Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 2/2/2022 tarihinde, İ. Ç. (2) (B. No: 2019/13373) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucu, adına kayıtlı sosyal medya hesabından bir kısım terör örgütü lehine olduğu öne sürülen paylaşımlarda bulunulmasının duyulmasının ardından mahalle sakinleri tarafından alıkonularak darbedilmiştir.
Olayın kolluk birimlerine yansıması üzerine başsavcılık tarafından derhâl soruşturmaya başlanmış, başvuruya konu eylemden sorumlu olanların kimlikleri belirlenmiş, savunmaları alınmış, tanık beyanları tespit edilerek olaya ilişkin görüntü ve fotoğraflar incelenmiştir. Soruşturma sonucunda olayda sorumluluğu bulunanlar hakkında ceza davası açılmış, mahkemece yapılan yargılama neticesinde faillerin birlikte hareket ederek başvurucuyu hürriyetinden yoksun bıraktıkları ve vücudunda kemik kırığına yol açacak şekilde kasten yaraladıkları kanaatine varılmıştır.
Mahkeme, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılması nedeniyle faillerin 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş, ceza miktarının yasal sınırların üstünde olması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), hapis cezasının ertelenmesi veya para cezasına çevrilmesi hükümlerinin uygulanmadığını karar gerekçesinde açıklamıştır. Bununla birlikte başvurucunun basit sayılmayacak nitelikte yaralanması nedeniyle üç fail 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmış ise de ceza miktarının yasal sınırlar içinde olması nedeniyle hükümleri açıklanmamış, diğer dört fail hakkında HAGB uygulanamamasından dolayı verilen hapis cezaları 7.000 TL para cezasına çevrilmiştir. Anılan kararlar kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucu, üçüncü kişilerce gerçekleştirilen yaralama eylemine yönelik yapılan ceza yargılaması sonucunda sorumlu kişilerin eylemleriyle orantılı cezalandırılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. Somut olayda olduğu gibi suçu işlediği mahkemece kabul edilen kişinin cezalandırılması ancak denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu mahkeme kararıyla sabit olan eylemi -yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî olarak cezasız kalmaktadır. Kanun koyucunun, işlediği suçtan dolayı kişinin tekrar topluma kazandırılması amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilirken her olayın somut koşulları çerçevesinde suçun niteliği ve mağdurun söz konusu suçtan etkilenme derecesiyle orantılı olarak yaptırımın caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması gerekmektedir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 17. maddesine aykırı muamelelerin kamu görevlileri tarafından değil de üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilmesi hâlinde devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında daha esnek davranılması anlaşılabilen bir olgudur. Öte yandan başvuruya yansıyan olaya özgü koşullar bir bütün hâlinde değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonucun Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınan hakkı zedeleyip zedelemediği değerlendirilmelidir.
Somut olayda yargılama sonunda yedi kişinin birlikte hareket ederek başvurucuyu bir süre meydanda alıkoyması eylemi üç yılı aşkın bir süreyle hapis cezasıyla cezalandırılırken başvurucunun topluluk içinde teşhir edilerek aynı kişiler tarafından burun kemiğinin kırılmasına ve vücudunda yaygın ekimoz oluşmasına sebep olacak şekilde darbedilmesi para cezası veya hapis cezası tehdidiyle cezalandırılmıştır. Dolayısıyla sonuç olarak yargı makamlarınca tespit edilen eylemler ile bu eylemlere verilen cezalar arasındaki orantısızlık/çelişki ilk bakışta dikkat çekmektedir. Söz konusu çelişkinin her iki suç bakımında da asgari ceza uygulamasını benimseyen mahkemenin cezaların bir kısmını yasal sınırlar içinde kalması nedeniyle paraya çevirmesi veya hükmü açıklamaması tercihinde bulunmasından kaynaklandığı açıktır.
Daha önemli olan husus, olayın tartışma anında anlık bir öfke ile gerçekleşen basit fiziksel müdahale sonucu yaralama eylemlerinden ayırt edilmeksizin gelişimindeki vahamet ile başvurucu ve toplum üzerindeki olası etkileri dikkate alınmaksızın alt sınırdan ceza tayinine gidilerek yasal indirimler uygulandıktan sonra üç faile verilen hapis cezasının daha önce suç işlemedikleri gerekçesiyle açıklanmaması, diğer dört failin cezasının ise daha önce suç işlemiş olmaları nedeniyle -HAGB kurumunun uygulanamayacak olması nedeniyle- para cezasına çevrilmesi yargı makamlarının başvuru konusu olaya hoşgörüyle yaklaştığı izlenimi uyandırmaktadır.
Sonuç olarak mahkemenin ceza tayini ve HAGB ya da verilen hapis cezasını para cezasına çevirme hususlarında takdir yetkisi bulunduğu hâlde verdiği kararla bu yetkisini, söz konusu eylemlere hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmadığı değerlendirilmiştir. Olaya özgü koşullar nedeniyle başvurucuya yönelik gerçekleşen eylemin ağırlığı karşısında eylemi yapanların eylemleriyle orantılı sayılmayacak şekilde cezalandırılmasına ilişkin verilen kararın bireylerin kötü muamele yasağına karşı korunması amacıyla alınan caydırıcı yasal önlemleri etkisiz kıldığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.
—-
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
İ. Ç. BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2019/13373) |
Karar Tarihi: 2/2/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 14/4/2022 – 31809 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan | : | Kadir ÖZKAYA |
Üyeler | : | Engin YILDIRIM |
M. Emin KUZ | ||
Rıdvan GÜLEÇ | ||
Basri BAĞCI | ||
Raportör | : | Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu | : | İ. Ç. |
Vekili | : | Av. Hadi CİN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üçüncü kişilerce gerçekleştirilen yaralama eylemine yönelik ceza yargılaması sonucunda sorumlu kişilerin eylemleriyle orantılı olarak cezalandırılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
9. 1975 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Muğla’nın Fethiye ilçesinde yaşamakta ve çiftçilik yapmaktadır. Başvurucunun anlatımına göre adına kayıtlı Facebook sosyal medya hesabından bir kısım terör örgütü lehine olduğu öne sürülen paylaşımlar olduğunun duyulmasının ardından 8/9/2015 tarihinde başvurucu yaşadığı mahalle sakinleri tarafından mahalle meydanında alıkonularak tekme ve yumruklarla darbedilmiştir, (olayın detaylı anlatımı için bkz. İbrahim Çay, B. No: 2016/16236, 13/2/2020, §§ 10-14).
10. Başvurucu; kendisini yaralayan kişilerden, olaydan sonra sağlık kontrollerini yapan sağlık görevlilerinden ve olaya müdahale eden kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun şikâyetiyle ilgili olarak Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmış, şüphelilerin kimlikleri tespit edilerek savunmaları alınmış, başvurucunun olay ile ilgili ayrıntılı şikâyeti tespit edilmiş, kendisini yaralayan kişileri fotoğraflarından teşhis etmesi sağlanmıştır. Başsavcılık, olayın başladığı esnada başvurucunun evinde bulunan yakınlarını tanık olarak dinlemiş ve olayın basına yansıması nedeniyle bazı televizyon kanallarınca kaydedilen görüntü ve resimlere erişmiştir.
11. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporları şöyledir:
i. Olay günü Fethiye Devlet Hastanesince düzenlenen geçici sağlık raporunda -anlaşıldığı kadarıyla- başvurucunun sol dizinde, her iki ayağında ve yüzünde çarpmaya bağlı yaralanmalar gözlemlendiği, alt dudağı ve çenesinde kesi ile burun kemiğinde kırık tespit edildiği belirtilmiştir. Hayati tehlikesi bulunmayan başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile düzelmeyecek düzeyde olduğu açıklanmıştır.
ii. Olaydan üç gün sonra 11/9/2015 tarihinde Tarsus Medical Park Hastanesince düzenlenen ikinci geçici raporda; darp nedeniyle kendi imkânları ile acil servise başvuran başvurucunun vücudunda darba bağlı çok sayıda ödem, kızarıklık ve yüzeysel sıyrığın mevcut olduğu, nazal (burun) kemiğinde fraktür (kırık) tespit edildiği ve başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek seviyede olduğu ifade edilmiştir.
12. Yapılan soruşturma sonucunda 2/5/2016 tarihinde; kolluk görevlileri, başvurucunun tedavisini yapan doktor ve hemşireler ile başvurucuyu yaraladığı iddia edilen H.T., Sa.U., Se.U., M.A.Y., A.A., K.Ş., Y.Ş. ve İ.Y. hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
13. Başsavcılığın kovuşturmama kararına karşı yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine başvurucu 6/9/2016 tarihinde 2016/16236 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun şikâyetleri Anayasa Mahkemesince üç başlık altında incelenmiştir. Başvuru 13/2/2020 tarihinde kabul edilemezlikle sonuçlanmıştır (ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Çay, §§ 33-64). Buna göre;
i. Başvurucunun kolluk görevlilerince fiziksel ve sözlü şiddete maruz kaldığına ilişkin iddiaları savunulabilir bulunmayarak iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle,
ii. Kolluk görevlilerinin olaya müsamaha gösterdiği veya olaya geç müdahale ettiği yönündeki koruma (önleme) yükümlülüklerine ilişkin şikâyetler devletin önleme yükümlülüğünün ihlal edilmediği değerlendirilerek açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle,
iii. Başvurucunun olayla ilgili etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, bir kısım sanık hakkındaki ceza yargılaması sonunda verilen hükümlerin istinaf incelemesi aşamasında olmasından dolayı başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemez bulunmuştur.
14. Diğer taraftan H.T., M.A.Y., C.Ş., Ç.Ş., İ.A., Seb.U. ve Sel.U.nun cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yaralama, nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etmesuçlarını işledikleri isnadıyla haklarında Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
15. Mahkemece yapılan yargılama sonunda sanıkların eylemlerinin başvurucunun konutu veya eklentilerinde gerçekleşmediği kanaatine varılarakkonut dokunulmazlığını ihlal etme suçunu işlemedikleri değerlendirilmiş ve hepsinin bu suç yönünden beraatlerine karar verilmiştir.
16. Buna karşın sanıkların başvurucuyu hürriyetinden yoksun bırakma suçunu işledikleri sonucuna ulaşan Mahkeme, hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiş; suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nedeniyle cezalarında artırım uygulamıştır. Neticede her bir sanık 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Cezanın miktarı nedeniyle erteleme veya para cezasına çevirme veyahut hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) uygulanmadığı gerekçeli kararda belirtilmiştir.
17. Bununla birlikte başvurucunun yaralanmasından sorumlu oldukları değerlendirilerek yaralama suçundan da mahkûm edilen sanıkların her birinin 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yaralama yönünden eylemler nitelendirilirken olayda sopa kullanıldığına yönelik delil olmaması nedeniyle artırım uygulanmamış ancak başvurucunun burun kemiği kırıldığından sanıkların cezaları bu nedenle artırılmıştır. Yaralama suçu yönünden sanıklar M.A.Y., C.Ş. ve Sel.U.ya verilen mahkûmiyet hükümlerinin açıklanması geri bırakılmış, diğer sanıklar H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U.ya daha önce HAGB kararı uygulandığı ancak denetim süresi içinde başvuruya konu suçu işledikleri gözönüne alınarak verilen hapis cezaları 7.000 TL para cezasına çevrilmiştir.
18. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Her ne kadar sanıklar …hakkında nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etme suçundan TCK’nın 37/1 maddesi delaletiyle 116/4 maddesi gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de … olayın konut ve eklentileri kapsamında gerçekleştirilip gerçekleşmediği hususunda mahallinde keşif yapıldığı, olay tarihinde aynı evde bulunduğu anlaşılan tanık … da keşif mahallinde dinlendiği, katılanın kaçtığı ve yakalandığı yerin katılanın konut ve eklentilerinin dışında olduğu anlaşıldığından sanıkların üzerine atlı suçun yasal unsurları oluşmadığından CMK 223/2-a maddesi gereğince ayrı ayrı beraatine,
Sanıklar her ne kadar üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmemiş iseler de sanık [H.nin] herkesin bir yere koşturduğunu görmesi üzerine Jandarma arabası içinde müştekiyi gördüğüne ilişkin ve PKK’lı olduğunu söyleyince bağırdığına ilişkin savunması, sanık [S.nin] Atatürk Büstünde bulunan fotoğrafına ilişkin jandarmalara yardımcı olmak için orada bulunduğuna ilişkin savunması, tanık [Ş.nin] olay günü evde oturduğu esnada bir kaç motor ve arabanın evin önünde durduğunu ve eşinin bunların kendisiyle kavga etmeye geldiğini söylediğini ve eşinin seraların içerisine kaçtığına ilişkin ve bir kısmının geri döndüklerinde eşi olan katılanı kastederek ‘İboyu öldürdük’ şeklindeki beyanları, soruşturma aşamasında 6-7 kişinin geldiğine ilişkin beyanı ile talimat mahkemesince fotoğrafları çekilen sanıklardan [H., İ. ve S.yi] teşhis etmesi, tanık [S.nin] olay günü evde otururken jandarmayı babasının aradığını, 5 dakika sonra orada olacaklarına ilişkin haberinden sonra 3-4 tane arabanın geldiğini, babasının seralara doğru koşmaya başladığını, bir adamın eve gelip ‘babanı bekleme öldü’ dediği şeklindeki beyanı ile talimat mahkemesince yapılan fotoğraflı teşhiste sanıklar [H., İ. ve S.yi] teşhis etmiş oluşu, tanık [İ.N.nin] keşif mahallinde alınan ve sanıkların hiçbirinin yüzünü göremediğini ancak 6-7 kişinin geldiğine ilişkin beyanı, katılanın soruşturma aşamasında sanıkları teşhis ettiğine ilişkin tutanak içeriği, sanığın Kumluova Merkezinde darp edildiğine ilişkin ve Atatürk Büstüne çıkarılmış olduğuna ilişkin dosya içerisinde yer alan ve bilirkişi incelemesi yapılan video kayıları ve fotoğraflar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların savunmalarının suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, dolayısıyla tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların katılanın facebook hesabından yapmış olduğunu iddia ettikleri bir takım paylaşımlar sebebiyle katılanın evinin önüne arabayla geldikleri, katılanın bunu görmesi üzerine evinden kaçtığı, sanıkların katılanı yakalayarak darp ettiği, akabinde getirdikleri araca zorla bindirerek hürriyetinden yoksun bıraktıkları ve Kumluova merkezine Atatürk Büstüne getirdikleri ve burada belli bir süre tutarak hürriyetinden yoksun bıraktıkları anlaşıldığından sanıkların üzerlerine atılı suçlardan ayrı ayrı mahkumiyetine, suçun birden fazla kişi ile birlikte işlendiği anlaşıldığından verilen cezada TCK.nın 109/3-b maddesi gereğince bir kat arttırım yapılmasına, neticeten verilen hapis cezasının miktarı dikkate alınarak TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,
Sanıkların yukarıda anlatıldığı haliyle katılanı evinden kaçmasının akabinde alınan 27/09/2018 tarihli kati nitelikteki ATK raporuna göre yaşamsal tehlikeye sokmayacak şekilde, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde, yüzde sabit iz bırakmayacak şekilde, işlev ve yitim ya da sürekli zayıflama niteliğinde olmayacak şekilde ve ancak burunda 2. Derecede kırık oluşacak şekilde yaraladıkları sabit görüldüğünden sanıkların katılana yönelik sübuta eren kasten yaralama suçunu işledikleri anlaşıldığından sanıkların ayrı ayrı mahkumiyetine, katılanın aşamalarda alınan tüm beyanlarında sanıların kendisini silahtan sayılan herhangi bir cisim ile yaraladığına ilişkin beyanda bulunmadığı da birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların eylemini silahtan sayılan sopa ile gerçekleştirdiklerine kanaat getirilemediğinden sanıklar hakkında TCK’nın 86/3-e maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, sanıkların eylemi sonucunda katılanın vücudunda kemik kırığı oluştuğundan sanıklara verilen cezada TCK’nun 87/3 maddesi gereğince kırığın hayat fonksiyonlarına etkisi gözetilerek takdiren 1/6 oranında arttırım yapılmasına,
Sanıklar [M.A.Y., C.Ş. ve Sel.U.]sabıkasız oluşu, verilen hapis cezasının süresi, dosya kapsamı ve yargılama safahatı, sanıkların duruşmadaki tutum ve davranışları ile kişilik özellikleri nazara alınarak sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde yeniden suç işlemeyecekleri hususunda mahkememizce olumlu kanaate varılmakla CMK 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
Sanıklar [H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U.] hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ancak denetim süresi içerisinde tekrardan kasten bir suç işledikleri anlaşıldığından CMK’nın 231/8 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, sanıklar hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının sanıkların sosyal ekonomik durumları, kişilikleri dikkate alınarak TCK’ nun 50/1-a maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesine …”
19. Anılan HAGB kararlarına başvurucunun yaptığı itiraz Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2019 tarihli kararıyla reddedilmiş, ret kararı başvurucuya 20/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Sanıklar hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden verilen beraat kararları, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu yönünden verilen hapis cezaları ile sanıklar H.T., Ç.Ş., İ.A. ve Seb.U. hakkında verilen para cezaları talep doğrultusunda istinaf incelemesine gönderilmiştir.
20. Başvurucu 18/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 25/6/2021 tarihli kararıyla istinaf talepleri esastan reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri şöyledir:
“Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
…”
” Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
Madde 87- …
(3) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/4 md.) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.”
“Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
…
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
…
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.”
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
(5)“Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
…”
B. Uluslararası Hukuk
24. İlgili uluslararası hukuk için bkz. E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018, §§ 30-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; mahalle meydanında birçok kişi tarafından linç edilmeye çalışıldığını, yumruk ve tekmelerle darbedildiğini, burnunun ve dişlerinin kırıldığını, buna rağmen faillerin eylemlerinin yargı makamlarınca basit yaralama suçu olarak nitelendirilip alt sınırdan ceza verildiğini, bu ceza hükümlerinin açıklanmayarak sorumluların sadece denetimli serbestlik tedbiriyle ödüllendirildiğini, kamu makamlarının bu olaya müsamaha gösterdiğini belirterek Anayasa’nın 10., 17., 19., 21. ve 36. maddeleri ile ek 7 No.lu Protokol’ün 2. Maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde somut başvuruda derece mahkemesinin değerlendirmesinde bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı belirtilmiş, bu bağlamda başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun olduğu hususunun değerlendirilmesine dikkat çekilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki şikâyetlerini yinelemiş; ayrıca HAGB kurumunun bir ödül olarak somut olayda uygulandığını, olayın meydana gelişi bakımından toplumda infial yaratacak bir mesele olduğunu, yargı makamlarının gereken yaptırımı uygulamadığını dile getirmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Anayasa’nın”Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı“kenar başlıklı 17. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
31. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
34. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen fiilleri de kapsamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
35. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
36. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçları kullanılmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa’nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
37. Her olayın kendine özgü şartlarında değerlendirmesinin yapılması koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmaması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 112).
38. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).
39. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; işkence ve kötü muamele fiillerine yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması mümkün olacaktır (Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015).
40. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi sonucu doğmaktadır (Süleyman Deveci, § 102).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Soruşturma ve kovuşturma süreci bir bütün olarak incelendiğinde olayın kolluk birimlerine yansıması üzerine Başsavcılık tarafından derhâl soruşturmaya başlandığı, başvurucunun soruşturmanın açıklığını temin edecek ve meşru menfaatlerini koruyabilecek bir şekilde beyanına başvurularak soruşturma sürecine dâhil edildiği anlaşılmıştır. Başvuruya konu eylemden sorumlu olanların kimlikleri belirlenmiş, savunmaları alınmış, tanık beyanları tespit edilerek olaya ilişkin görüntü ve fotoğraflar incelenmiş, dolayısıyla delillerin toplandığı görülmüştür. Soruşturma sonucunda olayda sorumluluğu bulunanlar hakkında ceza davası açılmış, Mahkemece yapılan yargılama neticesinde faillerin birlikte hareket ederek başvurucuyu hürriyetinden yoksun bıraktıkları ve vücudunda kemik kırığına yol açacak şekilde kasten yaraladıkları kanaatine varılmıştır.
42. Mahkeme, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılması nedeniyle faillerin 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş; ceza miktarının yasal sınırların üstünde olması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hapis cezasının ertelenmesi veya para cezasına çevrilmesi hükümlerinin uygulanmadığını karar gerekçesinde açıklamıştır. Bununla birlikte başvurucunun basit sayılmayacak nitelikte yaralanması nedeniyle üç fail 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmış ise de ceza miktarının yasal sınırlar içinde olması nedeniyle hükümleri açıklanmamış, diğer dört fail 7.000 TL para cezasıyla cezalandırılmıştır.
43. Derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında kaldığı kuşkusuz olan ceza miktarı tayinine Anayasa Mahkemesinin müdahalesi kural olarak düşünülmez ise de takdir yetkisinin bu tür olaylara müsahama gösterme şeklinde kullanılması, etkin yargısal korumayı zayıflatarak temel hak ve hürriyetlerin zedelenmesine yol açabilecektir (E.A., § 58) Bu bağlamda başvuru konusu olay başvurucunun sosyal medya hesabında paylaştığı bir fotoğraf nedeniyle yaşadığı mahallenin sakinlerinden bir kısmı tarafından cezalandırılmak maksadıyla darbedilmesi ve mahalle meydanında alıkonularak teşhir edilmesidir. Olayın gerçekleşme biçimi gözönüne alındığında başvurucunun tüm itirazlarına rağmen Mahkemece sabit bulunan tüm suçlar bakımından alt sınırdan ceza tayinine gidilerek yaralama eylemi bakımından hükmedilen sonuç cezasının bazı failler yönünden açıklanmasının geri bırakılmasına, diğerleri yönünden para cezasına çevrilmesine karar verilmesinin yaptırımın caydırıcılık etkisi yönünden incelenmesi gerekmektedir.
44. HAGB kurumu, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde düzenlenmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliği olan HAGB kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Tahir Canan, § 30).
45. Dolayısıyla kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. Somut olayda olduğu gibi suçu işlediği Mahkemece kabul edilen kişinin cezalandırılması ancak denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu mahkeme kararıyla sabit olan eylemi -yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî olarak cezasız kalmaktadır. Kanun koyucunun, işlediği suçtan dolayı kişinin tekrar topluma kazandırılması amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilirken her olayın somut koşulları çerçevesinde suçun niteliği ve mağdurun söz konusu suçtan etkilenme derecesiyle orantılı olarak yaptırımın caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması gerekmektedir (E.A., § 60).
46. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 17. maddesine aykırı muamelelerin kamu görevlileri tarafından değil de üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilmesi hâlinde devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında daha esnek davranılması anlaşılabilen bir olgudur. Nitekim Anayasa Mahkemesi Esma Başbakkal (B. No: 2012/1128, 8/5/2014) kararında; anlık bir saldırıdan öteye geçmeyen ve herhangi bir fiziksel müdahale içermeyen sanığın eylemini Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında görerek yaptığı değerlendirmede sanık hakkında verilen para cezası hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın gerçekleşen haksız eylemin mağdur üzerinde oluşturduğu etki ile belirlenen ceza ve beş yıllık denetim yaptırımının orantılı olduğuna işaret etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi 2018 tarihli E.A. kararında yine üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen cinsel saldırı eylemi sonucu verilen HAGB kararının bireylerin kötü muamele yasağına karşı korunması amacıyla alınan caydırıcı yasal önlemleri etkisiz kıldığı kanaatine varmıştır.
47. Yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararlarından anlaşılacağı üzere başvuruya yansıyan olaya özgü koşullar bir bütün hâlinde değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonucun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan hakkı zedeleyip zedelemediği değerlendirilmelidir. Yargılama sonunda yedi kişinin birlikte hareket ederek başvurucuyu bir süre meydanda alıkoyması eylemi üç yılı aşkın bir süreyle hapis cezasıyla cezalandırılırken başvurucunun topluluk içinde teşhir edilerek aynı kişiler tarafından burun kemiğinin kırılmasına ve vücudunda yaygın ekimoz oluşmasına sebep olacak şekilde darbedilmesi para cezası veya hapis cezası tehdidiyle cezalandırılmıştır.
48. Diğer bir ifadeyle sosyal medyadaki bir paylaşım nedeniyle çok sayıda insanın bir araya gelerek bir kişiyi cezalandırma saikiyle ağır fiziksel şiddet uygulaması eylemi sadece para cezası ile cezalandırılırken veya ceza tehdidiyle bırakılırken bu eylemi gerçekleştirebilmek için kişinin bulunduğu yerden ayrılmasına izin verilmemesi eylemi hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. Dolayısıyla sonuç olarak yargı makamlarınca tespit edilen eylemler ile bu eylemlere verilen cezalar arasındaki orantısızlık/çelişki ilk bakışta dikkat çekmektedir. Söz konusu çelişkinin her iki suç bakımında da asgari ceza uygulamasını benimseyen Mahkemenin sonuç cezaların bir kısmını yasal sınırlar içinde kalması nedeniyle paraya çevirmesi veya hükmü açıklamaması tercihinde bulunmasından kaynaklandığı açıktır.
49. Daha önemli olan husus, olayın tartışma anında anlık bir öfke ile gerçekleşen basit fiziksel müdahale sonucu yaralama eylemlerinden ayırt edilmeksizin gelişimindeki vahamet ile başvurucu ve toplum üzerindeki olası etkileri dikkate alınmaksızın alt sınırdan ceza tayinine gidilerek yasal indirimler uygulandıktan sonra üç faile verilen hapis cezasının daha önce suç işlemedikleri gerekçesiyle açıklanmaması, diğer dört failin cezasının ise daha önce suç işlemiş olmaları nedeniyle -HAGB kurumunun uygulanamayacak olması nedeniyle- para cezasına çevrilmesi yargı makamlarının başvuru konusu olaya hoşgörüyle yaklaştığı izlenimi uyandırmaktadır. Kaldı ki benzer yaklaşımla faillerin kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hapis cezasıyla cezalandırılmalarının Mahkemenin yetkisini bu yönde kullanması nedeniyle değil alt sınırdan uzaklaşmadan verilen cezanın HAGB veya para cezasına çevrilme veyahut ertelenme imkânı olmamasından kaynaklandığı Mahkemece açıklanmıştır.
50. Tüm bu tespitler ışığında Mahkemenin ceza tayini ve HAGB veyahut verilen hapis cezasını para cezasına çevirme hususlarında takdir yetkisi bulunduğu hâlde verdiği kararla bu yetkisini, söz konusu eylemlere hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmadığı ortadadır. Olaya özgü koşullar nedeniyle başvurucuya yönelik gerçekleşen eylemin ağırlığı karşısında eylemi yapanların eylemleriyle orantılı sayılmayacak şekilde cezalandırılmasına ilişkin verilen kararın bireylerin kötü muamele yasağına karşı korunması amacıyla alınan caydırıcı yasal önlemleri etkisiz kıldığı değerlendirilmiştir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
57. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
58. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıylaihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Kaynak:Hukukihaber