Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) Kararlarına Karşı İptal Davası Açma Süresi Bakımından Yaşanan Sorunlarla İlgili AYM Kararları

Mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir.

2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve ilgililerin bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlanmasıdır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği ve işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmelerine yönelik en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda ÇED’e ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmektedir. Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılmalıdır.

İlgili Kararlar:

♦ (Mehmet Bolat ve diğerleri, B. No: 2013/5974, 10/3/2016)
♦ (Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018)
♦ (Beyza Gümüş ve diğerleri, B. No: 2018/21003, 19/11/2020)
♦ (Beyza Gümüş ve diğerleri (2), B. No: 2018/17517, 2/12/2020)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
MEHMET BOLAT VE DİĞERLERİBAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5974)
 
Karar Tarihi: 10/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2016-29703
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
Başkan:Burhan ÜSTÜN
Üyeler:Hicabi DURSUN
  Erdal TERCAN
  Kadir ÖZKAYA
  Rıdvan GÜLEÇ
Raportör:Yakup MACİT
Basvurucular:1-Mansur TAŞ
  2- Halil AKÇA
  3- Güler GÜNDÜZ ÖZLER
  4- Medine KORKMAZ
  5- Mustafa ÖNDER
  6- Yılmaz AKÇA
  7- Behçet GÜLMEZ
  8- Salih GÜLMEZ
  9- Durmuş GÜLMEZ
  10- Necmettin KOÇ
  11- Burhan ÖZSOY
  12- Murat YILDIRIM
  13- Hikmet GÜLMEZ
  14- Kerim YILMAZ
  15- Mustafa KOÇ
  16- Hüseyin BOLAT
  17- Aydın YAŞ
  18- Mehmet ÖNDER
  19- Satiye AKÇA
  20- Ahmet ŞEN
  21- Ahmet UYSAL
  22- Duran BOLAT
  23- Bedrettin AYDIN
  24- Mustafa KOÇAK
  25- Hüseyin ASLAN
  26- Durmuş AYDIN
  27- Orhan TAŞ
  28- Veis ÖZDEMİR
  29- Muammer TEKİN
  30- Hami YILMAZ
  31- Abdullah KOÇ
  32- Ömer BOLAT
  33- Muammer ASLAN
  34- Orhan BÖĞÜRCÜ
  35- Abdullah YAŞ
  36- Ahmet ÖNDER
  37- Galip TEKİN
  38- Sinan UYSAL
  39- Musa ÇELİK
  40- Nurettin ASLAN
  41- İzzet TAŞ
  42- Seyit Ahmet ÖZTÜRK
  43- Mehmet ASLAN
  44- Duran NAZLI
  45- Abdullah AKGÜN
  46- İbrahim AKGÜN
  47- Ahmet NAZLI
  48- Sebahattin AKÇA
  49- Fazlı KURU
  50- Hasan DİKMEN
  51- İlhan ÖZSOY
  52- Döndü TAŞ
  53- Murat ÖNDER
  54- Mehmet BOLAT
  55- Türkan CEYLAN
  56- Adem ARSLAN
  57- Aytül AYDIN
  58- Deniz KOYUNCU
  59- Umut İzzet AYDIN
  60- Ayşe TOPKARA
  61- Serdar KOÇ
  62- Fatma AYDIN
Vekili:Av. Mehmet HORUŞ

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hidroelektrik santrali (HES) projesiyle ilgili idarece verilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) gerekli değildir” kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; projenin, yörede ikametedenlerin yaşamlarında meydana getireceği olumsuz etki nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkınınihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 12/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 18/3/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Amasya ili Taşova ilçesi sınırları içerisinde Yeşilırmak Nehri üzerine kurulması planlanan Umutlu Hidroelektrik Santrali Projesi hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı ÇED ve Planlama Müdürlüğünce 31/5/2007 tarihinde “Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir” kararı verilmiştir.

9. Kararın, projenin uygulandığı bölgede ilan edilmesi ile ilgili emir, Amasya Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünce 12/6/2007 tarihli yazı ile Taşova Kaymakamlığına bildirilmiştir.

10. Karar, Taşova Belediye Başkanlığı tarafından 23/6/2007 ile 2/7/2007 tarihleri arasında Belediye ilan panosuna asılmak suretiyle ve Umutlu Köyü Muhtarlığınca 26/6/2007 tarihinde köy hoparlöründen yayımlanarak ilan edilmiştir.

11. O dönemde Umutlu köyü muhtarı olan başvurucu İlhan Özsoy, bilgi edinme hakkı kapsamında 5/11/2008 tarihli dilekçe ile Amasya Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden proje ile ilgili “ÇED gereklidir veya gerekli değildir”kararı verilip verilmediği hususunun tespiti ile proje tanıtım dosyasının bir suretinin verilmesini talep etmiştir.

12. Amasya Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün 5/1/2009 tarihli cevap yazısında proje ile ilgiliÇevre ve Orman Bakanlığınca “ÇED gerekli değildir” kararı verildiğibelirtilmiştir.

13. Başvurucular 14/5/2009 tarihli dilekçe ile kararın geri alınması yönünde Çevre ve Orman Bakanlığına başvurmuş, Çevre ve Orman Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğünün 16/6/2009 tarihli yazısı ile talep reddedilmiştir.

14. İdarenin ret kararı üzerine başvurucular, kurulması düşünülen tesisin insan ve çevre sağlığı açısından risk oluşturacağını, tarım alanlarına zarar vereceğini belirterek 16/6/2009 tarihli işlemin iptali talebiyle Samsun 2. İdare Mahkemesinin E.2009/1007 sayılı dosyasında dava açmışlardır.

15. Mahkeme, 28/12/2009 tarihli ve E.2009/1007, K.2009/1372 sayılı kararı ile davayı süre yönünden reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“…

Dosyanın incelenmesinden, Amasya ili Taşova İlçesi sınırları içerisinde, Yeşilırmak Nehri üzerinde kurulması planlanan Umutlu Hidroelektrik Santrali Projesi hakkında 31/5/2007 tarihinde “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildiği, davacılar tarafından 14/5/2009 günlü dilekçe ile “ÇED Gerekli Değildir” kararının geri alınması yönünde yapılan başvurunun 16/6/2009 günlü ve 35385 sayılı işlem ile reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, yukarıda alıntısına yer verilen Yönetmeliğin 17. maddesi ile, Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir kararlarının Valiliğe ve proje sahibine bildirileceği, Valiliğin bu kararı taşra teşkilatlarına ve halka duyuracağı hükme bağlanmakla, kurulması düşünülen tesisin bulunduğu yörede yaşayan ve dolayısıyla menfaatleri etkilenecek olan kişi ve kurumlara “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı duyurularak söz konusu kişi ve kurumların bilgilendirilmesinin amaçlandığı, yine anılan yönetmelik incelendiğinde, dava konusu işlemin, tüm ilgililere ayrı ayrı bildirimini zorunlu kılan birhükmün de bulunmadığı gibi, bu hususun olanaklı da olmadığı, duyuru yapılmak suretiyle yörede yaşayan kişilerin dava konusu işlemden haberdar olduklarının kabulü gerektiği, aksi halde, işlemin herhangi bir tarihte öğrenildiğinden bahisle ilanihaye dava edilebilir olmasının idari istikrar ve kamu düzenine uygun olmayacağı açıktır.

Bu durumdan, “ÇED Gerekli Değildir” kararının halka duyurulması için Taşova Belediye Başkanlığına gönderildiği ve anılan Belediyece 23/6/2007 ile 2/7/2007 tarihleri arasında ilan edildiği yine, dava konusu işlemin Umutlu Köyü Muhtarlığı tarafından 26/6/2007 tarihinde ilan ediliği anlaşıldığından, ilan tarihinin sona erdiği tarihte kurulması düşünülen tesisin bulunduğu bölgede yaşayan kişi ve kurumların dava konusu işlemden haberdar olduklarının kabulü zorunlu olduğunda, bu tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde iş bu davanın açılması veya aynı süre içerisinde İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddeleri kapsamında idareye başvurularak, işlemin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesini istemeleri idarenin tutumuna göre başvuruya kadar geçen sürede hesaba katılarak kalan dava açma süresi içerisinde bakılmakta olan davanın açılması gerekirken bu süreler geçirilmek suretiyle 14/5/2009 günlü başvuruya verilen cevap üzerine açılan davanın süresinde olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

…”

16. Temyiz üzerine Danışay Altıncı Dairesinin 14/7/2010 tarihli ve E.2010/3561, K.2010/7719 sayılı ilamı ile hüküm bozulmuştur. Bozma gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“…

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu, Umutlu HES projesi hakkında, davalı İdarece verilen “ÇED gerekli değildir” kararının 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca davacılara tebliğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, davacılar tarafından söz konusu işlemden haberdar olunması üzerine işlemin geri alınması istemiyle 14/5/2009 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunulduğu, başvurunun reddine ilişkin 16/6/2009 günlü işlemin 20/6/2009 gününde tebliği üzerine 11/9/2009 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda idare mahkemesince yasal süre içerisinde açılan davanın esası incelenmek suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle Samsun 2. İdare Mahkemesinin 28/12/2009 günlü, E.2009/1007, K.2009/1372 sayılı kararının bozulmasına,

…”

17. İdarece yapılan karar düzeltme talebi, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 16/4/2013 tarihli ve E.2011/12838, K.2013/2792 sayılı ilamı ile kabul edilerek bozma kararı kaldırılmış ve İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır. Onama ilamının ilgili kısımları şöyledir:

“…

Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre kararın düzeltilmesi istemi yerinde görüldüğünden, Danıştay Altıncı Dairesinin 14/07/2010 günlü, E:2010/3561, K:2010/7719 sayılı kararı kaldırılarak, 644 ve 648 sayılı Kanunu Hükmünde Kararnameler uyarınca husumet Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yöneltilerek işin esası yeniden incelendi.

Dava; Amasya İli, Taşova İlçesi sınırları içerisinde Yeşilırmak Nehri üzerinde kurulması planlanan “Umutlu HES Projesi” hakkında davalı idare tarafından verilen “ÇED gerekli değildir” kararının geri alınması yönünde yapılan başvurunun reddine ilişkin 16/06/2009 günlü 4359 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; “ÇED Gerekli Değildir” kararının halka duyurulması için Taşova Belediye Başkanlığına gönderildiği ve anılan Belediyece 23/06/2007 – 02/07/2007 tarihleri arasında ilan edildiği, yine, dava konusu işlemin Umutlu Köyü Muhtarlığı tarafından 26/06/2007 tarihinde ilan edildiği, ilan tarihinin sona erdiği tarihte kurulması düşünülen tesisin bulunduğu bölgede yaşayan kişi ve kurumların dava konusu işlemden haberdar olduklarının kabulü gerektiği, bu tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde davanın açılması veya aynı süre içerisinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi kapsamında idareye başvurularak, işlemin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesinin istenilmesi, idarenin tutumuna göre başvuruya kadar geçen sürede hesaba katılarak kalan dava açma süresi içerisinde bakılmakta olan davanın açılması gerekirken, bu süreler geçirilmek suretiyle 14/05/2009 günlü başvuruya verilen cevap üzerine açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Samsun 2. İdare Mahkemesinin 28/12/2009 günlü, E:2009/1007, K:2009/1372 sayılı kararı ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, anılan kararın ONANMASINA,

…”

18. Karar, 11/7/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş; 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

19. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi ile yapılan mernis sorgulamasına göre başvuruculardan İzzet Taş 14/7/2015, Mustafa Koç 28/3/2014, Veis Özdemir ise 24/4/2015 tarihinde vefat etmiştir.

B. İlgili Hukuk

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.”

21. 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesi şöyledir:

“1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar.

3. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.”

22. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:

“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”

23. Olay tarihinde yürürlükte olan 16/12/2003 tarihli ve 25318 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi şöyledir:

“Bakanlık 15 inci maddenin (a), (b), (c) bendinde yer alan projeleri, EK-IV’deki kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde proje sahibinden projesi ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir.

Bakanlık on beş işgünü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlayarak proje hakkında “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararını beş işgünü içinde verir, kararı Valiliğe ve proje sahibine bildirir. Valilik bu kararı taşra teşkilatlarına ve halka duyurur.

Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir kararı verilen proje için 5 yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir kararı geçersiz sayılır.

“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir”kararı alınan projeler 7 nci madde uyarınca Çevresel Etki Değerlendirmesine tabidir. Bir yıl içinde 8 inci maddeye göre Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecininbaşlatılmaması durumunda başvuru geçersiz sayılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

25. Başvurucular; mevzuata göre HES projeleriyle ilgili çevresel etki değerlendirmesine gerek olup olmadığı hususunda, kurulu güce göre bir ayrım yapıldığını ancak böyle birayrımın,projelerin tümünün çevreye verdiği zararın aynı olması nedeniyledoğru olmadığını, Amasya ili Taşova ilçesi sınırları içerisinde Yeşilırmak Nehri üzerine kurulması planlanan Umutlu HES Projesi ile ilgili “ÇED gerekli değildir” kararı verildiğini, bu kararın, projenin çevreye vereceği etki açısından sürecin daha basit ve kısıtlı bir incelemeye tabi tutulduğu anlamına geldiğini, Samsun İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davasında bu iddialarını dile getirdiklerini ancak Mahkemenin davayı süre yönünden reddettiğini, dava açma süresinin başlangıcına esas alınan ilan ile çevresel etki değerlendirmesinin ne anlama geldiğini dahi net olarak bilmeyen yöre halkının söz konusu karar ve içeriğine vakıf olduğunu kabul etmenin doğru olmadığını, inşaat faaliyetlerinin başlaması üzerine Umutlu köyü muhtarının idareye yaptığı bilgi edinme başvurusuna, idarenin cevap vermekte dahi tereddüt ederek Çevre ve Orman Bakanlığından görüş sorduğunu ve bu şekilde proje tanıtım dosyasının suretini muhtara verdiğini, bu durumun bile söz konusu ilanla karar içeriğinden yeterince haberdar olmadıklarını açıkça ortaya koyduğunu, bunun yanında projenin etki alanının yalnızca Umutlu köyü ve Taşova ilçesi ile sınırlı olmadığını, bu iki yerleşim yerinde yapılan ilanlarla farklı yerlerde oturan ve projeden etkilenen kişilerin işlemin içeriğinden haberdar oldukları anlamının çıkarılmayacağını, süre yönünden davanın reddedilmesi nedeniyle iddialarının haklılığını kanıtlama imkânını elde edemediklerini, bu açıdan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiğini, yaşam hakkının diğer temel hak ve özgürlüklerin ön koşulu olduğunu, çevre hakkı ile yaşam hakkının ayrılmaz bir bütün olduğunu, projenin çevreye vereceği olumsuz etki nedeniyle yörede yaşayan insanların geçim kaynakları, sosyal ve gündelik yaşam alışkanlıklarının da değişeceğini belirterek Anayasa’nın 2., 17., 36. ve 56. maddelerinde güvence altına alınanhaklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Anayasanın 2., 17. ve 56. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

27. Başvurucuların, dava açma süresinin başlangıcına esas alınan ilanların yalnızca Taşova ilçesi ve Umutlu köyünde yapıldığı, aynı yörede projeden etkilenen fakat ilgili yerleşim birimlerinde oturmayan kişilerle ilgili dava açma süresinin de aynı tarihten başlatılmasının bu nitelikteki başvurucuların adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarıyla ilgili olarak başvuru konusu dava dosyasının incelenmesi neticesinde dava tarihi itibarıyla başvurucular Türkan Ceylan’ın Taşova ilçesi Yeşilyurt köyü, Hasan Dikmen’in Kavaloğlu köyü, Orhan Böğürcü’nün Taşova ilçesi Uluköy beldesinde, Mehmet Bolat’ın Amasya il merkezinde ikamet ettiklerine yönelik bilgiler bulunduğu anlaşılmış; bu başvurucular açısından ayrı bir başlık altında incelenmek üzere iddiaların tümü Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.

28. Bunun yanında nüfus kayıtlarına göre başvuru tarihinden sonra vefat eden başvurucular İzzet Taş, Mustafa Koç, Veis Özdemir açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülüp sürdürülmeyeceği hususunda ayrı bir başlık altında değerlendirme yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a.Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat Dışındaki Başvurucular Yönünden

29. Başvurucular; Mahkemenin, dava açma süresinin başlangıcına esas alınan Taşova Belediyesive Umutlu köyünde yapılan ilanlar ile çevresel etki değerlendirmesinin ne anlama geldiğini dahi net olarak bilmeyen yöre halkının söz konusu karar ve içeriğinden haberdar olduğunu kabul ederek davayı süre yönünden reddetmesinin, mahkemeye erişim haklarının ihlali sonucunu doğurduğunu ileri sürmüşlerdir.

30. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu davada “ÇED gerekli değildir” kararınınYönetmelik’te öngörüldüğü şekilde halka duyurulmak üzere Taşova Belediye Başkanlığına gönderildiği ve 23/6/2007 ile 2/7/2007 tarihleri arasında ilgili Belediyece ilan edildiği, yine kararın Umutlu Köyü Muhtarlığı tarafından 26/6/2007 tarihinde ilan edildiği belirtilerek bu hususlara göre somut olayı değerlendirme yetkisinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Bunun yanında Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

34. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).

35. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).

36. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar, niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).

37. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).

38. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51).

39. Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49).

41. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, idari davalarda dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında ise ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı belirtilmiştir.

42. Başvuru konusu dava tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesinde, HES projeleriyle ilgili Çevre ve Orman Bakanlığının on beş iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlayarak proje hakkında “Çevresel Etki Değerlendirmesi gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir” kararını beş iş günü içinde vereceği, kararın valiliğe ve proje sahibine bildirileceği ve valiliğin, kararı”taşra teşkilatlarına ve halka duyuracağı” hükme bağlanmıştır.

43. Somut olayda Mahkemenin, Umutlu HES projesi ile ilgili olarak “Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir” kararının Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından halka duyurulması için Taşova Belediye Başkanlığına gönderildiği ve anılan Belediyece 23/6/2007 ile 2/7/2007 tarihleri arasında kararın ilan edildiği yine dava konusu işlemin Umutlu Köyü Muhtarlığı tarafından 26/6/2007 tarihinde hoparlör vasıtasıyla ilan edildiği, ilan tarihinin sona erdiği tarihte kurulması düşünülen tesisin bulunduğu bölgede yaşayan kişi ve kurumların dava konusu işlemden haberdar olduklarının kabulünün zorunlu olduğu, bu tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde davanın açılması veya aynı süre içerisinde 2577 sayılı Kanun’un 11. maddeleri kapsamında idareye başvurularak işlemin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesini istemeleri idarenin tutumuna göre başvuruya kadar geçen sürede hesaba katılarak kalan dava açma süresi içerisinde bakılmakta olan davanın açılması gerekirken bu süreler geçirilmek suretiyle 14/5/2009 günlü başvuruya verilen cevap üzerine açılan davanın süresinde olmadığı belirtilerek reddine karar verildiği, temyiz üzerine kararın Danıştay Altıncı Dairesinin 14/7/2010 tarihli ilamı ile bozulduğu, karar düzeltme talebi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 16/4/2013 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesinin ret gerekçesine iştirak edilerek hükmün onandığı anlaşılmıştır.

44. Anayasa Mahkemesi bir temyiz incelemesi yapmamakla birlikte usul kurallarının yorumlanmasının, dava açmak isteyen kişinin mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle getirmemesi gerekir (Kemal İnan, § 54).

45. Mahkeme ve Danıştayın, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi gereği, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Umutlu HES projesi ile ilgili verilen “ÇED gerekli değildir” kararının, ilanı gereken düzenleyici bir işlem niteliğinde olduğu, bu açıdan kararın yöre halkına duyurularak söz konusu kişi ve kurumların bilgilendirilmesinin amaçlandığı, dava konusu işlemin tüm ilgililere ayrı ayrı bildirimini zorunlu kılan birhükmün bulunmadığı, bu hususun mümkün de olmadığı, duyuru yapılmak suretiyle yörede yaşayan kişilerin dava konusu işlemden haberdar olduklarının kabulünün gerektiği, aksi hâlde işlemin herhangi bir tarihte öğrenildiğinden bahisle sürekli dava edilebilir durumda olmasının idari istikrar ve kamu düzenine uygun olmayacağının açık olduğu, 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Taşova Belediye Başkanlığı ve Umutlu Köyü Muhtarlığı tarafından yapılan ilan tarihini izleyen günden itibaren dava açma süresinin başlatılması gerektiği ve bu tarihlere göre davanın süresinde açılmadığına dairmevzuat çerçevesinde yaptığı değerlendirmenin, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içerisinde olduğu ve mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren niteliğinin olmadığı anlaşılmış; bu açıdan davanın süre yönünden reddedilmesinin, başvurucuların mahkemeye erişim haklarının özünü zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Başvurucular İzzet Taş, Mustafa Koç ve Veis Özdemir Yönünden

47. Başvuruculardan İzzet Taş, Mustafa Koç ve Veis Özdemir’in başvuru tarihinden sonra vefat ettikleri anlaşılmıştır.

48. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 80. maddesinin ilgilikısımları şöyledir:

“(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.

(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.”

49. Ölen başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının mal varlığı haklarına ilişkin olmadığı, bu açıdan mirasçılar bakımından doğrudan veya dolaylı da olsa başvurunun devamında herhangi bir hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmış; bu açıdan mirasçılara başvuruya devam edip etmeyecekleri hususu sorulmamıştır.

50. Bununla birlikte İçtüzük’ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen başvurunun incelenmesinin devamında, Anayasanın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun da söz konusu olmadığı anlaşılarak ölen başvurucular açısından düşme kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

c. Başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat Yönünden

52. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcına esas alınan ilanların yalnızca Taşova ilçesi ve Umutlu köyünde yapıldığını, projenin uygulandığı yörede farklı yerleşim birimlerinde oturan ve projeden etkilenen kişilerle ilgili dava açma süresinin de aynı tarihten başlatılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Başvuru konusu dosya kapsamına göre, dava tarihi itibarıyla davacılardan Türkan Ceylan’ın Taşova ilçesi Yeşilyurt köyü, Hasan Dikmen’in Taşova ilçesi Kavaloğlu köyü, Orhan Böğürcü’nün Taşova ilçesi Uluköy beldesi, Mehmet Bolat’ın Amasya il merkezinde ikamet ettikleri iddia edilmekle bu başvurucular açısından başvuru, ayrı başlık altında mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

54. Başvurucuların, adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

55. Başvurucular, projenin uygulandığı yörede farklı yerleşim birimlerinde oturduklarını ve projeden etkilendiklerini, kendileri açısından da dava açma süresinin aynı tarihten başlatılarak davanın reddedilmesi nedeniyle Mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

56. Bakanlık görüşünde bu iddialarla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

57.Başvurucular; Umutlu HES projesinin etki alanının yalnızca Taşova ilçesi ve Umutlu köyü ile sınırlı olmadığını, bu nedenle “ÇED gerekli değildir” kararının bu yerlerde ilan edilmesiyle projeden etkilenen ve başka yerleşim birimlerinde oturan kişilerin kararın içeriğinden haberdar olduklarını kabul etmenin mümkün olmadığını, bu açıdan dava açma süresinin bu nitelikteki davacılar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.

58. Başvurucular vekili bu iddialarını 5/3/2010 tarihli temyiz dilekçesinde, “dava konusu işlemle hayata geçirilmeye başlanan projenin sadece Umutlu köyü ve Taşova ilçesi ile sınırlı olmadığıdır. Şayet davamızda keşif, bilirkişi incelemesi yapılmış olsaydı projeden en fazla Erbaa’ya bağlı köylerin etkileneceği görülürdü. Davacılar arasında yer alan gerçek ve tüzel kişilerin yerleşim yerleri ve ekli vekaletnamelerdeki adresleri incelendiğinde, davacıların da Umutlu köyü ve Taşova ilçesi ile sınırlı olmadığı açıkça görülecektir.” şeklinde ifade ederek açıkçadile getirmiştir.

59. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesinde, “ÇED gerekli değildir” kararınınprojenin uygulandığı yerin bağlı olduğu Valilikçetaşra teşkilatlarına ve halka duyurulacağı belirtilmiş, hüküm gereği Amasya Valiliği 12/6/2007 tarihli yazısıyla kararın Taşova Kaymakamlığı, Umutlu Köyü, Çembüke ve Mülkbükü Köyü Muhtarlıklarınca ilan edilmesi istenmiş ve karar Taşova Belediyesi ve Umutlu Köyü Muhtarlığınca ilan edilmiştir.

60. Dava dosyası kapsamında, başvurucular vekilinin iddiasıyla ilgili olarak dava tarihi itibarıyla başvurucular Türkan Ceylan’ın Taşova ilçesi Yeşilyurt Köyü, Hasan Dikmen’in Kavaloğlu köyü, Orhan Böğürcü’nün Taşova ilçesi Uluköy beldesi ve Mehmet Bolat’ın Amasya il merkezinde ikamet ettikleri bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.

61. Başvurucular vekilinin temyiz dilekçesinde açıkça ifade ettiği, içerisinde başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat’ın bulunduğu Taşova ilçesi ve Umutlu köyü dışında farklı yerleşim biriminde oturup projeden etkilendiğini iddia edenbir kısım davacının gerçekten iddia ettikleri yerlerde ikamet edip etmedikleri, ikamet ediyorlarsa projeden etkilenen yerlerde taşınmazlarının bulunup bulunmadığı, bu yönüyle dava açmakta hukuki menfaatlerinin bulunması hâlinde oturdukları yerleşim yerlerinde belirtilen ilanların yapılıp yapılmadığı, buna göre davanın süresinde açılıp açılmadığı hususlarında başvurucuların ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren ve davanın esasını etkileyecek nitelikte olan iddiaların Danıştay onama ilamında değerlendirilmeden dava açma süresinin Amasya ili Taşova ilçesi ve Umutlu köyünde yapılan ilanlarla sınırlı tutularak “ÇED gerekli değildir” kararına ilişkin ilanın içeriğinden bu davacıların da haberdar olduklarının kabul edilerek dava açma süresinin diğer davacılarla birlikte aynı tarihten başlatılması suretiyle davanın süresinde açılmadığına dair yapılan yorumun, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içerisinde olmadığı ve başvurucularınmahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olduğu, bu açıdan başvurucuların mahkemeye erişim haklarının özünün zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.

62. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat’ın Anayasanın 36. maddesinde güvence altına mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

63. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

64. Başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminata karar verilmesini talep etmişerdir.

65. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkınınihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

66. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat açısından yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

67. Yeniden yargılanma kararı verildiğinden başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü, Mehmet Bolat’a müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat dışındaki başvurucular açısından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucular İzzet Taş, Mustafa Koç ve Veis Özdemir açısından ileri sürülen ihlal iddialarının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle bu başvurucular açısından başvurunun DÜŞMESİNE,

3. Başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat açısından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat’ın Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

E. 1. Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat dışındaki başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,

2. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,38 TL yargılama giderinin başvurucular Türkan Ceylan, Hasan Dikmen, Orhan Böğürcü ve Mehmet Bolat’a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
DEMİRDÖVEN KÖYÜ TÜZEL KİŞİLİĞİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14359)
 
Karar Tarihi: 25/12/2018
R.G. Tarih ve Sayı: 22/2/2019-30694
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
Başkan:Burhan ÜSTÜN
Üyeler:Hicabi DURSUN
  Hasan Tahsin GÖKCAN
  Kadir ÖZKAYA
  Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.:Tuğba YILDIZ
Başvurucular:1. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği
Temsilcisi:Hafız Aslan PEKER
  2. Hafız Aslan PEKER
  3. Cevdet BİLGİN
  4. Ahmet DEMİRCİ
  5. Ali ALTUNOĞLU
  6. Ahmet ÇAVUŞ
  7. Hüsnü ÇOLAK
  8. Sayım AYDIN
  9. Mustafa ACAR
  10. Ali UZUN
  11. İbrahim UZUN
  12. Veli UZUN
Vekili:Av. Recep AKYÜREK

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hidroelektrik santrali projesiyle ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Artvin’in Yusufeli ilçesi Demirdöven köyü sınırları içinde bulunan vadide yapılması planlanan Damla Regülatörü ve Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) ve Planlama Müdürlüğünce 27/4/2009 tarihinde ÇED olumlu kararı verilmiştir.

9. Karar, Artvin Valiliği ilan panosunda 21/5/2009 tarihinden itibaren on gün süreyle ilan edilmiştir.

10. Başvurucular karardan 16/10/2009 tarihinde haberdar olduklarını ve kararın geri alınması yönünde Çevre ve Orman Bakanlığına başvurduklarını, 12/11/2009 tarihinde idareden ret cevabı aldıklarını belirtmişlerdir.

11. İdarenin ret kararı üzerine başvurucular, Rize İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmışlardır. Dava dilekçesinde; ilgili mevzuat gereği işletilmesi gerekli sürecin usulüne uygun olarak işletilmediğini, kurulması düşünülen tesis ile ilgili yeterli araştırmanın yapılmadığını ve sucul hayatın devamı için gerekli can suyu hesaplanmadan bu kararın verildiğini belirtmişlerdir. Ayrıca yapılacak santral ile elde edilecek elektriğin sağlayacağı maddi gelirden daha fazla bu vadiden hâlihazırda turizm geliri elde edildiğini, bu projenin uygulanması hâlinde vadideki doğal yaşamın sona ereceğini ve turizm sektörünün yok olacağını iddia etmişlerdir.

12. Rize İdare Mahkemesi 10/1/2012 tarihli kararı ile dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; yapılan araştırmalar, keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda ÇED raporunda taahhüt edilen ve idare tarafından da onaylanan Damla HES Projesi’nin faaliyete geçmesinden sonra bırakılacak hayat suyu miktarının akarsudaki canlı yaşamının sürdürülebilirliği için yeterli düzeyde olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca heyelan ve riskli bölgelerin tespit edilmesi, alınacak önlemlerin ÇED raporuna eklenmesi gerektiği de vurgulanmıştır. Regülatör inşaatı, çöktürme havuzunun inşaatı ve tünellerin açılması sırasında oluşacak hafriyatın sucul ekosisteme zarar vermeden nasıl uzaklaştırılacağı ve nebununla ilgili olarak tür tedbirlerin alınacağı hususunun ayrıntılı bir şekilde ÇED raporunda açıklanması gerekirken açıklanmadığı, dolayısıyla raporda eksiklilerin olduğu tespit edilerek ÇED olumlu kararında hukuka uygunluk bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

13. Yürütmenin durdurulması kararına itiraz edilmesi üzerine Trabzon Bölge İdare Mahkemesi 29/2/2012 tarihli karar ile itirazı reddetmiştir.

14. Rize İdare Mahkemesi 31/7/2012 tarihli kararı ile davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Karar gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin Artvin Valiliğince 21/5/2009 tarihinde ilan edildiği, ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan iptal davası açılması ya da aynı süre içinde6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca davalı idareye başvuruda bulunulması ve idarece verilen ret cevabı üzerine başvuruya kadar geçen süre de hesaba katılmak suretiyle kalan dava açma süresi içinde idari dava açılması gerekirken 21/5/2009 tarihinden itibaren altmış günlük süre geçirildikten sonra yapılan 16/10/2009 tarihli başvuruya verilen yanıt üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

15. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından 5/6/2013 tarihinde reddedilmiş ve karar oyçokluğuyla onanmıştır.

16. Onama kararına karşıoy görüşünde ise dava dosyasında işlemin ilgili yerlerde halka duyurulduğuna ilişkin bilgi ve belgelerin bulunmadığı, bu konuda ilgili yerlerde halka başvuru konusu işlemin duyurusunun yapılıp yapılmadığına ilişkin idareden bilgi ve belge istenerek gelen cevaba göre davanın süresi içinde açılıp açılmadığına karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

17. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 24/6/2014 tarihli kararı ile aynı gerekçelerle oyçokluğuyla reddedilmiştir.

18. Nihai karar, başvurucular vekiline 8/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucular 20/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

20. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış… gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

 (…)

Tarihi izleyen günden başlar.(…)

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.”

21. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:

1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”

22. Olay tarihinde yürürlükte olan 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları (30/6/2011 tarihli ve 27980 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişen son hâli ile) şöyledir:

 “Komisyonun sonuçlandırdığı Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu halkın görüş ve önerilerini almak üzere İl Çevre ve Orman Müdürlüğünde ve Bakanlıkta on işgünü görüşe açılır. Bakanlıkça projeyle ilgili karar alma sürecinde bu görüşler de dikkate alınır. Bakanlık halktan gelen görüşler ışığında rapor içeriğinde gerekli eksikliklerin tamamlanmasını, ek çalışmalar yapılmasını ya da İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunun yeniden toplanmasını isteyebilir. Gerekli çalışmaların yapılmasını müteakip Bakanlıkça nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun üç işgününde komisyon üyesi sayısı kadar çoğaltılması istenir. Çoğaltılan nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu beş işgünü içerisinde Bakanlığa sunulur.

Bakanlık, Komisyonun rapor hakkındaki çalışmaları ve halkın görüşlerini dikkate alarak beş işgünü içinde proje için ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ ya da ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz’ kararı verir, bu kararı proje sahibine ve ilgili kurum ve kuruluşlara yazılı olarak bildirir. Valilik, alınan kararın içeriğini, karara esas gerekçeleri ile şartlarını ve halkın görüş ve önerilerinin Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporuna yansıtıldığını uygun araçlarla halka duyurur.”

23. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin (29186 sayılı Yönetmelik) 4. maddesinin (y) bendi şöyledir:

“Askıda ilan: Gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında, projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer/yerlerde, valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binasında veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan yazılı duyuruyuifade eder.”

24. 29186 sayılı Yönetmelik’in 14. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“… Proje için verilen’ÇED Olumlu’ ya da ‘ÇED Olumsuz’ kararı Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile halka duyurulur.”

2. Danıştay İçtihadı

25. Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24/10/2013 tarihli ve E.2012/9834, K.2013/7132 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:

“…

Dosyanın incelenmesinden; Artvin İli, Şavşat İlçesi, Maden Köyünde 24,75 hektarlık alanda bakır madeni işletilmesi projesi ile ilgili olarak … Ltd. Şti tarafından proje tanıtım dosyası hazırlanarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü’ne sunulduğu, anılan Genel Müdürlük tarafından proje tanıtım dosyası incelemesi sonucu yeterli görülerek anılan proje sahibine dava konusu… tarihli ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davaya konu … tarihli Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü’nün ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararının Artvin Valiliği ilan panosunda … tarihinde ilan edildiğinin belirtildiği bunun dışında … yönetmelik hükümleri gereği tesisin yapıldığı köyde, köy halkını ve diğer ilgilileri konuyla ilgili bilgilendirmeye veya durumdan haberdar etmeye yönelik duyuru yapıldığına ilişkintutanaklar dosyada bulunmadığından, bu husus araştırılmak suretiyle Artvin- Şavşat Maden Köyü tüzel kişiliği açısından davanın süresinde olup olmadığı hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir.”

26. Aynı Dairenin 30/4/2015 tarihli ve E.2013/2257, K.2015/3474 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

“…

Dosyanın incelenmesinden; Artvin İli, Yusufeli İlçesi, Bıçakçılar Köyü sınırları içerisinde yer alan … Regülatörü ve Hidroelektrik Santrali … projesine verilen … ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı’nın iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda; ‘ÇED – Olumlu’ kararının … tarihleri arasında Artvin Valiliği ilan panosunda, … tarihleri arasında ise Yusufeli Kaymakamlığı ilan panosunda askıya alındığı, ancak dava konusu proje hakkında projenin uygulanacağı Bıçakçılar Köyünde duyuru yapılmadığı, dolayısıyla ‘ÇED Olumlu’ kararının bölgede yaşayan halka duyurusunun yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin … Yönetmelik hükmü uyarınca davalı idare tarafından usulüne uygun bir şekilde ilanının yapılmaması nedeniyle, davacıların dava konusu işlemi Valilik tarafından yapılan ilan tarihinde öğrendiklerinin kabulü mümkün bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacıların dava dilekçesinde öğrenme tarihi olarak belirttiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, davanın esasının incelenmesi suretiyle idare mahkemesince yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.”

27. Aynı Dairenin 1/12/2016 tarihli ve E.2016/3301, K.2016/6980 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

“… Dosyanın incelenmesinden; Artvin İli, Yusufeli İlçesi, Barhal Çayı vadisinde … A.Ş. tarafından yapılması planlanan ‘… Regülatörü ve HES’ projesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğütarafından verilen … sayılı ‘ÇED Olumlu’ kararının iptali istemiyle … tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, dava konusu işlemde proje alanı olarak Artvin İli, Yusufeli İlçesi, Barhal Çayı vadisinin gösterildiği, davacılardan birinin … Köyü Muhtarlığı olduğu ve diğer iki davacının da bu köyde ikamet ettikleri, dolayısıyla nihai ÇED raporundan projenin etki alanında kaldığı sonucuna varılan … köyünde, konuyla ilgili bilgilendirmeye veya durumdan haberdar etmeye yönelik duyuru yapıldığına ilişkin tutanakların dava dosyasında bulunmadığından bu hususun araştırılması, ilan yapılmış ise dava açma süresinin ilandan itibaren başlaması gerektiği, aksi halde, dava konusu ‘ÇED Olumlu’ kararının alındığı tarihten itibaren beş yıla yakın bir süre geçtikten sonra davanın açıldığı dikkate alındığında, bu süre içerisinde dava konusu ‘ÇED Olumlu’ kararına ilişkin projenin inşaat/yatırım çalışmalarına başlanılıp başlanılmadığı, başlanıldı ise ne zaman tamamlandığı veya tesisin faaliyete geçiş tarihine ilişkin hususlarının araştırılarak sürenin bu tarihten itibaren hesaplanması gerekmektedir. “

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından … görülmesini isteme hakkına sahiptir…”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin fıkrası mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından açık bir biçimde söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate alındığındafıkranın (1) numaralı mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme’nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleme’nin 6. Maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

30. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM’e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).

31. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM’in rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme’yle uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).

32. AİHM; bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirlilik ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmesi durumunda mahkemeye erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği Yönünden

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinde kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru yapamayacağı öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesinin anılan hüküm doğrultusunda yerleşik hâle gelmiş içtihadı kapsamında kamu tüzel kişisi kavramı içine giren merkezî idare birimleri, mahallî idareler olan köy ve belediyeler ile meslek kuruluşları ve vakıf üniversitelerine bireysel başvuru yapma hakkının tanınmadığı kabul edilmiştir (Ballıdere Belediye Başkanlığı, B. No: 2012/1327, 12/2/2013, §§ 16-19; Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, §§ 26-29; Doğubayazıt Ticaret ve Sanayi Odası, B. No: 2012/743, 5/3/2013, §§ 15-17; İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, B. No: 2012/1430, 21/11/2013, §§ 20-28 ).

35. Somut olayda kamu tüzel kişisi olan başvurucu Demirdöven köyünün ilgili mevzuat gereği bireysel başvuru hakkı bulunmadığı anlaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucular Ahmet Demirci, Ali Altunoğlu ve Hüsnü Çolak Yönünden

37. 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.

38. Genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının ilgili düzenlemelerle bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

39. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ve söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 32; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).

40. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi’nden yapılan sorgulama neticesinde bireysel başvuru tarihinden önce başvuruculardan Ahmet Demirci’nin 7/12/2010, Ali Altunoğlu’nun 15/1/2013 ve Hüsnü Çolak’ın 22/8/2013 tarihlerinde öldüğü tespit edilmiş ancak Av. Recep Akyürek tarafından başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle verilen 20/8/2014 tarihli başvuru formunda başvurucuların öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.

41. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

42. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

43. Bu durumda Av. Recep Akyürek hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

C. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

44. Başvurucular; ÇED raporunun sadece Artvin Valiliği ilan panosunda asıldığını, Şirketin köye gelip kullanılan su üzerinde HES yapmaya başlayacaklarını bildirmesiyle olaylardan haberdar olduklarını ve idareye başvuruda bulunduklarını, Valilikteki ilanı ve raporun detaylarını görmelerinin mümkün olmadığını, idare tarafından verilen cevap üzerine de süresinde dava açtıklarını iddia etmişlerdir. Ayrıca yapılan HES ile birlikte mal varlığı zararlarının oluşacağını, halka haber verilmeden içme, kullanma ve sulama sularının bedelsiz bir şekilde ellerinden alınacağını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

45. Başvurucular ilanın Valilik tarafından yapılmasının yeterli olmadığını, köyde de ilan yapılması gerektiğine ilişkin Danıştay Ondördüncü Dairesinin benzer konuda verdiği bir kararı ek bir dilekçe ile sunmuştur.

2. Değerlendirme

46. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

49. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’yi yorumlayan AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

50. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

51. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

52. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

53. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

54. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

55. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

56. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararının 2577 sayılı Kanun’un 7. ve 11. maddelerine ve 26939 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

57. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

58. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

59. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

60. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

61. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak ÇED raporunun Artvin Valiliğinde ilan edildiği tarihin (21/5/2009) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

62. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda çevresel etki değerlendirmesine ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında, projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.

63. Somut olayda ÇED olumlu kararının Artvin il merkezindeki Valilik ilan panosuna asılması ile yetinildiği tespit edilmiştir. Panoya asma yöntemi dışında köyde yaşayan yöre halkının konudan haberdar olmasını sağlayacak başkaca herhangi bir yönteme başvurulduğuna ya da başvurucuların karardan bir şekilde haberdar olduklarının kabulünü haklı kılan bir neden bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Bu bağlamda Artvin’in Yusufeli ilçesi Demirdöven köyünde yaşayan başvurucuların şehir merkezinde bulunan Artvin Valiliği ilan panosunda yayınlanan ÇED olumlu kararını takip ederek ilan tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmaktadır.

64. Kaldı ki yukarıda yer verilen Danıştay içtihadında da (bkz. §§ 25-27) belirtildiği üzere ÇED raporunun yönetmelik hükümleri gereği tesisin yapıldığı köyde, köy halkını ve diğer ilgilileri konu hakkında bilgilendirmeye veya durumdan haberdar etmeye yönelik duyurusunun yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla belirtilen raporun iptali istemiyle açılan davada ise dava açma tarihi olarak köyde duyuruların yapıldığı tarihin esas alınacağı kabul edilmektedir.

65. Bu açıklamalar çerçevesinde İdare Mahkemesinin ÇED kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki Valilik ilan tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

68. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.

69. Başvuruda, adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

70. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.186,10 TL yargılama giderinin Demirdöven köyü tüzel kişiliği, Ahmet Demirci, Ali Altunoğlu ve Hüsnü Çolak hariç diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucular Ahmet Demirci, Ali Altunoğlu ve Hüsnü Çolak’a vekâleten Av. Recep Akyürek tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

B. 1. Başvurucu Demirdöven köyü tüzel kişiliği yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer başvurucular yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Diğer başvurucular yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Rize İdare Mahkemesine (E.2010/88, K.2012/486) GÖNDERİLMESİNE,

E. 1. Demirdöven köyü tüzel kişiliği, Ahmet Demirci, Ali Altunoğlu ve Hüsnü Çolak tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,

2. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.186,10 TL yargılama giderinin DİĞER BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Av. Recep Akyürek’ten TAHSİLİNE,

H. Kararın bir örneğinin Artvin Barosuna GÖNDERİLMESİNE,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/21003)
 
Karar Tarihi: 19/11/2020
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
Başkan:Kadir ÖZKAYA
Üyeler:Engin YILDIRIM
  M. Emin KUZ
  Rıdvan GÜLEÇ
  Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör:Tuğba TUNA IŞIK
Başvurucular:1. Beyza GÜMÜŞ
  2. Faysal ÜZEYİROĞLU
  3. Kamil ERCAN
  4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU
  5. Mustafa BAYKAN
  6. Şenal OSKAY
  7. Şükrü EVKURAN
Başvurucular Vekili:Av. Kenan MUTLU

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kırma-eleme tesisi ve kireç fabrikası kapasite artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi raporu ve çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Muğla’nın Merkez ilçesi, Orhaniye Mahallesi, Karabağlar Yolu mevkii civarında kırma-eleme tesisi kapasite artırımı projesi hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (İdare) tarafından 13/3/2012 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporu ve ÇED olumlu kararı verilmiştir.

9. Karar, Muğla Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) ilan panosunda 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan edilmiştir.

10. Başvurucular karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar olduklarını ileri sürmüşler ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 15/5/2017 tarihinde dava açmışlardır.

11. Mahkeme 22/9/2017 tarihli kararıyla davaya konu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, aynı konuda açılan bir başka davada Mahkemenin 16/12/2016 tarihli kararı ile 26/1/1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Araştırılması Hakkında Kanun uyarınca zeytinlik sahalarına 3 km’den daha kısa mesafede kurulması mümkün olmayan tesislerden olan kireç sanayi ve kırma-eleme tesisi için kapasite artırımı projesine yönelik verilen dava konusu ÇED olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal kararı verildiği, dolayısıyla öncesinde hukuka aykırılığı tespit edilen dava konusu ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının iptali gerektiği sonucuna varıldığı belirtilmiştir.

12. Davalı İdarenin temyiz istemi sonucunda Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 19/2/2018 tarihli kararıyla Mahkeme kararının bozulmasına, davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin Muğla Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan edildiği, 24/4/2012 tarihinden itibaren altmış gün içinde en geç 23/6/2012 tarihinde dava açılması gerekirken 15/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

13. Nihai karar başvuruculara 30/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24, 28-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından itibaren faaliyette bulunduğunu ve kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir durum olmadığını belirtmişlerdir. Dava konusu işleme dair ilanın sadece İl Müdürlüğü panosunda yapıldığını ve başka hiçbir tebligat veya duyuru yapılmadığını, anılan ilanın dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle tebligat hükmünde olmadığını, kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve davayı işlemden haberdar oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma, sağlıklı bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

21. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

29. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak davaya konu işlemin İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin (24/4/2012) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

33. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlamaktır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği veya işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmeleri için en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda çevresel etki değerlendirmesine ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında, projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.

35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar olmasına yönelik araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını tercih etmede halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma kapasitesinin yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı dava açma süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.

36. Somut olayda ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü panosuna asılması ile yetinildiği tespit edilmiştir. Panoya asma yöntemi dışında kapasite artırımına gidilen tesisin bulunduğu aynı mahallede yaşayan yöre halkının konudan haberdar olmasını sağlayacak başkaca herhangi bir yönteme başvurulduğuna ya da başvurucuların karardan bir şekilde haberdar olduklarının kabulünü haklı kılan bir neden bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.

37. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis ile aynı yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan panosunda yayınlanan ÇED raporu ve ÇED olumlu kararını takip ederek ilan tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmaktadır.

38. Bu açıklamalar çerçevesinde Daire tarafından başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan tarihi esas alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süresinde olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

45. İncelenen başvuruda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle davanın esasının incelenememesi nedeniyle adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

46. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Ondördüncü Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (22/9/2017 tarihli ve E.2017/760, K.2017/1663) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılması

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY

Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

“Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecedegüçleştirdiği gerekçesiyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine” dair çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. Şöyle ki;

Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5 yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve güvensizlik oluşturmaktadır.

İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan anlaşılmasının mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite artırımının çevreye olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca bir çelişkili durumdur.

İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç 23/06/2012 tarihinde açılması gerekirken, 15/05/2017 tarihinde açılan bir davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.

Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.

Üye  Yıldız SEFERİNOĞLU

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2018/17517)
 
Karar Tarihi: 2/12/2020
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
Başkan:Kadir ÖZKAYA
Üyeler:Engin YILDIRIM
  Celal Mümtaz AKINCI
  Rıdvan GÜLEÇ
  Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör:Tuğba TUNA IŞIK
  Başvurucular 1. Beyza GÜMÜŞ
  2. Faysal ÜZEYİROĞLU
  3. Kamil ERCAN
  4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU
  5. Mustafa BAYKAN
  6. Şenal OSKAY
  7. Şükrü EVKURAN
Başvurucular Vekili:Av. Kenan MUTLU

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, dolomit ocağı ve kırma, eleme tesisi kapasite artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Muğla’nın Merkez ilçesi Hamursuz Dağı Eteği, Karabağlar Yolu mevkii civarında Dolomit Ocağı ve Kırma- Eleme Tesisi Kapasite Artırımı Projesi’ne hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 7/10/2010 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmiştir.

9. Karar, Muğla Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) ilan panosunda 14/10/2010 tarihinden itibaren on gün süreyle ilan edilmiştir.

10. Başvurucular, karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar olduklarını ileri sürmüş ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 17/5/2017 tarihinde dava açmıştır.

11. Mahkeme 21/12/2017 tarihinde davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin İl Müdürlüğünce 14/10/2010 tarihinde ilan edildiği, ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde en geç 23/12/2010 tarihinde dava açılması gerekirken 17/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

12. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Ondördüncü Dairesinin 4/4/2018 tarihli kararıyla karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere reddedilmiştir.

13. Nihai karar başvuruculara 10/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular8/6/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. Konu hakkındaki ilgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri,B. No: 2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24 , §§ 28-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından beri faaliyette bulunduğunu, kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir durum olmadığını, dava konusu işleme dair ilanın sadece İl Müdürlüğü panosunda yapıldığını, başka hiçbir tebligat veya duyuru yapılmadığını, anılan ilanın dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle tebligat hükmünde olmadığını, kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve davanın işlemden haberdar oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını belirtmiştir. Başvurucular yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma, sağlıklı bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

21. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. ve 11. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

29. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin (14/10/2010) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

33. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve ilgililerin bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlanmasıdır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği ve işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmelerine yönelik en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda ÇED’e ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.

35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar olmasına yönelik araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını tercih etmede halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma kapasitesinin yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı dava açma süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.

36. Dosya kapsamında başvurucuların hakkında ÇED olumlu kararı verilen tesisin bulunduğu bölgede ikamet etmediklerine ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis ile aynı yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan panosunda yayımlanan ÇED olumlu kararını takip ederek ilan tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmaktadır.

37. Bu açıklamalar çerçevesinde İdare Mahkemesi tarafından başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan tarihi esas alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süresinde olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.

38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

44. İncelenen başvuruda İdare Mahkemesinin dava açma süresine ilişkin yorumu neticesinde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

45. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (E.2017/761, K.2017/2631) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020tarihinde karar verildi.

KARŞIOY

Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

“Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecedegüçleştirdiği gerekçesiyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine” dair çoğunluk görüşüne katılmamaktayız. Şöyle ki;

Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5 yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve güvensizlik oluşturmaktadır.

İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan anlaşılmasının mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite artırımının çevreye olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca bir çelişkili durumdur.

İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç 23/12/2010 tarihinde açılması gerekirken, 17/05/2017 tarihinde açılan bir davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.

Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.

Üye Rıdvan GÜLEÇÜye Yıldız SEFERİNOĞLU

Kaynak:Hukukihaber

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir