tedbire ilişkin bir karar süresi içerisinde temyiz edilmediğinde, Yargıtay tarafından yapılan ön incelemede, öncelikle süre yönünden bir inceleme yapılırsa, süresinde temyiz edilseydi ihtiyati tedbire ilişkin kararın temyizen incelenebileceği sonucu ortaya çıkacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere temyizde esasa girilmeyi engelleyen ön inceleme aşamasında, hem 6100 sayılı Kanun’un 352 nci maddesindeki hem de ona paralel düzenleme içeren 2797 sayılı Kanun’un 40 ıncı maddesindeki ön inceleme sırasına riayet edilmelidir.

Bu noktada sayın çoğunluğun gerekçesinin temeli olan 6100 sayılı Kanun’un “İstinaf dilekçesinin reddi” başlıklı 346 ncı maddesine yönelik açıklama yapılmasında fayda vardır. Kıyas yoluyla temyizde de uygulanan 6100 sayılı Kanun’un 346 ncı maddesinin birinci fıkrasında “İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.” hükmü bulunmaktadır. Sözü edilen maddede istinaf dilekçesinin reddi düzenlenmiş olmakla kıyas yoluyla temyizde uygulanmasına gelince ilk olarak “kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa” cümlesiyle bir ön inceleme sıralaması kastedilmemiş olup “veya” bağlacı ile bu hallerden birinin bulunması halinde ne yapılması gerektiği gösterilmiştir. Ayrıca kanun yolu incelemesini yapacak mahkeme ile kararı veren mahkeme ayrımına dikkat etmek gerekir. Bu hükümde inceleme yetkisi tanınan mahkeme, kararı veren mahkemedir. Kararı temyiz edilen mahkeme, temyizle ilgili bir inceleme yapamaz sadece temyiz dilekçesinin süresinde verilip verilmediğini ve kararın kesin olup olmadığını inceleyebilir. Bu durum temyiz incelemesi aşamasındaki ön incelemeden farklıdır. Burada kıyas yoluyla uygulanacak hükümler sistematiğine göre baktığımızda, anılan maddede kararı veren mahkemeye tanınan bir karar verme yetkisinden söz edilmiş olup temyiz incelemesi için dosya henüz Yargıtaya gelmeden temyize konu kararı veren mahkeme yönünden inceleme yapabileceği konulara yönelik bir düzenleme söz konusudur. Görüldüğü üzere temyiz incelemesi aşamasına ilişkin bir düzenleme olmadığından temyiz incelemesinde ön inceleme başlığı altında düzenlenen madde ve sıralama ( md. 352) yerine kararı veren mahkemeye tanınan inceleme yetkisi (md. 346) dikkate alınarak sonuca gidilmesi hatalı olacaktır.

Başka bir anlatımla, istinaf süresi geçirildikten sonra veya kesin bir karara karşı istinaf yoluna başvurulmuşsa esasında bu hususlar ilk derece mahkemesinde talebin reddini gerektiren durumlardır (md. 346). Ancak ilk derece mahkemesi bu hususları gözden kaçırmışsa bu durum istinaf kanun yolu incelemesinde ön inceleme aşamasında değerlendirilecektir. Yapılacak değerlendirmede de 6100 sayılı Kanun’un 352 nci maddesinde belirtilen sıra gözetilmeli ve değerlendirme sonucunda istinaf başvurusu kesin olan bir karara karşı yapılmışsa veya istinaf başvuru süresi geçmişse istinaf dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle, somut olayda ön inceleme yapılırken miktar yönünden temyizi kabil karar olup olmadığının temyiz dilekçesinin süresinde yapılıp yapılmadığından önce incelenmesi ve temyiz başvurusunun miktardan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum

Kaynak:Memurlar.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir