Zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmelik değişikliğinin iptali için açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), çevre hakkını ilgilendiren davalarda birden fazla davacının birlikte dava açamayacaklarına yönelik Danıştay 8.Dairesi’nin kararını kesin olarak bozdu.
08.05.2023 tarih ve E:2022/3772, K:2023/950 sayılı DİDDK kararı, benzer nitelikli uyuşmazlıklar açısından emsal olma niteliğini taşıyor. Karar, halkın mahkemelere erişimi ve adil yargılanma hakkı açısından önemli tespitlerde bulunuyor.
DİDDK’nın kararını değerlendiren avukat Cem Altıparmak şöyle konuştu;
“01.03.2022 tarihli Resmi Gazete’de, zeytinlik sahaları madencilik faaliyetlerine açmak için Madencilik Yönetmeliğinde değişiklik yapan yönetmeliğin yayınlamasıyla birlikte, kamuoyunda ciddi bir tepki ortaya çıktığı, birçok kişinin, çiftçi/tarım örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının davalar açtığı kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Açılan bu davalar sonucunda Danıştay 8.Dairesi’nce, değişiklik yapan yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Bu davalardan bir tanesi de hukuk büromuzca 9 dernek, 7 kooperatif ve 11 gerçek kişi adına açtığımız davaydı. Ne var ki Danıştay 8.Dairesi bu davada davacıların ortak dava açma ehliyeti açısından oldukça sorunlu bir karar vererek, açılan davada davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmadığı gerekçesiyle, her bir davacı tarafından ayrı ayrı dava açılmak üzere dava dilekçemizin reddine karar verdi. İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre dilekçemizin reddi halinde ya ret gerekçesine uyarak 27 davacı için ayrı ayrı 27 dava açacaktık ya da bu gerekçeyi adil yargılanma hakkının, mahkemeye erişim hakkının ihlali üzerinden tartışmak amacıyla davayı bir üst mahkemeye taşıyacaktık.
Davacı müvekkillerimizle yaptığımız değerlendirmeler sonucunda, Danıştay 8.Dairesi’nin ret gerekçesine uyarak, her bir davacı için ayrı ayrı dava açmayı kabul etmemiz durumunda hukuk devletinin temelini oluşturan hak arama hürriyetinin, mahkemeye erişim hakkının, adil yargılanma hakkının, yurttaşların ülkedeki bir hukuksuzluğa karşı toplumsal dayanışma içinde ve bir arada haklarını savunma özgürlüklerinin nasıl ciddi bir risk altına gireceğini tespit ettik. Bu gerekçeyi kabul edip her bir davacı için ayrı ayrı davalar açmamız halinde, bundan sonra Türkiye’nin herhangi bir yerinde iki kişinin bir araya gelip de çevre, doğa ve insan hakları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda, birlikte dava açamaz hale geleceğini gördük. Bu yüzden Danıştay 8.Dairesi’nin bu hukuksuz kararının genel bir uygulama, bir içtihat haline dönüşmesine izin vermemek için, aynı “hatayı” bile isteye tekrarlayıp tüm davacılar adına yine tek bir dava açtık ve davamızın bir kez daha reddedilmesi üzerine kararı temyiz ederek, davamızı DİDDK’ya taşıdık.
Temyiz gerekçelerimizin ana çerçevesini, davacıların birlikte dava açma haklarına dair incelemenin bu kadar katı ve şekilci uygulanmasının ve davacıların ayrı ayrı dava açmaya zorlanmasının, adil yargılama hakkı ve mahkemeye erişim hakkı açısından ağır bir ihlal olduğu görüşü oluşturuyordu. Anayasanın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmü yer almaktadır. Anayasa’nın 56. maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” der. BM Genel Kurulu, 28.07.2022 tarihinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 161 ülkenin oyuyla temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevreye erişimi evrensel insan hakkı ilan etti. Çevre Kanunu’nun 1. maddesi, bugünkü ve gelecek kuşakları kapsayacak biçimde çevrenin bütün canlıların ortak varlığı olduğunu söylüyor. Aynı Kanunun 3. maddesi, “başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevlidir. Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür”, demekte. Anayasal ve yasal düzenlemeler böyle iken doğa, çevre ve insan hakları ihlallerine yol açacak ve olumsuz sonuçlarını tüm ülke çapında doğuracak olan bir işleme karşı birden fazla gerçek ya da tüzel kişinin birlikte ortak dava açamayacaklarını, dava açmakta ortak menfaatlerinin bulunmadığını ileri sürmek, zaten kamu idareleri ve şirketler karşısında dezavantajlı bir konumda olan, ihtiyaç duyduğu hukuki yardıma ulaşamayan, dava masraflarının temini açısından ciddi sıkıntılar yaşayan yurttaşların hak arama mücadelesinde iyice yalnızlaşmasına, ortak davalar yoluyla toplumsal dayanışma gücünün ellerinden alınmasına yol açar. Bu yaklaşım ise adil yargılanma hakkı başta olmak üzere, mahkemeye erişim ve adaletin adil idaresi ilkelerine açıkça aykırıdır. Oysa temyize konu davada gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz, kendilerinin ortak sorumluluğunda olan bir şeyin yani doğanın yok edilmesi nedeniyle ve bir anlamda ‘paydaş’ sıfatıyla kişisel, somut, güncel menfaatlerinin ihlal edilmesi sebebiyle, birlikte harekete geçmektedirler. Bu davayı birlikte açabilme hakkı onların Anayasal hakkıdır.
Bu hukuki çerçeve içinde detaylandırdığımız temyiz başvurumuz neticesinde Danıştay İdari Dava Dairleri Dava Daireleri Kurulu;
“… mahkemeye erişim mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte getirilen kısıtlamaların hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/1. Maddesi (Adil Yargılanma Hakkı) ile bağdaşabileceği…”
“…Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru usulü kapsamında vermiş olduğu kararlarda, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiği ifade edilmiştir. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği…”
“…Somut olayda, davacılar tarafından dava konusu Yönetmelik hükmü ile tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine imkan tanındığı, bu durumun zeytinlik alanların tahrip edilmesine/yok olmasına neden olacağı belirtilerek çevre hakkının ihlal edildiği iddiasıyla dava açıldığı hususu ile mahkemeye erişim hakkına ilişkin yargısal içtihatlar göz önünde bulundurulduğunda, Müşterek Kurulun davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmadığı yönündeki gerekçesinin aşırı katı ve şekilci olduğu…”
“…Bu itibarla, usul hükümlerinin aşırı katı ve şekilci yorumlanması suretiyle verilen temyize konu Müşterek Kurul kararında Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden hukuki isabet bulunmadığı…” gerekçeleri ile Danıştay 8.Dairesi’nin kararını, kesin olarak bozmuştur.
DİDDK’nın bu kararı emsal niteliğinde olup, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamanın evrensel bir insan hakkı olduğu ilkesi de birlikte değerlendirildiğinde, bu karar, doğanın ve doğa ile uyumlu bir yaşam sürdürmek isteyen tüm canlıların haklarının korunup savunulmasında, tüm yurttaşların, meslek odalarının, birliklerin ve sivil toplum kuruluşların ortak hareket etmek ve birlikte dava açmak noktasında ortak bir kamusal menfaate sahip oldukları gerçeğini bir kez daha teyit etmektedir.”
08.05.2023 tarih ve E:2022/3772, K:2023/950 sayılı DİDDK kararı şöyle;
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/3772
Karar No : 2023/950
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- Doğa Derneği
2- Doğa Araştırmaları Derneği
3- Edremit Çevre Sağlığı ve Doğayı Koruma Derneği
4- Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
5- Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
6- Kirazlı Köyü Ekolojik Yaşam Derneği
7- Orhanlı Doğa Kültürü Derneği
8- Orhanlı Köyü Kültür Doğa Gençlik ve Spor Kulübü Derneği
9- Sualtı Araştırmaları Derneği
10- S.S. Dereköy Gökyaka Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
11- S.S. Gökçealan Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
12- S.S. Kirazlı Köyü Küplüce Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
13- S.S. Kirazlı Köyü Sulama Kooperatifi
14- S.S. Proje Evi Üretim, Eğitim, İşletme ve Çevre Koruma Kooperatifi
15- S.S. Seferihisar Kavakdere Köyü Sulama Kooperatifi
16- S.S. Şirince Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
17- Behice Erem Çetin
18- Berrin Eralp
19- Burak Sait Özkırlı
20- Galip Ener
21- Güven Eken
22- Hülya Bilgin
23- Kemal Kolçak
24- Nihat Fırat
25- Özlem Akın
26- Semihe Derya Engin Özkırlı
27- Ufuk Tuğcu
VEKİLİ : Av. Cem Altıparmak
KARŞI TARAF (DAVALI) : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
VEKİLİ: Av. Gülşah Çelik
İSTEMİN KONUSU: Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunun 13/09/2022 tarih ve E:2022/5155, K:2022/4679 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: 01/03/2022 tarih ve 31765 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1. maddesiyle asıl Yönetmelik’in 115. maddesine eklenen 4. fıkranın iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunun
13/09/2022 tarih ve E:2022/5155, K:2022/4679 sayılı kararıyla;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinde “(1) Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.
(2) Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.” hükmünün yer aldığı,
Aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının (g) bendinde, dilekçeler üzerinde bu Kanun’un 5. maddesine uygun olup olmadığı yönünden inceleme yapılacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, bu yönlerden Kanun’a aykırılık görülür ise otuz gün içinde 5. maddeye uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçelerin reddine karar verileceği; aynı maddenin 5. fıkrasında, bu yönlerden dilekçenin reddedilmesi üzerine yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceği hükümlerine yer verildiği,
İdari yargılama usulünde geçerli olan resen araştırma ve yazılılık ilkesi gereği dava dilekçelerinin, 2577 sayılı Kanun’da belirtilen şekil kurallarına uygun bir biçimde ve yargılamanın gerektirdiği bilgileri içerecek nitelikte düzenlenmesi gerektiği,
Dava dilekçesinin incelenmesinden; davacılar vekili tarafından daha önce aynı istemle 9 dernek, 7 kooperatif ve 11 gerçek kişi adına ortak dilekçe ile açılan davada, davacıların dava açma ehliyetlerinin tespit edilebilmesi için ayrı ayrı dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddedilmesi üzerine yenilenen bu davada; aynı dernek, kooperatif ve gerçek kişiler adına ortak dilekçe ile dava açıldığının görüldüğü,
Bu durumda, yenileme dilekçesinde aynı yanlışlığın yapılması nedeniyle 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 5. fıkrası uyarınca davanın reddi gerektiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, hak veya menfaatte iştirak şartının, bir idari işlemin iptal edilmesinden umulan fayda ve çıkarın ortak olması anlamına geldiği, dava konusu Yönetmelik hükmünün etkisini tüm Türkiye’de göstereceği, bu nedenle kamu yararını yakından ilgilendiren dava konusu düzenlemeye karşı Türkiye’nin farklı il ve ilçelerinde yer alan gerçek ve tüzel kişilerin birlikte dava açabilecekleri ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunca verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ KASIM KİRAZLI’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü ile Müşterek Kurul kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacıların yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‘nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” denilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun “Aynı dilekçe ile dava açılabilecek
haller” başlıklı 5. maddesinde,
“1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.
2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.”;
“Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasında,
“Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:
…
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir.”;
“İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinde,
“1. Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü
fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
…
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde
yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine,
…
Karar verilir.
…
4. İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a
bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları dışında, ilgisine göre istinaf ya da temyiz yoluna başvurulabilir.
5. 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen
dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, birden fazla şahsın aynı dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; 9 dernek, 7 kooperatif ve 11 gerçek kişi tarafından aynı dilekçe ile açılan davada, davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmadığı gerekçesiyle her bir davacı tarafından ayrı ayrı dava açılmak üzere dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca reddine karar verildiği, bu karar üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlıkların yapıldığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 5. fıkrası uyarınca davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar, 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 4. fıkrası, aynı maddenin 1.
fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen dilekçe ret kararlarına karşı temyiz yoluna gidilmesine imkan vermemekte ise de; bu husus, bu kararlar üzerine yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıkların yapıldığı gerekçesiyle verilen davanın reddi yolundaki kararların temyiz edilmesi üzerine, bu kararlarla birlikte dilekçe ret kararlarının da incelemeye tabi tutulmasına engel teşkil edici bir nitelik taşımamaktadır.
Bu nedenle, davacılar tarafından aynı dilekçe ile dava açılıp açılamayacağı hususu, davacıların iddiaları ile mahkemeye erişim hakkına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları göz önünde bulundurularak incelenmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte getirilen kısıtlamaların hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşme’nin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gerektiği belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru usulü kapsamında vermiş olduğu kararlarda, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiği ifade edilmiştir. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerektiği vurgulanmıştır. (Özkan Şen Başvurusu, B.No:2012/791; Kamil Koç Başvurusu,
B.No:2012/660)
Somut olayda, davacılar tarafından dava konusu Yönetmelik hükmü ile tapuda
zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine imkan tanındığı, bu durumun zeytinlik alanların tahrip edilmesine/yok olmasına neden olacağı belirtilerek çevre hakkının ihlal edildiği iddiasıyla dava açıldığı hususu ile mahkemeye erişim hakkına ilişkin yargısal içtihatlar göz önünde bulundurulduğunda, Müşterek Kurulun davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmadığı yönündeki gerekçesinin aşırı katı ve şekilci olduğu sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, temyize konu Müşterek Kurul kararında davacıların dava açma
ehliyetlerinin tespit edilebilmesi için dava dilekçesinin reddine karar verildiği belirtilmekte ise de, birden fazla şahsın aynı dilekçe ile açtığı davalarda ilk inceleme hususlarının her bir davacı yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi konusunda 2577 sayılı Kanun’da bir engel bulunmamaktadır.
Bu itibarla, usul hükümlerinin aşırı katı ve şekilci yorumlanması suretiyle verilen temyize konu Müşterek Kurul kararında Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne;
2. Davanın 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 5. fıkrası uyarınca reddine ilişkin Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunun temyize konu 13/09/2022 tarih ve E:2022/5155, K:2022/4679 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan 133,00-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacılara iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Sekizinci Dairesine gönderilmesine,
5. Kesin olarak, 08/05/2023 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunca verilen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz istemlerinin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
Kaynak:Hukukihaber