Eşini rahatsızlığı nedeniyle halk arasında hoca diye adlandırılan kişilere götürmesi evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olur

Taraflar arasındaki “Boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziosmanpaşa 3.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.07.2006 gün ve 2005/444 E., 2006/447 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 06.06.2007 gün ve 2006/20572 E., 2007/9513 K. sayılı ilamı ile; (…Davalı kadının sağlık kurulu raporuna göre vesayet altına alınmasına gerek olmadığı saptanmıştır.

Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği, ev eşyalarına zarar verdiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2008/169

Karar No: 2008/210

Tarih:27.02.2008

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasıdır.

Davacı, davalının kusurlu davranışları sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek boşanmalarına, çocukların velayetinin kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, evlilik birliğinin ilk yıllarda iyi olduğunu, ancak son yıllarda bozulmaya başladığını, davacının annesi ile aynı apartmanda oturduklarını, kayınvalidesinin sürekli işine karıştığını, kendisine hakaret ettiğini ve bu durumu eşine söylediği halde eşinin kendisinden idare etmesini istediğini, davacının annesinin davranışları nedeniyle davalının depresyona girmesine sebep olduğunu, çocuklarıyla birlikte başka bir evde yaşadığı taktirde hiçbir sorunun olmayacağına inandığını ve boşanmak istemediğini, boşanma kararı verilmesi halinde ise çocukların velayetinin kendisine bırakılmasını, müşterek çocuklar için ayrı ayrı 300 YTL, kendisi için 300 YTL.nafakaya, 50.000 YTL maddi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Yerel Mahkeme; ”Tanık beyanlarına, Bakırköy Y. Ç. Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 18.5.2006 tarih 2006/10194 sayılı rapora ve olayların seyrine göre, davalının ruhsal rahatsızlığı nedeni gerçekleştirdiği eylemlerden, söylediği sözlerden sorumlu tutulması, bunlardan dolayı kusurlu sayılması mümkün görülmemiştir.” gerekçesi ile davanın reddine karar vermiş, taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme “Davalının olumsuz ve kusur olarak değerlendirilebilecek eylemlerinin tamamı atak dönemlerinde ve atak sebebi ile gerçekleşmiştir. Bunlara göre davalının hastalığının özelliğine göre eylemlerinden sorumlu tutulması mümkün görülmemiştir.” gerekçesi ile kararında direnmiştir.

Toplanan delillerden davalının “iki uçlu mizac bozukluğu” denilen bir hastalığı olduğu , hastalığın zaman zaman alevlenmelerle seyrettiği ve 2000 yılında başlayıp 6 yıldır sürdüğü, ancak yapılan tedavi sonucu davacının tam iyileşme durumuna girdiği, kısıtlanmasına gerek bulunmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu hastalığın zaman zaman ataklar halinde devam etmesi nedeniyle, davalının evlilik birliğinin yürümesine engel teşkil eden tüm davranışlarını hastalık nedeniyle yaptığı sonucuna varılamaz.Hastalık devresi dışında da aynı hareketlerine yer vermektedir. O halde davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği ve bu nedenle kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.

Ne var ki, davacı koca da, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere eşini rahatsızlığı nedeniyle halk arasında hoca diye adlandırılan kişilere götürmüş olması, aynı apartmanda oturan annesinin davalı eşine karşı takındığı olumsuz tutuma sessiz kalması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında etkili olmuştur.

Açıklanan nedenlerle tarafların eşit kusurlu sayılmaları gerekir. Tarafların eşit kusuru nedeniyle de, ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcuttur. Eşleri birlikte yaşamaya zorlamak kanunen mümkün değildir. Boşanmaya (TMK.md.166/1) karar verilecek yerde, davanın reddi doğru bulunmamıştır.

Bu nedenle usul ve yasaya aykırı direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 27.02.2008 gününde bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.

Yayına hazırlayan:Stj.Av.Sarp Yakan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir