Anayasa Mahkemesi cumartesi anneleriyle ilgili olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verdi

Anayasa Mahkemesi, yaklaşık yirmi dört yıl boyunca belirli zaman ve yerde yapılan ve somut olayda yapılmak istenen etkinliğin bütünüyle barışçıl olmaktan çıktığı değerlendirilmediği gibi başvurucunun, müdahale öncesi veya sonrasında herhangi bir şiddet hareketi sergilediğine ilişkin bir tespit ve değerlendirme de mevcut olmadığından Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.  

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
GÜLSEREN YOLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/7092)
 
Karar Tarihi: 29/3/2023
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
Başkan:Kadir ÖZKAYA
Üyeler:Engin YILDIRIM
  Rıdvan GÜLEÇ
  Basri BAĞCI
  Kenan YAŞAR
Raportör:Hasan HÜZMELİ
Başvurucu:Gülseren YOLERİ
Vekili:Av. Nermin KAPLAN

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanmasına karar verilmesinin ve bu karara dayanılarak etkinliğe müdahale edilmesinin başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu olay tarihinde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı’dır. Başvurucu, anlatımına göre yirmi dört yıl önce emniyet güçlerinin gözetimindeyken bazı şahısların kaybolması olayına dikkat çekmek ve bu kişilerin bulunmasını sağlamak amacıyla 25/8/2018 tarihinde gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmak istemiştir. Anılan etkinliğin 7/5/1995 tarihinden itibaren her cumartesi günü gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

3. Beyoğlu Kaymakamlığı (Kaymakamlık), “Cumartesi annelerinin 700. haftasındayız” sloganı ile25/8/2018 tarihinde gerçekleştirilmek istenilen tüm etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir. Kararda, “cumartesi anneleri” olarak anılan grubun haftalık 700. toplantısının gerçekleştirilmesine yönelik olarak birçok sivil toplum kuruluşunun (İnsan Hakları Derneği, DİSK, KESK), parti (Halkların Demokratik Partisi, Emek Partisi, Özgürlük Dayanışma Partisi), sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunduğunu ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunmadığı vurgulanmıştır.

4. Kaymakamlık “kanunlara göre … herhangi bir bildirimde bulunulmadığından milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla” verdiğini belirttiği yasaklama kararında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. ve 17. maddesi ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

5. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı’na göre elli kişilik grubun saat 10.00 sıralarında toplanmaya başlaması üzerine kolluk görevlileri, etkinliğin kanuna aykırı olduğunu ve dağılmaları gerektiğini, aksi hâlde müdahale edileceğini gruba ses yükseltici cihazla defalarca ihtar etmiş; idarenin yasaklama kararını başvurucuya tebliğ etmiştir. Kolluk görevlileri, ihtara uymayan ve fiziki direniş gösteren grubu zor kullanarak dağıtmış ve yirmi üç kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirmiştir. Müdahale sonrası tekrar toplanarak oturma eylemi yapan ve slogan atan gruba polis, aynı şekilde ihtarda bulunduktan sonra süpürme işlemi uygulayarak müdahale etmiştir. Grubun, bir kafede bulunan bazı materyalleri polise atması üzerine polis, ikazda bulunduktan sonra gruba biber gazı sıkmıştır. Toplanan grubun birbirleriyle kenetlenip oturarak slogan atması üzerine aynı yönde ihtarlar sonrası toplumsal müdahale aracıyla gruba tazyiksiz su sıkılmış ve toplam yirmi dört kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu olaylar sonucu sekiz polis memuru yaralanmıştır.

6. Bireysel başvuru dosyasına göre başvurucunun şiddet hareketleri sergilediğine dair herhangi bir tespit bulunmadığı gibi başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem de uygulanmamıştır.

7. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri ile kolluk görevlilerinin amiri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 10/9/2018 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının keyfî olarak ihlal edildiğini, Derneğin üyelerine ve yöneticilerine şiddet uygulandığını iddia etmiştir.Şikâyet dilekçesinin deliller bölümünde her ne kadar “darp raporları, tetkik ve tedavi belgeleri” yazılı ise degerek bireysel başvuru formu ve eklerinde gerekse de Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nde (UYAP) yaralanmayı tevsik eden bir belge tespit edilememiştir.

8. Olaya ilişkin görüntülerin yer aldığı tüm dijital kayıtların, sağlık raporlarının vezor kullanan kolluk görevlilerinin tespitine dair tüm bilgi ve belgeleringönderilmesini talep eden Cumhuriyet başsavcılığı, delilleri değerlendirerek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda; kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde ve mukavemete göre artan nispette güç kullanarak toplantıyı dağıttıkları, ayrıca kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte ve yeterlilikte herhangi bir delil elde edilemediğini belirtmiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 6/1/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 12/1/2020 tarihinde öğrendikten sonra 11/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu; kolluk görevlilerinin, Derneğin üye ve yöneticilerine etkinliğe katılanlara aşırı güç kullanarak müdahale ettiklerini, pasajlar ve kafelerde dâhil olmak üzere saatlerce gaz bombaları ve plastik mermi attıklarınıve bu nedenle kendisi dâhil bir çok kişinin yaralandığını iddia etmiştir. Başvurucu, Cumhuriyet başsavcılığına şikâyeti sonrası 10/9/2018 tarihinde Adli Muayene Raporu aldığını, gerek anılan rapordan gerekse dosyada mevcut gazete haberleri ve fotoğraflarından maruz kaldığı saldırının fiziki bulgularınınaçıkça görüldüğünü belirtmiştir. Başvurucu, sorumlu olan kolluk güçleri hakkındaki soruşturmanın etkisiz olduğunu ve şikâyetin sonuçsuz kaldığını belirterek etkili başvuru hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetinde sadece Dernek üyeleri ve yöneticilerinin yaralandığını iddia ettiği, kendisinin yaralandığına dair herhangi bir beyanı olmadığı belirtilmiştir. Bakanlık, dosya kapsamında başvurucunun yaralandığına ilişkin herhangi bir rapor bulunmadığını vurgulayarak müdahalenin zorunlu ve orantılı olduğunu, ayrıca soruşturma işlemlerinin eksiksiz ve zamanında gerçekleştirildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında dosya kapsamında yaralandığına ilişkin Genel Adli Muayene Raporu bulunduğunu ve bireysel başvuru formunun “6” numaralı ekinde de bu belgeyi sunduğunu belirterek bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

12. Başvuru kötü muamele yasağının ihlali kapsamında incelenmiştir. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45, 46; kanıtların makul kabul edilebilmesi için soyut iddiaya dayanan şüphenin ötesinde olması gerektiğine yönelik kararlar için bkz.Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 95;G.G.K., B. No: 2014/19797 9/1/2018, § 49 ).

13. Başvurucu, toplantıya müdahale sırasında kolluk görevlilerinin kötü muamelede bulunduğunu ve 10/9/2018 tarihinde Cumhuriyet savcılığına müşteki sıfatıyla beyanda bulunduktan sonra genel adli muayene raporu aldığını ileri sürmüş ise de dosya kapsamındaherhangi sağlık raporu bulunmadığı gibi yaralanmayı tevsik eden başkaca bir bilgi ve belge de bulunmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu, Cumhuriyet savcılığına yaptığı başvuruda, olayda yaralanıp yaralanmadığı, yaralandıysa bunun niteliğine ve oluş şekline ilişkin herhangi bir beyanda da bulunmamıştır.

14. Ayrıca olayla ilgili hakkında herhangi bir adli işlem yapılmayan başvurucu, yaklaşık on beş gün sonra Cumhuriyet başsavcılığına müracaat etmiş ve başvuruya konu etkinlikteki kolluk görevlilerinin müdahalesi nedeniyle aynı tarihte adli muayene raporu aldığını ifade etmiştir. Başvurucu, hiçbir aşamada kötü muamele iddiasını derhâl kamu makamlarına iletmesine vesağlık raporu almasına engel teşkil eden bir durumun varlığını ileri sürmemiştir. Somut olayda başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair iddialarını makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı, kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddiasını temellendiremediği anlaşılmıştır.

15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucu; uzun yıllar önce kolluk güçlerinin nezaretinde kaybolanların yakınları ile birlikte, kayıp kişilerin bulunmasını sağlamak ve bu soruna dikkat çekmek amacıyla yapılmak istenilen basın açıklamasına Dernek başkanı sıfatıyla katılmak istediğini ancak anılan etkinliğe yönelik idarenin yasaklama kararının ve güvenlik görevlilerinin orantısız güç kullanarak müdahalesinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; toplantının bildirim verme yükümlülüğüne uyulmadan gerçekleştirildiği, ihtara rağmen grubun dağılmadığı, bazı katılımcıların kolluk görevlilerine yaralayıcı maddeler atarak fiziki saldırılarda bulunduğu ve polislerin yaralandığı, dolayısıyla müdahalenin kamu düzenini sağlamaya yönelik, gerekli ve orantılı olduğu vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

17. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2911 sayılı Kanun’un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden bir inceleme yapılacaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017§ 32; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018; §§ 37-46).

18. Somut olayda Kaymakamlık, kanunen yapılması gereken bildirimin yapılmaması nedeniyle başvuruya konu etkinliği yasaklamış; kolluk görevlileri de bu karara dayanarak toplantıya müdahale etmiştir. Yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı olduğunun ispatı kural olarak müdahale eden idare ve müdahaleyi denetleyen yargı merciine düşmektedir. Bu doğrultuda idarenin bildirim yükümlülüğüne uyulmaması nedeniyle verilen yasaklama kararı ile bu karara dayanarak toplantıya yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekliliği hususunda değerlendirme yapılmalıdır (bildirim usulü ve uygulanmasının amacı ile sınırlamanın niteliği ve bu yükümlülüğe aykırılık hâlinde sorumluluğa yönelik ilkeler için bkz. Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019, §§ 41-47; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 57, 58; Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 52; bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin tek başına toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahaleyi haklı kılmadığına ilişkin kararlar için bkz. Selma Elma § 47/i; Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 60; kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına vemüdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 57; barışçıl toplantıya devletin sabır ve hoşgörü göstermesine yönelik kararlar için bkz. Osman Erbil, § 54; Dilan Ögüz Canan, § 38; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017 § 81; Sevinç Hocaoğulları, § 43). Ayrıca başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu düzeni arasında adil bir denge kurulmalı, buna ilişkin hususlar ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 45).

19. Anayasa Mahkemesi başvuruya konu toplantı ve gösteri yürüyüşüne idare tarafından gerçekleştirilen müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını Maside Ocak Kışlakçı (B. No: 2019/21721, 16/11/2022) kararında değerlendirmiştir. Anılan kararda, polisin gerekli olmadığı hâlde toplantıya müdahale etmesi sonrası kimi katılımcılar tarafından kolluk görevlilerine bazı cisimlerin atıldığı gözetilerek toplantıya yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerin haklı ve ikna edici nitelikte olmadığını belirterek etkinliğe müdahale etmesini gerektirecek makul hiçbir sebep ortaya konulmadan ve hakkın kullanılabilmesine yönelik hiçbir tolerans gösterilmeden etkinliğe müdahale edildiği sonucuna varmıştır. Başvuruya konu müdahalenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılan kararda şu gerekçe ve değerlendirmelere dayanılmıştır (aynı kararda bkz. §§ 24-26):

-İdarenin müdahaleye dayanak olan yasaklama kararında, toplantı için bildirim yapılmamasının kamu düzenini ne şekilde bozacağı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini nasıl zedeleyeceğine dair hiçbir açıklamada bulunmadığı belirtilmiş ve idarece bu kanaate nasıl ulaşıldığının anlaşılamadığı vurgulanmıştır.

-Somut olayda, gerçekleştirilmek istenen etkinliğin yaklaşık yirmi dört yıl boyunca belirli zaman ve yerde yapılması nedeniyle idarenin yapılması planlanan etkinlikten önceden bilgisi bulunduğu buna karşın etkinliği otomatik olarak yasaklama yoluna gittiği tespit edilmiştir. Buna göre somut olayda, bildirimin amacının anılan hakkın etkin bir şekilde kullanılması için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğunun idarece gözetilmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca yasaklama kararında; kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesi olması ya da başkalarının haklarının korunması gerekliliği gibi zorlayıcı şartların ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

– Ayrıca kaybolan kişilerin bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istenilmesinin demokratik bir toplumda saygı ile karşılanması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Toplantıya müdahale esnasında bazı katılımcıların gerçekleştirdiği hukuka aykırı eylemlere yönelik yaptırımlar uygulanabilir ise de bu durumun toplantıya yapılan hukuka aykırı müdahaleyi hukuka uygun hâle getirmeyeceği de vurgulanmıştır.

20. Somut olayda, yapılmak istenen etkinliğin bütünüyle barışçıl olmaktan çıktığı değerlendirilmediği gibi başvurucunun, müdahale öncesi veya sonrasında herhangi bir şiddet hareketi sergilediğine ilişkin bir tespit ve değerlendirme de mevcut değildir. Nitekim başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem de yapılmamıştır. Dolayısıyla somut olayda, Maside Ocak Kışlakçı (aynı kararda bkz. § 22) kararındaki değerlendirme ve kabulden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı değerlendirilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş; talep ettiği tazminat miktarını açıklamamıştır.

23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır

24. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE

C. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat talebinin reddine,

D. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

www.hukukihaber.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir