Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 9/1/2025 tarihinde, Ferihan Beyoğlu (B. No: 2020/20382) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucu, geçirdiği ameliyat sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle belden aşağısının felç kalmasına bağlı olarak bazı zararlara uğradığını ileri sürmüş; maddi ve manevi bu zararların olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle tazminine karar verilmesi talebiyle idare mahkemesinde (mahkeme) tam yargı davası açmıştır.
Yargılama sürecinde hazırlanan bilirkişi raporunda maddi tazminat miktarı, başvurucunun mahkemeden talep ettiği miktardan fazla hesaplanmıştır. Süreçte yürütülen kanun yolu incelemeleri neticesinde, artırılan maddi tazminat miktarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Danıştay, bu hükme ilişkin temyiz başvurusunu inceleyerek kararı onamış; onama kararına yönelik davalı idarenin karar düzeltme başvurusunu ise artırılan maddi tazminat miktarına yürütülecek faizin başlangıç tarihine ilişkin kısım dışındaki bölümler yönünden reddetmiştir. Danıştay, artırılan tazminat miktarı yönünden idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Mahkeme kısmen bozma kararına uyarak maddi tazminatın artırılan kısmına ilişkin faiz başlangıcının, miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarih olarak belirlenmesine ve bu tarihten itibaren hesaplanacak faiz miktarının başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı temyiz başvurusu reddedilerek karar onanmış, onama kararına karşı yaptığı karar düzeltme başvurusu da reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, hatalı tıbbi müdahale sonucu uğradığı zararın uzun ve yıpratıcı bir yargılama süreci sonunda tam olarak giderilememesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yapılan değişiklik ile tam yargı davalarında miktar artırımı mümkün hâle gelmiş, ıslah benzeri müessese idari yargılama hukukunda yerini almıştır. Söz konusu değişiklik bağlamında, idari yargıda miktar artırımı müessesesinin kabul edilmesinin temel gerekçesinin, etkili başvuru ve adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesini temin ederek idarenin sebep olduğu zararların gerçek ve tam anlamıyla tazmini ve gideriminin sağlanması olduğu anlaşılmıştır.
Somut başvuru bu açıdan incelendiğinde -mevzuatta açık bir yasak olmamasına rağmen- Danıştay tarafından faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak yapılan yorum neticesinde kabul edilen tazminat talebi için dava dilekçesinde gösterilen değer ile miktar artırımı dilekçesine konu edilen kısım yönünden ayrıma gidildiği görülmüştür. Miktar artırımı dilekçesiyle artırılan kısım için faizin başlangıç tarihinin miktar artırım dilekçesinin idareye tebliğ edildiği tarih olarak belirlenmesi, başvurucunun aynı eylemden kaynaklanan maddi zararına ilişkin tazminatın -miktar artırımı dilekçesiyle talep edilen- bir kısmına ilişkin faizin daha ileri bir tarihten (somut olayda yaklaşık 9 yıl sonrası) başlayarak hesaplanması suretiyle değer kaybına uğramasına sebebiyet vermiştir.
Başvurucunun açtığı davada artırılan miktara ilişkin faizin başlangıç tarihi yönünden Danıştay tarafından verilen kararın başvurucunun iddialarının incelenmesine ve uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olduğu söylenemez. Kanun koyucunun faiz başlangıç tarihine yönelik talebe ilişkin karar verilmesini kısıtlayan herhangi bir kural öngörmediği de dikkate alındığında Danıştay tarafından ortaya konulan bu yaklaşım, temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiğine yönelik şikâyetin etkili bir şekilde incelenmesine imkân sağlamamıştır. Bu durumun tıbbi ihmalden kaynaklanan zarara ilişkin yeterli giderimin sağlanmamasına, etkili başvuru hakkının gerçekleştirilmesi için idari yargılama usulüne kazandırılan miktar artırımı müessesesinin pratikte etkisiz hâle gelmesine yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim tam yargı davalarında miktar artırımı talebinde bulunulması ve davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde artırılan miktar yönünden hangi tarihten itibaren faiz verilmesi gerektiği konusu Danıştay İçtihatları Birleştirme Kuruluna (İBK) taşınmış ve İBK tarafından dava dilekçesinde talep edilen miktar için hangi tarihten itibaren faize hükmedilecekse artırılan miktar için de aynı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
—
TÜRKİYE CUMHURİYETİ | ||
ANAYASA MAHKEMESİ | ||
GENEL KURUL | ||
KARAR | ||
FERİHAN BEYOĞLU BAŞVURUSU | ||
(Başvuru Numarası: 2020/20382) | ||
Karar Tarihi: 9/1/2025 | ||
R.G. Tarih ve Sayı: 7/8/2025 – 32979 | ||
GENEL KURUL | ||
KARAR | ||
Başkan | : | Kadir ÖZKAYA |
Başkanvekili | : | Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili | : | Basri BAĞCI |
Üyeler | : | Engin YILDIRIM |
Rıdvan GÜLEÇ | ||
Recai AKYEL | ||
Yusuf Şevki HAKYEMEZ | ||
Yıldız SEFERİNOĞLU | ||
Selahaddin MENTEŞ | ||
İrfan FİDAN | ||
Kenan YAŞAR | ||
Muhterem İNCE | ||
Ömer ÇINAR | ||
Metin KIRATLI | ||
Raportör | : | Şahap KAYMAK |
Başvurucu | : | Ferihan BEYOĞLU |
Vekili | : | Av. Meral ÇOLAK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hatalı tıbbi müdahale sonucu uğranılan zararın tam olarak giderilememesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/6/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu; Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde 6/9/2005 tarihinde geçirdiği ameliyat sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle belden aşağısının felç kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü 150.000 TL kazanç kaybı, 150.000 TL bakım gideri, 40.000 TL bez ve eldiven gideri olmak üzere toplam 340.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle tazminine karar verilmesi talebiyle Zonguldak İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; gelecekte geliştirilebilecek tedavilerin sınırsız, şartsız ve bedelsiz olarak sağlanmasını, zorunlu fizik tedavinin evde aralıksız ve bedelsiz olarak yapılmasını, psikolojik tedavinin evde bedelsiz olarak gerçekleştirilmesini, kendi durumundaki hastalar için özel olarak üretilen akülü aracın bedelsiz olarak verilmesini ve hayatı boyunca bu durumundan kaynaklanan komplikasyonların tedavisinin bedelsiz ve şartsız sunulmasına yönelik olarak da karar verilmesini Mahkemeden talep etmiştir.
7. Mahkeme, bilirkişi incelemesi yaptırması neticesinde düzenlenen Adli Tıp Kurumu (ATK) raporunu hükme esas almıştır. ATK raporunda idarenin hizmet kusuru yönünden yapılan tıbbiameliyeler ile oluşan sonuç arasında illiyet bağına dair yeterli tespitlerin bulunduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun yapılan ameliyat sonrasında maluliyet oranının ne kadar olduğunun tespiti amacıyla yeniden ATK raporu istenmiş ve düzenlenen raporda başvurucunun %100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği yönünde görüş bildirilmiştir. Ardından başvurucunun maluliyet durumuna göre çalışma gücü kaybının ve ortalama bakım giderinin belirlenmesi amacıyla hesap bilirkişisinden rapor talep edilmiştir. Hesap bilirkişisi raporunda 170.855 TL kazanç kaybı ve 238.565 TL bakım muhtaçlık gideri tespiti yapılmıştır.
8. Mahkeme 150.000 TL kazanç kaybı, 150.000 TL bakım gideri, 40.000 TL bez ve eldiven gideri olmak üzere toplam 340.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat talebinin 70.000 TL’lik kısmının kabulüne, bu tazminatların davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine, miktar olarak belirtilmeyen tazminat taleplerinin ise incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun aylık kazancı ile sosyal ve ekonomik durumunun araştırılması sonucunda, eşinden ayrıldığı için başvurucuya ve kızına nafaka bağlandığı, kızının başvurucuyla birlikte yaşadığı, felçli olması nedeniyle başvurucuya sakatlık maaşı bağlandığı, kirada oturdukları ve aylık 400 TL maaş karşılığında bakıcısının bulunduğu tespitlerinin yapıldığı belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun geçirdiği ameliyat sonrasında felçli kalması nedeniyle hayatının değiştiği, hem maddi hem de manevi olarak acı ve ızdırap çektiği gözetilerek -idarenin hizmet kusurunun ağırlığı ile başvurucunun ekonomik durumu dikkate alındığında- manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan dava dilekçesindeki diğer taleplere ilişkin olarak tazmini istenen miktarın belirtilmemiş olması sebebiyle anılan taleplerin tazmininin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
9. Bu karar, tarafların temyiz etmesi üzerine (kapatılan) Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) tarafından onanmıştır. Dairenin onama kararına karşı taraflarca karar düzeltme başvurusu yapılmıştır. Başvurucu; karar düzeltme dilekçesinde, davanın açıldığı tarih itibarıyla miktar artırımının mümkün olmadığını, hesap bilirkişisi raporunda toplam 409.420 TL tazminat talep edebileceğinin belirtildiğini ancak Mahkemece dava dilekçesindeki talep miktarı olan 340.000 TL tazminata hükmedildiğini belirterek 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’la değişik (4) numaralı fıkrası uyarınca 69.420 TL için miktar artırım talebinde bulunmuştur. Daire; tarafların esasa yönelik karar düzeltme taleplerini reddetmiş; anılan kanun hükmüne göre artırılan maddi tazminat miktarı ile ilgili olarak yeniden karar verilmek üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.
10. Mahkeme, bozma kararına uyarak 69.420 TL’lik maddi tazminat miktarı bakımından davayı yeniden incelemiştir. Buna göre miktar artırım talebini içeren karar düzeltme dilekçesi 5/1/2015 tarihinde davalı idareye tebliğ edildiğinden bu dilekçenin yeniden tebliğine gerek görülmediği, artırılan miktar için harcın yatırıldığı, dolayısıyla daha evvel kabul edilen maddi tazminat miktarının talep yönünde artırılması gerektiğinden hareketle 69.420 TL maddi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir.
11. Söz konusu karara karşı davalı idarenin temyiz başvurusu, Dairece reddedilerek anılan karar onanmıştır. Bu onama kararına yönelik davalı idarenin karar düzeltme başvurusu ise artırılan maddi tazminat miktarına yürütülecek faizin başlangıç tarihine ilişkin kısım dışındaki bölümler yönünden Daire tarafından reddedilmiştir. Daire kararında 2577 sayılı Kanun’da tam yargı davalarına ilişkin olarak dava dilekçesindeki miktarın artırımına imkân tanıyan düzenleme uyarınca davanın kabul edilmesi hâlinde artırılan tazminat miktarı yönünden idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda 69.420 TL maddi tazminata artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 5/1/2015 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle bu kısım yönünden onama kararı kaldırılarak mahkeme kararı bozulmuştur.
12. Mahkeme kısmen bozma kararına uyarak maddi tazminatın artırılan 69.420 TL’lik kısmına ilişkin faizin başlangıcının miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarih olan 5/1/2015 olarak belirlenmesine, bu tarihten itibaren hesaplanacak faiz miktarının başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Daire mahkeme kararına yönelik olarak başvurucunun temyiz talebini reddederek anılan kararı onamıştır. Başvurucunun onama kararına karşı yaptığı karar düzeltme başvurusu da Danıştay Onuncu Dairesi tarafından reddedilmiştir.
13. Başvurucu, nihai hükmü 6/4/2020 tarihinde öğrendikten sonra 29/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVID-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğundan başvurunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 2577 sayılı Kanun’un “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İdari dava türleri şunlardır:
…
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
…”
15. 2577 sayılı Kanun’un “Tebligat ve cevap verme” başlıklı 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 9/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
17. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; artırılan tazminat miktarı yönünden hesaplanan faiz için idareye başvuru tarihinin esas alınması gerekirken miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihinin esas alındığını, faiz başlangıç tarihine yönelik olarak adli ve idari yargı mercilerince farklı yönde kararlar verildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde, başvuruya ilişkin olarak Sağlık Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere gönderildiği belirtilmiş; başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği iddiası konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı aleyhe hususları kabul etmediği, tazminat talebiyle açtığı davanın belirsiz alacak davası olduğu, bilirkişi raporları neticesinde alacağın belirli hâle gelmesiyle talep artırımında bulunabileceği ve artırılan kısım için idarenin temerrüde düştüğü tarihten veya dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği beyanında bulunmuştur.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
21. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
22. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Hukuki tavsif (nitelendirme) ise başvurucu tarafından ileri sürülen olgusal iddiaların Anayasa’da güvence altına alınan hangi hak, özgürlük ya da yasak kapsamında inceleneceğinin tespit edilmesinden ibarettir. Bu bakımdan ileri sürülmeyen bir olay veya olguyu incelemek ya da bireysel başvuruya konu edilen hususun ötesinde yahut dışında bir karara varabilmek için “Hâkim hukuku resen (kendiliğinden) uygular (jura novit curia), ilkesine yani nitelendirme yetkisine başvurulamaz (kısmen benzer kararlar için bkz. İrfan Durmuş ve diğerleri [1. B.], B. No: 2014/4153, 11/5/2017, § 74; Tochukwu Gamaliah Ogu [2. B.], B. No: 2018/6183, 13/1/2021, § 120; hukuki nitelendirme yetkisinin kapsamı ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için birçok karar arasından bkz. Radomilja ve diğerleri/Hırvatistan [BD], B. No: 37685/10…, 20/3/2018, §§ 101-126; Pişkin/Türkiye, B. No: 33399/18, 15/12/2020, §§ 62, 63; Ant ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37873/08, 12/1/2021, § 20).
24. AİHM’e göre de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamındaki bir iddia veya şikâyet başvuru konusu olaylara ilişkin iddialar ile bu olayların dayandırıldığı hukuki savlar olmak üzere iki unsurdan ibaret olup şikâyetin nitelendirilmesinde şikâyetin dayandığı hukuki temeller ile şikâyete sebebiyet veren olay ve olguların birlikte dikkate alınması gerekir. Ancak bu içtihadın başvurucu tarafından ileri sürülmeyen olay ve olguların değerlendirilmesine ve bunların Sözleşme’ye uygunluğunun incelenmesine imkân tanımadığı vurgulanmıştır. Buna göre AİHM önündeki bir başvuruyu, başvurucu tarafından ileri sürülen hukuki gerekçelerle birlikte bildirilen olay ve olgular kapsamında ancak bunlarla sınırlı olacak şekilde incelemektedir (Radomilja ve diğerleri/Hırvatistan, §§ 110-125).
25. Başvuru formunda sadece adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet edilerek ihlal edilen haklar arasında açıkça maddi bir hak zikredilmemiş olsa dahi başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamında nitelendirerek ileri sürdüğü iddiaların özü itibarıyla maddi hakla ilgili olduğu durumlarda maddi hak kapsamında inceleme yapılması mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelemiş ve başvurucuların tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin anılan hak kapsamında incelenmesi gerektiğini belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Melahat Sönmez [1. B.], B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim [1. B.], B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner [1. B.], B. No: 2014/9690, 11/5/2017; Emrah Egeç [2. B.], B. No: 2015/9714, 11/12/2018; Neslihan Altuğ ve diğerleri [1. B.], B. No: 2016/2796, 10/12/2019; Hatice Çalış ve diğerleri [1. B.], B. No: 2017/40500, 29/9/2020; Elif Eylül Tunç ve diğerleri [2. B.], B. No: 2019/11781, 17/11/2022; İlker Arslan [2. B.], B. No: 2019/36858, 23/11/2022; Şükran Develi [2. B.], B. No: 2019/38848, 31/1/2023; Sabri Oğurlu (2) [2. B.], B. No: 2019/2264, 20/9/2023). Öte yandan Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlüklere yönelik müdahale nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini talebi kapsamında giderimin hiç veya yeterince sağlanmaması şikâyetlerine ilişkin başvuruları -bir hakla bağlantılı olarak- etkili başvuru hakkı kapsamında incelediği görülmektedir (mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak bkz. Sabri Uhrağ [GK], B. No: 2017/34596, 29/12/2020; Osman Kızılcan [GK], B. No: 2021/11655, 28/7/2022; Hulusi Yılmaz [GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022; yaşam hakkı ile bağlantılı olarakbkz. Bedriye Öğke ve Cemal Öğke [2. B.], B. No: 2019/4799, 27/2/2024; Hasan Kılıç (2) [1. B.], B. No: 2020/23649, 24/1/2024; özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı hakları ile bağlantılı olarak bkz. Ömer Rüştü Şırayder [2. B.], B. No: 2021/13247, 10/1/2024; Mahfuz Güleryüz[1. B.], B. No: 2020/25276, 9/1/2024).
26. Başvurucu, söz konusu süreçlerin tamamında geçen süreye ve faizin başlangıç tarihinin yanlış belirlenmesi nedeniyle zararının tam olarak karşılanmadığına dair iddialarını adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyetinin hatalı tıbbi müdahale nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararın uzun ve yıpratıcı bir süreç sonucunda tam anlamıyla giderilmemesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olayda şikâyetin özü, tıbbı ihmalden kaynaklanan zararın idari ve yargısal süreçlerin sonucunda tam anlamıyla giderilmemesine yöneliktir. Yargılamanın uzunluğuna dair şikâyetler de özü itibarıyla zararın giderimi için başvurulan yolun etkililiği kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir. Dolayısıyla başvurucunun anılan iddiaları bir bütün olarak maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Anayasa’nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 5. maddesinde, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. (Ali Çığır [1. B.], B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu [2. B.], B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32).
29. Etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47).
30. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, bir başka söyleyişle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir ihlalin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad [2. B.], B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60,61; Cüneyt Durmaz (2) [GK], B. No: 2016/35468, 15/12/2021, § 45; Hakan Buzhane [GK], B. No: 2019/1278, 4/7/2024, § 14).
31. Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı, temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla oluşturulan idari ve yargısal mekanizmalara yapılan başvuruların mutlaka başvurucu lehine sonuçlanmasını güvence altına almamaktadır. Bu bağlamda ilgili idari ve yargısal mercilere düşen ödev, başvurucunun şikâyetinin esasını inceleyerek ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karara bağlamaktır. Bununla birlikte mahkemelerin yorum ve değerlendirmelerinin söz konusu başvuru yoluna müracaat edilmesini anlamsız kılacak, başarı şansını zayıflatacak derecede keyfîlik içermesi ya da açıkça makul olmayan bir muhakemeye dayanması hâlinde etkili başvuru hakkı ihlal edilebilir (Seyfettin Şimşek [2. B.], B. No: 2019/21111, 30/3/2022, § 41; Kenan Yıldırım [GK], B. No: 2017/28711, 14/9/2023, § 51).
32. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun hem teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71). Bu nitelikte bir başvuru yolu yoksa etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılacaktır (Mahfuz Güleryüz [1.B.], B. No: 2020/25276, 9/1/2024, § 48).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Başvurucu tıbbi ihmal nedeniyle belden aşağısının felç kaldığını, yargılamanın yaklaşık on dört yıl sürmesine rağmen artırılan tazminat miktarı için faiz başlangıç tarihinin bölünmesi nedeniyle zararının tam olarak karşılanmadığından yakınmıştır.
34. Başvuru konusu olayda yargılama süreci sonunda başvurucu lehine -artırılan 69.420 TL miktar da dâhil olmak üzere- toplam 409.420 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Ancak miktar artırımına konu edilen ve Mahkemece kabul edilen 69.420 TL’lik kazanç kaybı ile bakım ve muhtaçlık giderine ilişkin kısım yönünden faiz başlangıç tarihi, dava dilekçesinde talep edilen miktara dair faizin başlangıç tarihinden (idareye başvuru tarihi) farklı olarak miktar artırım dilekçesinin idareye tebliğ edildiği tarih olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla idarenin ihmali sonucu oluşan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasında bilirkişi raporuna istinaden artırılan miktar bakımından faizin başlangıcına yönelik farklı bir uygulamaya gidildiği görülmüştür.
35. 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yapılan değişiklik ile tam yargı davalarında miktar artırımı mümkün hâle gelmiş, ıslah benzeri müessese idari yargılama hukukunda yerini almıştır. Söz konusu değişikliğe ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu raporunda idari yargının tabi olduğu hukuk rejiminin zararların tazminini ve telâfisini mümkün kılacak rasyonellikten uzak olduğu, benimsenen usulün etkili başvuru ve adil yargılanma hakkı temelinde amaca uygun bir aşamaya işaret ettiği değerlendirmesine yer verilmiştir. Buna göre idari yargıda miktar artırımı müessesesinin kabul edilmesinin temel gerekçesinin etkili başvuru ve adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesini teminen idarenin sebep olduğu zararların gerçek ve tam anlamıyla tazmini ve gideriminin sağlanması olduğu anlaşılmaktadır.
36. Eldeki başvuru bu açıdan incelendiğinde -mevzuatta açık bir yasak olmamasına rağmen- Danıştay tarafından faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak yapılan yorum neticesinde kabul edilen tazminat talebi için dava dilekçesinde gösterilen değer ile miktar artırımı dilekçesine konu edilen kısım yönünden ayrıma gidildiği görülmektedir. Miktar artırımı dilekçesiyle artırılan kısım için faizin başlangıç tarihinin miktar artırım dilekçesinin idareye tebliğ edildiği tarih olarak belirlenmesi, başvurucunun aynı eylemden kaynaklanan maddi zararına ilişkin tazminatın -miktar artırımı dilekçesiyle talep edilen- bir kısmına ilişkin faizin daha ileri bir tarihten (somut olayda yaklaşık 9 yıl sonrası) başlayarak hesaplanması suretiyle değer kaybına uğramasına sebebiyet vermiştir.
37. Başvurucunun açtığı davada artırılan miktara ilişkin faizin başlangıç tarihi yönünden Danıştay tarafından verilen kararın başvurucunun iddialarının incelenmesine ve uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olduğu söylenemez. Kanun koyucunun faiz başlangıç tarihine yönelik talebe ilişkin karar verilmesini kısıtlayan herhangi bir kural öngörmediği de dikkate alındığında Danıştayca ortaya konulan bu yaklaşım temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiğine yönelik şikâyetin etkili şekilde incelenmesine imkân sağlamamıştır. Bu durumun tıbbi ihmalden kaynaklanan zarara ilişkin yeterli giderimin sağlanmamasına, etkili başvuru hakkının gerçekleştirilmesi için idari yargılama usulüne kazandırılan miktar artırımı müessesesinin pratikte etkisiz hâle gelmesine yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır.
38. Gelinen noktada, tam yargı davalarında miktar artırımı talebinde bulunulması ve davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde artırılan miktar yönünden hangi tarihten itibaren faiz verilmesi gerektiği konusu Danıştay İçtihatları Birleştirme Kuruluna (İBK) taşınmış; İBK tarafından dava dilekçesinde talep edilen miktar için hangi tarihten itibaren faize hükmedilecekse artırılan miktar için de aynı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir (Danıştay İBK’nın 24/10/2024 tarihli ve E.2021/5, K.2024/2 sayılı kararı).
39. Açıklanan gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
40. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile tür belirtmeksizin250.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Başvuruda tespit edilen artırılan miktar yönünden faizin başlangıç tarihi ile ilgili olarak başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
42. Öte yandan uğranılan zararın tazmini için başvurulan yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniyle zararın tam anlamıyla karşılanmaması yönünden yeniden yargılama ile giderilemeyecek olan zararları karşılığında net 55.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin artırılan miktar yönünden faizin başlangıç tarihi ile ilgili olarak maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Onuncu Dairesine (E.2019/8153, K.2020/592) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 55.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Kaynak:Hukukihaber
