1.Kamulaştırma kavramı
Kamulaştırma, devlet ve diğer kamu tüzel kişiler tarafından, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, özel kişilere ait taşınmaz malların tamamının ya da bir kısmının, yasayla belirtilen usul ve esaslar uyarınca gerçek karşılıkların kural olarak peşin ödenmesi koşuluyla, mülkiyetinin zorla devralınması olarak ifade edilebilir [1].
Anayasa Mahkemesi tanımıyla kamulaştırma, kamu tüzel kişilerinin kamu gücünü kullanarak kamu yararı amacıyla gerçek ya da özel tüzel kişilere ait taşınmazları kendi mülkiyetine geçirmesidir [2].
Kamulaştırma işleminin tesis edilebilmesi için kamu yararının varlığı zorunludur. Nitekim 1982 Anayasasının “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinde mülkiyet hakkının ancak kamu yararıyla sınırlanabileceği, “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesinde de, kamulaştırmanın kamu yararının gerektirdiği hallerde yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 1. maddesinde de kamu yararının gerektirdiği hallerde yapılacak kamulaştırma işlemleri düzenlenmiştir. Anılan hükümde, kamu menfaatinin gerekli olduğu durumlarda gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait olan taşınmazların kamulaştırılmasında yapılacak işlemler düzenlenmiş ve özünde bir kamulaştırmanın yapılabilmesi için kamu yararının olması gerektiği ifade edilmiştir [3].
2.Acele kamulaştırma kavramı
Acele kamulaştırma, zaman kaybına sebebiyet vermeksizin kamu yararının söz konusu olduğu acil durumlarda kıymet takdiri düzenlenerek, diğer kamulaştırma işlemlerinin sonradan tamamlandığı el konulma biçimidir.
Kamulaştırma Kanunun 27. maddesini acele kamulaştırma kavramını belirlemiştir. Madde “3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilânda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir. Mahkemece verilen taşınmaz mala el koyma kararı tapu müdürlüğüne bildirilir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu kütüğüne şerh edilir. El koyma kararından sonra taşınmaz mal 20 nci madde uyarınca boşaltılır.”şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre acele kamulaştırma yapılabilecek durumlar;
a-3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunun uygulanacağı yurt savunması çerçevesinde acele kamulaştırma
b-Aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde acele kamulaştırma
c-Özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda acele kamulaştırma
3.Acele kamulaştırma hukuki niteliği ve karar alma yetkisi
Acele kamulaştırma kararı alma yetkisi, daha önce Bakanlar Kurulu’na ait bir yetki iken, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile birlikte bu yetki Cumhurbaşkanlığı’na geçmiştir.
Cumhurbaşkanınca Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca alınan acele kamulaştırma kararı maddi açıdan incelendiğinde, anılan kararın belirli taşınmazlar yönünden verilen, bir kere uygulanmakla tükenen, somut bir idari işlem olduğu görülmektedir. Acelelik kararını, kamulaştırmaya konu her bir taşınmaza el konulabilmesine imkân tanıyan birel bir işlem olarak kabul etmek gerekir [4]. Zira acele kamulaştırma işlemi, mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olması nedeniyle bireysel yararı ilgilendirmektedir.
Danıştay, daha önceleri, Cumhurbaşkanınca verilen acele kamulaştırma kararının “genel düzenleyici işlem” niteliğinde olduğunu kabul etmekte idi [5]. Bu nedenle, bu karara karşı dava açma süresinin ilan tarihinden itibaren başlayacağını, düzenleyici işlemin uygulama işlemi mahiyetinde bir işlem tesis edildiğinde, davacı tarafından uygulama işlemi ile beraber Cumhurbaşkanı kararına karşı da yasal süre içinde dava açılabileceğini belirtmekte idi [6]. Danıştay son yıllarda verdiği kararlar ile içtihadında değişikliğe gitmiş, acelelik kararının subjektif ve kişisel nitelikte bir işlem olduğunu ortaya koymuş ve dava açma süresinin yazılı bildirim veya öğrenme üzerine başlayacağını kabul etmiştir.
4.Acele kamulaştırma süreci
Acele kamulaştırma, olağan dışı durumların varlığı halinde, olağan kamulaştırma usulünden ayrılarak taşınmaza kamulaştırma süreci tamamlanmadan el koyabilme imkanı tanıyan bir kurumdur.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi, acele kamulaştırma sürecine ilişkin olarak “… kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda yer belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” hükmünü taşımaktadır.
Anılan hükümde, acele kamulaştırma düzenleme altına alınırken, Kanunun kamulaştırma usulünü düzenleyen diğer maddelerine de atıf yapılmıştır. Dolayısıyla acele kamulaştırma sürecini kamulaştırma sürecinden bağımsız olarak irdelemek mümkün değildir [7]. Buna göre süreci şu şekilde kademelendirmek olanaklıdır.
a-Yeterli ödeneğin temin edilmesi
24.04.2001 tarihinde kabul edilen 4650 sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesine, yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağına dair fıkra eklenmiştir. Bu çerçevede, olağan kamulaştırma ve acele kamulaştırma sürecinin işletilebilmesi için her şeyden önce yeterli ödeneğin temin edilmesi gerekmektedir [8].
b-Kamu yararı kararının alınması
Kamulaştırma Kanununda, kamu yararı kararı alınmasına gerek olmayan haller düzenlenmiş ve bu düzenlemede acele kamulaştırmaya yer verilmemiştir [9]. Bu durumda, acele kamulaştırmada kamu yararı kararı alınmasına ilişkin Kanun tarafından herhangi bir istisna getirilmediği için acele kamulaştırma işleminde de kamu yararı kararının alınması gerekir.
c–Kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi
Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde, acele kamulaştırmada “kıymet takdiri” dışındaki işlemlerin sonradan tamamlanacağı ifade edilmektedir. Süreç içinde öncelikle kamulaştırmaya başlayabilmek için, idarenin öncelikle kamulaştırılacak taşınmazı ve taşınmazın malikini tespit etmesi gerekir [10].
Danıştay’ın acele kamulaştırmaya yönelik içtihatları uyarınca acelelik kararlarında, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların ayrı ayrı gösterilebilmesi için kamulaştırmaya konu olacak taşınmazların sınırı, yüzölçümü, cinsi, malik ve zilyetlerinin belirlenmesi zorunludur
d.Kamulaştırılacak taşınmazın malikinin belirlenmesi
Taşınmazın belirlenmesinden sonraki aşama taşınmaz malikinin belirlenmesidir. Taşınmaz malikinin belirlenmesi, taşınmazın kıymet takdiri yapıldıktan sonra, taşınmazın değerinin kimin adına depo edileceği hususunda önem taşımaktadır. İdare, taşınmazın tapu kaydı varsa bu kayda göre, tapu kaydı yok ise, zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu, vergi ve nüfus kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgelere bağlamak suretiyle tespit ettirir (Kamulaştırma Kanunu m. 7/1).
e-İdare tarafından taşınmaz ile ilgili olarak tapu siciline şerh verilmesi
İdare, yeterli ödeneğin temin edilmesi, kamu yararı kararının alınması, kamulaştırılacak taşınmazın ve malikinin belirlenmesinden sonra kamulaştırma kararını alır. Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, idare, kamulaştırma kararı verildikten sonra kamulaştırmanın tapu siciline şerh verilmesini kamulaştırmaya konu olan taşınmaz malın kayıtlı bulunduğu tapu idaresine bildirir. Kanun koyucu tarafından şerh verilmesi usulünün öngörülmesinin nedeni taşınmazın devrine engel olmak değildir. Şerh, taşınmazın devrine engel teşkil etmez. Şerh konulmasının amacı, kamulaştırmaya konu taşınmazın malikinin değişmesi durumunda bu değişikliğin nedenini ve yeni malikin kimliğini, adresini öğrenmek adına kolaylık oluşturmaktır [11].
f-Olağan kamulaştırma usulünden acele kamulaştırma usulüne geçiş aşaması
Olağan kamulaştırma ile başlayan süreçte, istisnai ve olağan dışı bir yöntem olan acele kamulaştırmaya geçiş aşaması, Kamulaştırma Kanununun 8. maddesinde öngörülen satın alma usulünün denenmesinden hemen önceki aşamada söz konusu olmaktadır. Bu aşamaya kadar olan süreç, olağanüstü durumlarda dahi izlenmesi gereken bir süreçtir. İdare, bu aşamadan sonra, bir an önce taşınmaza el koymak ve tasarrufta bulunmak için kendisine düşen işlem veya muameleleri yapmak durumundadır. Kamulaştırma Kanunu uyarınca belli sürelere bağlanan satın alma işlemlerinin tamamlanması, olağan dışı ve acil duruma istinaden yapılan acele kamulaştırma işlemleri için zaman kaybına neden olacaktır. Bu nedenle, satın alma usulü ve bundan sonraki sürecin daha sonradan tamamlanmak üzere atlanması ve Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde öngörülen prosedürün izlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, idarenin kamulaştırma kararı aldıktan sonra acele kamulaştırma prosedürünü işletmeye başlaması, bu doğrultuda kamulaştırmaya konu taşınmazların tek tek belirlemesi, acelelik halini gerekli kılan olağan dışı gerekçeyi somut, ayrıntılı ve tatmin edici bir şekilde ortaya konması ve hazırladığı işlem dosyasını acelelik kararını almak üzerine Cumhurbaşkanına göndermesi gerekmektedir.
g-Acelelik kararının alınması
Cumhurbaşkanı, Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi ve yukarıda yer verilen ilke ve esaslar dâhilinde başvuruda bulunulan taşınmazlara yönelik inceleme yapmak, acelelik halinin varlığını tespit edebiliyorsa bu yönde karar verilmesi gerekir.
h-Mahkemeye başvuru, değerin tespiti ve bankaya yatırılması
Kamulaştırmanın acele yapılmasına ilişkin “acelelik” kararı alındıktan sonra, ilgili idare tarafından kamulaştırmaya konu olan taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesine başvurularak, yedi gün içerisinde 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce, taşınmazın değerinin 10. madde esasları uyarınca tespit edilmesinin talep edilmesi gerekmektedir (Kamulaştırma Kanunu m. 27).
Açılacak olan bu davada, davacı sıfatı, taşınmazı kamulaştıracak olan idareye aittir. Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca yapılan tespit işlemi, hasım gösterilerek açılması gereken bir dava niteliğinde olmadığından, kamulaştırılacak taşınmaz esas alınarak açılması gerekir. Bununla beraber, uygulamada, anılan davanın taşınmazın maliki veya kanuni mirasçılarının davalı taraf olarak gösterilerek açılmaktadır [12].
Açılan dava neticesinde Mahkeme tarafından verilen karar ile taşınmazın mülkiyeti idareye geçmemekte, yalnızca tespit edilen değerin bankaya yatırılması suretiyle taşınmaza idare tarafından el konulabilmektedir [13].
Yargıtay ve Danıştay kararlarında, idarenin Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca yaptığı başvuru neticesinde mahkeme tarafından verilen kararın gerçek kamulaştırma bedelinin tespiti niteliğinde olmadığı, delil tespiti niteliğinde olduğu kabul edilmektedir [14]. Söz konusu hüküm uyarınca bilirkişiler tarafından tespit edilecek bedel gerçek ve kesin bir değer değildir [15]. Taşınmazın asıl değerinin tespiti, Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine göre bedel tespiti ve taşınmazın tesciline ilişkin açılacak davada belirlenmektedir.
Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca, taşınmaza el konulabilmesi, mahkeme tarafından tespit edilen değerin bankaya yatırılması şartına bağlıdır. Böylece kanun koyucu, taşınmaza el konulabilmesi için acelelik kararı alınmasını yeterli görmemiş, kamu yararı ve özel yararın dengelenmesi amacıyla taşınmaza henüz idarenin mülkiyetine geçmeden el atılabilmesi için tespit edilen değerin bankaya yatırılmasını şart koşmuştur. İdare, söz konusu tespit edilen bedeli bankaya yatırmadan taşınmaza el koyarsa, anılan el koyma işlemi fiili yol olarak kabul edilecek, taşınmaza kamulaştırmasız fiili olarak el atılmış olacaktır [16].
Malikin, taşınmazın değeri olarak tespit edilen bedeli bankadan çekmesi, anılan bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul ettiği anlamı taşımaz [17]. Nitekim Yargıtay da, Yasanın 27. maddesi uyarınca belirlenen kamulaştırılan taşınmaz bedelinin davalılar tarafından bloke edilen bankadan alınması nedeniyle bu bedelin davalılar tarafından kabul edildiği gerekçesiyle 27. madde gereği belirlenen bedelin tespiti ve taşınmazın davalı adına tescil edilmesini hukuka aykırı bulmuş, malikin anılan bedeli almasının 10. madde uyarınca bedel tespitini ortadan kaldırmayacağı yönünde karar vermiştir [18]. Yine malikin yatırılan bedeli bankadan çekmiş olması, acelelik yahut kamulaştırma kararına karşı dava açamayacağı anlamı da taşımaz [19].
ı-Acele el koyma kararı ve taşınmazın tahliyesi
Acele el koyma kararı, mahiyeti ve amacı gereği tescile gerek kalmaksızın taşınmaza el atılmasına imkân tanıyan bir karardır [20]. Anılan kararla birlikte idare, taşınmaz üzerinde bir kullanmak hakkı elde etmektedir [21].
Acele el koyma kararı ile birlikte, idarenin taşınmaz üzerinde bir kullanım hakkı doğmakta, malikin taşınmaz üzerindeki kullanım ve tasarruf hakları sınırlandırılmaktadır. Acele el koyma kararının bu özelliği, bu kararın iptal davasına konu olabilmesi noktasında önem arz etmektedir. Olağan kamulaştırma usulünde malikin dava açma hakkı bedel tespit ve tescil davasının kendisine tebliği ile doğmaktadır. Acele kamulaştırmada ise, acele el koyma kararı ile birlikte taşınmaz malikinin hayatında etki doğmaya başlamıştır. Bir işlemin icrai nitelikte olabilmesi için idarenin iradesinin hukuk düzeninde yeni sonuçlar doğurması gerekir [22]. Bu karar ile birlikte idarenin, taşınmaz üzerinde kullanım ve taşınmazın boşaltılmasını isteyebilme hakkı doğmaktadır. Bu nedenle, acele el koyma kararı ile birlikte acele kamulaştırma işlemine karşı dava açılması mümkün olmalı, olağan kamulaştırma usulündeki gibi bedel tespit ve tescil davasının malike tebliğ edilmesi beklenilmemelidir [23]. Aksi halde, Kanunun 27. maddesi uyarınca taşınmaza el koyan ve sonrasında bedel tespiti ve tescili davası açmaktan imtina eden idareye karşı malikin acele kamulaştırmanın iptali davası hiçbir zaman mümkün olmayacaktır [24].
İdarenin, asliye hukuk mahkemesince belirlenen bedeli bankaya yatırmasıyla beraber taşınmazı bir an önce fiili olarak kullanmaya başlamak için tahliye ettirmesi gerekir. Taşınmaz malik tarafından kullanılıyorsa malikin, kiracı tarafından kullanılıyorsa kiracının taşınmazı boşaltması için gerekli iş ve işlemler yapılmalıdır [25].
Kamulaştırma Kanununda acele kamulaştırma sürecinde taşınmazın tahliye edilme sürecine ilişkin düzenleme yer almamaktadır. Bununla beraber, Kamulaştırma Kanununun 20. maddesinde, olağan kamulaştırma sürecinde taşınmazın tahliye edilmesine ilişkin bir düzenleme içermektedir. Anılan maddenin birinci fıkrasında;
“Bu Kanun uyarınca lehine kamulaştırma yapılan idare adına tapu dairesince tescil edilen taşınmaz malın boşaltılması idarece icra memurundan istenir. İcra memuru taşınmaz malı on beş gün içinde boşaltmalarını içindekilere tebliğ eder. Bu süreiçinde taşınmaz mal boşaltılmazsa icraca boşaltılır. İtiraz ve şikayet boşaltmayı durdurmaz ve mahkemece ihtiyati tedbir kararı verilemez.” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere anılan hükümde lehine kamulaştırma yapılan idare adına tapu dairesince tescil edilen taşınmaz malın boşaltılmasından söz edilmektedir. Anılan düzenlemenin acele kamulaştırma prosedürüne yönelik bir düzenleme amacı taşımadığı açıktır. Bununla beraber, acele kamulaştırmada tahliye sürecine ilişkin Kanunda bir düzenlemenin bulunmaması, anılan hükmün kıyasen uygulanmasına neden olmaktadır [26].
Danıştay, idarenin acele kamulaştırmaya konu taşınmazın tahliyesine yönelik aldığı kararı iptal davasına konu edilebilir, kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olarak kabul etmektedir. Danıştay, bu doğrultuda, acele kamulaştırmaya ilişkin işlemlerin iptal edilmesi durumunda, idarenin söz konusu işlemlerin uygulanmasına yönelik tesis edilen taşınmazın tahliyesine ilişkin kararın da iptal edilmesi gerektiğine hükmetmektedir [27].
i-Olağan kamulaştırma usulüne dönüş ve kamulaştırma sürecinin tamamlanması
İdare tarafından acele kamulaştırmaya konu taşınmaza el konulmasının ardından, mümkün olan en kısa sürede, olağan kamulaştırma sürecinden sapılan aşamaya geri dönülmesi, bu süreçte atlanılan aşamaların tamamlanması, nihayetinde ise, taşınmazın gerçek ve kesin değerinin tespit edilerek idare adına tapuda tescil edilmesiyle mülkiyetin idareye geçirilmesi gerekmektedir.
Danıştay da, acele kamulaştırma sürecinin amacına ulaşmasından sonra olağan
prosedürün tamamlanması gerekliliğini açıkça ifade etmektedir [28].
Yargıtay, olağan prosedüre dönüş için öngörülen makul süreye ilişkin, idarenin sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanmaması için bir içtihat oluşturmuştur. Buna göre, söz konusu makul süre en fazla altı ay ile sınırlıdır [29].
Yargıtay, idarenin, Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca mahkemece taşınmaza el konulmasına ilişkin kararın verilmesinden itibaren altı aylık süre içerisinde taşınmaz bedelinin tespiti ve tescili istemiyle dava açması gerektiğine, aksi halde, malikin kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açabileceğine hükmetmektedir [30].
Yargıtay, bir başka kararında, acele kamulaştırmaya tâbi tutulup idare tarafından el koyulan taşınmazın uzun süre kamulaştırılmaması halinde, idarenin kötü niyetli olduğunun kabulü gerektiğine ve diğer yasal şartların varlığı halinde ecrimisil tazminatına hükmedilmesi gerektiğine karar vermiştir [31].
Yukarıda Danıştay kararında da bahsedildiği üzere, asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescili davası açılmadan önce taşınmazın satın alınma usulünün denenmesi gerekmektedir267. Zira Kanunda da, acele kamulaştırma sürecinde satın alma usulünün denenmesinin gerekmediği yolunda bir düzenleme yer almamaktadır.
j-Kamulaştırma kanununun 10. maddesi uyarınca bedel tespiti ve tescil davası
Taşınmaza el koyma kararı alan idarenin, bu aşamadan sonra, Kamulaştırma Kanununun 10. maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmazın idare adına tescili davası açması gerekmektedir.
Kamulaştırma Kanununun 37. maddesi uyarınca, bedel tespiti ve taşınmazın tescili istemiyle açılan davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m. 12). Anılan davada davacı, acele kamulaştırmayı yapan idare; davalı ise taşınmazın malikidir. Dava devam ederken, taşınmaz malın gerçek malikinin başka bir şahıs olduğu anlaşıldığı takdirde, davaya bu gerçek malik dâhil edilir. Yine dava devam ederken, tapu malikinin daha önce öldüğü sabit olursa mirasçıları da dâhil edilmek suretiyle devam olunur (Kamulaştırma Kanunu m. 14/5).
5.Acele kamulaştırma kararının iptali davası
Kamulaştırma işlemine karşı kamulaştırma işleminin tamamlanmasından sonra idari yargıda iptal davası açılabilir. Anayasanın 125. maddesi gereği idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açıktır. Kamulaştırma işleminin iptali davası yalnızca idari yargıda açılabilir. Asliye hukuk mahkemesinde açılan bedel tespiti ve tescili davasında kamulaştırmanın iptalini talep etmek mümkün değildir. Bedel tespiti ve tescili davası, kamulaştırma işleminin hukuka uygunluğunu denetlemek için değil, yalnızca kamulaştırmada bedel tespiti ve tesciline ilişkin bir yargılama faaliyetidir. Anayasanın 125. maddesi gereği idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açıktır.
İptal davasının açılabilmesi için idarenin kesin ve yürütülebilir bir işlemine ihtiyaç vardır. Ancak henüz tamamlanmamış bir kamulaştırma işleminden kaynaklanan zararların tazmini talebiyle açılan davalar adli yargıda görülmektedir [32].İdarenin kamulaştırma işlemi tamamlanmadan taşınmaza müdahalede bulunması ve birtakım zararlara yol açması fiili yol olarak nitelendirilir ve bu nedenle bu uyuşmazlıklar adli yargıda görülür.
Kural olarak kamulaştırma işleminden doğan uyuşmazlıklar idari yargıda çözümlenir. Kamulaştırma işlemi, icrai ve tek yanlılık özelliklerine sahip bir idari işlem olduğundan kural olarak kamulaştırma işleminden doğan uyuşmazlıklar idari yargıda çözümlenir. Ancak Kanun’un aksini öngördüğü durumlar vardır. Bunlardan biri kamulaştırmadan vazgeçmeden doğan uyuşmazlıklardır.
Kamulaştırmanın iptali davasında idari yargının asli görevinin tersine çevrildiği bir başka durum da kısmi kamulaştırmadır. Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesinin altıncı fıkrası gereğince kısmen kamulaştırma işlemlerinden doğacak uyuşmazlıklar da adli yargıda çözümlenmektedir.
a-Taraflar
Acele kamulaştırmanın iptali istemiyle açılacak davanın tarafları da diğer idari işlemlerin iptali davalarında olduğu gibi davacı ve davalı idareden oluşmaktadır. Davacı, acele kamulaştırma işleminden dolayı menfaati ihlal edilen kişidir283. İptal davasının davalı tarafı ise, acelelik kararını alan Cumhurbaşkanlığı ve acele kamulaştırma işlemlerini yürütmekle görevli olan idareden oluşur.
İYUK’un 31. maddesi dava ve taraf ehliyeti konusunda HMK’ya atıfta bulunmaktadır. Dolayısıyla HMK’nın ehliyet ile ilgili 50 ila 56. maddeleri idare hukukunun kamu hukuku karakteri göz ardı edilmeden uygulanacaktır. Buna göre medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip kişiler dava ehliyetine de sahip sayılmıştır [33]. Esas olarak dava ve taraf ehliyetine sahip olabilmek için gerçek ve tüzel kişi olmak gereklidir. Ancak idari yargıda dava ve taraf ehliyeti idare bakımından kamu tüzel kişiliği ile sınırlı değildir. Kamu tüzel kişiliğine haiz olmayan idari mercilerin davalı olabileceği ve dolayısıyla davacı da olabileceği kabul edilmektedir [34].
İdari yargıda açılan tüm iptal davaları gibi kamulaştırmanın iptali davasında da dava ehliyeti koşullarından en önemlisi menfaat ihlali koşuludur. İhlal edilen menfaatin kişisel ve meşru olması gerekmektedir. Menfaat ihlali koşulu davanın açıldığı tarihle birlikte dava sonuçlanana kadar var olmalıdır. Davacının kişisel ve meşru bir menfaati söz konusu değilse dava ehliyet yönünden reddedilmektedir. Ehliyet koşulu İYUK’un m. 14/3 (c) hükmüne göre ilk inceleme sırasında değerlendirilmesi gereken bir husustur.
Kamulaştırma işleminde menfaati ihlal edilen kişiler öncelikle taşınmaz malikleridir. Tapuya kayıtlı taşınmazlarda tapuda malik olarak kayıtlı kimse iptal davası açmaya yetkilidir. Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinin üçüncü fıkrasına göre iştirak veya müşterek mülkiyette paydaşların tek başına dava hakkı vardır.
Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine göre tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların kamulaştırılmasında, taşınmazın zilyetlikle iktisap ettiği asliye hukuk mahkemesinin yaptığı araştırma neticesinde ispatlanan zilyede kamulaştırma bedelinin ödeneceği düzenlenmiştir. Bu durumda taşınmazı zilyetlikle iktisap eden zilyedin de kamulaştırmanın iptali davasında menfaat koşulunu sağladığı açıktır. Kamulaştırmanın iptali davasında menfaati ihlal edilen diğer ilgililer; intifa hakkı sahibi, irtifak hakkı sahibi, şufa (ön alım) hakkı sahibi, tapuya şerh verilmiş olmak koşuluyla satış vaadi sözleşmesi ile taşınmazı satın alanlar ve ipotek hakkı sahipleridir [35].Kiracıların ise iptal davası açma hakları olmadığı söylenmektedir [36].
b-Görevli ve yetkili mahkeme
Kamulaştırmanın iptali davasına bakmakla yetkili mahkeme İYUK’un 34. maddesindeki özel yetki kuralı gereğince taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. İdari yargıda yetki kamu düzeninden olduğundan davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından re’sen de dikkate alınabilir.
c-Acele kamulaştırmada dava açma süresi
İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca acele kamulaştırma işlemlerinden kaynaklanan davalar ivedi yargılama usulüne tabi tutulmuştur. 20/A maddesi gereğince ivedi yargılama usulüne tabi davalarda, dava açma süresi otuz gündür.
Acele kamulaştırma sürecinde acelelik kararı ile kamulaştırma kararı ayrı birer işlemdir. Acelelik kararının, anılan hükümde bahsedilen acele kamulaştırma işlemlerinin kapsamına girdiği ve acelelik kararından kaynaklanan uyuşmazlıkların ivedi yargılama usulüne tabi olacağı açıktır.
d-Sürenin Başlangıcı
Acelelik kararına ilişkin Cumhurbaşkanınca tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davalarda dava açma süresinin ne zaman başlayacağı hususunun tespitinde, anılan işlemin düzenleyici işlem mi yoksa birel işlem mi olduğunun tespiti önem arz etmektedir. Çünkü, birel işlemlerde dava açma süresi, idari işlemin yazılı bildirimini izleyen günden itibaren başlarken, düzenleyici işlemlerde, ilan veya yayım tarihini izleyen günden itibaren başlar [37].
Cumhurbaşkanınca alınan acelelik kararı ne genel ne de düzenleyici bir işlemdir. Acelelik kararı, belirli taşınmazlara yönelen, söz konusu taşınmazların hukuki statüsünü değiştiren, somut, sübjektif bir birel işlemdir. Bu nedenle, söz konusu karara karşı dava açma süresi belirlenirken İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin düzenleyici işlemlere karşı dava açma süresini düzenleyen dördüncü fıkrasının esas alınması yerinde değildir. Cumhurbaşkanınca tesis edilen acelelik kararlarına karşı dava açma süresinin de ilgililer bakımından Resmi Gazetede ilan edildiği tarihten değil, öğrenme tarihinden itibaren başlayacağının kabulü gerekir.
Danıştay da, son yıllarda verdiği kararlar ile içtihadında değişikliğe gitmiş, acelelik kararının sübjektif ve kişisel nitelikte bir işlem olduğunu ortaya koymuş ve dava açma süresinin yazılı bildirim veya öğrenme üzerine başlayacağını kabul etmiştir. Ayrıca Danıştay, acelelik kararının davacıya tebliğ edilmediği durumlarda, uyuşmazlık her ne kadar ivedi yargılama usulüne tâbi olsa da, öğrenme tarihinden itibaren altmış gün içinde acelelik kararının iptali istemiyle dava açılabileceğini belirtmektedir:
“Dava, Kahramanmaraş İli, Andırın İlçesi, Alameşe Köyü, … ada, … parsel sayılı taşınmazın, kurulması planlanan hidroelektrik santrallerinin yapımı amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması yolundaki 01/10/2014 tarihli, 29136 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 08/09/2014 tarihli, 2014/6786 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.…
Bu çerçevede, muhatapları açısından sübjektif ve kişisel nitelikte olan acele kamulaştırma kararlarının; uygulanma süreci içerisinde, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava süresi içinde dava konusu edilebilecekleri açıktır.
Uyuşmazlıkta, dava konusu edilen acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı davacıya tebliğ edilmediğinden, bu işleme karşı öğrenme tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir.”[38]
Av.Arb.Akın YAKAN
[1] Akkaya, M. Oktay, Açıklamalı ve İçtihatlı Kamulaştırma Ve Kamulaştırmasız El Atma, Ankara, 1998, s.2; Onar, Sıddık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. III, İstanbul, 1966, s. 1513; Özyörük, Mukbil, Kamulaştırma Hukuku, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.O., Ankara, 1948, s. 230; Günday, Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayınları, Ankara, 2017, s.230.
[2] AYM, 09.04.2003 tarihli, E:2002/79, K:2003/29 sayılı karar (RG: 25.12.2003, S. 25327).
[3] Yılmazoğlu/Duman, s. 516.
[4] Diğer taraftan, Cumhurbaşkanın aldığı acelelik kararını içerisinde birden fazla taşınmazın da bulunması, acelelik kararının genel ve düzenleyici işlem mahiyetinde olduğunu ortaya koymaz. Zira söz konusu işlem, Cumhurbaşkanının bazı atama ve vatandaşlık işlemlerinde olduğu gibi birden çok birel işlemin tek bir kararla ilan edilmesinden ibarettir (Şahin, s. 96).
[5] Dilare Şengöz, Acele Kamulaştırma, sf.37, Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019.
[6] “Dava, Bitlis İli, Hüsrev Paşa Mahallesi, …pafta, …parsel sayılı taşınmazın kentsel dönüşüm projesi kapsamında Bitlis Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin 03.07.2012 tarihli, 28342 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 06.06.2012 tarihli, 2012/3311 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır… Bu durumda, bir genel düzenleyici işlem olan Bakanlar Kurulu kararına karşı doğrudan açılan … davada süre aşımı bulunmaktadır. Öte yandan, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca dava açma süresini yeniden başlatacak bir uygulama işlemi tesis edildiği taktirde, davacı tarafından uygulama işlemi ile birlikte Bakanlar Kurulu kararına karşı yasal süresi içinde dava açılabileceği de tabiidir.” (Danıştay Altıncı Dairesinin, 03.12.2013 tarihli, E:2012/7176, K:2013/7779 sayılı kararı
[7] Karaman, s. 71.
[8] Dilare Şengöz, Acele Kamulaştırma, sf.56, Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019.
[9] Kamulaştırma Kanunu m. 6/3; “ Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. Bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlanıldığını gösteren bir karar alınır.”
[10] Karaman, s. 90.
[11] Arcak, Ali/Kitiş, Y. Servet, Açıklamalı İçtihatlı Kamulaştırma Davaları ve Devletleştirme, C.1, Seçkin Yayınevi, Ankara 1992, s. 285.
[12] Ceylan, s. 106.
[13] “…El koyma davası açıldıktan sonra, yetkili asliye hukuk mahkemesi, 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen 7 günlük süre içerisinde acele kamulaştırma için öngörülen değer tespitini, olağan kamulaştırma usulünde olduğu gibi, 10. madde esasları dairesinde ve 15. maddede öngörülen bilirkişiler aracılığıyla yapacak, idare ise, ancak acele kamulaştırılacak taşınmaz ile ilgili olarak tespit edilen bu değeri bankaya yatırmak suretiyle taşınmaza el koyabilecektir.” (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 18.01.2016 tarihli, E:2015/4842, K:2016/9 sayılı kararı,
[14] “…acele kamulaştırmada, olağan kamulaştırmadan farklı olarak, kıymet takdiri dışındaki işlemler daha sonradan tamamlanmak üzere maddede öngörülen usul ve şekilde taşınmaza mahkeme kararıyla el konulabilmektedir. Ancak, bu amaçla idarece açılacak el koyma davası bir nevi delil tespiti davasıdır.” (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, 18.01.2016 tarihli, E:2015/4842, K:2016/9 sayılı kararı. UYAP’tan edinilmiştir. E.T. 01.08.2019.)
[15] Sağlam, Gülden, “Türk Hukukunda Mülkiyet Hakkı Açısından Acele Kamulaştırma”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun 2015, s. 98; Danıştay da söz konusu bedeli “tahmini bedel” olarak nitelendirmektedir. Bkz. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27.02.2013 tarihli, E:2008/2826, K:2013/687 sayılı kararı.
[16] Dilare Şengöz, Acele Kamulaştırma, sf.64, Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019.
[17] Bununla beraber, tespit edilen bedel bankaya bloke edildikten sonra taşınmaz maliki bedeli kabul ederek anlaşmak istediğini beyan edebilir. Bu durumda anlaşma sağlanırsa tapuda ferağ verilerek kamulaştırma işlemi kesinleştirilmiş olur (Karaman, s. 108).
[18] Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 01.01.2005 tarihli, E: 2005/7965, K:2005/10341 sayılı kararı.
[19] “…Bu itibarla, acele el koyma davasında belirlenen tahmini bedelin davacıya ödendiğinden bahisle davacının taşınmazlarla mülkiyet bağı kalmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddedilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.”(Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27.02.2013 tarihli, E:2008/2826, K:2013/687 sayılı kararı.
[20] Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 03.05.2012 tarihli, E:2011/29006, K:2012/14929 sayılı karar
[21] Kutlu Gürsel, s. 414.
[22] Erkut, s. 120.
[23] Karaman, s. 110-111.
[24] Şahin, s. 169.
[25] Taşınmaz kira sözleşmesine konu edilmiş ise, kira sözleşmesi sonradan ortaya çıkan imkansızlık sebebiyle TBK m. 136 gereğince sona ermektedir. Zira kiracının bu aşamadan sonra kira sözleşmesine konu taşınmazı kullanma imkanı bulunmamaktadır (Bilgen, s. 92).
[26] “… Öte yandan, Kamulaştırma Kanunun 20. maddesi uyarınca taşınmaz malın boşaltılmasının istenebilmesi için öncelikle kamulaştırmayı yapan idarenin kamulaştırılan yeri adına, bu Kanun uyarınca tescil ettirilmesinin gerekmesi kamulaştırma ilamlarına ilişkindir. Bu konuda yasal bir düzenleme bulunmamakta ise de, anılan Kanunun 27. maddesine dayalı acele el koyma kararlarının mahiyeti ve amacı gereği, 20.
maddedeki tescil şartı aranmaz. 27. maddenin, 20. maddeden farkı budur, bu bağlamda mahkeme kararı, tescile gerek kalmadan uygulanmalıdır. Yargıtay’ın ilgili dairelerinde de bu konuda görüş birliği vardır.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 03.05.2012 tarihli, E:2011/29006, K:2012/14929 sayılı kararı)
[27] “Dava, Ankara İli, Altındağ İlçesi, İzzeddin Mah. Gaziantep Sok. ….adresindeki binanın tahliyesine ilişkin 26.02.2008 tarihli, 2521 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış,…dava konusu işlemin dayanağını oluşturan taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin …encümen kararının Mahkemelerinin … tarihli, … sayılı kararıyla iptal edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuksal dayanağının kalmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, …İdare Mahkemesince verilen karar hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararına onanmasına…” (Danıştay Altıncı Dairesinin 24.01.2013 tarihli, E:2009/9908, K:2013/161 sayılı kararı.)
[28] “ …2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usulü ise, …kamulaştırma işleminin tamamlanmasının beklenilmesinde, üstün kamu yararı ve kamu düzeni açısından sorunlar yaşanabilecek olması halinde uygulanabilmektedir. Bu sebeple, acele kamulaştırmada, olağan kamulaştırmadan farklı olarak, kıymet takdiri dışındaki işlemler daha sonradan tamamlanmak üzere, maddede öngörülen usul ve şekilde taşınmaza mahkeme kararıyla el konulabilmektedir. Ancak bu amaçla idarece açılacak acele el koyma davası bir nevi delil tespiti davasıdır. El koyma davası açıldıktan sonra yetkili asliye hukuk mahkemesi 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen 7 günlük süre içerisinde acele kamulaştırma için öngörülen değer tespitini, olağan kamulaştırma usulünde olduğu gibi, 10. madde esasları dairesinde ve 15. maddede öngörülen bilirkişiler marifetiyle yapacak, idare ise ancak acele kamulaştırılacak taşınmazla ilgili olarak tespit edilen bu değeri bankaya yatırmak suretiyle taşınmaza el koyabilecektir.Bununla birlikte bu bedel, taşınmazın nihai kamulaştırma bedeli değildir. Ayrıca el koyma davasında, tescile ilişkin bir karar verilemediğinden, davanın kabul edilmesi sadece el koymaya ilişkin olup, tapuda asıl malik olan kişinin değişmesi sonucunu doğurmaz. Bu davanın kabulü idareye ancak el koyduğu taşınmaz üzerinde üstün kamu yararı bulunan işlemi yapabilme imkânı vermektedir. Dolayısıyla idarenin el koyma işleminden sonra, taşınmaz malın mülkiyetinin devrini sağlayabilmek için, kamulaştırma işleminin geri kalan aşamalarını, yani olağan kamulaştırma prosedürünün gereklerini yerine getirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Diğer bir ifade ile, acele el koyma kararından sonra devam edecek süreçte taraflar iki şekilde hareket edebilir. Birincisi; taşınmaz mal sahibi kendisine yapılan tebligattan itibaren, bankaya kendi adına yatırılan parayı alıp, tapuda taşınmazdan feragat edebilir. Bu durumda, kamulaştırma bedeli, bankaya yatırılan bedel olur ve kamulaştırma işlemi kesinleşir. İkincisi; kendisine yapılan tebligat ile taşınmazına el koyulacağını ve taşınmazı için tespit edilen bedelin bankaya yatırıldığını öğrenen taşınmaz maliki, bu bedeli az bulursa tapuda ferağ vermeyebilir. Bu son durumda, idare, kamulaştırma sürecinin tamamlanabilmesi için olağan kamulaştırma prosedürünü işleterek, 2942 sayılı Kanun’un 8. maddesinde belirtildiği üzere, öncelikle taşınmazı, sahibi ile anlaşma yoluyla satın almayı denemelidir. Bu aşamada uzlaşma olursa, belirlenen bedel idarece ödenerek kamulaştırma işlemi sonlandırılır; fakat uzlaşma sağlanamazsa, idare tarafından 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca, “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davası açılır. Bu davada tespit edilen değer, daha önce el koyma davasında tespit edilen bedelden fazla olursa, idare aradaki farkı taşınmaz mal sahibi adına bankaya yatırıp, dekontu mahkemeye sunduktan sonra taşınmazın mülkiyeti, ancak bu davanın sonucuna göre el değiştirebilir.”
[29] Yargıtay tarafından makul sürenin altı ay olarak belirlenmesinin altında, Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinde belirtilen şerhin, re’sen sicilden silinmesi için öngörülen süre koşulunun kıyasen dikkate alınması yatmaktadır (Yıldırım, Bekir/Başsorgun, Naci, Açıklamalı İçtihatlı Eski ve Yeni Kamulaştırma, Kamulaştırmasız El Atma ve İmar Mevzuatından Doğan Bedel Davaları, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 805-806..
[30] Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30.10.2008 tarihli, E:2008/8776, K:2008/13436 sayılı kararı; Tazminata, taşınmaz bedelinin tahsilatı olarak hükmedilmesi gerektiği hakkında bkz. Sağlam, s. 109.
[31] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.06.2015 tarihli, E:2014/39, K:2015/1718 sayılı kararı (Şahin, s. 167).
[32] Uyuşmazlık Mahkemesi, 03.04.1995, E. 1995/10, K. 1995/12, RG. 05.05.1995
[33] Buket Karaman, Acele Kamulaştırma, sf 130, Yükek Lisans Tezi, 2015.
[34] DİBK, 08.03.1979,E. 1971/1, K. 1979/1, R.G., 06.02.1980
[35] Düren, Akın, İdare Hukuku Dersleri, Sevinç Matbaası, Ankara, 1979, s. 177
[36] Arcak/Kitiş, C. I, s. 975
[37] Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 25.03.2015 tarihli, E:2015/356, K:2015/895 sayılı kararı
[38] Danıştay Altıncı Dairesinin 16.05.2018 tarihli, E:2017/6355, K:2018/4720 sayılı kararı; Aynı yönde kararlar için bkz. Danıştay Altıncı Dairesinin 18.03.2019 tarihli, E:2018/3972, K:2019/1411; Danıştay Altıncı Dairesinin 20.05.2019 tarihli, E:2019/13890, K:2019/4465;Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 13.02.2019 tarihli, E:2018/4272, K:2019/560 sayılı kararları