Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 6/1/2022 tarihinde, A. O. (B. No: 2018/25011) başvurusunda, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucunun çalıştığı özel okul, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu, Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması ile aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçeleriyle 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı OHAL KHK’sı) hükümleri gereği kapatılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığının 7783529 sayılı Genelge’si (Genelge) kapsamında çalıştığı okulun kapatılması nedeniyle özel okulda çalışma izninin iptal edildiği ve başka bir kurum için yeniden izin düzenlenemeyeceği Valilik tarafından başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu, idari işlemin iptali talebinin Valilik tarafından zımnen reddedilmesi üzerine İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı istinaf başvurusu, Bölge İdare Mahkemesi tarafından kesin olarak reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, öğretmen olarak çalışma izninin iptal edilmesi ve yeniden çalışma izni düzenlenmesinin yasaklanması nedenleriyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Derece mahkemelerinin kararları gözetildiğinde somut olaya konu olan idari işlemin 667 sayılı OHAL KHK’sı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Genelge’ye dayandırıldığı anlaşılmaktadır.
5580 sayılı Kanun ve Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; özel öğretim kurumlarında çalışabilmenin valilikler tarafından verilecek çalışma iznine bağlandığı, bu kapsamda valiliklerce yapılacak inceleme sonucunda mevzuatta belirtilen şartları sağlayan kişiye iznin verilebildiği ancak bu iznin sadece kişinin sözleşme yaptığı okulda çalışmasına imkân sağladığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanında ilgili mevzuatta özel öğretim kurumunun kapatılması hâlinde çalışma izninin iptalinin gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, çalışma izninin valilikler tarafından verilebileceği ve iptal edilebileceğine dair genel düzenlemelere yer verildiği görülmüştür. Ayrıca çalışma iznine tabi olarak mesleğini ifa eden bir kişinin çalışma izninin iptal edilmesinin bir sonucu olarak doğrudan özel kurumlarda çalışma yasağı getirilmesine ve böyle bir yasağın uygulanma şartlarına ilişkin bir hükmün olmadığı anlaşılmaktadır.
667 sayılı OHAL KHK’sında sadece özel öğretim kurumlarının kapatılmasına ilişkin hüküm olduğu, bu kurumlarda çalışan öğretmen ve personelin bir daha özel öğretim kurumlarında çalışamayacağına dair hiçbir hüküm yer almadığı, bu yasağın sadece Genelge ile belirlendiği, bir düzenleyici idari işlemle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının mümkün olmadığı vurgulanmalıdır.
Özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahalenin Anayasa’nın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin ilk ve temel şartı müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Somut olayda ise başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin sonuç olarak Genelge’ye dayandığı sabittir. Buradan hareketle ilgili kanunlarda açık bir düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
—
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
GENEL KURUL |
KARAR |
A. O. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/25011) |
Karar Tarihi: 6/1/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 6/4/2022-31801 |
GENEL KURUL |
KARAR |
Başkan | : | Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili | : | Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili | : | Kadir ÖZKAYA |
Üyeler | : | Engin YILDIRIM |
Hicabi DURSUN | ||
M. Emin KUZ | ||
Rıdvan GÜLEÇ | ||
Recai AKYEL | ||
Yusuf Şevki HAKYEMEZ | ||
Selahaddin MENTEŞ | ||
Basri BAĞCI | ||
İrfan FİDAN | ||
Raportör | : | Ali KOZAN |
Başvurucu | : | A. O. |
Vekili | : | Av. Oktay DEMİREĞEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmen olarak çalışma izninin iptal edilmesi ve yeniden çalışma izni düzenlenmesinin yasaklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
8. İkinci Bölüm tarafından 11/3/2021 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinden 2012 yılında mezun olan başvurucu, sınıf öğretmeni olarak çalışmak üzere özel bir okul ile 15/8/2015 tarihinde bir yıl süreli iş sözleşmesi imzalamıştır. Anılan sözleşme kapsamında okul yönetiminin başvurusu üzerine İstanbul Valiliği (Valilik) Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından 30/9/2015 tarihinde başvurucu adına çalışma izni onayı verilmiştir. Çalışma izninin incelenmesi neticesinde başvurucunun sözleşme yaptığı okulda 1/9/2016 tarihine kadar sınıf öğretmeni olarak çalışmasına izin verildiği, sözleşme bitim tarihinden itibaren sözleşme yenilenecekse görev süresinin en az bir yıl süre ile uzatıldığına ilişkin tekrar onay alınması gerektiğinin şerh edildiği görülmüştür.
10. Olağanüstü hâl (OHAL) tedbirleri kapsamında 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı OHAL KHK’sı) 2. maddesinde yapılan düzenlemeyle,millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) aidiyeti veya bu örgüte iltisakı,irtibatı belirlenen KHK ekindeki listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları kapatılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının 21/7/2016 tarihli ve 7783529 sayılı Genelge’si (Genelge) ile de “Cumhuriyet Savcılıklarınca haklarında işlem başlatılan özel öğretim kurumları ile özel öğrenci yurtlarından yönetimine kayyum atanmayan kurumlar ve kayyum atanan kurumlarda kayyum ataması yapılmadan önce görev yapan, yönetici, eğitimci, öğretmen, uzman öğretici, usta öğretici ve diğer personelin Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS) üzerinden tespitleri yapılarak çalışma izinleri valiliklerce iptal edilecek, bu personele başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izin onayı düzenlenmeyerek MEBBİS üzerinde gerekli bilgiler işlenecektir” kuralı getirilmiştir.
11. Başvurucunun çalıştığı özel okul millî güvenliğe tehdit oluşturduğu, FETÖ/PDY’ye aidiyeti veya bu örgüte iltisakı, irtibatı olduğu gerekçeleriyle 667 sayılı OHAL KHK’sı hükümleri gereği 29/7/2016 tarihinde kapatılmıştır.
12. Genelge hükümleri gereği, çalıştığı okulun kapatılması nedeniyle özel okulda çalışma izninin 29/7/2016 tarihinde iptal edildiği ve başka bir kurum için yeniden izin düzenlenemeyeceği Valilik tarafından başvurucuya bildirilmiştir. Ayrıca anılan tarih itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemlerinde (MEBBİS) başvurucu hakkında”Cezası:667 sayılı KHK ile kurumu kapatıldı ve 2016/788529 sayılı yazı” şeklinde şerh konulmuştur. Başvurucu, idari işlemin iptali talebinin Valilik tarafından zımmen reddedilmesi üzerine İstanbul 11. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 27/9/2017 tarihinde iptal davası açmıştır.
13. Başvurucu; dava dilekçesinde, hakkındaki idari işlemin bir yıldır çalıştığı okulun kapatılmasından kaynaklandığını, özel okulların yasalara uygun kurulup çalıştığını, kamu okullarına atanamadığı için özel okulda çalışmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Devletin izniyle açılan okulda çalışmasının suç olarak gösterilemeyeceğini, okulun terörle bağlantısını bilmesinin mümkün olmadığını, geçimini sağlayabilmek için bu okulda çalıştığını ifade etmiştir. Başvurucu; çalışma iznine dayanak olarak gösterilen Genelge’nin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu zira Millî Eğitim Bakanlığının bu Genelge ile Anayasa’ya ve Kanun’a aykırı bir düzenleme ve yasak getirdiğini, dahası kanun ya da yönetmelikte düzenlenmeyen bir durumun Genelge ile uygulandığını vurgulamıştır. Başvurucu; hakkında açılmış bir soruşturma ya da kovuşturmanın mevcut olmadığını, idari işlemin sebep ve amaç yönünden de hukuka ve usule aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
14. İdarenin davaya cevabında; dava konusunun ülke genelinde uygulanan bir genelgeye dayandığı, başvurucunun Olağanüstü Hâl Komisyonuna başvurması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca 667 sayılı OHAL KHK’sı uyarınca FETÖ/PDY ile iltisakı veya irtibatının belirlenmesi sebebiyle kapatılan okullar arasında başvurucunun çalıştığı okulun da bulunduğu, 21/7/2016 tarihli Genelge ile bu okullarda görev yapan personelin çalışma izinlerinin iptal edilmesi, bu personele başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmemesi ve MEBBİS üzerinden de gerekli değişikliklerin yapılmasına ilişkin olarak valiliklere talimat verildiği, İstanbul Valiliğinin de bu talimatın gereğini yerine getirdiğini iddia etmiştir. Anılan talimat doğrultusunda yapılan işlemlerin ülkenin düştüğü zor durumdan kurtarılmasına yönelik olduğu ve hukuka uygun kabul edilmesi gerektiği vurgulanarak davanın reddi gerektiği savunulmuştur. İdarenin ibraz ettiği MEBBİS belgesinde, başvurucunun durumuna ilişkin bölüme ceza tarihi olarak 29/7/2016, ceza nedeni kısmına da 667 sayılı OHAL KHK’sı kapsamında kurumun kapatılması ve Millî Eğitim Bakanlığının Genelgesi şeklinde kayıt düşüldüğü görülmüştür.
15. Mahkeme 27/12/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun ilgili maddeleri ile Genelge hükümleri hatırlatıldıktan sonra başvurucunun 667 sayılı OHAL KHK’sı ile kapatılan özel okulda öğretmen olarak 1/9/2015-23/7/2016 tarihleri arasında çalıştığı, 21/7/2016 tarihli Millî Eğitim Bakanlığı Genelgesi gereğince, başvurucuya söz konusu okulda çalışabilmesi için verilen çalışma izninin iptal edildiği ifade edilmiştir. Söz konusu Genelge’nin mahkeme kararıyla iptal edildiğine veya idarece geri alındığına ilişkin bir iddianın bulunmadığı vurgulanmış, yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir.
16. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı istinaf başvurusu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 4/6/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
17. Nihai karar 11/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 6/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Millî Eğitim Bakanlığı 30/12/2020 ve 27/7/2021 tarihli yazılarında başvuru konusuna ilişkin şu hususları Anayasa Mahkemesine bildirmiştir:
i. OHAL tedbirleri kapsamında makam oluruyla, 667 sayılı OHAL KHK’sı ile kapatılan kuruluşlarda çalışan personelin çalışma izninin iptaline ilişkin 21/7/2016 tarihli ve 7783529 sayılı yazının tüm valiliklere gönderildiği belirtilmiştir. Anılan yazının kanuni dayanağı olarak 667 sayılı OHAL KHK’sı ve 5580 sayılı Kanun’un (4), (8) ve (9) numaralı maddeleri gösterilmiştir.
ii. Genelge ile çalışma izninin iptali ile başka bir kurumla ilgili çalışma izninin düzenlenmemesinin ve bu durumun MEBBİS’e kaydının hüküm altına alındığı hatırlatılmıştır. Genelge’de belirtilen idari işlemle ilgili bilgilerin MEBBİS’e kaydedildiği, bu bağlamda MEBBİS modülüne”667 sayılı KHK ile kurumu kapatıldı ve 2016/….“şeklinde düşülen şerhin ilgili kişiye herhangi bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmeyeceği anlamına geldiği vurgulanmıştır.
iii. Çalışma izinlerinin iptali ve yeniden düzenlenmemesine ilişkin idari tedbiri takiben doğabilecek mağduriyetlerin önüne geçebilmek amacıyla Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünün 11/10/2016 tarihli Genelgesi’nin tüm valiliklere gönderildiği ifade edilmiştir. Anılan Genelge’de; görevlerine son verilen ve çalışma izni iptal edilen personelin valilikler tarafından kurulacak komisyon tarafından yeniden değerlendirileceği, bu kapsamda terör örgütlerine üyeliği, iltisakı veya bunlarla irtibatı olmadığı tespit edilenlerin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından değerlendirilmek üzere Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğüne bildirilmesinin istendiği vurgulanmıştır. Komisyon tarafından bildirilen kişilerin durumlarının 13/12/2016 tarihinde kurulan ve bakan yardımcısının başkanlığında çalışacak kurul tarafından değerlendirileceği belirtilmiştir.
iv. Anılan Genelge ile valiliklere komisyon kurulması talimatı verildiği, süreç içindeki yazışmalardan tüm illerde komisyon kurulduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir. Komisyonun nasıl oluşturulacağı ve yapısının valiliklerin takdirine bırakıldığı, terör örgütüyle bağlantılı kamu personelleriyle ilgili süreç devam ettiğinden valiliklere komisyonun yapısıyla ilgili sınırlama getirilmediği vurgulanmıştır. Kişilerin terör örgütlerine mensubiyet, bu örgütlerle irtibat ve iltisak yönünden yeniden değerlendirilmesinin ve araştırılmasının komisyon tarafından yapıldığı, komisyonun kanuni dayanağının çalışma izninin verilmesi ve iptalini düzenleyen 5580 sayılı Kanun’un 8. maddesi ve anılan madde gereğince valiliklere yazılan Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünün 11/10/2016 tarihli yazısının oluşturduğu ifade edilmiştir.
v. Komisyon kararlarına karşı ilgililerin itiraz edebilmeleri ve idari yargı yoluna başvurmalarında bir engel olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca kişilerin özel öğretim kurumlarında çalışabilmeleri için belirli bir özel öğretim kurumuyla öncelikle bir iş sözleşmesi yapmaları ve bu sözleşme ile istenen diğer belgelerle millî eğitim müdürlüğüne başvurmaları gerektiği, dolayısıyla kişilerin tüm mali haklarını imzaladıkları iş sözleşmesi çerçevesinde işverenden isteyebilecekleri ifade edilmiştir. Çalışma izni iptal kararı kaldırılanların belirtildiği şekilde bir iş sözleşmesi yapmaları ve diğer şartları yerine getirmeleri hâlinde çalışma izni düzenlenmesi koşuluyla çalışabilecekleri vurgulanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5580 sayılı Kanun’un ”Kurucu/kurucu temsilcisinin nitelikleri ve kurum binaları“kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı başvuru konusu olay tarihi itibarıyla şöyledir:
“Kurum açacak veya açılmış bir kurumu devralacak olan gerçek kişilerle tüzel kişilerin temsilcilerinde; affa uğramış olsalar bile yüz kızartıcı bir suçtan yahut kasdî bir suçtan dolayı altı ay veya daha fazla hapis cezası ile mahkûm edilmemiş olma şartı aranır…”
21. 5580 sayılı Kanun’un ”Kurumlarda çalıştırılacak personel” kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
”…
Kurumların müdürleri, kurucu/kurucu temsilcisi tarafından; diğer yönetici ve öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticileri ise müdürlerince seçilir ve çalışma izinleri valiliğin iznine sunulur. Valiliğin izni alınmadan müdür ile diğer yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler işe başlatılamaz.
Gerekli şartları taşıyan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler için valilikçe çalışma izni düzenlenir. Çalışma izninin iptali yine valilikçe yapılır.
…”
22. 5580 sayılı Kanun’un “Özlük hakları ve sorumluluklar” kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kurumlarda çalışan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler ile kurucu veya kurucu temsilcisi arasında yapılacak iş sözleşmesi, en az bir takvim yılı süreli olmak üzere yönetmelikle belirtilen esaslara göre yazılı olarak yapılır. Mazeretleri nedeniyle kurumdan ayrılan öğretmen ve öğreticilerin yerine alınacak olanlar ile devredilen kurumların yönetici, öğretmen ve öğreticileri ile bir yıldan daha az bir süre için de iş sözleşmesi yapılabilir.
…
b) Yetki, sorumluluk, ödül ve cezalar ile bunların uygulanması bakımından; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, hükümlerine tâbidir.
…
1702 sayılı Kanuna göre meslekten çıkarılma veya 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve hâllerin işlenmesi hâlinde, Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle personelin görevine, izni veren makam tarafından son verilir…”
23. 5580 sayılı Kanun’un ”Çalışma izninin iptali ve geçici görevlendirme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“İki defa teftiş raporuyla başarısızlığı tespit edilen yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilerin çalışma izni, izni veren makam tarafından iptal edilir.
Bu durum, ilgiliye tebliğ edilmek üzere kuruma bildirilir. Tebliğ, sözleşmenin feshine ve ilgilinin kurumla ilişiğinin kesilmesine yeter sebep teşkil eder.
Kurumların teftiş ve denetlenmesi sırasında valilik, lüzum görülen durumlarda kurumun yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilerini görevden uzaklaştırabilir. Bu takdirde valilikçe, geçici görevlendirme yapılarak gerekli tedbirler alınır.”
24. 20/3/2012 tarihli ve 28239 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik)”Görevlendirme” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
”1) Eğitim personelinin çalışma izin teklifleri;
a) Genel müdür, genel müdür yardımcısı ve müdürler için kurucular veya kurucu temsilcileri,
b) Yöneticiler dışındaki eğitim personeli için müdür tarafından yapılır.
…
(3) Kurum müdürlüğünce, çalışma izni verilmesi istenen eğitim personelinin (Ek ibare:RG-5/7/2014-29051) ve diğer personelin bu izne esas olan belgelerini eksiksiz olarak tamamlamak suretiyle evrakı kurumun doğrudan bağlı bulunduğu millî eğitim müdürlüğüne teslim edilir. Nitelik ve şartları uygun bulunanlara müracaattan itibaren 10 gün içinde çalışma izni valilikçe düzenlenir. Valilikten çalışma izni alınmadan personel işe başlatılamaz…”
25. Yönetmelik’in “Çalışma izinlerinin uzatma onayı” kenar başlıklı 27. maddesişöyledir:
“(1) Kurum müdürünce eğitim personelinden görevine devam edeceklerin listesi ile birlikte yeniden düzenlenen sözleşmeleri, önceki sözleşmenin bitim tarihinden en geç 30 gün önce çalışma izinlerinin uzatılma onayı toplu olarak alınmak üzere millî eğitim müdürlüklerine verilir. Millî eğitim müdürlüklerince kurum ve eğitim personelinin mağduriyetine meydan verilmeyecek şekilde eski sözleşmenin bitim tarihinde çalışma izinlerinin uzatılma onayı verilir.”
26. 667 sayılı OHAL KHK’sının “Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler” kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
” (1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen;
…
b) Ekli (II) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları…kapatılmıştır.
…
(3) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve ekli listelerde yer almayan …, özel öğretim kurum ve kuruluşları…vakıf yükseköğretim kurumları…ilgili bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılır….”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. …
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır. …”
28. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı“kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
29. Masumiyet karinesine ilişkin içtihat için bkz. İdris Erdaş, B. No: 2018/21949, 20/5/2021, §§ 35-42; özel hayata saygı hakkına ilişkin içtihat için bkz. Bilal Bilen, B. No: 2016/1474, 7/11/2019, §§ 20-28; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 37-67.
30. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre kanunla öngörülme kriteri, kendi içinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem, mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak bu düzenlemenin mutlaka şeklî anlamda kanunla yapılması zorunlu olmayıp anılan şart, devletin temel hak ve özgürlüklere müdahalesi için kendisine yetki veren bir hukuk kuralının varlığı şeklinde anlaşılmalıdır. Buna göre müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 25/3/1983, §§ 86-88).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Anayasa Mahkemesinin 6/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
32. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
33. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvuruyu İnceleme Usulü
34. Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve olağanüstü dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmişken olağanüstü dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejimi Anayasa’nın 15. maddesinde yer almaktadır (AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 5).
35. Anayasa’nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik hâllerinde veya olağanüstü durumlarda temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda dahi kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan dolayı suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin bu hâllerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir (AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 8; Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017 §§ 185, 186).
36. Bu durumla birlikte bir tedbirin OHAL tedbiri olarak nitelendirilebilmesi ve incelemenin Anayasa’nın OHAL dönemi için öngördüğü denetim rejimi kapsamında yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında açıkladığı koşulların da bulunması gerekir. Bu bağlamda tedbirin OHAL tedbiri olarak kabul edilmesi için olağanüstü durumun var olması ve ilan edilmesi, tedbirin olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olması ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı uygulanması şeklindeki koşullar da bulunmalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 188-191; AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 11; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 71-75).
37. Tedbirlerin OHAL’in süresini aştığı durumlara ilişkin yapılacak incelemelerde ise Anayasa’nın 15. maddesi dikkate alınamaz. Bu kapsamdaki başvurular, Anayasa’nın ilgili hükümleri ile olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında incelenecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 76).
38. Başvuru konusu tedbirin OHAL ilanına neden olan tehditlerin veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır. Ancak söz konusu tedbirin Millî Eğitim Bakanlığının valiliklere gönderdiği Genelge’ye dayanan bir idari işlemle, OHAL süresini de aşacak şekilde uygulandığı anlaşılmıştır. Diğer yandan OHAL döneminde çıkarılan bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamede anılan tedbire yer verilmediği de görülmüştür. Sonuç olarak başvurucunun şikâyet ettiği uygulamanın OHAL süresini aşar şekilde uygulandığı gözetildiğinde somut olayda Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme yapılamayacağı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda başvuru, Anayasa’nın olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında incelenecektir.
39. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığının yazıları ve Genelge içeriği gözetildiğinde Genelge kapsamında kalan kişilerin çalışma izinlerinin iptali ile başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmeyeceğine ilişkin yasağın ve bu bilgilerin MEBBİS’e işlenmesinin tek bir idari işlemle uygulandığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda MEBBİS modülüne”667 sayılı KHK ile kurumu kapatıldı ve 2016/….” şeklinde düşülen şerhin ilgili kişiye herhangi bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmeyeceği anlamına gelmesinin de (bkz. § 19) bu tespiti vurguladığı söylenebilir. Ayrıca iznin kişinin çalışmak istediği okula münhasıran verilmesi nedeniyle aynı izne dayanılarak başka bir özel öğretim kurumunda çalışmanın mümkün olmadığı görülmüştür. Bu hâlde çalışma iznine konu kurumun kapatılması hâlinde çalışma izninin bir fonksiyonunun kalmayacağı, iptalin sadece fiilî durumun tespitini sağlayacağı da açıktır. Açıklamalar çerçevesinde çalışma yasağının çalışma izninin iptalinin doğal sonucu olarak öngörüldüğü, bu bağlamda ayrı ayrı idari işlemlere veya incelemeye tabi olmadığı söylenebilir. Bu bağlamda çalışma izninin iptali ve bu durumun sonucu olarak öngörülen özel öğretim kurumlarında çalışma yasağının tek bir tedbir olarak incelenmesi gerekir.
C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; hakkında herhangi bir yargı kararı ya da açılmış bir soruşturma olmaksızın terör örgütleriyle kendisinin irtibatlandırılmasının mümkün olmadığını, idarenin KHK ile kapatılan okullarda çalışanları peşinen terör örgütü üyesi olarak kabul ettiğini, hakkında açılmış bir soruşturma ya da kovuşturmanın mevcut olmadığını, suç işlemediği ve suçla bağlantısı ispat edilmediği sürece hakkında çalışmama cezası verilemeyeceğini vurgulayarak masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).
42. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
43. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
44. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
45. Masumiyet karinesinin sağladığı ve yukarıda anılan güvencenin dışında kalan, ayrıca suç isnadına ve suç ithamına ilişkin olmayan durumlara yönelik ihlal iddiaları ise masumiyet karinesinin kapsamı içinde yer almamaktadır.
46. Somut olayda başvurucu hakkında herhangi bir ceza yargılamasının bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte bireysel başvuruya konu derece mahkemesi kararında başvurucunun terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı, bir suç ithamı bulunmadığı, bireysel başvuruya konu edilen derece mahkemesindeki yargılamanın bir ceza yargılaması niteliği taşımadığı, kararda kullanılan dilin başvurucunun masumiyetini sorgulamadığı değerlendirilmiştir.
47. Buna göre hakkında ceza yargılaması ve suç isnadı bulunmayan, herhangi bir suçla itham da edilmeyen başvurucunun ihlal iddialarının masumiyet karinesi kapsamına girmediği anlaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu;
i. Hakkındaki idari işlemin çalıştığı okulun durumundan kaynaklandığını, özel okulların kanunlara uygun kurularak çalıştığını, kamu okullarına atanamadığını, geçimini sağlamak için özel okulda çalışmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Devletin izni ve denetiminde çalışan okulun terörle bağlantısını devletin bile yıllardır yaptığı denetimlere rağmen tespit edemediği gözetildiğinde kendisinin bu durumu bilmesinin mümkün olmadığını iddia etmiştir. Hakkında açılan bir soruşturma olmadığını ve terör örgütüyle bir bağının bulunmadığını vurgulayarak devletin izniyle açılan okulda çalışmasına dayanılarak mesleğini yapmasının engellenemeyeceğini ifade etmiştir.
ii. Çalışma izninin iptaline dayanak olarak gösterilen Genelge’nin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu zira Millî Eğitim Bakanlığının bu Genelge ile Anayasa’ya ve kanuna aykırı bir düzenleme getirdiğini, dahası kanun ya da yönetmelikte düzenlenmeyen bir yasağın Genelge ile uygulandığını vurgulamıştır. Genelge hükümlerinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesine aykırı olduğunu, sınırlarının belli olmadığını ve idarenin keyfî uygulamalarına karşı önlem içermediğini ifade etmiştir. Çalışma izninin iptali ve yeniden çalışma izni verilmemesi için terör örgütüyle bağlantısının idare ve yargı makamları tarafından net bir şekilde ortaya konulamadığını, bu yönde bir inceleme yapılmadan davasının da reddedildiğini ifade etmiştir. Yıllarca çalışması sonucu elde ettiği diplomasının idarenin bir işlemiyle geçersiz kılındığını vurgulayan başvurucu; özel hayata saygı, adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde şu değerlendirmelere yer verilmiştir:
i. Başvurucunun iddialarının çalışma hakkı kapsamında kaldığı, bu nedenle konu bakımından yetkisizlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
ii. Ayrıca 667 sayılı OHAL KHK’sı, 5580 sayılı Kanun hükümleri ile Genelge hatırlatıldıktan sonra Genelge’nin iptali talepli davanın derdest olduğu, özel öğretim kurumlarında çalışacak personele valilik tarafından çalışma izni onayı verilmesi şartının arandığı, yetki ve usulde paralellik ilkesi gereği de valilik tarafından verilen çalışma izinlerinin yine valilik tarafından iptal edilebildiği vurgulanmıştır. Uyuşmazlıkta da başvurucunun çalışma izninin yasal düzenlemelere uygun olarak Valilik tarafından iptal edildiği ve iptal sebebine uygun olarak da başka bir eğitim kurumu için çalışma izni onayı verilmeyeceği hususunun sisteme işlendiği vurgulanarak idari işlemin kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
iii. Başarısız darbe girişimi sonrası ulusal güvenliğin tekrar temin edilmesi için olağanüstü hâl ilan edilmek zorunda kalındığı ve bu ciddi terör tehdidiyle baş edebilmek için gereken tedbirlere başvurulduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti, bu örgütle iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilen özel öğretim kurumlarının kapatılması ve bu kurumlarda çalışan personelin resmî ya da özel öğretim kurumlarında çalışmalarına ilişkin çalışma izni verilmemesi şeklinde uygulama yapıldığı vurgulandıktan sonra başvurucunun özel hayatına yapıldığını iddia ettiği müdahalenin ciddi terör tehdidi altında olan ülkede ulusal güvenlik ile kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru amaçlar güttüğü ifade edilmiştir.
iv. Diğer yandan başvurucunun Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî kurumlar ve özel öğretim kurumlarında çalışabilmesine olanak sağlayan çalışma izin onayının düzenlenmemesi yönünde getirilen tedbirin yalnızca başvurucunun sınıf öğretmenliği mesleği ile sınırlı olduğu, bunun dışında başvurucunun gelir getirici herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasına ya da başka alanlarda çalışmasına engel bir durumun söz konusu olmadığı, başvurucunun da somut olarak başka işlerde çalışamayacağına ilişkin bir iddiasının bulunmadığı vurgulanmıştır.
51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında;
i. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünün 2/6/2020 tarihli yazısı ile Valiliğin yeniden değerlendirmesi sonucu 28/5/2020 tarihli komisyon kararı ile çalışma izni iptal kararının kaldırıldığını ve Millî Eğitim Bakanlığına bağlı öğretim kurumlarında çalışmasına engel bir durumun olmadığının kendisine bildirildiğini, Bakanlığın görüş yazısında hâlen iptal işleminin savunulmasının çelişki oluşturduğunu belirtmiştir
ii. Ayrıca başka bir işte çalışabileceği yönündeki Bakanlık görüşünün hiçbir hukuki değerinin olmadığını, yıllarca öğretmenlik yaptığını, müdahalenin hukuksuz ve keyfî olduğunu, Bakanlık görüşünü kabul etmediğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına … saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın … gizliliğine dokunulamaz.”
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
54. Başvurucunun iddialarının çalışma izninin iptal edilmesi ve başka bir öğretim kurumunda çalışmasına izin verilmemesi nedeniyle mesleğini yapamamasına ilişkin olduğu görülmüştür. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir ilişkisinin olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle bu tür işlemlerin mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında ölçütler belirlenmesi ve bu ölçütler dikkate alınarak değerlendirmeler yapılması gerekmektedir (Tamer Mahmutoğlu, § 82).
55. Somut başvurunun da bu yönüyle ele alınması ve yapılacak değerlendirmeler neticesinde özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğu sonucuna ulaşılması durumunda başvurucunun tüm iddialarının özel hayata saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
56. Anayasa Mahkemesi, önceki birçok kararında özel hayata saygı hakkının kişinin çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını içerdiğini, özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına aldığını ve kişilerin mesleki hayatlarının özel hayatlarıyla sıkı bir ilişki içinde olduğunu vurgulamıştır (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 36; Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015 § 62; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 31; Ö.Ç.; B. No: 2014/8203, 21/9/2016, § 50; Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016, § 27; E.G. [GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016, § 34).
57. Anayasa Mahkemesi yakın tarihte açıkladığı Tamer Mahmutoğlu kararında, özel hayata ilişkin hususların kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alındığı durumlarda özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğuna ve özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerekli olan koşulların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (Tamer Mahmutoğlu, §§ 84-90).
58. Somut olayda silahlı terör örgütü FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğundan bahisle başvurucunun çalıştığı özel okulun 667 sayılı OHAL KHK’sı ile kapatıldığı, Millî Eğitim Bakanlığının Genelgesi doğrultusunda da başvurucunun çalışma izninin iptal edilerek başka bir özel kurumda öğretmen olarak çalışabilmesi için çalışma izni düzenlenmemesi yönünde yasak getirildiği anlaşılmıştır. Öncelikle belirtilmelidir ki başvurucunun öğretmenlik mesleğini icra etmesinin engellenmesine yönelik müdahale özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamaz. Özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğu sonucuna ulaşılabilmesi için belirtilen kararlarda açıklanan kriterler kapsamında somut olayın değerlendirilmesi gerekir.
59. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun mesleki hayatına yönelik olarak alınan tedbirin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmadığı görülmektedir. Başvurucunun çalışma izninin iptaliyle birlikte 29/7/2016 tarihinde konulan ve mesleğin icrasını engelleyen yasağın 28/5/2020 tarihinde kaldırıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin özel öğretim kurumlarında öğretmen olarak çalışmasının yasaklandığı da dikkate alındığında özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı söylenebilir. Zira alınan tedbirin başvurucunun başkaları ile ilişki kurabilme ve geliştirebilme imkânını önemli ölçüde zayıflatması, sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi ile mesleğini icra edebilmesi açısından ciddi sonuçlar doğurması muhtemeldir. Bu durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu kanaatine varılmış ve başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellenmesine ilişkin iddiaları bir bütün hâlinde anılan hak kapsamında değerlendirilmiştir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
60. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
61. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir başvuru yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
62. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz (Ramazan Korkmaz, B. No: 2016/36550, 19/7/2017, § 33).
63. Somut olayda çalışma izninin iptali ve yeniden çalışma izni verilmemesine ilişkin idari kararların değerlendirilmesini sağlamaya yönelik Millî Eğitim Bakanlığının talimatıyla komisyonlar kurulduğu anlaşılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının yazısı (bkz. § 19) incelendiğinde valiliklerde oluşturulan komisyonların yeniden inceleme yaparak terör örgütüne üyeliği veya örgütle iltisakı ya da irtibatı olmadığı tespit edilen kişilerin Millî Eğitim Bakanlığına bildirmekle sınırlı bir işlevi bulunmaktadır. Komisyonun bildirdiği kişilerin durumlarının Millî Eğitim Bakanlığında bakan yardımcısı başkanlığında çalışan kurul tarafından değerlendirileceği öngörülmüştür.
64. Millî Eğitim Bakanlığının komisyonun işleyişine ilişkin açıklamaları ve mevzuat birlikte değerlendirildiğinde anılan komisyonun kuruluşu, yapısı, çalışma usulü, komisyona başvuru şekli ve kararlarına karşı başvuru yolları ile kararlarının niteliğine ilişkin bir düzenleme olmadığı görülmüştür. Ayrıca komisyonun nasıl ve hangi belgelere göre bir inceleme yapacağı ve doğabilecek zararların giderimine ilişkin karar alma yetkisine ilişkin de bir açıklık mevcut değildir. Bu durumda komisyona başvuru yolunun ileri sürülen hak ihlali iddialarını esastan incelemek suretiyle gerektiğinde giderim sağlayabilecek nitelikte, tüketilmesi gereken etkili bir yol olduğu kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun bireysel başvuru yapabilmesi için hak ihlalini çözmede etkili ve yeterli bir yol olmadığı anlaşılan komisyona başvurması beklenemez.
65. Bu durumla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlıdır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014 §§ 83, 84).
66. Anayasa Mahkemesinin anılan kararından hakkı ihlal edilen kişinin mağdur sıfatının kalktığının kabul edilebilmesi için, ihlalin (hukuka aykırılığın) tespit edilmesi ve ihlalin sonuçlarının giderilmesinin gerektiği anlaşılmaktadır. Somut olayda ise başvurucu hakkında 29/7/2016 tarihinde getirilen çalışma yasağının komisyon kararıyla 28/5/2020 tarihinde kaldırıldığı, bu süreçte başvurucunun mesleğini icra edemediği görülmüştür. Bir genelgeyle kurulduğu anlaşılan komisyonun başvurucu hakkında tesis edilen işlemin kanuniliğini tartışarak hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin mümkün olmadığı ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde giderim sağladığına dair bir verinin de bulunmadığı gözetildiğinde başvurucunun mağdur sıfatının olduğu sabittir. Açıklanan gerekçeyle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
67. Özel hayata saygı hakkına yönelik negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden ayrılması her zaman mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif yükümlülükler, her durumda özel hayata saygı hakkına keyfî surette müdahaleden kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de özel hayata saygı hakkının korunmasını ve bireyler arası ilişkiler alanında olsa da özel hayata saygının güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 46; Tamer Mahmutoğlu, § 98).
68. Başvurucunun öğretmen olarak çalışmasına imkân sağlayan çalışma izninin idare tarafından iptal edilerek başka bir kurumda çalışmasına olanak verecek yeni bir çalışma izninin düzenlenmesinin yasaklandığı, derece mahkemelerinin de bu işlemi onayladığı dikkate alındığında başvurunun devletin negatif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
(i) Müdahalenin Varlığı
69. Başvurucunun çalışma izninin iptal edilmesi ve bir daha özel öğretim kurumlarında çalışma izni verilmemesi şeklinde tesis edilen idari işlemin yargı kararıyla iptal edilmeyerek kesinleşmesi, bu suretle mesleğini yapma imkânından mahrum bırakılması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
(ii) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
70. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
71. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82; Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34).
(1) Genel İlkeler
72. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şekli anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103).
73. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67; Tamer Mahmutoğlu, § 104).
74. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68; Tamer Mahmutoğlu, § 105).
75. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Diğer bir anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoğlu, § 106).
76. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi, büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın öngörülebilirliği sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70; Tamer Mahmutoğlu, § 107).
77. Nihayetinde söz konusu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organları, müdahalelere dayanak olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdürler (Tamer Mahmutoğlu, § 108).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
78. Derece mahkemelerinin kararları gözetildiğinde somut olaya konu olan idari işlem, 667 sayılı OHAL KHK’sı, 5580 sayılı Kanun ile Millî Eğitim Bakanlığının 21/7/2016 tarihli Genelgesi’ne dayandırılmıştır. Öncelikle 667 sayılı OHAL KHK’sı ile millî güvenliğe tehdit oluşturduğu veya terör örgütüyle ilişkili olduğu tespit edilen özel öğretim kurumlarının kapatılmasına karar verildiği, bu kurumlarda çalışanların çalışma izinlerinin iptal edilerek özel öğretim kurumlarında çalışma yasağı getirilmesine yönelik bir düzenlemenin yapılmadığı görülmüştür.
79. 5580 sayılı Kanun’un 8. maddesinde gerekli şartları taşıyan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler sınıfında olan kişilere özel öğretim kurumlarında çalışabilmeleri için ilgili valilikler tarafından çalışma izni verilebileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca anılan Kanun’un 10. maddesi ile de teftiş raporuyla başarısızlık tespiti hâlinde, çalışma izninin valilikler tarafından iptal edilebileceğinin düzenlendiği görülmüştür. Çalışma iznine başvuru şekli ise Yönetmelik’in 26. maddesinde düzenlenmiştir. Belirtilen Kanun ve Yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde özel öğretim kurumlarında çalışabilmenin valilikler tarafından verilecek çalışma iznine bağlandığı, bu kapsamda valiliklerce yapılacak inceleme sonucunda mevzuatta belirtilen koşulları sağlayan kişiye iznin verilebildiği ancak bu iznin sadece kişinin sözleşme yaptığı okulda çalışmasına olanak sağladığı anlaşılmıştır.
80. Bu durumla birlikte ilgili mevzuatta özel öğretim kurumunun kapatılması hâlinde çalışma izninin iptalinin gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta, çalışma izninin valilikler tarafından verilebileceği ve iptal edilebileceğine dair genel düzenlemelere yer verilmektedir. Ayrıca çalışma iznine tabi olarak mesleğini ifa eden bir kişinin çalışma izninin iptal edilmesinin bir sonucu olarak kişiye doğrudan özel kurumlarda çalışma yasağı getirilmesine ve böyle bir yasağın uygulanma şartlarına ilişkin bir hükmün olmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun çalıştığı okulun kapatılması nedeniyle çalışma izninin iptal edilerek kişiye özel inceleme yapılmaksızın özel öğretim kurumlarında çalışmasının yasaklanmasının kanuni dayanağının mevcut olmadığı söylenebilir.
81. Öte yandan idare ve yargı makamları yukarıda anılan Kanun ve Yönetmelik hükümlerine atıfla başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olduğunu kabul etmişler ise de temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına dayanak gösterilen kanunların şeklen var olması, kanunilik ölçütünün karşılandığının kabulü için tek başına yeterli değildir. Ayrıca kanunun müdahaleye imkân sağlayacak şekilde maddi içeriğinin bulunması, sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini içermesi gerekir (benzer bir görüş için bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 110).
82. Müdahaleye dayanak olarak gösterilen düzenlemeler incelendiğinde çalışma izninin verilmesi ve iptaline ilişkin genel hükümlerin yer aldığı, iptalin şartları, kapsamı ile idarenin takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmediği ve kuralın öngörülebilirliği sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermediği açıktır. Ayrıca söz konusu hükmün somut olayda nasıl uygulanabilir olduğu konusunda derece mahkemelerince de herhangi bir belirleme yapılamamıştır. Bunun yanında 667 sayılı OHAL KHK’sında sadece özel öğretim kurumlarının kapatılmasına ilişkin hüküm olduğu, bu kurumlarda çalışan öğretmen ve personelin bir daha özel öğretim kurumlarında çalışamayacağına dair hiçbir hüküm yer almadığı, bu yasağın sadece Genelge ile belirlendiği, bir düzenleyici idari işlemle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının mümkün olmadığı vurgulanmalıdır.
83. Belirtildiği üzere özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahalenin Anayasa’nın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin ilk ve temel şartı müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Somut olayda ise başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin sonuç olarak Millî Eğitim Bakanlığının bir genelgesine dayandığı sabittir. Buradan hareketle ilgili kanunlarda açık bir düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği anlaşılmıştır.
84. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
E. 6216 Sayılı Kanun’un 50. maddesi Yönünden
86. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
87. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine ve 500.000TL maddi 500.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
88. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
89. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
90. İncelenen başvuruda, başvurucunun mesleğini icra etmekten alıkoyan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu ihlalin çalışma izninin iptali ve çalışma yasağı öngören idari işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Öte yandan derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.
91. Kanuni dayanağı bulunmadığı tespit edilen idari işlemler nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararlar konusunda tam yargı davası, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanması konusunda işlevseldir. Başvurucunun beyanına göre 28/5/2020 tarihli Komisyon kararı ile çalışma izninin iptaline ve çalışma yasağına dair işlemin kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla İdarenin işlemini kaldırdığı ve Anayasa Mahkemesinin de başvuru konusu idari işlemin kanuni dayanağının olmadığını tespit ederek ihlal kararı verdiği hususu birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun anılan idari işlemlerden kaynaklı zararları oluşmuşsa doğrudan tam yargı davası açmasında hukuki bir engel bulunmadığı ve bu konudaki hukuki belirliliğin ihlal kararı ile sağlandığı değerlendirilebilir. Bu durumda iptal davası bağlamında yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesinde de hukuki yarar bulunmamaktadır.
92. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
93. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
94. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 11. İdare Mahkemesine (E.2017/1621), İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Yedinci İdari Dava Dairesine (E.2018/461) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Kaynak:Hukukihaber